Alper AKSOY hocamızın kaleminden Abdullah ÇATLI... 1977 - TopicsExpress



          

Alper AKSOY hocamızın kaleminden Abdullah ÇATLI... 1977 yılıydı... O yıllardaki ismi ile Film Radyo Televizyonla Eğitim Merkezinde radyo proğramları metin yazarı olarak çalışıyordum... Mesai arkadaşım Osman Oktay’ın hemşehrisi Ankara İlahiyat Fakültesi öğrencisi bir genç odamıza geldi ve bir sıkıntısını anlattı, yardım istedi...... İlahiyat Fakültesi öğrencisi bu delikanlımız son sınıfta idi, okulu bitirmesine dört beş ay vardı. Ankara Ülkü Ocakları Başkanı Abdullah Çatlı buna ağır mı ağır bir ceza vermişti. Bir yıl süreyle okula devam etmesi yasaklanmıştı, bununla da kalmıyordu bir yıl süreyle bu gencimiz Ankarayı terkedecekti... Cezası bittikten sonra hem Ankaraya hem de okuluna geri dönebilirdi. Ülkücülük hayatımda ilk defa böyle bir ceza türüne rastlıyordum ve şaşkındım. Bu cezaya muhatap olan gencimize sorduk: -Abdullah Çatlı durduk yerde böyle bir ceza kesmez. Peki bu cezaya gerekçe olan konu neydi? Gencimiz ceza sebebini bize şöyle anlattı: - Okulda bir kız arkadaşım vardı, iki yıl arkadaşlık yaptık. Sonra nişan yapmak istedik ama ailelerimiz anlaşamadılar ve ayrıldık. Okul başkanı da benisevmezdi, konuyu Ankara Ocağa farklı şekilde yansıttı ve Çatlı Başkan da bana bu cezayı kesti... Yalvardım, bu cezayı 5 ay erteleyin,okulumu bitireyim ondan sonra 10 yıl süreyle Ankaraya gelme yasağı koyun dedim ama ertelemediler. Osman Oktay hemşehrisini dinledikten sonra bana döndü: -Bu işi halletmek sana kalıyor dedi, benim Çatlı ile bir hukuğum yok. Önce çekimser kaldımsa da Osman Oktayı kıramazdım ve ertesi gün Ankara Ocağa gitme konusunda Bucaklı gencimizle sözleştik. Beynimde bazı soru işaretleri vardı ama Besni Öğretmen Lisesinden Ankara’ya yeni geldiğim için Anadoluda ülkücü öğretmene ne derece ihtiyaç duyulduğunu biliyordum ve konuya bu pencereden bakarak yardımcı olmayı kabul etmiştim *** Ertesi gün Ankara Ocağın yolunu tuttuk, Çatlı Başkanın odasına girdik, hemen ayağa kalktı daha kapı girişinde karşıladı, el sıkışmak hafif kalırdı o yıllarda ve pek tercih edilmezdi... Şöyle adamakıllı sarıldık, kucaklaştık... O sarılmalar, o kucaklaşmalar ne özge duygular akıtırdı içimize, kalbimiz bir serçe kanadı gibi pır pır titrerdi, göğüs kafesimize nisan yağmuru gibi ıpılık birşeyler akardı...Biz ülküdaştık, biz öz gardaştan öte tek candık, tek yürektik, tek bedendik bre!..Hey gidi günler hey!.. - Vay Hocam, Alper Hocam şeref verdin Ocağımıza!.. diye yürekten bir sesle hoşgeldin demişti.. Yanımdaki Bucaklı genci görünce konuyu anlamıştı aslında. Bir saat o konuya özellikle girmedi .Kutlu Töre’den konuştuk, Bozkurtların Türküsü’nden konuştuk, Çirkef’ten konuştuk... Geliş maksadımızı unutmuştuk adeta... O yıllarda Ocak başkanlarımız her yeni eseri, hatta dergilerdeki her hikayeyi bile takip eder o eserlerden ülkü aşkını alazlandırır, o eserlerden azmini biler, o eserlerden ufkunu genişletirdi... O yılların başkanları kaset ülkücüleri değil kitap ülkücüleri idi. Herkes görüşünü serbestçe ifade ederdi, kimse kimseyi “hain”ilan etmezdi, kimse elinde ülkümetre ile gezmezdi; bir Anadolu gencini ülkücü yapmak için otogarlarda beklenilir üniversitelere yeni kayıt yaptıracak gençler karşılanır, okula kayıt işine yardımcı olunur, yurtlardan yer temin edilir, yer bulunamazsa aynı yatakta koyun koyuna yatılırdı... Ben de Ankara’ya ilk geldiğimde ev tutuncaya kadar Yüksek Öğretmen Yurdunda Ender Gökdemir ve Mehmet Şahingözle koyun koyuna yatmıştım. *** Neden