Gülen: Kolum kanadım kırıldı Fethullah Gülen Taraf - TopicsExpress



          

Gülen: Kolum kanadım kırıldı Fethullah Gülen Taraf gazetesinde yayımlanan 2004 yılındaki cemaati bitrme eylem planı kararlarına ilişkin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın dershaneleri kapatma mevzusunda ben üç tane bakan değiştirdim bu işi gerçekleştirsin diye sözlerine göndermede bulunarak, 2004te de bir dayatma olmuş. Eğer daha sonra birileri tarafından Ben kaç defa bu mevzuda bakanları değiştirdim, bu işi yapın filan diye… Demek ki o zaman öyle karar verilmiş, sonra ardarda bunlar sürekli, o mevzudaki vazifelileri değiştirerek hep bu işin üzerine gitmişler dedi. Fethullah Gülen: Demek ki o zaman MGKda öyle karar verilmiş, sonra ardarda bunlar sürekli, o mevzudaki vazifelileri değiştirerek hep bu işin üzerine gitmişler. Herkul.org sitesinde yayımlanan konuşmada Gülen, bugün AKP hükümetinin dershaneleri kapatma kararının arkasında 2004te alınan MGK kararlarına delili olduğunu belirterek, şimdi denen, edilen şeylerle şahsen benim kolum, kanadım kırıldığı gibi, dilime de bir kilit vuruldu. O gün öyle dendi, arkadan da ısrarla işin üstünde duruldu; Atılan o imzaların hakkını yerine getirin!. falan.. ifadelerini kullandı. Fethullah Gülenin 29 Kasım 2013 Cuma günü Türkiye saatiyle 22:00da yaptığı konuşmadan satırbaşları şöyle: * Sineye çektiğimiz, ama zatında hazmedilemeyen şeyler var. Sabrın gereği, onları sineye çekiyorsunuz, yutkunuyorsunuz; çok rahat olan insanlar gibi hemen boşalmayı düşünmüyorsunuz. Çünkü boşaldığınız zaman, çoklarını kırıp geçirmeniz, rencide etmeniz söz konusu. Başkalarını kırmayayım diye, hazmedilmeyecek şeyleri atıyorsunuz içinize; bu defa siz kırılıp dökülüyorsunuz. İşin aslı bu. * Bir yönüyle hep hüsn-ü zannımızın kurbanı olduk. Bu mevzuda defaatle boğazlandık. diyebiliriz. Ama hüsn-ü zan mümkün oldukça, hüsn-ü zan etmek ve hüsn-ü zanna kilitlenmek lazım. * Fakat yine bir hadisin ifadesiyle, Bir mümin bir delikten bir defa ısırılır. Hüsn-ü zan ettiğimiz şeylerde sürekli negatif bir kısım tavır ve davranışlarla karşı karşıya kaldıysak, bu defa Hazreti Pirin verdiği ölçüler çerçevesinde, hüsn-ü zan, adem-i itimat. Başkaları hakkında kötü düşünmeme, elden geldiğince en olumsuz şeyleri bile iyiye yorumlama ve makul birer mahmil bulma; ihtimal ki şundan dolayı yapmıştır deme… * Yeni değil, kadimden bu yana sizin yaptığınız bu şeylere karşı değişik komplolar oluşturulmuştur. Ta Pîr-i Mugan döneminden itibaren, bir taraftan iyilik adına açılımlar sergilerken, bir taraftan da birileri tarafından çelmeye, el-enseye maruz kalmışsınızdır. * 2004te de bir dayatma olmuş. Eğer daha sonra birileri tarafından Ben kaç defa bu mevzuda bakanları değiştirdim, bu işi yapın filan diye… Sürç-ü lisan kabilinden mi, sağlam mülahazaya alamama kabilinden mi, bu mesele böyle tekerrür edip durmasaydı.. o gün alınan kararların bir sonucu olarak, bugün bu meselenin üzerine gelme duygusu olmasaydı.. maşerî vicdanda böyle algılanma olmasaydı.. Bütün maşerî vicdan meseleyi şimdi öyle algılıyor; Demek ki o zaman öyle karar verilmiş, sonra ardarda bunlar sürekli, o mevzudaki vazifelileri değiştirerek hep bu işin üzerine