Cem Yağcıoğlu Nâçizâne tavsiyem, medyanın parlattığı - TopicsExpress



          

Cem Yağcıoğlu Nâçizâne tavsiyem, medyanın parlattığı isimlerden uzak durmanız yönündedir; çünkü malûm medya kara çarşaflıyla, kıçını açanı birbirine kırdırırken; olan, iki uçta yer almayan çoğunluğa olur.. Oysa siz her ikisine de karşı iken, birden bire kıçını açanı savunmak zorunda kalırsınız ya da tam tersi.. işte ‘tezgah’ buradadır; uçların çatışması ile ortada olan diğerlerini bir birleriyle çatışır hale getirmek ve illa da taraf olmaya zorlamak.. oysa siz, ne kara çarşafı savunuyorsunuz ne de çıplaklığı.. işte bir delinin hamilelikle ilgili sarf ettiği zırvalıkları medyanın ayyuka çıkarması bundandır… Durumun ne denli vahim olduğunu bilmeden yaşamak ne güzel.. Oysa vahâmetin de bir sınırı var; ama öyle değil, ‘sınır ötesi’ bir trajediye doğru adım-adım yaklaşmakta insanlık. Dün, ‘olmaz’ dediği bugün oluyor, bugün olmaz dediği yarın olacak.. peki nereye kadar? Olmazların kabulü nereye kadar!? Hürriyet gazetesinden bir haber; ‘’ABD’de sahte anı üretildi’’. Detayından bir iki cümle: ‘’…Science dergisinde yayınlanan bir habere göre, Leonardo Di Caprio’nun başrolünde oynadığı “Başlangıç” filminin gerçek olduğunu, Amerika’daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) bilim adamlarının gerçekte yaşanmamış bir anıyı, beyne yerleştirmeyi başardığını kaydetti…’’ Habere yapılan yorumlardan biri: ‘’Harika bir haber ama pratikte uygulanışını görür müyüz bilmem.’’ Pıtırcık sevinmiş; belli! Bilim dünyasının nereye gittiğinden şüphesiz haberi yok; ilerleme olsun da, çamurdan olsun.. amaç ne! niyet ne!.. önemsiz.. Bilim dünyası kimlere çalışıyor, kimlerin sermayesiyle hangi projelere kaynak aktarılıyor; bilen yok! Tüm insanlığı GDO’ya boğanların, organik tohumları depolarda saklamalarının ne gibi bir amacı olabilir? İlaç firmalarının devlet bütçelerini aşan büyüklükleri normal mi, diye soran kaç kişi!.. Kaç kişi Orta-Doğu’da dönen dolapların farkında.. petrol, diyorsunuz.. oysa birileri Tanrı ile yapılan ‘Akit’ten söz ediyor.. …”Bir süre sonra Abram’ın taptığı esas Yaradan onu çağırdı ve bir teklifte bulundu: Abram evini ve ailesini terk etmeyi kabullenirse Tanrı onu büyük bir millet yapıp kutsayacaktı. Abram bu teklifi kabul etti ve bu şekilde Tanrı ile Yahudi milleti arasındaki akit gerçekleşmiş oldu.” Tayyip ile Koç neden karşı karşıya geldi.. Koç batarsa ülke batar mı?. -batmazsa..- O halde Koç’a dua mı etmeliyiz, bir eksiğimiz bu kalmıştı; yeni nesil Atatürkçülerimiz(!) bu işe de el attı, haydi hayırlısı..! Hani bu ‘budizm’ çok insancıldı, böcek bile incitmezlerdi; Myanmar’da Müslüman kesiyorlar takır-takır..! Çin’de Türk ve Müslüman katli, neredeyse gündelik hayatın bir gerçeği durumunda.. Fetullah efendi, ‘La İlahe İllallah..’ yeterli diyor; yani ‘Muhammed’e gerek yok’ a getiriyor işi; Müslüman’ım diye ortalıkta dolaşan birileri de bu adama tapıyor.. hadi bu efendinin derin bağlantıları, derin ilişkileri ve derin bir vazifesi var; anladık.. e be dangalak; senin ‘besmele’ dediğin olmazsa olmazının, şeklini şemalini değiştiriyor, deyim yerindeyse, neyse.. Medyanın gazına gelmek bedava..!Memleket, mevkî sahibi ruh hastaları ile dolu; sabahın biri çıkıyor hamilelikle ilgili bir şey yumurtluyor, medya reytingi görüyor topu oyuna sürüyor; artık ağzı olan konuşuyor.. binlerce yıldır yazıyoruz ve diyoruz ki; ey insanoğlu, ‘gaza gelme’..! Duran adamlar, duran kadınlar, duran arabalar, ‘Duran Duran’.. ‘Life is life’.. ne parçaydı ama.. Iron Maiden gelmiş İstanbul’a, ne güzel.. Gençliğim onları