Adetli Kadının Orucu İle İlgili Şüpheler Prof. Dr. Abdulaziz - TopicsExpress



          

Adetli Kadının Orucu İle İlgili Şüpheler Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR “Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar” kitabımızda ve suleymaniyevakfi.org adlı sitemizde yayımlanan “Âdetli Kadının Orucu ve Namazı” başlıklı yazımızda, adetli kadının oruç tutması gerektiği ama namaz kılamayacağı, delilleriyle ispatlanmıştır. Ancak konunun fıkıhtaki takdim şekli, bazı kesimlerde kafa karışıklığı meydana getirmektedir. Çünkü kitaplarda, adetli ve loğusa olan kadının namaz kılamayacağı ve oruç tutamayacağı, tutamadığı oruçları daha sonra kaza edeceği ama namazları kaza etmeyeceği yolunda icma olduğu ve bunun sahih hadislere dayandığı yazılıdır. Bu sebeple konunun dikkatle incelenmesine ihtiyaç vardır. Aşağıdaki soru ve cevabı bu açıdan önemlidir. SORU: Âdetli kadının oruç tutamayacağı ve namaz kılamayacağı, tutamadığı orucu daha sonra kaza edeceği ama namazı kaza etmeyeceği konusunda icma olduğu, hem fıkıh mezhepleri hem de geniş bir kitle tarafından kabul edilmekte ve buna şu hadisler delil getirilmektedir: Hamne binti Cahş, Peygamber (s.a.s)’e, kendisinden çok kan geldiğini, bunun kendisini namaz ve oruçtan alıkoyduğunu söyleyince ona: “Allah’ın bilgisine uygun olarak (her ay) altı ya da yedi günü âdet kabul et, sonra da temizlendiğine kanaatin geldiğinde gusül al ve yirmi üç ya da yirmi dört gece-gündüz namazı kıl, orucu tut!” buyurmuşlardır. Muâze, Âişe’ye (r.anha); “Âdetli kadının orucu kaza ettiği hâlde namazı kaza etmemesinin sebebi nedir?” diye sorunca bana dedi ki: “Sen Hârîcî misin yoksa?” “Ben Hârîcî değilim, ancak soru soruyorum” dedim. Aişe şöyle dedi: “Biz Resûlullah (s.a.s) dönemindeyken bu hâl geldiğinde biriyle emrolunur, diğeriyle emrolunmazdık. Resûlullah, orucun kazasını emreder, namazın kazasını emretmezdi.” İmam Nevevi, İbn Hazm, İbn Rüşd ve İbrahim Halebî, âdetli kadının oruç tutmasının haram olduğunu, bu konuda ümmetten farklı görüş bildiren bir müctehidin çıkmadığını haber vermişlerdir. İmam Nevevî der ki: Her kim; “Bu rivayet orucun haramlığına delil değildir, onda sadece orucu açmaya cevaz vardır. Âdetliye oruç, yolcuya olduğu gibi caizdir, haram değildir vs. derse ona şöyle cevap verilir: Sahabe kadınlarının ibâdet konusundaki içtihatları sabit olduğu gibi ibâdete olan düşkünlükleri de bilinir. Eğer oruç caiz olsaydı onlardan bazıları bunu muhakkak yerine getirirdi.” Bu hadislere ve oluşan icma aykırı bir tutum sergilemenizin sebebi nedir? CEVAP: Adetli kadının oruç tutacağını ama namaz kılamayacağını söylerken Kur’an’a ve onun uygulaması olan sahih hadislere dayandığımızı yukarıdaki yazımızda belirtmiştik. İcma da buna göre oluşmuştur. Ancak tarih içinde kaza (قضى) kelimesine verilen farklı anlam, yanlış ciddi yanılgılara yol açmıştır. Nitekim talak, iftidâ (kadının evliliğe son verme hakkı), küçüklerin evlendirilmesi, recim vs. gibi birçok konuda benzeri yanılgılar vardır. Önce ilgili hadislere sonra oluşan icmaa bakalım, en sonunda da yanılgının ana sebebini anlatalım. I – İLGİLİ HADİSLER Bu konuda rivayet edilen hadisleri dört başlık altında görebiliriz. A – Hamne bint-i Cahş Hadisi: كنت أستحاض حيضة كثيرة شديدة ، فأتيت النبي صلى الله عليه وسلم أستفتيه وأخبره . فوجدته في بيت أختي زينب بنت جحش فقلت : يا رسول الله ، إني أستحاض حيضة كثيرة شديدة ، فما تأمرني فيها ، قد منعتني الصيام والصلاة ؟ قال : أنعت لك الكرسف ، فإنه يذهب الدم . قالت : هو أكثر من ذلك ؟ قال : فتلجمي. قالت : هو أكثر من ذلك ؟ قال : فاتخذي ثوبا قالت : هو أكثر من ذلك ، إنما أثج ثجا ؟ فقال النبي صلى الله عليه وسلم سآمرك بأمرين : أيهما صنعت أجزأ عنك ، فإن قويت عليهما فأنت أعلم فقال : إنما هي ركضة من الشيطان ، فتحيضي ستة أيام ، أو سبعة أيام في علم الله ، ثم اغتسلي ، فإذا رأيت أنك قد طهرت واستنقأت فصلي أربعا وعشرين ليلة ، أو ثلاثا وعشرين ليلة وأيامها ، وصومي وصلي ، فإن ذلك يجزئك ، وكذلك فافعلي ، كما تحيض النساء وكما يطهرن ، لميقات حيضهن وطهرهن ، فإن قويت على أن تؤخري الظهر وتعجلي العصر، ثم تغتسلين حين تطهرين و تصلين الظهر والعصر جميعا، ثم تؤخرين المغرب، وتعجلين العشاء، ثم تغتسلين، وتجمعين بين الصلاتين فافعلي، وتغتسلين مع الصبح وتصلين وكذلك فافعلي، وصومي إن قويت على ذلك . Hamne binti Cahş dedi ki; çok şiddetli âdet dışı kanamam vardı, Peygamber’in (s.a.s) görüşünü almaya ve durumu haber vermeye geldim. Kız kardeşim Zeynep binti Cahş’ın evindeydi, dedim ki; “Ya Resûlellah, âdet dışı kanamam var, çok şiddetli kanama; bana ne emredersin; orucuma ve namazıma engel oluyor? Dedi ki, “Pamuk (tıkamak) senin için uygun olur. O, kanı engeller.” “Ondan fazla” dedim. “Bağla” dedi. “Daha da fazla” dedim. “Bez tutun” dedi. “Daha da fazla, şiddetli bir şekilde akıp gidiyor” dedim. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki; “İki şey önereceğim, hangisini yaparsan sana yeter. Gücün yeterse. Sen daha iyi bilirsin.” Şöyle devam etti: “O, Şeytan’ın darbesidir; Allah’ın bilgisinde altı veya yedi gün olan âdet günlerini geçir, sonra yıkan, temizlenip arındığın kanaatine varınca da yirmi dört veya yirmi üç gece ve bunların gündüzlerinde namaz kıl. Oruç tut ve namaz kıl; bu sana yeter. Böyle yap; tıpkı diğer kadınların âdetli ve temiz günlerinde âdet görüp temizlenmesi gibi. Öğleyi geciktirip ikindiyi öne almaya, sonra temizlendiğin zaman yıkanmaya ve öğle ile ikindiyi birleştirmeye gücün yetiyorsa öyle yap. Sonra akşamı geciktirip yatsıyı öne almaya, sonra yıkanmaya ve iki namazı birleştirmeye gücün yetiyorsa öyle yap. Sabahleyin de yıkanır namaz kılarsın. Sen böyle yap. Gücün yetiyorsa oruç da tut.” (Tirmîzî, Tahareh 95/128) Tirmizi, bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiş ve şunu ilave etmiştir: Muhammed’e (Buharî’ye) sordum, hasen hadistir, dedi. Ahmed b. Hanbel de bu hadis hasen sahihtir, dedi. Ebu Davud; Ahmed b. Hanbel’in bu hadis için; “İbnu Ukayl’ın1 hadisi içime sinmiyor. (حديث ابن عقيل في نفسي منه شيء) dediğini nakletmiştir.2 “ Ahmed Muhammed Şakir de şunları söyler: Ahmed b. Hanbel’in bu sözü, Tirmizi’nin ondan yaptığı nakle ters düşer. Ama hadis, senet yönünden sabit ve sahih olsa da bununla diğer hadisleri uyuşturma ve bundan fıkhi hüküm çıkarma açısından Ahmed b. Hanbel’in içine sinmemiş olabilir. İbnu Ebî Hatim el-Ilel’inde (rakam 123, c.I, s. 51) der ki: Babama İbnu Ukayl’ın hadisini sordum, dedi ki; bazı âlimler bu haberle fetva vermediler.3 Gerçekten bu hadisle fetva vermek, birkaç sebepten dolayı mümkün değildir: 1- Kanaması olan kadına önce pamuk tıkaması, sonra pamuğu bağlaması, yeterli olmadığını söyleyince de bez bağlaması öneriliyor. Kadın, kanamanın ölüme yol açacak şekilde şiddetle akıp gittiğini söyleyince kanı durdurmaktan vazgeçiliyor ve nasıl namaz kılacağı ve oruç tutacağı anlatılıyor. Bu sebeple hadisin bu bölümünde ciddi tutarsızlıklar vardır. 