1915 Soykırımı’nda Erdemli Davranan Müslümanlar* / Dr. - TopicsExpress



          

1915 Soykırımı’nda Erdemli Davranan Müslümanlar* / Dr. Raço Donef Hiç kuşku yok ki, “İttihat ve Terakki Cemiyeti” tarafından yönetilen ve Jön Türkler olarak bilinen bir grubun yönlendirdiği Osmanlı Hükümeti’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirdiği soykırıma kitlesel katılım söz konusuydu. Talana sıradan Müslümanlar da katıldılar ve kıyıma zımnen veya fiilen destek verdiler. Ancak, kitlesel katılım söz konusuyken, pek çok sıradan Müslüman’ın Hıristiyanlara yardım elini uzattığını ve pek çok yöneticinin emirleri uygulamayı reddettiğini hatırlamak gerekir. Kitlesel katılım mutlaka genel katılım demek değildir. Subaylar ve amir düzeyindeki kamu görevlileri dahil pek çok Müslüman grup ve birey ya katılmayı, emirleri uygulamayı reddetti ya da bazı Hıristiyanların ölümden kurtulmalarına yardım etti. Soykırıma ilişkin pek çok kaynak Türklerin, Kürtlerin, Lazların ve Çerkeslerin katliamlara katıldıklarını belirlemektedir zaten. Buna, Salmas ve Urmiye’de Ermeni ve Süryanilere saldıran İranlılar da ilave edilmelidir. Fakat bu liste bile kesin değildir. Sağ kurtulmayı başarmış Ermeni Manuel Kerkeşaryan, kendisiyle yaptığım görüşmede, Halep yolunda kafilesine Çeçenlerin saldırdıklarını ve bu nedenle Çeçenlere Türklerden çok daha fazla kızgın olduğunu söylemişti bana.1 Türkçedeki Çeçen kelimesi İngilizcedekiyle (Chechen) aynı sayılır ve Çerkes kelimesini andırır. Ses benzerliği ve -o zamanlar bildiğim kadarıyla- Çeçenlerin katliamlarla bağlantılarından bahseden herhangi bir belgenin olmaması nedeniyle, ben, Bay Kerkeşaryan’ın Çerkesleri kastettiğini sanıyordum. Ta ki Ara Sarafian’ın ulaştırdığı ve “Res-ul Ayn yakınlarında bazı Çeçenlerin Ermeni muhacir kafilelerine saldırdıklarını”2 söyleyen Süryani Keldani bir rahibin tanıklığını içeren bir belgeyi görene kadar. Gerçekten de Bay Kerkeşaryan beyanında Çeçenlerden söz ederken haklıydı. Katliamlara katılan Müslüman milletlere dair uzayıp duran bu listeye Gürcü Müslümanlar da eklenebilir. 2008 yılında, Türk araştırmacı Oktay Özel, Tiflis’teki bir konferansta, Gürcü Müslümanların lideri Ali Paşa Tavgerizade’nin silahlı gruplar oluşturduğunu ve Gürcü Müslümanların da Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni ve Rumlara yönelik kitlesel cinayetlerde işbirlikçi olduklarını söylemişti. Gürcülerin Osmanlı hükümetinin emirlerini yerine getirdiklerini ve onların savaşkan ruhla hareket ettiklerini söylemek zor ama Çerkesler ve diğer muhacirlerle birlikte öldürdükleri düşünülebilir.3 Daha da kuvvetli ihtimal, Sultan’a sadakatlerini göstermek istiyorlardı.4 *** Bu makale için Taner Akçam’ın, aynı aileden yedi kişiyi katliamdan kurtarmak için tavan arasında saklayan Urfalı Hacı Halil’le ilgili anlattıklarından esinlendim. Bu olay Akçam’a, 1995 yılında Erivan’da Ermeni Soykırımı’nın 80. Yıl Anması sırasında Sarkisyan tarafından aktarılmış. Hacı Halil, Sarkisyan’ın anne tarafından dedesinin dostuymuş. Hacı Halil sözünü tutmuş ve aileyi aylarca saklamış. Kuşku çekmeden yedi fazlalık insan için yiyecek satın almak da dahil olmak üzere bir sürü