SEVGİLİ ARKADAŞLAR, BU KONUDA YAZMAYI SÜRDÜRECEĞİM. - TopicsExpress



          

SEVGİLİ ARKADAŞLAR, BU KONUDA YAZMAYI SÜRDÜRECEĞİM. GÖRÜŞLERİNİZİ ESİRGEMEZSENİZ, SEVİNİRİM. TEŞEKKÜRLER! Cumhuriyet Bilim Teknoloji, 20.9.2013,HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz, okcesizhayrettin@gmail http:okcesizhayrettin.blogspot Bölünerek Bölünmemek Burada 9 Ağustos’ta yazdığım “Ne Mutlu Türküm Diyene” başlıklı yazımda, “nihayet, bu ulu ağacın kurtuluşu için, felaket getirecek hastalıklı dallarının budanmasını, büyük bir öngörü ve cesaretle istemekten kaçınmamalıdır” demiştim. Barış üzerine ben de uzunca bir zamandır bir şeyler söyleyip duruyorum. Ülkenin toprak ve halk bütünlüğünün bozulmasından en çok acı duyacak olanlardan biri olarak yukarıdaki bu sözü söyledim. Avrupa Birliği bu sorunu “birlikte çokluk, çoklukta birlik” olarak çözmüş bulunuyor. Bu birliği bozacak bir bütün-parça ilişkisine izin vermiyor. Birliğin “parça”lanarak, parçaların birlikte yarattığı sinerjinin zarar görmesine ya da “bütün”leşerek bu parçaların un ufak edilmesine izin vermeyen bir denge üzerinde geleceğini kuruyor.Bu amaçla, başta kendi “İnsan Hakları Şartı”nda bunun harcını oluşturan tüm değerleri, ilkeleri ve araçları sayıyor. Bizim de belki, halkıyla, devletiyle, ülkesiyle, yurttaşıyla bir “Türkiye Cumhuriyeti Birliği” için bir bütün - parça dengesi kurma çalışmasını bir sarraf terazisi duyarlılığıyla yürütmemiz gerekiyor. Burada da bize yol gösterecek yegane unsur “Bilim”dir. Bilimin bize vereceği desteğin yol ve yöntemleri üzerine de çalışmalıyız. “Akil Adamlar” kullanmak gibi akıldanece girişimler gerici ve saptırıcıdır. Bilimden nasıl yararlanabileceğimize ilişkin de burada pek çok şey yazmıştım. Ben bu yazımda işin biraz sosyo-psikolojik ve etik yönüne değinmek istiyorum. Çok kabaca olduğu için bağışlamanızı dileyerek “domuzdan kıl koparma” anlayışının çok haklı bir dışla(n)ma tutumuna götüreceğini düşünebilmek gerekir. Hele kızartıp, bir güzel yemek iştihasını da duyumsatıyorsa artık, iş iyice çığırından çıkacak demektir. Bu duygu ve kurnazlıktan içtenlikle uzaklaşmak gerekiyor. Bunun böyle olmadığının inanılabilir yol ve yöntemlerle kanıtlanması zorunludur. Yukarıda sözünü ettiğim yazımda, bütünü tanımlamak için “ulu bir ağaç” metaforunu kullanmıştım: “Tüm tarihsel kökleriyle ‘Türkiye’ olan bir ülkenin halkının ilk önce Türk olarak anılacağını; işte o ağacın bu olduğunu, sağlığından, gücünden, adaletinden, yurt yuva olmasından ötürü tüm canlarının mutlu olabileceklerini ve bunu sevinçle, övünerek söyleyebileceklerini düşünebilmek gerekir. Devlete düşen görev, bu mutluluğun köklerini korumak, beslemek ve sonra tüm seçimi yurttaşına bırakmaktır.” Etnik olarak alınması mümkün olmayan ve etnik olarak alınmasının tüm yurttaşlarca kınanacağı bir siyasal kimlik olarak, “Türk olduğunu söyleme”nin, tüm parçalar için, onurlarını ve haklarını koruyabilmenin tek güvencesi olacağını herkes düşünebilmelidir. Öte yandan, siyasal bir kimlik olarak “Türk olduğunu söylemenin” onur ve gurur kaynağı olarak duyumsanamadığı yerde bunu dayatmak, yurttaşların tüm barış düşlerini paramparça eder. Bilimsel yol ve yöntemlerle bu bütün-parça dengesinin olabilirlik bilgisini araştırırken, psikolojik ve etik açıdan bütüne bağsızlık anlamındaki duygu ve tutumların yurttaşlara sorulması gerekecektir. Yani: Türkiye’den ayrılmak istiyor musunuz? Bu ülkeyi “Türkiye” olarak tanımak istiyor musunuz? Tüm diğer etnik parçalar karşısında “Türk olduğunu söylemeyi” temel haklarda bir güvence olarak görüyor musunuz? Bunları açıkça sormalıdır. Oğul ayrı oturmak istiyorsa ama, ona bahçede bir yuva yapmanın doğru olacağını düşünüyorum. Bunları sormakta ve bilmekte gecikmemeliyiz. Bu soruların yanıtı yalnızca yurttaştan alabiliriz. Ülkenin ateşini yapay biçimde yükselten kişilerin, kuruluşların ve siyasal partilerin söylediklerini tek gerçekmiş gibi görmenin ne denli yanıltıcı olduğunu artık biliyoruz. Bugünkü durumuyla TBMM, bize bunu söyleyebilmekte, en son sırada yer almaktadır. Etik ve sosyolojik olarak malüldür. Onları, asıl yapmaları gerekeni (seçim barajını düşürmek vd.) yapmadıkları sürece, hiç dinlememeliyiz. Bölünmemenin yolu, yurttaşlara bölünmeyi isteyip istemediklerini; hangi koşullarda ilkini ya da ikincisini istediklerini açıkça sormaktır. Çıkacak olan sonuca göre çağdaş ve uygar bir ülkenin temellerini yeniden atmalıdır. Son olarak, sömürgenlerin iştahlarının daha fazla kabarmaması için, burada onların hâlâ “Türkler”den sözetmeyi sürdürmeleri gerekiyor: Burası Türkiye’dir, halkı Türk halkıdır. Bu birliğe girmek ya da ayrılmak isteyene yardımcı olmalıyız. Bu birliğin parçalanarak, etnik ve dinci bir kaosa sürüklenmesine nasıl izin verilebilir ki?
Posted on: Sat, 21 Sep 2013 07:57:21 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015