2- Hadiste âdet dışı kanamaya “Şeytan’ın darbesi” denmiştir. O, Şeytanı değil, sağlığı ilgilendirir. Diğer hadislerde bu ifade yoktur. Buhârî’de geçen bir rivayet şöyledir: Fatıma binti Ebî Hubeyş, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme; “Ya Resûlellah, ben temizlenemiyorum; namazı terek edeyim mi?” diye sordu. Resûlüllah dedi ki, “Bu bir damar (çatlaması)dır, âdet değildir. Âdet günlerin geldiğinde namazı terk et. O günler kadar bir süre geçince sendeki kanı yıka ve namaz kıl.”4 Burada o kanın âdet kanı değil, damardan geldiği belirtilmiş, bir başka hadiste de kaynağının, rahimdeki bir rahatsızlık (ركضة من الرحم) olduğu ifade edilmiştir.5 Kanı doğru tanımlayan hadislerde, âdetli kadının oruç tutamayacağından değil, namaz kılamayacağından bahsedilir. 3- Şiddetli kanaması olan bir kadına söylenen; “… Öğleyi geciktirip ikindiyi öne almaya, sonra temizlendiğin zaman yıkanmaya… gücün yetiyorsa… ” sözünün ne anlamı olabilir. Unutmamak gerekir ki, bu kanama, âdet günleri dışında olan kanamadır. Burada yıkanmaktan değil, Buharî hadisinde olduğu gibi gelen kanı yıkamaktan söz etmelidir. 4- Namazları birleştirmeyle ilgili rivayetlerin hiçbirinde, öğleyi geriye bırakıp ikindiyi öne almak, akşamı geriye bırakıp yatsıyı öne almak yoktur. Namazları bu şekilde birleştirmeyi herkes, her zaman yapabilir. Bunun o kadına sunduğu bir kolaylık yoktur. Ayrıca saatin ve takvimin olmadığı bir yerde, iki vaktin arasını bulmak zordur. Bunun için gündüzün gölgeyi, gece ise ufku sürekli gözetlemek gerekir. Bu da ayrı bir sıkıntı olur. 5- Hadise göre bu kadın günde üç kere; öğle ile ikindi arasında, akşam ile yatsı arasında ve sabah namazından önce yıkanmalıdır. Allah “bu dinde hiçbir zorluk koymadığı”6 halde bu hadis işi, iyice zora sokmaktadır. Hâlbuki Buhârî’nin rivayetinde böyle bir kadının, sadece kanı yıkaması yeterli sayılmış, abdest alması dahi istenmemiştir. Çünkü kanın abdest bozacağına dair sahih bir rivayet yoktur. 6- Hadiste “… tertemiz olduğun kanaatine varınca yirmi dört veya yirmi üç gece ve bunların gündüzlerinde namaz kıl” sözünden sonra “Oruç tut ve namaz kıl” denmesi Peygamberimizin üslubuna uymamaktadır. Hadisin bu bölümünün sonradan ilave edildiği, yani müdrec olduğu anlaşılmaktadır. Zaten hadisin sonunda, ayrı bir cümle olarak “Gücün yetiyorsa oruç da tut” sözü de bunu gösterir. Çünkü bu derece kan kaybeden kadının oruca gücü yetmez. Ama Allah Teâlâ:“(Ey hasta ve yolcular) Eğer bilmiş olsanız oruç tutmanız sizin için daha iyidir” (Bakara 2/184) buyurduğu için Peygamberimiz “Gücün yetiyorsa oruç da tut” demiş olabilir. 