lojistik sorunun üstesinden gelmek zorunda kalmış. Akçam, buna benzer yüzlerce öykü olduğunu söylüyordu.5 Pek çok insan komşularının kaçmasına yardımcı olmuştur. Örneğin, görüştüğüm, sağ kurtulan bir başka Ermeni Hagop Arsenyan bana ömrü boyunca taşıdığı ‘yaraları’ gösterdi. Sağ kolundaki dövmeler, bir Arap hançerini, İslami ay-yıldızı betimliyordu. Bu dövmelerin Ermenileri Müslüman gibi göstermek için, yerel Müslümanlar (esasen Araplar) tarafından onları korumak amacıyla yapıldığını düşünmüştü hep.6 Raymon Kevorkyan’ın söylediğine göre, Konya’daki Mevlevi gruplar ve Dersim halkı da Hıristiyanlara yardımcı olmuştu.7 Garo Sasuni de, Güney’deki Kürtlerin katliamlara Kuzey’deki kardeşlerinden daha az düzeyde katıldıklarını ve pek çok Kürt aşiretinin Ermenileri gizlediğini bildiriyordu. Örneğin, Dersim’de 20.000 Ermeni, Kürtlerin çabaları sayesinde kurtulmuştu.8 Res-ul Ayn’daysa, bazı Çeçenler Ermenilere saldırırlarken, diğer Çeçenler yaklaşık 400-500 mülteciyi korumuşlardı ve bazı Araplar sayısız Ermeni’yi kurtarmışlardı.9 *** Prof. Selim Deringil’le bir görüşme yapan Sefa Kaplan, “Tehcire rağmen son derece insani münasebetler de yaşanıyor. Ermeni komşusunu kurtarmak için her şeyi göze alan Müslümanlar var, çocukları korumak için evlatlık alanlar var” diyordu. Deringil, “Elbette, üstelik bunlar, İttihat-Terakki’nin çocuk alınmamasına dair resmi emirlerine rağmen yapılıyor. Böyle bir emir var ortada, buna ne diyeceğiz? Bunları inkâr etmek mümkün değil. Hatta emirleri uygulamayı reddeden ordu komutanları var”10 diye cevap veriyordu. Gerçekten de emirlere itaat etmeyen ve son derece açık nedenlerle Türkiye’deki resmi zihniyete itibar etmeyen pek çok görevli vardı. Bu konuda araştırmalar yapmış bulunan Raymon Kevorkyan, hükümet emirlerine karşı duran çok sayıda hükümet memurunu belirlemişti. Örneğin, Konya Valisi Celal Bey, Der Zor çöllerine gönderildiklerinde başlarına ne geleceğini iyi bildiğinden dolayı Konya Ermenilerinin tehcirine izin vermemişti. Elinden geldiğince başka yerlerdeki Ermenilerin de çöllere gönderilmelerini önlemeye çalışmıştı. 1915 Ekim’inde görevinden alınmış, fakat o zamana kadar zaten pek çok can kurtarmıştı. 1919 yılına kadar da işsiz kalmıştı.11 Ayrıca, 1915 Ağustos’unda Ermenilerin göç ettirilmelerini reddettiği için görevden alınan Ankara Valisi Hasan Mazhar’ı, yaklaşık 2.000 Ermeni’yi göç ettirmeyi reddeden Kütahya Mutasarrıfı (sonradan Cumhuriyetin İçişleri Bakanlığı daimi müsteşarı) Faik Ali Bey’i ve Malatya Belediye Başkanı Mustafa Ağa Azizoğlu’nu örnek verebiliriz. Malatya, Doğu vilayetlerinden tehcir edilenler için bir transit bölgeydi. Belediye başkanının tehciri engelleme yetkisi yoktu ama insanları evinde saklamayı başarmıştı. Dramatik bir şekilde, İttihat ve Terakki üyesi oğlu tarafından “gâvurları koruduğu” için öldürüldü.12 Bu listeye, imha kampanyasına uymadığı için azledilen Kastamonu Valisi Reşit Bey’le Yozgat Mutasarrıfı Cemal Bey de dahil edilmelidir.13 Son olarak, Erzurum Valisi Tahsin Bey de emirleri reddeden kahramanlardan biri olarak anılmalıdır.14 *** Emirlere uymayı reddeden Ankara Valisi Hasan Mazhar Bey’in şöyle söylediği aktarılır: “Ben valiyim, eşkıya değilim. Bu işi yapamam. Bir başkası gelir benim koltuğuma oturur, o yapar.” Ardından da 1915 Ağustos ayında görevinden alınır.15 Kütahya Mutasarrıfı Faik Ali Bey [Faik Ali Ozansoy]… Tehcir emirleri çıkartıldığında, Faik Ali Bey uymayı reddetti; tersine, Kütahya’ya gelen tüm Ermenilere iyi davranılmasını emretti. Emre itaatsizlik gerekçesiyle İstanbul’a çağırıldı. Yerine Kâtibi Mesul Kemal Bey’i bıraktı. Kemal Bey de tehcirlere karşıydı. Ancak, Kütahya Polis Müdürü öbür Kemal Bey, Faik Ali Bey’in yokluğunu fırsat bilerek, kentin Ermeni ileri gelenlerini bir toplantıya çağırarak onlara İslamiyet’i kabul etmelerini, yoksa tehcir edileceklerini söyledi. Kütahya Ermenileri kitlesel bir şekilde İslamiyet’i kabul etmeye karar verdiler. Faik Ali Bey İstanbul’dan döndüğünde, öfkeden köpürdü. Polis müdürünü görevden aldı ve Ermenilerden İslamiyet’e geçme dilekçelerini yırtmalarını istedi, “Ermenilere karşı mezalime Kütahya Türkleri bugüne kadar katılmadı, bugünden sonra da katılmayacak” dedi. (Kâtibi Mesul) Kemal Bey’in kanaatine göre, onu asıl etkileyen, Faik Ali Bey’in kardeşi, şair ve yazar Süleyman Nazif Bey’di. Süleyman Nazif Bey kardeşine mektup yazıp bu vahşete katılmamasını ve aile şerefine leke sürmemesini istemişti.16 *** Ali Fuat Erden, Cemal Paşa’nın17 Dördüncü Ordu Komutanıyken yaveriydi ve “Halep vilayetinden bir telgraf geldi: “Bugün çeteci Halil ve [Çerkez] Ahmet Beyler beni ziyaret ettiler. Diyarıbekir mıntıkasında taktil [katletme] işlerinin bittiğini Suriye’de aynı işleri yapmak için geldiklerini, emre hazır olduklarını söylediler. Kendilerini tevkif ettim”18 diye yazmıştı. Cemal Paşa, Halep Valisi’ne Halil ve Ahmet’i serbest bırakmasını emretti. Halil ve Çerkez Ahmet, Ermeni mebusları Zohrab ve Vartkes’i daha yeni vahşice katletmişlerdi.19 İki caniyi tutuklayan işte bu, Halep’in ilk valisi Celal Bey’di. Celal Bey hatıratını 1919 yılında Vakit’te yayınladı. Bu üç makale yakın bir tarihte Rober Kopta tarafından İstanbul’daki bir belediye kütüphanesinde bulundu, Ari Ekeryan tarafından kelimesi kelimesine tercüme edildi ve Agos gazetesinde yayınlandı.20 Celal Bey, Kürtler, Türkler ve Ermeniler arasında hiçbir ihtilaf olmadığına ve birlikte uyum içinde yaşadıklarına inanıyordu. Halep Valisiyken, Ermenilerin Osmanlı çıkarlarının aleyhine hiçbir eylem yapmadıklarına emindi. Celal Bey, birkaç Ermeni firarisinin Zeytun’daki mevcudiyetini fazla önemseyen Maraş’ın ateşli mutasarrıfını ayıplıyordu. Mutasarrıf durumu abartmış ve çok sayıda Ermeni’yi tutuklamıştı. Celal Bey Ermenilerin çoğunu serbest bıraktığında, Osmanlı yönetimi, Maraş’ta Halep vilayetinden bağımsız, özerk bir sancak yarattı, böylece Celal Bey’in yetkisini kırpmış oldu. Celal Bey, başta tehcirlerin savaşın gerektirdiği geçici bir önlem olduğuna inanıyordu. Hükümetin bu önlemleri kendi yurttaşlarını fiilen imha etmek üzere aldığına inanamıyordu. Halep’teki herhangi bir Ermeni’nin sürgünlerini gerektirecek bir suç işlediklerine inanmadığından, tehcir emirlerini yerine getirmeyi reddediyordu. Sonuç olarak, görevinden azledildi ve Konya’da valilik görevine gönderildi. Konya’da tanık olduğu acılar