gitmişler şeklinde.. Ama bunlar denmeseydi, hüsn-ü zannımın gereği şuydu: Bu mesele konjonktüreldi. O günün şartlarını bilmiyoruz, hadisenin içinde değildik ki biz o hadiseyi arka planıyla görelim, felsefesiyle değerlendirelim. derdim. Devamı, temadisi olmasaydı, meseleye öyle bakardım. Ama o mevzuyu teyid eder mahiyette beyanların verilmesiyle, öyle bir mesele karşısında, maşerî vicdan karşısında da bana diyecek bir şey kalmıyor. * Ben yoksa o meseleye nasıl bakardım biliyor musunuz? Hudeybiye Sulhu gibi bakardım. Derdim ki: O mevzuda problem çıkarmamak için, bütün bütün o mevzuyu negatif hale getirmemek için, fonksiyonu yitirmemek ve bertaraf edilmemek için muvakkaten bir tavizden ibaretti bu. Fakat sonra meselenin üzerine gidilmemek suretiyle, mesele pozitif olarak değerlendirildi. Bu nazarla bakar, işi hüsn-ü zanla yumuşatır ve maşerî vicdana da meseleyi öyle duyurmaya çalışırdım. Şimdi denen, edilen şeylerle şahsen benim kolum, kanadım kırıldığı gibi, dilime de bir kilit vuruldu. O gün öyle dendi, arkadan da ısrarla işin üstünde duruldu; Atılan o imzaların hakkını yerine getirin!. falan.. gibi, sürç-ü lisan değilse, bir zuhul değilse, bu mevzuda birilerinin dürtüleriyle söylenmiş sözler değilse şayet.. bu şunu-bunu değil, benim kolumu-kanadımı kırdı.. buradaki hüsn-ü zan sistemimi kullanmama mani oluyor. * Her şeye rağmen ben düşünüyorum; Acaba bunu bile nasıl bir hüsn-ü zan yorumuna bağlayabilirim? Bir şey bulamadım şu ana kadar… * Bu işlerle uğraşılırken, asıl meşgul olunması gerekli olan şeyler ikinci plana itilecek… Mesela genel orta dereceli okullarda %35 nisbetinde içki içen talebe var. Bu neredeyse ortaokul talebelerine kadar inmiş. %30 nisbetinde sigara içen öğrenci var. Bunlar yaygınlaşıyor. %15-20 nisbetinde uyuşturucu alışkanlığı var. Türkiyenin esas problemi budur; gelecek nesillerin uyuşturucu, içki içen, sigara içen nesiller olması.. ve bizim bunlarla mücadele ediyor gibi bir tavrımız varken, böyle çok önemli, metastaz olmaya meyilli kanser gibi yarının yığınlarını batırabilecek bir problem varken, böyle bağışlayın, çok özür dilerim, böyle eften-püften meselelerle meşgul olmak, bir yönüyle mühimme takılıp da onlarca ehemmi görmezden gelmek gibi bir hal oluyor. Onu anlamakta da işin doğrusu zorlanıyorum. * Hüsn-ü zan esas olduğu gibi, su-i zanna da sebebiyet vermemek lazım. O müminler de kendi haklarında su-i zanna sebebiyet verecek şeylerden sakınmalıdırlar. Yaptıkları şeylerin makul, Kuran aklîliği içinde kabul edilir olması lazım. Esasen biz de kendi tavır ve davranışlarımızla, bu mevzuda olumsuz bazı şeylere mukabelelerimizde aynı su-i zanna düşmemeliyiz, su-i zan edilebilecek duruma düşmemeliyiz. O yüzden tedbirli ve temkinli olmalıyız. * Bazı dostlarımız sükût çağrısı yapıyorlar. O bazı dostlarımıza deseniz ki, Şu meselede siz de sussanız ya!.. Bakın ne derler: Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır, Peygamber Efendimiz buyuruyor. Geçen musahabede de geçtiği üzere, siz eğitim yuvaları açmak suretiyle, toplumunuza hizmet etmek suretiyle ve temel değerlerinizi tüm dünyaya tanıtmak suretiyle açılımlarınızda aklın, mantığın, muhakemenin gereği olarak, Kitap ve Sünnetle