7- Bu ve diğer bütün hadislerde adetli kadının namaz kılamayacağı açıkça belirtildiği halde oruç tutamayacağına dair bir ifade yer almaz. Özet olarak bu hadis, Ahmet b. Hanbel gibi bizim de içimize sinmemiştir. Buna dayanılarak âdetli kadının orucu konusunda bir hüküm ve fetva verilemez. B- Ebû’l-Yekzân Hadisi حدثنا شريك عن أبي اليقظان عن عدي بن ثابت عن أبيه عن جده عن النبي صلى الله عليه و سلم أنه قال في المستحاضة تدع الصلاة أيام أقرائها التي كانت تحيض فيها ، ثم تغتسل وتتوضأ عند كل صلاة ، وتصوم وتصلي. Şureyk, Ebu’l-Yakzân’dan; o, Adiy b. Sabit’ten; o, babasından; o da dedesinden şunu rivayet etmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, istihâza (âdet dışı kanama) hakkında şöyle dedi.“Evvelce âdet gördüğü günlerde namazı bırakır sonra yıkanır ve her namaz vaktinde abdest alır, oruç tutar ve namaz kılar.” (Tirmîzî, Taharet 94/126) Timîzî der ki: Hadisi Ebu’l Yakzân’dan sadece Şureyk rivayet etmiştir. Ahmed Muhammed Şakir der ki: Ebu Davud da bu hadisi zayıf bulur ve şöyle der: “Rivayet zincirinde yer alan Ebu’l Yakzân’ın adı Osman b. Umeyrdir; çok zayıf bir kişidir”. Ebu Hatim’e göre de, bu zatın rivayet ettiği hadisler zayıf ve münkerdir. Şu’be ondan hoşlanmazdı. Onun yanında bir hadis âliminden rivayette bulununca Şu’be, “kaç yaşındasın” diye sormuş, yaşını söylemiş; öyleyse o âlim öldüğü zaman sen iki yaşındaydın” demiş.”7 Ebu Davud, hadisteki “…oruç tutar ve namaz kılar” bölümünün Osman tarafından ilave edildiğini söyler8 ama onun Ebu’l-Yakzân mı, yoksa kendi rivayetinde yer alan Osman b. Ebî Şeybe mi olduğunu açıklamaz. Ancak aynı ibarenin Tirmizi’de de olması bu şahsın Ebu’l-Yakzân olduğunu gösterir. Çünkü Tirmizînin rivayet zincirinde Osman b. Ebî Şeybe yoktur. Sonuç olarak Ebu’l Yakzân hadisine dayanılarak da âdetli kadının orucu konusunda bir hüküm verilemez. C- Buhârî ve Müslim Hadisi حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ أَبِي مَرْيَمَ قَالَ أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ قَالَ أَخْبَرَنِي زَيْدٌ هُوَ ابْنُ أَسْلَمَ عَنْ عِيَاضِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ قَالَ خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي أَضْحَى أَوْ فِطْرٍ إِلَى الْمُصَلَّى فَمَرَّ عَلَى النِّسَاءِ فَقَالَ يَا مَعْشَرَ النِّسَاءِ تَصَدَّقْنَ فَإِنِّي أُرِيتُكُنَّ أَكْثَرَ أَهْلِ النَّارِ فَقُلْنَ وَبِمَ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ تُكْثِرْنَ اللَّعْنَ وَتَكْفُرْنَ الْعَشِيرَ مَا رَأَيْتُ مِنْ نَاقِصَاتِ عَقْلٍ وَدِينٍ أَذْهَبَ لِلُبِّ الرَّجُلِ الْحَازِمِ مِنْ إِحْدَاكُنَّ قُلْنَ وَمَا نُقْصَانُ دِينِنَا وَعَقْلِنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ أَلَيْسَ شَهَادَةُ الْمَرْأَةِ مِثْلَ نِصْفِ شَهَادَةِ الرَّجُلِ قُلْنَ بَلَى قَالَ فَذَلِكِ مِنْ نُقْصَانِ عَقْلِهَا أَلَيْسَ إِذَا حَاضَتْ لَمْ تُصَلِّ وَلَمْ تَصُمْ قُلْنَ بَلَى قَالَ فَذَلِكِ مِنْ نُقْصَانِ دِينِهَا. Ebu Saîd el-Hudrî’nin rivayetine göre “Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem bir kurban veya Ramazan bayramında namazgâha çıktı, kadınlar tarafına geçti ve şöyle seslendi: “Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin; çünkü bana, cehennem halkının çoğunluğunu, sizin oluşturduğunuz gösterildi.” -Neden ya Resûlellah?” dediler. Dedi ki; “Çok lanet okursunuz ve hayatı paylaştığınız kişiye nankörlük edersiniz. Aklı ve dini eksik olanlar içinde kendine hâkim bir erkeğin gönlünü sizden biri kadar kapıp götürenini görmedim.” -Dinimizin ve aklımızın noksan olması nedendir ya Resûlellah?” diye sorduklarında dedi ki: “Kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı kadar değil mi?” “Evet” dediler. “İşte bu, aklının noksanlığıdır” dedi. “Âdetli iken namaz kılmaz ve oruç tutmaz; değil mi?” “Evet” dediler. “İşte bu da dinlerinin noksanlığıdır” dedi.9 Hadis senet yönünden sahihtir; ancak mana yönünden bazı uyumsuzluklar vardır. 