sonunda, kendini “elinde hiçbir kurtarma aracı olmadığı halde bir nehrin kenarında duran bir adam” olarak görmeye başlamıştı; “Nehirden su yerine kan akıyor ve binlerce masum çocuk, kabahatsiz ihtiyar, aciz kadın, kuvvetli genç, bu kan akıntısı içinde hiçliğe doğru akıp gidiyorlardı. Ellerimle, tırnaklarımla tutabildiklerimi kurtardım ve diğerleri, zannederim bir daha dönmemek üzere akıp gittiler.” *** Konya ve Halep Valisi Celal Bey, hatıratında, Türk ve Müslümanların [hükümet tarafından] sadece araç olarak kullanıldıklarını ifade eden aşağıdaki gözlemlerde de bulunuyordu: 1) Ben Halep’teyken, orada tehcir edilen Ermenilere yardım eden Müslümanları kendi gözlerimle gördüm. 2) Bazı çiftlik sahipleri bana gelip Ermenileri kendi evlerinde barındırmak istediklerini söylediler. 3) Hem Halep’te hem Konya’da, ulemadan pek çok kişi ve önde gelen esnaf, Ermenilere gösterdiğim muameleden dolayı bana çok defa teşekkür ettiler; Şeriat onların korunmasını emrediyor zaten. 4) Hem Halep’te hem Konya’da, herhangi bir Türk’ün Ermeni mallarını gasp ettiğini ne gördüm ne duydum. 5) Türkler ve Müslümanlar arasında, bu katilleri destekleyen ve onları ayıplamayan kimseyi görmedim. 6) Konya’dan döndükten sonra, tanıdıklarımın çoğu beni tebrik edip bana makamımı bırakmamın daha şerefli olduğunu söylediler. Başka pek çok yüksek makam sahibi memur, emirlere riayet etmemeyi hayatlarıyla ödemişlerdi. Ermeni ve Süryanilere yönelik mezalimlerden sorumlu Diyarbakır Valisi Dr. Reşit Şahingiray’in, emirlerine uymayı reddeden, sosyalist ve/veya hümanist olan “Basra Valisi Ferit, Müntefek Mutasarrıfı Bedii Nuri, Lice Kaymakamı Hüseyin, [Batman] Beşiri Kaymakam Muavini Sabit, gazeteci İsmail Mestan” gibi çok sayıda Türk memurunu öldürttüğü iddia ediliyordu. Dr. Reşit ayrıca, görevinden alınan Mardin Mutasarrıfı Hilmi Bey’i de suikastla ortadan kaldırmaya çalışmıştı. Hilmi Bey’in halefi Şefik Bey de emirlere uymamaktan dolayı azledilmişti. Sonuç olarak, Reşit’in emirlerini yerine getirmeye hazır Bedri Bey, Mardin Mutasarrıfı olarak atanmıştı.21 İçişleri Bakanlığı’ndan Diyarbakır Valiliği’ne 28 Haziran 1915 günü gönderilen bir telgraf, Bedri Bey göreve atanırken Şefik’in de Bağdat’a nakledildiğini bildiriyordu.22 Dominikan rahip Marie-Dominique Beré, Mardin’deki katliamlara ilişkin kapsamlı raporunda, 1915 Mayıs ayının ortalarında, Diyarbakır Valisi Doktor Reşit Bey’in Mardin Mutasarrıfı Hilmi Bey’e, kentin tüm Hıristiyan ileri gelenlerinin hapse atılmaları emrini gönderdiğini yazmaktadır. Hilmi Bey, doğruluğundan emin olduğum şu telgrafla cevap vermiştir: “Ben vicdansız bir adam değilim; Mardinli Hıristiyanlara karşı hiçbir husumetim yok; bu emri ifa etmeyeceğim.” Birkaç gün sonra Hilmi Bey azledilmiştir. Şimdi adını unuttuğum, ama Hıristiyanlara husumet dolu olduğunu bildiğim bir memur [Bedri Bey], mutasarrıflığın idaresini üstlenmiştir.23 Dominikan St. Catherine de Sienne (Catherinettes) Kızkardeşliği’nden Rahibe Issa Wareina, Mardin’in yerlisi Savur Kaymakamı Vehbi Efendi’nin, evinde sığınmalarına imkan vererek kendisini ve kuzenini ve 200 başka Hıristiyan’ı koruduğunu yazmıştır. Rahibe Wareina şöyle diyordu: “Kaymakam, gâvurların katliamını öğütlemek yerine Hıristiyanlara şefkat gösterilmesini şart koşan Kuran’ın surelerini tercih eden Müslümanlardandı.”24 *** Bir başka Dominikan kaynağı, Hıristiyanların ölümden kurtulmalarına yardım eden bir subaydan, Sıtkı Bey’den söz etmektedir. Urfa’da, “Süryani cemaatin lideri Don Jean ölümden tutuklanıp, ölüme gönderilecek Hıristiyanların listesinden adını çıkartan Binbaşı Sıtkı Bey’in müdahalesiyle kurtulmuştur. Bu Sıtkı Bey doğulu Katoliklere ve Latinlere büyük sempati beslerdi. Ayrıca Ermeni Katolik Cemaati lideri Deir Vartan’a da Halep’e kaçmasını söylemişti.”25 *** David Gaunt, aynı zamanda Hıristiyanların katlini organize etmeyi reddeden bir subay da olan Midyat Kaymakamı Nuri Bey’in ortadan kaybolduğunu not etmektedir.26 “Muhalefetleri nedeniyle vilayet dışına nakledilen diğer kaymakamlar, Çermikli Muhammed Hamdi Bey, Savurlu Mehmed Ali Bey ve Silvanlı İbrahim Hakkı Bey’di.”27 Osmanlı hükümeti, emirlere uymayan memurlarının tutumlarından memnun değildi. Osmanlı arşivinde bulunan aşağıdaki telgraf, Res-ul Ayn Kaymakamı hakkındaydı:28 “Babıâli Dahiliye Nezareti Kamu Emniyeti Müdürlüğü Zor Mutasarrıflığına (Şifreli) Siverek ve Viranşehir cihetlerinden bir takım askeri firarilerle komitecilerin yine Re’isül ‘ayn kazasına iltica ve kaymakamın bunları himaye etmekte olduğu ve hatta bu kazada … olan iki yüz kadar firariyi takib için Viranşehir’den oraya giden jandarmaları [kaymakam] tevkif ettirerek firarileri de salıverdiği Diyarbekir vilayetine bildiriliyor. Bu gibi eşhasın her nerede bulunursa takib ve tenkili [cezalandırılması] lâzımeden iken kaymakamın bu vecibeyi idrak edememesi ve aksine iltizam eylemesi [taraf tutması] mesuliyet-i şedideyi mucib [mevzu bahis] olmadığından keyfiyetin [meselenin] serî’an [derhal] tahkikiyle neticesinin iş’arı [bildirilmesi] ve firarilerin de kahr u tenkili [şiddetle cezalandırılmaları] ile malumat i’tası. 19 Haziran 1915 Nazır [İmza]” *** Emirlere uymayan yöneticiler olduğu, katliamlarda yer almayan ve ardından yaşanan talana katılmayan sıradan insanlar olduğu gerçeğini bir kenara bırakacak olursak, resmi anlatıda, örneğin Topal Osman gibilerine, savaş sırasında işlenen suçlardan dolayı Britanya tarafından Malta’ya sürgüne gönderilen yüksek makamlardaki yönetici ve subayların durumunda görülebileceği gibi (Malta sürgünleri), kahraman muamelesi yapılmaktadır. Talat Paşa’nın adı Ankara’daki bir caddeye verilmektedir ve adını taşıyan Türk okulları vardır. 1996 yılında Enver Paşa’nın cenazesi ölümünden 74 yıl sonra Tacikistan’dan getirilmiş ve İstanbul’daki Abide-i Hürriyet Tepesi’nde Talat Paşa’yla İttihat ve Terakki’nin diğer liderlerinin yanına gömülmüştür. 