test ettikten sonra bu meseleleri yanlış görüyorsanız, o yolda yürümeniz Hakka karşı saygısızlıktır. Fakat Kitap, Sünnet, İcma-yı Ümmet, Kıyas-ı Fukaha ve zamanın tefsirini arkanıza alarak bu yolda yürüyorsanız, hak demektir o. Bu defa da falanın filanın bu mevzuda önünüzü kesmesi, şöyle-böyle sizin üzerinize gelmesi karşısında yürüdüğünüz bu hak yoldan dönerseniz şayet, Hakka karşı saygısızlık yapmış olursunuz; dolayısıyla Allaha, Kitapa, Sünnete karşı da saygısızlık yapmış olursunuz. Yaptığınız şeylerde Allahın sevmediği, Peygamberin kabul etmediği/etmeyeceği ve milli değerlerinize ters ne vardır? Üniversite hazırlık kurslarınızda uyuşturucu, sigara, alkol mü kullanılıyordur? Bohemlik mi yapılıyordur? Bunlar yapılıyorsa, ben de öyle derim, Kapılarına kilit vurun, çekilin, iyilik yerine kötülük yapıyorsunuz siz!.. Eğer bunlar yok da, kendi toplum değerlerinize bir yürüyüş varsa şayet, bu haktır; bundan dönmek, nâhak bir şey olur. O zaman böyle bir mevzuyu müdafaa etmede susmak dilsiz şeytanlıktır. * Kuvvet hakta olmalı, hak kuvvette değil. Kuvvet hakka tâbi olmalı. Kuvvetin en önemli derinliği, hakkı temsil etmesine bağlıdır. Kuvvet bende!.. diye, ben her şeyi yaparım mülahazası çok defa insanı nâhak şeylere sevkedebilir.   UYGULAMASI VAR  Hükümetin, Yok hükmünde, hiç uygulanmadı dediği İrticaya Karşı Mücadele kararlarının, Başbakanlık Müsteşarı Dinçerin imzasıyla uygulandığı ortaya çıktı   Milli Güvenlik Kurulunda Fethullah Gülen Cemaatine yönelik belgenin ortaya çıkmasının ardından, hükümet kanadından bir dizi açıklama geldi. Başbakanın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, önceki gün 2004teki MGK kararı Hükümet tarafından yok hükmünde kabul edilmiş, hiçbir Bakanlar Kurulu kararı alınmamış, hiçbir işlem yapılmamıştır dedi. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin de Bu kararla ilgili tek bir adım atmadık diye konuştu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise, Varsayılan konuların hiçbiri gerçekleşmedi. Tavsiyeydi. Uygulanmadı açıklamasında bulundu. Ancak, Taraf da yeni bilgi ve iddilar ortaya atıldı. Yok hükmündedir, uygulanmadı denen MGKnın İrticai Faaliyetlere Karşı Mücadele kararları, 25 Ağustos 2004teki MGK toplantısından hemen iki ay sonra 28 Ekim 2004te uygulanmaya başlanmış. 2005 ve 2006 yıllarında da uygulamalar devam etmiş. SONUÇLAR BAŞBAKANLIĞA Devletin bütün kurumlarına Başbakanlık tarafından gönderilen belgelerde, İrticai Faaliyetlere Karşı Yürütülecek Mücadele Stratejisi kapsamında, eylem planlarının uygulanması, uygulama sonuçlarının Başbakanlığa gönderilmesi isteniyor. Buna göre Başbakanlık, Cemaatle sınırlı kalmayıp, İrticai Faaliyetlere Karşı Yürütülecek Mücadele Stratejisi kapsamına giren tüm kişi ve kurumlarla ilgili raporların da eyleme geçirilip, kendilerine sonuçlarının bildirilmesini istiyor. Kurumlara gönderilen belgenin altında, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçerin imzası var. Dinçer, Başbakanlık Müsteşarı olarak MGKda görevlendirilen Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulundan (BUTKK) da sorumlu. Yazılar, Başbakan adına ilgili kurumlara gönderilmiş. FAALİYETLER PERİYODİK OLARAK RAPOR EDİLSİN İşte 25 Ağustos 2004 MGKsında alınan kararların ardından yaşananlar.... 