sonra Abdullah Çatlı gecikmiş konuya girdi: - Emriniz hocam! dedi... Bu ziyaretinizin bir sebebi olmalı? - Estağfurullah yiğidim, emir haddimiz deği, dedim - Estağfurullahı yok Hocam, dedi Çatlı, bu hareketin her romancısı, her hikayecisi, her kalem erbabı benim yaptığımdan daha şerefli bir uğraş vermektedir... Bizim yermize başka ülküdaşlarımız ikame edilebilir ama sizlerin yerine asla... Nefsimi okşayan bu hoş sözleri fırsat bilip hemen konuya girdim: -Çatlı Başkan! Ben Ankaraya Besni’den geldim, Anadoluda ülkücü öğretmene ihtiyaç had safhada, Ankara’dan mezun edip göndereceğimiz her genç en az beşyüz ülkü fidanı yeşertecektir, bizim ülkü fidanlarına ihtiyacımız var, bizim öncelikle öğretmene ihtiyacımız var gardaşım! dedim. Çatlı Başkan sözü aldı: - Sizi çok iyi anlıyorum Hocam, konuya baktığınız pencereye de saygı duyuyorum... Ama bir de benim baktığım pencere var. Ben de onu arzedeyim, beraber bir karara varalım... Bu arkadaşımız İlahiyat Fakültesinde bir bacımızla arkadaşlık kurar, bacımızın niyeti gönül eğlendirmek değildi; söz kesmek, nişan yapmak, evlenmek maksadı taşımaktadır...Örfümüze göre bu arkadaşımız ailesini gönderip bacımıza dünür olması gerekir, ama bu uyanık dünür işini bir yıl sallar, derken bacımız bunun ailesi ile tanışır, ailesine de kendini sevdirir, tamosıralarda bu genç, bacımızı bırakıp başka bir bacımıza kancayı takar, maksadı ise sadece gönül eğlendirmek... Hayretler içinde donup kalmıştım... Bana önceden söylenenlerin tam tersi bir tablo vardı karşımda... Mahçubiyetimi gören Çatlı Başkan gence dönüp birden sertleşti, ses tonunu da yükselterek: - Alper Hocama yalan söyledin değil mi? dedi gürleyerek. Genç süklüm püklüm oldu, ezik bir ses tonuyla: - Evet başkanım, dedi Çatlı Başkan işaret parmağını alevden bir mızrak gibi gence doğru uzattı ve hışımla gürledi: - Bu hareketin ikibine yakın ülkü ocağı ve ikibine yakın başkanı var, ama bu hareketin on tane romancısı ve hikayecisi yok... Alper Aksoy’a yalan söylemek densizliğini gösterdiğin için cezanı ikiye katlıyorum, hemen şimdi buradan çıkıyorsun ve iki yıl sonra gelmek üzere Ankara’yı terkediyorsun. “Emredersin başkanım” diyen genç ayağa kalktı, geri adımlarla odadan çıktı ve gitti. Çatlı Başkan da yerinden kalktı, bir elini cebine soktu, yakınındaki pencereye doğru iki üç adım attı, diğer eliyle camın buğusunu sildi... Gözleri çok uzaklara kaymıştı... Tabii benim merakım da giderek artıyordu. Odadaki atmosferin beni rahatsız etmiş olabileceği inceliği ile benim muhtemel sorularıma cevap olacak ruh halini seslendiriyordu adeta: - Bazan kendime “çok katısın Abdullah diyorum”,ama beynimin diğer yanından başka bir ses cevaplıyor bu soruyu: “Savaş meydanında taviz verilmez”... Bak Alper Hocam, Hacettepe yurdunun lağımlarında düşük çocuklar akıyor. Ben bizim kontrolümüzdeki okullarda ve yurtlarda aynı çirkefi görmek istemiyorum ve onun için çok katıyım, üstelik İlahiyat Fakültesinde tavize daha çok kapalıyım. Buğulu camdan dışarı bakarken birden bana doğru döndü: - Beni anladınız değil mi dedi? - Gazan mübarek ola yiğidim, dedim, sizlerde bu iman, bu mesuliyet duygusu oldukça bu hareket muzaffer olacaktır muhakkak. Hey gidi günler hey!.. O güzel insanlar o iyi atlarına binip gittiler. Alper AKSOY 05.11.2010 Ankara
Posted on: Tue, 12 Nov 2013 18:26:04 +0000

Trending Topics



k post krdo... m
Coliseum 13 x 13 Glazed Porcelain Mini Coliseum Mosaic in Athen
Jeder weis das die Syrischen Rebellen in wircklichkeit

Recently Viewed Topics




© 2015