1- Hiç kimseye “… aklı ve dini eksikler…” diye hitap edilemez. Bu hitap şekli, Peygamberimizin nezaketine uymadığı gibi şu âyete de uymaz: “Onlara nazik davranman, Allah’ın sana olan ikramı sebebiyledir. Kaba ve katı yürekli olsaydın yanından dağılıp giderlerdi. Öyleyse kusurlarına bakma, onların bağışlanmalarını iste. Yapacağın işler konusunda görüşlerini al. Bir de karar verdin mi, yalnız Allah’a dayan. Allah kendine dayananları sever.” (Al-i İmran 3/159) 2- “Aklı ve dini eksik olanlar içinde …” sözü, insan gibi sorumlu bu özellikte başka dişi varlıkların olmasını gerektirir. Hâlbuki böyle bir varlık veya varlıklar yoktur. 3- Kadının şahitliğinin erkeğinkinin yarısı kadar olduğuna delil alınan âyet şudur: “Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. İki erkek yoksa kabul edeceğiniz şahitlerden bir erkek ile iki kadın da olabilir; biri yanılırsa, diğeri hatırlatır…” (Bakara 2/282) Âyetin bağlantılarını görmeyenler, şahitlik konusunda kadın erkek ayırımı yapıldığı kanaatine varmışlardır. Âyetin devamında şöyle bir ifade yer alır: “…Böylesi, şahitlik için daha sağlamdır…” “Daha sağlam” sözü “sağlam”ın karşıtıdır. Sağlam olan iki şeyi karşılaştırınca birine daha sağlam denir. “Bir erkek ile iki kadının şahitliği” daha sağlam ise bu şarta uymadan yapılan şahitliğin de sağlam sayılması gerekir. Vasiyete şahitlikle ilgili âyetler konuya açıklık getirmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Müminler! Sizden biriniz ölüm döşeğinde vasiyet edeceği zaman içinizden güvenilir iki şahit tutsun. Eğer bir yerde yolcu iken ölüm gelip çatarsa sizden olmayan iki kişi de olabilir. Onlardan şüphelenirseniz, namazdan sonra alıkoyarsınız. Şöyle yemin ederler: ‘Vallahi, isterse en yakınımız olsun, buna karşılık hiçbir şey almayız. Allah için yapılan şahitliği gizlemeyiz. Öyle olsa, elbette günaha gireriz.” Eğer günaha girdiklerinin farkına varılırsa, ölenin hak sahibi iki yakını onların yerine geçer, şöyle yemin ederler: Vallahi, bizim şahitliğimiz onlarınkinden daha doğrudur, biz haksızlık yapmayız. Öyle olsa elbette zalimlerden oluruz.” (Mâide 5/106-107) Bu âyetlerde kadın erkek ayrımı olmadan güvenilir iki Müslüman şahit öngörülmektedir. Yolculukta vasiyet yapılacaksa, Müslüman olmayan iki kişinin şahit de yeterli görülmüştür. Duruma göre şahitlerin tamamı kadın, tamamı erkek veya biri kadın biri erkek olabilir. Burada delil alınacak cümle şudur: “Böylesi, şahit getirmenin yeter seviyesidir…” (Mâide 5/108) Bu cümleyi, Bakara 282′deki “… Böylesi, şahitlik için daha sağlamdır…” cümlesi ile karşılaştırınca, şahitlerin iki erkek veya bir erkek ile iki kadın olmasının, borçların yazılmasında da kural olmadığı, tercih sebebi olduğu ortaya çıkar. Peygamberimiz (s.a.v) yerine göre