Bir sonbahar şehri Bir incinmiş köpek sesi işgal - TopicsExpress



          

Bir sonbahar şehri Bir incinmiş köpek sesi işgal ediyor ki sözlerimizi, baktım anlatmak çok zor, baktım ki işkembeden sallamak anlıyormuş, hak veriyormuş gibi çok sık yapılıyor. Baktım ki iskelede, elinde çok ağır bir çapa, böğrüne bastırmış duruyorsun. Atlama gözünü seveyim, denize atlama ne olursun. Burnuma kadar hayaletlere batmışım. Rüyamda Robert Redford’ın ikram ettiği iyi demlenmiş bir çay içiyorum. Halimde çok hayaletlerin posası, bozulmayan büyülerin tasası, tamamı, yarası ama çoklukla da yuh, oha’sı. Duruyorum. Ekim başlıyor. Bir keskin viraj geçirerek ayçiçeği tarlalarımdan Eylül bitecek-demiştim. Eylül bitti. Yalan değildi. Şehir artık sonbahar, şehir beklenenden geç başlayan bir flört gibi, şehir rutubetten sıyrılan siluetiyle yeniden. Umut fukarası bir yazdan çıktık bir koca memleket- deme öyle üzülüyorum. Ama biliyorsun savaştan, kavgadan ağrıdan çıktık (mı) da geldik. Şimdi misafirliklerde lokum üstü likör, çay yanında kek, sohbet, sır, tespit ve heybet, şu battaniyeyi alabilir miyim, gürültülü gülmeyin komşular kızıyor, kapayalım mı camları ayaz oluyor akşamları. Umut fukarası bir yazdı, barış mitolojik bir dağ idi tekerleme niyetine, bahsettikçe acıtan bir laftı barış: imkansız diye, uzak diye, sayıklamaya pesimist bir leylekle içimizde, sızlanmaya alışmıştık, üzülmeye. Sonbahar şehre döndü. Şehir kahverengiye döndü yine, yorgun bir engerekle bileğinde. Herkes bir şeyin panzehrini taşıyor illa ki bu mevsimde dilinde. Hususi toksininin panzehrini bulmak için öpüşüyor herkes birbiriyle, bu yüzden tanışıyor, bu yüzden ilgileniyor saatlerce; Kurtuluş hiçbir zaman sadece bir semt adı olmadı çünkü bu şehirde. (hayallerin de ismi var elbette) Tek anahtar her kapıyı açmıyor, her sakallıyı dedesi sanmıyor şehirdekiler, her konser Leonard Cohen gibi heyecan olmuyor elbette ki. Yani doğal bir çıkarımla: bir panzehir her acıya tedavi olmuyor sonuçta. Yastık altı kurundan kıymetiyle umut, çocuksu bir heves katıyor taşıyanına. Özellikle sonbaharda, özellikle umut fukarası bir yazın sonrasında, özellikle İstanbul’da. Yeniden sokaklara dökülüyor herkes, İstanbul üzerinde kahverengi bir anorak, çekirdek çıtlayıp kestane yiyor köpeklerini kedilerini kucağında taşıyarak. Çocukken görüş alanından çıkan her şey kayboluyor sanıyor insan, çocukluk çünkü o tuhaf zaman, hayatla sürekli acemi imtihan. Büyüdük ki bir çocuk acemiliği, hayat bilmezliği, sonbahar nezaketsizliğiyle köpekleri kedileri sokaklardan almak, bir lanete hapsetmek istiyor bir grup adam. Yeni bir zulüm sabıkasını kanaviçeliyor, bir kıyım başlatmak için aportta bekliyorlar utanmadan. Oysa umut fukarası bir yazdan çıktık, bir yorgunluktan. Umudu mümkün kılacak bir çığlık olarak Taksim’de karşı çıkıyor Ölüm Yasasına binlerce insanda hakiki vicdan. Mevsim yeniden sonbahar, yeniden bütün klişesiyle mevsim sarıya kesen rengiyle, kuru yaprakları, uğultusu, kestanesi, sokaklarda mandalinası, kaldığı yerden başlayan televizyon dizileri, bulutları, umudu, soğuk nefesiyle. Bütün hayaletleriyle, mazileri, lanetleri, lanetleri engellemek isteyen vicdanlı şahsiyetleriyle... Eylül bitti. Ancak geldi güz. Belli olmaz, bir ihtimal umut da dört yapraklı yoncalar gibi belirir, güz gelişiyle iyileştirir hepimizi. Panzehir şimdi acısına denk düşer belki. DİLARA ÖMÜR
Posted on: Mon, 07 Oct 2013 15:28:00 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015