2004 yılı Haziran ve Ağustos aylarında MGK, İrticai Faaliyetlere Karşı Yürütülecek Mücadele başlığıyla toplanıp, bu toplantılarda Gülen Cemaatine karşı yapılacak eylem planını da imza altına aldı. Eylem planlarını hayata geçirecek kurum olarak da Başbakanlık Uygulamayı Takip Koordinasyon Kurulu (BUTKK) görevlendirildi. Hazırlanan eylem planlarının bu kurul başkanlığında, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı ve ilgili kurumlar aracılığıyla yakından takip edileceği imza altına alındı. Gülen grubuna ait özel okulların faaliyetlerinin de İçişleri Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından incelenerek takibe alınması istendi. Mali açıdan da Maliye Bakanlığı görevlendirildi. Başbakan Erdoğanın da imzaladığı belgede Bu gruptaki yasa dışı faaliyetler periyodik olarak BUTKKna rapor edilmelidir dendi. İşte hayata geçirilmedi denilen bu MGK kararının ardından, Başbakan adına Müsteşar Ömer Dinçer, devletin bütün kurumlarına bir yazı yazdı. İrticai Faaliyetlere Karşı Yürütülecek Mücadele Stratejisi kapsamında hayata geçirilecek eylem planlarını bu kurumlara iletti. Planların uygulanıp, muhafaza edilmesini, uygulama sonuçlarının da Başbakanlığa aylık raporlar hâlinde gönderilmesini istedi. KURUMLARA YAZI GÖNDERİLDİ Dinçer, 17 Mart 2005 tarihinde ise Genelkurmay Başkanlığı başta olmak üzere, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Maliye, Dışişleri, MİT Müsteşarlığı gibi onlarca kuruma benzer bir yazı yazdı. İrticayla Mücadele kapsamında kararlaştırdıkları Ek Eylem Planının uygulanmasını, sonuçlarının aylık rapor olarak Başbakanlığa gönderilmesini istedi. Başbakanlığın hazırladığı Eylem Planı kapsamında kurumlar çalışmaya başlayıp, hazırladıkları raporları, fişleme belgelerini, irticai olayları rapor olarak Başbakanlığa göndermeye başladılar. Bu raporlardan biri de 7 Eylül 2004-20 Eylül 2005 Dönemi adı altında yapılan fişleme belgesi. Belgenin üstünde Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulunda Görüşülen Kararlar başlığı var. Ömer Dinçer başkanlığındaki bu kurul, toplantı sonucunda alınan kararları rapor hâline getirmiş. Raporda fişleme bilgisinin hangi kurumdan geldiği, konunun ne olduğu, yapılan işlem ve açıklamalar bölümü var. Rapor, 12 sayfa. İlginç fişleme belgeleri ve konuyla ilgili yapılan işlemler rapora yazılmış. FİŞLEMELER YAPILDI Fişlenen kişilerden biri Polis Akademisi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Önder Aytaç. Aytaçın Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alan beyanı başlığıyla konu bölümüne fişleme gerekçesi yazılmış. Bilgi, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından bir yazıyla, Başbakanlığa, Ömer Dinçere iletilmiş. Belgede, yapılan işlem bölümünde şu satırlar var: 7 Eylül 2004 tarihli BUTKK toplantısında görüşülmüş ve İçişleri Bakanlığına işlem yapmak üzere bildirilmiştir deniliyor. Açıklama bölümünde ise Aytaçla ilgili şu bilgi verilmiş; Henüz tatmin edici bir yanıt alınamamıştır. Takip edilmektedir. Dinçer başkanlığındaki BUTKK toplantısında, Aytaç benzeri 24 konu konuşulmuş. Konuşulan bir konu da İmam Hatip Liselerinde kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı uygulamalar başlığı. Bilgi, Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetlerinden 2004 yılı Kasım, Aralık ayında gelmiş. Dinçerin hazırladığı belgede, 22 Şubat 2005 tarihli belgeye ait bilgilerin görüşüldüğü, gereğinin yapılması için Milli Eğitim Bakanlığına konunun gönderildiği yazıyor. Açıklamalar bölümünde ise şu bilgiler var: Tuzla Halil Türkkan İHLde, kurs ve sınava Milli Güvenlik Bilgisi dersi öğretmeni yerine bir başkasının girmesinden dolayı, okul müdür vekiline ihtar cezası verildi. Amasya Merkez İmam Hatip Lisesinde iki öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası verildi. Bir öğrencinin ise hastalığı nedeniyle başının kapalı olduğu bildirildi. DERS KİTABI GÜNDEME GELMİŞ Ömer Dinçer başkanlığındaki kurulda ayrıca, Cumhuriyet gazetesinde çıkan 24 Eylül 2004 tarihli Lise ders kitabında Atatürke hakaret edildiği haberi de toplantı gündemine alınmış. Dinçer gereğinin yapılması için Milli Eğitim Bakanlığına yazı yazmış. Bakanlık da 19 Ekim 2004te kitaptaki ifadeyi düzelttiğini Başbakanlığa bildirmiş ve bu da raporlara girmiş. BUTKK toplantısında, 24 ayrı konuyla ilgili bazı öğretmenlerin görevden alındığı, irticai söylemlerden dolayı bazı müdürler hakkında soruşturma açıldığı gibi onlarca bilgi var. Akşam, Milliyet, Posta gazeteleri ve bazı televizyonlarda çıkan irtica haberlerinin de işleme alınıp, haberlerde geçen kişiler ve kurumlarla ilgili yasal işlemin yapıldığı da bildiriliyor. İŞLEMLER ANLATILDI Hükümetin O kararlar yok hükmünde, cemaatle ilgili hiçbir işlem yapılmadı açıklamasına rağmen, 2006 yılında yine Başbakanlık BUTKK tarafından hazırlanan bir belgede, cemaatin yakın takibe alındığı görülüyor. Gizli damgalı belgenin başlığı, İrticai Faaliyetleri Önlemek İçin Alınması Gereken Tedbirler. Belgede yapılması gerekenler, Tedbirin özeti başlığında toplanmış. İlgili kurum da belgede gösterilmiş. Milli Eğitimden, YÖKe, Diyanetten Vakıflar Genel Müdürlüğüne, Maliye ve Dışişlerine, bir dizi kurum var. Bu belgenin karşısına da Açıklama bölümü konulmuş. Burada da tedbirlerle ilgili yapılan işlemler anlatılmış. Dershanelerin denetiminin sıklaştırılması, irticai faaliyetlerde bulunmalarının önlenmesi görevleri Milli Eğitime verilmiş. Bakanlık da konuyla ilgili çalışmayı tamamladığını, rapor olarak sunmuş. 2006 yılındaki belgede, İrticai faaliyetler içerisinde oldukları tespit edilen vakıf ve derneklerle ilgili yasal işlemlerin süratlendirilmesi, tatbik edilen para cezalarının günün şartlarına uygun hâle getirilmesi kararı alınmış. Belgeye göre Başbakanlık, İrticai faaliyetlere destek veren kuruluşların, iktisadi ve mali faaliyetlerinin daha iyi izlenebilmesini teminen, bu kuruluşlar üzerindeki denetimlerin tek merkezden yönlendirilmesi için karar alıp, Maliye Bakanlığının konuyla ilgili çalışmasını istiyor. Belgeye göre, bakanlık çalışmanın devam ettiğini, Ömer Dinçer başkanlığındaki kurula gönderiyor. Ayrıca belgeye göre, irticai faaliyetlerin yoğunlaştığı yerlerde yurt yapımına öncelik verilmesi de kararlaştırılıp, görev Milli Eğitim Bakanlığına veriliyor. Bakanlık da çalışmanın devam ettiğini bildiriyor. Belgede, özellikle askerî liselere