4 Ağustos 1996’daki törende, Süleyman Demirel, bakanlar ve Ülkü Ocakları’na mensup aşırı milliyetçiler yer almışlardır. Böylece Cumhuriyetin İttihat ve Terakki’den ve işlediği suçlardan ilişiğini kesme çabalarının sahte olduğu açığa çıkmıştır. *** Her ulus, insanlarına yardımcı olmak için her türlü tehlikeyi göze alan kahramanların yanı sıra katiller de yaratabilir. Ben, bugün Türk ulusunun canilerin eylem ve yaşamlarını kutsayıp kutlamayı sürdürmekten ziyade emirlere uymayıp direnme gururunu yaşayan cesur insanları ve kahramanları öne çıkarmak zorunda olduğunu düşünüyorum. Ayhan Aktar’ın dediği gibi, “Bu insanlarla aynı ülkede doğmuş olmaktan onur duyuyorum ve anıları önünde saygıyla eğiliyorum.”29 *İngilizceden çeviri: Attila Tuygan Kasım 2010/Sydney Dipnotlar 1 - Racho Donef, ‘Three Survivors of the Armenian Genocide’, International Network on Holocaust and Genocide, Cilt 14, No. 1, 1999, s. 8. 2 - Ara Sarafian ‘The Disasters of Mardin during the Persecutions of the Christians, Especially the Armenians, 1915’, Haigazian Armenological Review, Cilt 18, Beyrut, 1998, s. 266. 3 - Balkanlar’dan veya başka yerlerden gelen Müslüman muhacirler. 4 - ‘Gürcü muhacirler Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni ve Rumlara yönelik kitlesel cinayetlerde yer almışlardır’, PanArmenian Net, 4 Haziran 2008, panarmenian.net/eng/world/news/26120/ 13 Ekim 2010. 5 - Taner Akçam, İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, İmge Kitabevi, İstanbul, 1999, s. 11-15. 6 - Donef, a.g.e., 1999, s. 10. 7 - Burçin Gerçek, ‘Celal Bey ve diğerleri’, Radikal, 26 Şubat 2006. 8 - Garo Sasuni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. Yüzyıldan Günümüze Ermeni Kürt ilişkileri, Med Yayınları, İstanbul, 1992, s. 163. 9 - Sarafian, a.g.e., s. 266. 10 - Sefa Kaplan, ‘Tehcir sırasında Ermeni çocukları kurtaran da var’, Hürriyet, 11 Mayıs 2005. 11 - Gerçek, a.g.e. 12 - Gerçek, a.g.e. 13 - Engin Ardıç, ‘Deli Mustafa’, Sabah, 26 April 2010. 14 - Ayhan Aktar, Türk Milliyetçiliği ve Ekonomik Dönüşüm, aktarma Gökçen B. Dinç, ‘Müslümanlar Ermenileri Anlatıyor’, Yeni Aktüel, 4 Ekim 2007. 15 - Tuncay Opçin, ‘Tehcirde Kol Kanat Geren Türkler, Yeni Aktüel, 29 Haziran 2008. 16 - A.g.e. 17 - Cemal Paşa iktidardaki İttihat ve Terakki’nin triumvirasının üyelerinden biriydi; diğerleri Talât ve Enver Paşalardır. 18 - Ali Fuad Erden, Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye Hatıraları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2003, s.225; [vurgular bana ait] 19 - Racho Donef, Ahmet Refik: İki Komite, İki Kıtal, Firodyl Institute, Londra, 2006, s. 40. 20 - Bu alıntılar Rober Koptaş’ın, “Türkler ve Müslümanlar, bu cinayetlerden dolayı kan ağlıyor” adlı makalesindendir, Agos, 30 Temmuz 2010. 21 - Abidin Nesimi, Yılların İçinden, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1977, s. 46; Abidin Nesimi Lice Kaymakamı’nın oğludur. 22 - Sarafian, a.g.e., s. 264. 23 - Marie-Dominique Berrè, ‘Massacres de Mardin’, 1918, s. 1, Centre du Saulchoir [Dominikan Arşivleri], Paris: III, K001 – Musul. 24 - ‘Les Catherinettes de Mésopotamie’, ‘Missions Dominicaines’ edisyonu, Paris, 1930, s. 19. 25 - ‘Recit detaille de la mort des Peres Leonard et Thoma’, özel kopya, n.d., s. 3. 26 - Kont D. J Bet-Şawoce ve Donef R., Massacres, Resistance, Pretectors: Muslim Christian Relations in Eastern Anatolia during World War I, Gorgias Press, Piscataway, 2006, s. 194. 27 - A.g.e., s. 159. 28 - BOA [Başbakanlık Osmanlı Arşivleri], DH. ŞFR 1333 Ş 6 54/65. 29 - Aktar, a.g.e.
Posted on: Tue, 06 Aug 2013 10:05:25 +0000

Trending Topics




© 2015