Bağımsız son Türk kalesi “çok partili” siyasi hayatla - TopicsExpress



          

Bağımsız son Türk kalesi “çok partili” siyasi hayatla birlikte ekonomik ve siyasi vesayet altına girmiştir. (Bu bir tespittir, çok partili siyasi hayata karsi oldugumuz anlamina gelmez.) Aldığı borçları ödeyemeyen iktidar “Maratoryum” ilan edince 1960 darbesiyle karşılaşır. 1960 darbesi borçları ödeyecek ve siyasi ilişkileri devam ettirecek “siyasi irade” arayışına gitmiştir. Bu sürece Türkeş ve arkadaşları sürgüne gönderilince geçilmiştir. 1972 muhtırası , tıpkı 28 Şubat gibi “ekonomik” ve “siyasi” balans ayarıdır. 12 Eylül diğerlerinden farklıdır, çünkü o ülkemizin ve milletimizin geleceğine yöneliktir ve izleri hala devam etmektedir. 12 Eylül’den toplumun birçok kesimi etkilenmiştir. Bu yüzden ihtilalin kadrine uğrayanlar ihtilal bize karşı yapıldı derler. Ancak bu husus olayın bütünü içinde bir parça olarak kalmaktadır. 12 Eylül’ü dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeler ışığında değerlendirmek daha doğru daha objektif olacaktır. Amerika ve Sovyetler birliğinin “NATO” ve “VARŞOVA” Paktları ile başı çektiği iki kutuplu dünyada Türkiye’de NATO paktının içinde yerini almıştı. Varşova paktının başını çektiği Sovyetler Birliği 1978 yılında Afganistan’ı işgal ederek “sıcak sulara” inmesi Batı’yı tehdit etmişti. Asya‘da zaten gerileyen NATO, Ortadoğu’da en büyük müttefiki İran’da “Şah’ın” devrilmesiyle büyük güç kaybetmişti. İleri karakol durumundaki Türkiye’nin arka bahçesi Yunanistan 1974 Kıbrıs çıkartmasıyla NATO’dan çıkmış olması NATO’nun işini zorlaştırıyordu. 12 Eylül’ün yaptığı ilk iş Kıbrıs , Ege, Batı Trakya meselelerini halletmeden Yunanistan’ın NATO’ya alınmasını onaylamak olmuştur…İçerde ise ülkemiz “grevlerle”, ”çatışmalarla”, “Kaos” ortamına sürüklenmiş bir anlamda “elmaların olgunlaşması” beklenmiştir. Elmalar olgunlaşınca (!) yani 12 Eylülle “grevler” ve “çatışmalar” “1″ günde bitirilmiş, işçiye 3 yıl zam yapılmamış, işverene ise sorgusuz sualsiz işten atma hakkı yani “lokavt” hakkı verilmiştir. İMF’ in kapısında 3 milyar borç için dolanırken 12 Eylülle 20 milyar dolar borç alınmıştır. 12 Eylül’le beraber tekrar borcu borçla ödeme yani “ekonomik ve siyasi” bağımlılık sürecine geçilmiştir. Siyasi olarak içerde, milliyetçi, İslamcı, devrimci vs… gibi kendini tanımlayan anti- emperyalist unsurlar tırpanlanmıştır. Ülkenin siyasi ve ekonomik bağımlılığına tepki gösterecek unsurların başında gelen Milliyetci Ulkucu Hareket kapatılmış “lideri” ve “kadroları ile ”tutuklanmış toplu halde yargılanmışlardır. Rahmetli Türkeş, Cunta’nın başına ceza evinden yazdığı mektupta “İlla birilerini yargılamak istiyorsanız bizi yargılayın ancak fikrimizi yani Türk Milliyetçiliğini yargılamayın sonra Türk Milletinin tabii reflekslerini kırarsınız!” diye uyarmıştı. Bütün bu ikazlara rağmen Türk Milliyetçiliği sanık sandalyesine oturtturulmuş ve yargılanmıştır. 12 Eylül Türk milliyetçiliğini yargılarken yerlerine “bölücülük” ve ”yeşil kuşak” projesi konmuştur. 