bir kadının şahitliğini de yeterli görmüştür. “Ukbe b. el-Harise, Ebû İhâb kızı Ümmü Yahya ile evlenmişti. Ukbe dedi ki: Zenci bir cariye geldi, ben sizin ikinizi de emzirmiştim” dedi. Bunu Peygamber (s.a.v)’e anlattım, benden yüz çevirdi. Önüne geçtim ve tekrar anlattım, dedi ki: “Nasıl olacak? Cariye ikinizi de emzirdiği kanaatinde”. Sonra kadınla evlenmesini yasakladı.” (Buharî, Şehâdât, 13) Bütün bunlar gösteriyor ki, “kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı kadardır” diyerek onun akıl noksanlığına hükmedilemez. Zaten böyle bir şey doğru olsa, kadınların sorumluluklarının erkeklerin yarısı kadar olması da gerekir. Allah Teâlâ kadın erkek karşılaştırması yaptığı bir âyette şöyle buyurmuştur: “…Mâruf ölçüler içerisinde o kadınların erkekler üzerindeki hakkı, onların bunlara karşı olan hakkına denktir…” (Bakara 2/228) 4- Kadın âdetli iken namaz kılmıyor ve oruç tutmuyor diye dininin noksanlığına hükmedilemez. Çünkü o bunları, Allah’ın emri olduğuna inandığı için yapmıyor. Dininin emrine uyan kişinin dini, nasıl noksan olabilir! Ayrıca adetli iken oruç tutmayan kadın, o orucu daha sonra tutacaksa eksiğini tamamlamış olur. Çünkü oruç tutmamış hasta veya yolcular da daha sonra oruç tutup sayıyı tamamlarlar.10 Öyleyse adetli kadının oruç tutmaması, dinini noksanlaştıramaz. Aksi takdirde oruç tutmayan hasta ve yolcular da dinlerini noksanlaştırılmış olurlar. Bunu iddia eden çıkmamıştır. Üstelik bunlar oruç tutabildikleri halde yukarıdaki görüşü savunanlar adetli kadına orucu yasaklarlar. Bu hadis, Kur’ân’ın koyduğu kurallara aykırı olduğu için buna dayanılarak da âdetli kadının orucu konusunda bir hüküm verilemez. D- Muâze Hadisi Adetli kadının orucu konusunda delil alınacak vasıftaki tek hadis budur. Muâze dedi ki, Aişe’ye sordum: ما بال الحائض تقضي الصوم ولا تقضي الصَلاة ؟ فَقَالَتْ: أحَرُورِيَّةٌ أنْتِ؟ قلت لست بحرورية ولكني أسأل. قالت كان يصيـبنا ذلك فَنُؤْمَرُ بقَضَاءِ الصَّوْمِ وَلا نُؤمَرُ بِقَضَاءِ الصَّلاةِ. “Neden âdetli kadın orucu kaza eder de namazı kaza etmez?” “Sen Harûrâlı11 mısın?” dedi. “Hayır, Harûrâlı değilim ama soru soruyorum” deyince şöyle dedi: “Başımıza bu olay gelince orucu kaza etmemiz emredilirdi ama namazı kaza etmemiz emredilmezdi.”12 II- İCMA Âdetli kadının orucu kaza etmesi, ama namazı kaza etmemesi üzerinde icma edilmiş ve bu icma, Muâze hadisine dayandırılmıştır. Nevevî (öl. 676/1277) der ki: “Aişe’nin, “Orucu kaza etmemiz emredilir, namazı kaza etmemiz emredilmezdi” sözü, üzerinde ittifak edilmiş hükümdür… Âdetli veya loğusa olan kadının, namazı kaza etmesinin farz olmadığı ama orucu kaza etmesinin farz olduğu hususunda icma vardır.”13 Şevkânî’ye göre İbnu’l Münzir ve diğerleri de bu görüştedir.14 Aişe validemizden gelen hadis sahih ve oluşan icma doğrudur. Ancak insanları yanıltan kaza (قضى) kelimesidir. Bu kelime fıkıhta, vakti içinde yerine getirilmeyen bir ibâdetin, daha sonra ifa edilmesi anlamında kullanılır. Ama bu anlam, kelimeye sonradan yüklenmiştir. Sözlük anlamı, bir ibâdeti zamanında yapmak yani eda etmektir. Kur’an’da, Sünnette ve sahabenin sözlerinde geçerli olan, kelimenin sözlük anlamıdır. (فإذا قضيتم مناسككم) âyeti; “Hac ibâdetini eda