Haluk Gerger İlhakçı kişiliği “Fetihci-İlhakçı” - TopicsExpress



          

Haluk Gerger İlhakçı kişiliği “Fetihci-İlhakçı” kişiliğindeki psikozun kökenleri ontolojik koşullarda yatar. Dışaradan gelip başkalarının yaşadığı topraklara el koyarak hegemon-egemen konuma gelen milletlerin, kendine özgü halleri vardır. Temelde, farkındalık... Sahiplenilen toprakların önceden başkalarına ait olduğu gerçeğinin ağırlığı... Bu, derin bir korku ile birlikte seyreder. Kapitalizmin şafağında mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirdiklerinden duyduğu korkuya benzer bir duygu... Fazlası da var; eski sahipler günü gelir dönerlerse, hak talep ederlerse, geri isterlerse... Zihinlerde sorular kıvranır durur, kuşatılmışlık nöbetleri depreşir, panik, kin, saldırganlık birbirine dolanır... Bunlar, iç ve dış egemenlerce kolayca manipüle edilir, sokakta, ailede, okulda, kışlada, camide, gündelik hayatta yeniden üretilir, içinden çıkılmaz bir ruh hali yaratır. Kendi mezarlığında korkudan ıslık çalmaya başlar. Fetih törenleri, marşlar, bayrak çekmeler, “en büyük ben başka büyük yok” çalımları... Kompleksler, korkular... Ve, fethi her gün yeniden üretme, fethedilene kabul ettirme, rahatlama ihtiyacı... Bir de, köksüzlük duygusu, kimlik bunalımı vurur ruhları... Üstüne üstlük kahredici meşruiyet krizi... Filistin, Yahudilere Tanrı tarafından “vadedilen topraklar”dır. Dünyanın tanrılarını da arkasına alınca, “hak yerini buldu” 1948’de. O gün bugündür de tanrıların gazabı esiyor Filistin toprakları üzerinde. Resmi ideolojilerinde Amerikalılar ise, bir başka “seçilmiş halk” olarak “ilahi misyon”la, “beyaz adamın yükü”nü taşımakla görevlendirilmişlerdir. Bu hurafe de, Kızılderililerin soykırımına, Siyahların köleleştirilmesine, giderek dünyanın haraca bağlanmasına maneviyat cilası çeker. Bizdeyse, Müslümanı “kavm-i necip” der, Kemalisti “kahraman ırk” der, popülist solcusu “halkım neylerse güzel eyler” der ve hepsi aynı kapıdan girer aynı kapıdan çıkar. Fetih, bir biçimde meşrulaştırmayı, gerekirse tanrılara, peygamberlere başvurmayı zorunlu kılar. İlhakçı’nın üzerine bastığı zemin zihinlerde ancak böyle oluşturulabilir ya da böyle sağlamlaştırılmaya çalışılır çürük zemin. Buradan, ilhakçının kendinden menkul “uygarlaştırıcı” rolüne ve bunun izdüşümüne, yerlinin “medenileşme ihtiyacı”na ulaşılır. Kızılderili bunun için “vahşi”, Filistinli ya da Kürt bu nedenle “geri”dirler... İlhakçı, kök ve kimlik de arar yerleştiği yerde. Önce bir tarih, abartılı “milli hasletler” oluşturmak zorunda kalır. Ardından da, bu söylencelere dayalı “kendine özgü” kimlik uydurmaya gelir sıra. Geçmişini silmiş olduğundan önceki hali hükümsüzdür. Geldiği yerde ise, sildiklerinden farklıdır zaten. Kültüre, geleneğe el koyarak, yerliyi kendinden çıkartarak, devşirerek, asimile ederek ya da tümden dışarda bırakarak, aslını da inkar eden yoktan bir yeni kimlik inşa eder, “kendine özgü” olur. Biz bunun için “bize benzeriz,” ABD bunun için özeldir (American Exceptionalism) ve Siyonizm’de Yahudiler bu nedenle “özel halk”tırlar. Olmazsa, bizdeki gibi, bünye dayanamaz iflas eder; Hititlerde kök aranır, Güneş Dil Teorisi uydurulur, hümanist-solcu aydınlar “Anadolulu”luk, Müslümanlar İslamcılık, solcular enternasyonalizm üretir, ya da “dünya Türk olsun” çılgınlığında çare aranır onulmaz hastalığa. Beyhude çırpınışlar travmatik tortular bırakır. Hurafelerle sosyalleşmeyi sağlayan resmi tarih hastalığı azdırır... Yerli halkları yok etmenin yıkıcı-çürütücü mirası... Yaşayanların kabus gibi çöken varlığı...Hak arayanların yarattığı sosyopolitik zemin kayması, moral sarsıntılar, panik ataklar... İnkar...Korku...Paranoya...Öfke...Nefret... Şiddete bağımlılık...Zor aygıtlarına tapınmak... Şovenizme ve militarizme tutsaklık... Kim demiş, yüzleşme ve barışmayı hiç gerçekleştirememiş İsrail ya da Türkiye’deki “ordulaşmış millet,” “kutsal devlet,” “peygamber ocağı ordu” gibi yaşam tarzına dönüşmüş haller tesadüftür diye... Hastalığın halleridir işte bunlar...
Posted on: Fri, 12 Jul 2013 17:16:55 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015