Kürtler söz konusu oldu mu, dünyada genelde bir sessizlik - TopicsExpress



          

Kürtler söz konusu oldu mu, dünyada genelde bir sessizlik oluyor. Bunu bilimsel açıdan açıklamak zor değil, ama insani ve vicdani açıdan ise oldukça zorlayıcı bir durum. Değişen dünya koşullarında, gelişen iletişim ortamında hala Kürtlerin dünyada hakettikleri ilgiyi görmemeleri artık insana ağır geliyor. İlk dünya savaşından beri, özellikle Lozan Anlaşması’ndan bu yana Kürtler, tüm statü ve haklarından mahrum bırakıldılar. Buna karşı olası arayış ve itirazları da hep katliam ve baskılarla karşılaştı. Her devlet kendi ihtiyaçlarına göre Kürtleri yönetti, kaynaklarını kullandı. İstediği gibi asimilasyona tabi tuttu. Tüm bunlar dünyadaki devletler ve uluslararası kurumlar tarafından herhangi bir ciddi itiraza uğramadı. Olanlar sanki Kürtlerin olağan kaderiymiş gibi herkes sessiz kaldı. Türkiye, Kürt halkını inkar ve asimilasyona tabi tutarken Avrupalı ülkelerden herhangi bir itiraz gelmedi. Türkiye’yi bu haliyle içlerine aldılar. NATO’ya ve Avrupa Konseyine üye yaptılar. Türkiye her yönüyle Avrupalı hükümetler tarafından partner olarak kabul edildi. Her türlü işbirliğine ve ticari ilişkiye girdiler. Türkiye, İran, Suriye ve Irak devletleri İslam Birliği gibi kuruluşlara da üye oldular. İslam ülkelerinin de Kürtlere karşı yapılanlara bir itirazı olmadı. Dönemin Sovyetler öncülüğündeki sosyalist bloktan da herhangi bir karşı çıkış görülmedi. Mevcut dünyadaki dış politikada söylemleri ne olursa olsun geçerli olan kural hak ve adalet değildir. Barış ve demokrasi, eşitlik söylemleri bolca kullanılır. Basının karşısına geçtiklerinde ağızlarından bu kavramlar bolca dökülür. Ancak uluslararası politikada geçerli olan hala güç ve çıkar ilişkileridir. Dünyadaki ilişki ve dengeler dikkate alındığında Kürtleri desteklemek veya uğradıkları haksızlıklara itiraz etmek etkili güçler için getirisi olmayan bir gerçeklikti. Türkiye, Irak, İran ve Suriye hep Kürtlere karşı ortak hareket ettiler. Hangi kampta ve kurumda etkili iseler onları Kürtlere kapatmaya çalıştılar. Eski katliamları bir tarafa bırakalım, yakın zamanda olanlar konusunda da dünya sessiz kaldı. En çarpıcı örneği Halepçe katliamıydı. Binlerce insan kimyasal silahlarla yokedildi. Güney Kürdistan’da Enfal katliamı, binlerce köyün yakılması, milyonlarca insanın göçü ve yüzbinlercesinin katledilmesine rağmen dünya gereken tepkiyi vermedi. Kürt halkını sahiplenmedi. 12 Eylül askeri darbesinden sonra Türkiye’nin kanlı ve vahşi politikaları yine Kürtler sözkonusu olunca sessiz karşılandı. 1990’larda binlerce köy yakıldı. Binlerce insan şehirlerde kafalarına sıkılarak katledildi. Vahşi ve yıkıcı bir terör halk üzerinde estirildi. Katliamları da içinde barındıran bu yokedici politika ve uygulamalara uluslararası kurumlar sessiz kaldı. BM gibi kurumlar Kürtleri görmedi. Onların varlığına ve haklarına vurgu yapan bir karar almadılar. Kürt halkı kendisini yöneten bu baskıcı ve despot yönetimlerin ellerine terkedildi. Olanlar Kürtlerin kaderiymiş gibi görüldü. En son Rojava’da olanlar hala Kürtlerin bu uluslararası dışlanmışlığının tam kırılamadığını gösteriyor. ABD, Avrupa ve birçok güç Esad yönetiminin gitmesini istiyor ve muhalefeti destekliyorlar. Türkiye gibi ülkeler ise sınırlarını açıp muhalifleri her yönüyle sahipleniyor. Onları silahlandırıyor, barındırıyor, kazandıkları mevzileri sevinçle karşılıyor. Bu durumda Esad güçlerini bölgelerinden çıkaran ve kendilerini yönetmeye başlayan Kürtleri de kabul etmeleri ve duruma sevinmeleri gerekmez mi? Üstelik Kürtler, Suriye’de en güvenlikli ve istikrarlı bir yönetim kurmayı başardılar. Bu bölgelerdeki diğer etnik ve dini çevreler de gayet güvenlikli bir biçimde yaşayabiliyorlar. Gelecekte kurulacak demokratik Suriye’nin en iyi modelinin oluştuğu bu bölgenin sahiplenilmesi gerekmez mi? Olanlar bunun tersidir. Türkiye, Kürtler bir statüye sahip olmasınlar diye açıktan düşmanlığa dayalı bir strateji benimsedi. Başından beri PYD’yi dışladı. PKK uzantısı ve terörist diye dünyaya lanse etmeye çalıştı. Suriye muhalefetinin toplantılarına katılmasını engellemeyi iş edindi. Batı dünyasında olabildiği kadar itibarsızlaştırmaya ve dışlamayı sürdürdü. Bunlar yetmeyince El Kaide uzantısı grupları Kürt bölgelerine saldırttı. Bugün en güvenlikli olan Kürt bölgeleri kanlı ve kuralsız bir saldırının altında. Kürtlerin kazanımlarını tasfiye etmek, mümkünse Kürt-Arap kavgasını kışkırtmak istemektedirler. Kürtler bu güçlerle kanlı bir boğazlaşmaya gitsin, güç ve itibar kaybetsin denilmektedir. Devşirme ve ilkel El Kaide uzantılarının, Suriye’de etkili olmalarını herhalde Batılı güçler istemez. Ancak aynı güçler Kürtlerin karşılaştığı vahşi saldırı ve katliamlar karşısında da sessiz kalmaktadırlar. Bunun en önemli nedeni anlatmaya çalıştığımız gibi Kürtlerin uluslararası alanda kaderi olarak kabul edilmiş pozisyonun hala değişmemiş olmasıdır. Bu suskunluğu aşacak olan Kürt halkının çığlığı ve tarihsel direnişi olacaktır. Güney Kürdistan yönetiminin bu sessizlikte büyük bir payı ve vebali vardır. Bugün dünyada resmi olarak tanınan ve kabul edilen bir güçtür. Onların Rojava için kıyameti kopartmaları gerekirdi. Bu gruplar çok vahşice sivil halkı ve Kürt halkının tüm kazanımlarını hedef almış durumdalar. Bu güçler başarılı olursa Güney’i de öyle rahat bırakacaklar mı? Hatta Türkiye’yi de böyle kabul edecekler mi? Etmeyecekleri kesin. Kürt halkı hakettiği bir desteği dünyadan görememektedir. Ancak eski statüde aşıldı. Kürdistan birleştikçe, direndikçe ve güç oldukça herkes onları muhatap alıp kabullenmek durumunda kalacaktır. Karamsar olmaya gerek yoktur. Bu zor günler de aşılacaktır. Her alanda bu halk direnip örgütlendikçe katillerini etkisizleştirecektir.
Posted on: Sat, 10 Aug 2013 09:04:31 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015