giriş için kurs veren irticai gruplara ait dershanelere kayıtlı öğrencilerin durumlarının tespitine yönelik denetimlerin artırılması isteniyor. Bu konu da Milli Eğitim Bakanlığına veriliyor. Bakanlık da çalışmaların devam ettiğini rapor ediyor. İlköğretimden itibaren öğrencilerin hangi dershanelere devam ettiğinin okullar tarafından Milli Eğitim Müdürlüğüne bildirilmesi de istenip, çalışma başlatılıyor. Belgeye göre, Başbakanlık, İçişleri Bakanlığına gönderdiği bir yazıyla, Devletin, yurtlar üzerindeki denetim ve gözetiminin mülki amirler vasıtasıyla devamlı olmasını istiyor. ÖZEL OKULLAR DENETİME ALINMALI Ömer Dinçer başkanlığındaki kurul, Özel okulların tam olarak devletin denetim ve gözetimine alınması gerektiğini de Milli Eğitim Bakanlığına bildiriyor. Belgeye göre, alınan bir karar da, Laik kesimi temsil eden medya organlarının milli mutabakatı sağlayacak yöndeki yayınlarının teşvik edilmesi planı. Belgede özel okullara ilişkin, özel bilgi merkezi kurulması kararı alınıp, ilgili kurum olarak Dinçer başkanlığındaki BUTKK görevlendiriliyor. Belgeye göre, bu işlem de tamamlanmış olarak görünüyor. Belgede YÖKten de, Doçent ve Yardımcı Doçent atamalarının YÖK tarafından yapılarak, irticai yöntemlerin hakimiyetine son verilmesi isteniyor. Bu çalışmanın devam ettiği de not olarak düşülüyor. 2006 yılına ait Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu raporunda bu ve benzeri yüzlerce ayrıntı var.   Ekrem Dumanlıya göre cemaat kime oy verecek?   Cemaatin seçimlerde AKP karşıtı cephede yer alacağını iddialarını yanıtlayan Ekrem Dumanlı çarpıcı açıklamalar yaptı. Cemaatin seçimlerdeki tutumu ne olacak? Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ,Samanyolu Haber TV Genel Yayın Yönetmeni Metin Yıkarın konuğu oldu. Gündemdeki AKP-Cemaat çatışmasını yorumlayan Dumanlı çarpıcı açıklamalar yaptığı programda, Gülen Hareketinin seçimlerde alacağı tutuma dair önemli değerledirmeler yaptı. CEMAAT KİMSEYE KİME OY VERECEĞİNİ SÖYLEMEZ Yaklaşan yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde cemaatin AKPye oy verilmemesi yönünde bir tutum alacağı iddialarını yorumlayan Ekrem Dumanlı camianın nereye verileceği yönünde bir telkini olamaz dedi. CEMAAT TARİHİNDEKİ TEK İSTİSNA REFERANDUMDUR! Oy konusunda kendimi bildim bileli bu camianın oy konusunda bir telkini olmaz. Herkes vicdani kanaatine göre hareket eder. Ama öyle bir hava oluşur ki vicdani kanaat gider bir partide birleşir. Bu bir talimatla, emirle ricayla yapılmaz. Dıştan bakan yeni türemiş cemaat uzmanları bakıyor ve bir hükme varıyor. Sonra da bütün sosyal siyasal analizlerini o hükme dayandırıyor. Kardeşim camia içinde x partisine oy verin diye bir tebilgat asla yapılmaz. Bunun bir tek istisnası vardır. O da referensumdur. Ancak referandumda bir parti oylanmaz. Türkiyenin demokratikleşmesi için oy kullanılır orada. CEMAAT KİMSEYE ECEVİTE OY VERİN DEMEDİ Kimse Bülent Ecevite oy verin dememiştir. Ama vicdani ibre oraya kaymışsa kimse oraya oy vermeyin de diyemez. Hal böyle iken insanlara gidin falan yere oy verin denmeyeceğine göre neden böyle söyleniyor? 
Posted on: Mon, 02 Dec 2013 15:20:14 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015