ettiğinizde”15 (فإذا قضيتم الصلاة) âyeti de “namazı kıldığınızda”16 demektir.17 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde kaza kelimesi ile ilgili şu bilgiler yer alır: “Peygamber’in hadislerinde kaza keli­mesi ve çeşitli kipleri ibâdetlerin yeri­ne getirilmesi, borçların ödenmesi ve yar­gılama anlamlarında sıkça kullanılmıştır.”18 Lügat alimi el-Feyyûmî (ö. 770/1368-69)19 şöyle der: “Alimler, ibâdetlerde kazayı, vaktinin dışında yerine getirilen, edayı da vaktinde yerine getirilen için kullandılar. Bu, iki vakti ayırmak için oluşturulmuş bir terimdir ama kelimenin sözlük anlamına aykırıdır.”20 Öyleyse icma şöyledir: “Âdetli veya loğusa olan kadının, namazı kılması farz değildir ama orucu tutması farzdır.” Aksini iddia edenlerin delili yoktur. Bunu Nevevi de üstü kapalı olarak itiraf etmiş ve şunları söylemiştir: “Bazı arkadaşlarımız âdetli kadının oruç tutmakla muhatab olduğunu ama onu geriye bırakmakla emrolunduğunu söylediler. Nitekim abdestli olmayan bir kişi abdestsiz namaz kılamasa bile bu halde iken namaz kılma emri ile muhataptır, dediler.” Bu görüş, görüş değildir. Kadının, gidermeye güç yetiremediği bir şey sebebiyle oruç tutması nasıl hem farz hem de haram olabilir? Abdestsiz öyle değildir, onun abdestsizliği gidermeye gücü yeter.“21 Nevevî; “bu görüş, görüş değildir” derken, aslında yapılan yanlışı itiraf etmiş olmaktadır. Çünkü âdetli veya loğusa kadına Ramazan’da oruç tutmayı farz saymazlarsa daha sonra kaza etmeyi farz sayamazlar. Nitekim Ramazan’ın ortasında Müslüman olan kişi o güne kadar tutmadığı oruçlardan sorumlu tutulmaz. Nevevî ne derse desin adetli kadına Ramazan’da oruç tutmayı hem farz hem haram saymış olmaktadır. Nevevî’nin üzerinde icma edildiğini söylediği şu sözün de bir anlamı yoktur: “Âdetli veya loğusanın, namaz kılmasının ve oruç tutmasının farz olmadığı üzerinde icma etmişlerdir.”22 Abdest namazın şartıdır. Adetli kadın temizlenip abdest alamadığı için ona namaz farz olmaz. Çünkü Allah, kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemez.23 Temizlik orucun şartı değildir; öyleyse adetli kadına oruç neden farz olmaz? Ramazan’da edası farz değilse kazası nasıl farz olur? SONUÇ Yukarıdaki hadislerden Muâze hadisi dışındakilerin, adetli kadının orucu konusunda delil alınabilecek vasıfta olmadığını gördük. Delil alınabilecek vasıftaki tek hadis Muâze hadisi olduğu için icma o hadise dayandırılmıştır. Kaza kelimesine doğru anlam verince hadisin tercümesi şöyledir: Muâze dedi ki, Aişe’ye sordum, dedim ki: “Neden âdetli kadın oruç tutuyor da namaz kılmıyor?” “Sen Harûrâlı mısın?” dedi. “Hayır, Harûrâlı değilim ama soru soruyorum” deyince şöyle dedi: “Başımıza bu olay gelince oruç tutmamız emredilir ama namaz kılmamız emredilmezdi.”24 Buradaki soru, adet kanaması devam eden kadınla ilgilidir. Bir rivayet de şöyledir: أتقضي إحدانا الصلاة أيام محيضها ؟ فقالت عائشة . أحرورية أنت ؟ قد كانت إحدانا تحيض على عهد رسول الله صلى الله عليه وسلم. ثم لا تؤمر بقضاء . Muâze dedi ki, bir kadın Aişe’ye: “Birimiz âdet günlerinde namaz kılar mı? diye sordu. Aişe; “Sen Harûrâlı mısın? Bizden biri Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında âdet görürdü, sonra (namazı) kılmakla emr olunmazdı” dedi.25 Aişe’nin kadına; “Sen Harûrâlı mısın?” diye çıkışması önemlidir. Harûrâ, Sıffîn savaşında Ali’nin saflarından ayrılan Hâricîlerin toplandığı yerdir.26 İbnu Abdilberr’in (ö. 463/1071) bildirdiğine göre Haricîlerden bir kesim, âdetli kadının namaz kılmasını farz sayarmış.27 Nitekim bu gün de bunu iddia edenler vardır. Demek ki, adetli kadının oruç tutacağı, zaten biliniyordu. Merak edilen, böyle bir kadının namaz kılıp kılamayacağıydı. Çünkü ortalıkta böyle iddialar dolaşıyordu. Allah Teâlâ, oruçla ilgili hükümleri açıkladıktan sonra şöyle buyurmuştur: “… Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; onlara yaklaşmayın…” (Bakara 2/187) Ayet orucu; yeme, içme ve cinsel ilişkinin bozduğunu hükme bağlamışken, kaza kelimesine yanlış anlam verme dışında bir delile dayanmadan âdetin veya loğusalığın da orucu bozduğunu söylemek ve bu konuda icma olduğunu iddia etmek sınırları aşmak olmaz mı? Daha da ileri gidip böyle bir kadının Ramazan’da oruç tutmasını haram saymak, kişiyi şu âyetin kapsamına sokar: “Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak «Bu helâldir, şu da haramdır» demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar umduklarına kavuşamazlar.” (Nahl 16/116) Bu hadisi rivayet edenler arasında Abdullah b. Muhammed b. Ukayl olduğu için böyle demiştir. [↩] Sünenu Ebî Davud, Tahareh, 110/287. [↩] Tirmîzî, Tahareh 95/128, 5 numaralı dipnot. [↩] Buhari, Hayz 8. [↩] Nesâî, Tahâret, babu zikr’il-ekrâ’ 135. [↩] Hac 22/78. [↩] Sunenü’t-Tirmîzî, tahkik ve şerh eden Ahmed Muhammed Şakir, İstanbul 1981 (1401) , c. I, s. 221, 1 numaralı dip not. Muhammed Şakir şu bilgileri eklemektedir: “Adiy İbni Sabit’in dedesinin kim olduğu bilinmemektedir. Bu konuda çok çelişkiler vardır. Geniş bilgi için Et-tehzib (Cilt 2, Sayfa 19-20) de bulunan Sabit el Ensârî’nin öz geçmişine bakınız.” [↩] Sünenu Ebî Davud, Taharet 113/297. [↩] Buhârî, Hayz 6. [↩] Bakara 2/185. [↩] Harûrâlı, Harûrâlı demektir. Harûrâ, Sıffîn savaşında Ali’nin saflarından ayrılan Hâricîlerin toplandığı yerdir. (Bkz. Ethem Ruhi Fığlalı, “Hariciler”, DİA, c. XVI, s.169-175.) [↩] Müslim Hayız 67. [↩] Nevevî, Sahihu Muslim bi Şerh’in-Nevevî, c. IV, s. 26, bab vücub kada’is-savm ala’l-hâidi ve dune’s-salah, Beyrut 1990/1411. [↩] Muhammed b. Ali b. Muhammed eş-Şevkânî, Neylü’l evtar şerhu muntekâ’l ehbar, 1.Baskı, Mustafa el halebi matbaası, Mısır, Tarih yok, c.1, s. 328. [↩] Bakara 200 [↩] Nisa 4/103. [↩] Kitab’ul-ayn, Tac’ul-Arus, Lisan’ul-Arab, es-Sıhah, el-Mısbah’ul-munir. قضي mad. [↩] Kâmil Yaşaroğlu, Diyanet Vakfı İslam Ansk. İst. 1995, Kaza md. [↩] Diyanet Vakfı İslam Ansk. İst. 1995, Feyyumî md. [↩] Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, el-Mısbah’ul-Munîr, Lübnan 2001, s. 519. [↩] Nevevî, a.g.e, c. IV, s. 26. [↩] Nevevî, Sahihu Muslim bi Şerh’in-Nevevî, c. IV, s. 26, bab vücub kada’is-savm ala’l-hâidi ve dune’s-salah, Beyrut 1990/1411. [↩] Bakara 2/286 [↩] Müslim Hayız 69. [↩] Müslim, Hayz 67. [↩] Bkz. Ethem Ruhi Fığlalı, “Hariciler”, DİA, c. XVI, s.169-175. [↩] eş-Şevkânî, a.g.e, c.1, s. 328. [↩]
Posted on: Wed, 03 Jul 2013 22:42:21 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015