12 Eylül de ülkenin ve milletin kalkınmasını isteyen mensup olduğu milletinin en az diğer kalkınmış milletler kadar milletler ailesinin içerisinde yerini almasını isteyen, ve bunu düşünen gençlik yerine, “kendini düşünen””köşe dönmeci” “nemelazımcı” “Apolitik” gençliğinde temelini atmıştır. 12 Eylül’den önce küçük bir örgüt olan Pkk 12 Eylül’den sonra nasıl oldu ise büyümüş devlete kafa tutar, eylem koyar hale gelmiştir. 12 Eylül’ün siyasi ayağını oluşturan iktidarın başı Turgut Özal’ın “federasyon” sözleri Cunta’nın başı Kenan Evren’in bugünlerde dile getirdiği biz o zamanda “eyalet sistemini düşünüyorduk.” ifadeleri alt alta konduğunda bölücülerin nasıl cesaret bulduğu bölücülüğün temelinin de 12 Eylül’de nasıl atıldığını şimdi daha iyi anlaşılıyor… 80′li yılların sonu 90′lı yılların başında Sovyetler Birliğinin dağılacağı düşünülerek Asya’daki Kafkaslar’daki, Balkanlar’daki ve Orta Doğu’daki İslam coğrafyasını kontrol altında tutmak için ortaya konulan “yeşil kuşak” projesi de ülkemizde 12 Eylül’le beraber yürürlüğe konulmuştur. Bu projenin ürünü bugün iş başındadır. 12 Eylül’ün, Türk milletinin bağımsızlığına ve varlığına yönelen bir tehlike olduğunu anlayamazsak ve anlatamazsak 12 Eylül’ü tam kavrayamamışız demektir. Yaşadığımız acıları çektiğimiz çileleri anlatarak 12 Eylül anlatılamaz. O edebiyatçıların, ozanların, romancıların, ressamların ve senaristlerin işidir. Mücadeleyi veren dönemi yaşayan insanlar, meselenin Türk milletinin “beka” meselesi olduğunu bilirler ve kuşatmanın eskisinden daha daraldığını görürler. Bugünün şartları içinde elindeki imkanlarla kuşatmayı kırmaya bağımsız Türk kalesini ilelebet yaşatmaya çalışırlar. Onlar sadece, Türk Dünyasını, sadece İslam Dünyası’nı değil, tüm insanlığın huzuru ve mutluluğu için mücadele ederler. Allah’tan başkasına boyun eğmezler. Onlar, ilay-ı kelimetullah sevdalısıdırlar. Onların bu sevdası ölmez. Onlar 12 Eylül’lere rağmen vardır. Onları yargılayanlar ise cami avlusuna bırakılmış gayri meşru çocukları gibi, ortalıkta kalmiş bir kısmı ise hayata veda etmiştir. 2013 Türkiyesinde ise yani şimdi 12 eylülle hesaplaşma adı altında bir tiyatro oynanmakta. sanıklar mahkeme salonuna dahi getirelememiş. boş sandalyeler yargılanırken darbeye teşebbüsten başta eski genel kurmay başkanı ve bir cok subay ağırlaştırılmış mühebbet ve çeşitli cezalara carptırılmıştır. yani darbe yapmışlar varken darbeye teşebbüsten insanlar icerdedir. 2013 Türkiyesinde Türk milleti kurtarıcılardan kurtulamamış, bir kurtarıcıdan diger kurtarıcını kucağına düşmüştür.”askeri darbelerin” yerini “sivil darbeler” almıştır. ülkemizde gercekleşen askeri darbeler nasıl bir “uluslar arası projenin ürünü” ise onu devam ettiren “sivil irade”de onun devamıdır.dolayısı ile bizim acımızdan değişen bir şey yoktur. Kaldığımız devam. Yaşanılanlardan ders de alarak. Velhasıl; Ülkücü hareket dün olduğu gibi “üste gök kubbe cökmediği altta yer delinmediği” sürece dimdik ayaktadır. Varlığımız varlığıyla gurur duyduğumuz büyük Türk Milletine armağan olsun
Posted on: Sat, 14 Sep 2013 18:03:42 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015