dinlemekle geçti, Kadıköy Akmar Pasajında ne de aykırıydık ama.. Deep Purple ‘Soldier Of Fortune’ favorimdi.. Sistemle kavgalı olduğumuzu sanırken, sistemin değirmenine su taşıyormuşuz; yeni-yeni anlıyoruz.. bizim için geç oldu; bizden sonrakileri dürtmemiz ondan.. Pink Floyd, ‘The wall’ derken duvarları yıkacağımızı sanırdık, oysa bizden aldıklarıyla öyle malikâneler inşâ ettiler ki, duvar arkalarında gruplar kurdular ve biz de aykırıyız diye dolandık yıllarca.. hani ben diyorum ya bazıları için ‘oturma organımın kenarları’ diye, şimdi aynısını kendim için söylüyorum!.. Diyeceğim o ki; tarih-tarih, zaman-zaman, nesil-nesil hep aynı tuzağın içine düşüyoruz ve birileri de binlerce yıllık planlarını adım-adım sonlandırma peşinde tavizsiz ilerliyor.. Eğer bugün bu ülkede Koç Grubunu savunan Atatürkçüler(!) var ise; bu işin arkasında başka bir iş var demektir. Koç, Tayyip’in karşısındaysa, bundan tek bir sonuç çıkar; o da, Tayyip’in mağduriyeti.. Halk bunu böyle görür ve böyle yorumlar.. ‘tezgah’a gelmeyin… Şimdi şöyle bir geri zekalılık modası çıktı; Tayyip ve akp’den nefret mi ediyorsun, bizim falanca üç-kağıtçı müteahhit de Tayyip’i sevmiyor ve hatta nefret ediyor.. o zaman o müteahhit adamdır! Bizdendir! Böyle bir aptallık olabilir mi!.. Neyin peşindesiniz!.. Eğer ‘adam’lığın peşinde iseniz, ‘adam’ı bulunuz.. adam mı yok! Kötünün iyisi diye bir şey yoktur; seçiminizi yapmazsınız olur biter.. Önce ‘tezgah’ın ne denli büyük olduğuna ve nasıl işlediğine bir bakın. Tayyip efendi olmasaydı, ‘batı’ bu kinini erteleyecek miydi? Tayyip Erdoğan gerçekten çaplı biri olsaydı, şer odakları onu seçer miydi? veya tersten soralım; Kılıçdaroğlu iktidar olsaydı, kendi uçak fabrikamızı kurmuş mu olacaktık!.. Diyeceğim o ki; bu mesele Tayyip ya da Kılıçdaroğlu veyahut Bahçeli meselesi değil, onun içindir ki seçim denen ‘tezgah’, işin sıvamasından başka bir şey değildir; öncelikle anlaşılması gereken mevzu budur.. Sonra bu ‘tezgah’, bu yüzyılın ya da son binyılın mevzuu değil, varlıktan bu yana.. Yaratılış deyin, evrim deyin, Nihilistseniz ‘heç’ deyin; ne derseniz deyin; mevzuu sandığınızdan -hadi mütevazilik yapalım- sandığımızdan daha derin.. Bu hırs! ‘insanî değil’, demem ondan.. Siz sanatçıyım diye ortalıkta gezinenlere bakmayın; bugün saray soytarılığı geçer akçe kılınmış, bir tek bizde mi böyle sanıyorsunuz? değil.. İnsanın olduğu her yerde yaşanılanlar üç aşağı, beş yukarı aynıdır; fark, ülkelerin GSMH’siyle doğru orantılıdır; o kadar.. Bizde devlet sanatçılığı vardır, İngiltere’de ‘sir’ unvanı alırlar.. Sen de Hindistan’ı altı yüzyıl sömürseydin sen de ‘sir’ olurdun be mübarek!.. Yani diğer halkların kanları üzerine kurulmuş olan ‘batı’ medeniyetini bir halt sanmayınız; çünkü medeniyet, ayakkabı ile salonda oturmak değildir.. yazık ki öyle sananlar çoğunlukta ve ne yazık ki, eğitimli dediğimiz kesimde ağırlıkta..lar!.. Şafak Sezer denen .. efendi, Tayyip’in elini öpmüş, Mehmet Ali Alabora ise onurlu duruşunu koruyormuş!.. Buna kargalar bile güler; çünkü Şafak Sezer denen zât-ı muhteremin çapı o kadar, ancak Alabora dediğiniz vakit orada bir dakika duracak ve düşüneceksiniz.. düşünün… Cnn international denen kanala röportaj veren bu bıçkın delikanlı, biliyorsunuz sistemin kalesi sayılan banka reklamlarında da boy göstermekte ve astronomik bir ücret almaktadır. cnn kanalının Suriye olaylarını nasıl ahlaksızca çarpıttığı ve piyasaya çakma haberler sürdüğü bugün herkesçe malûmdur., tıpkı diğer tüm haberleri çarpıttıkları gibi; çünkü onların sahipleri düzenin efendileridir!.. Nâçizâne tavsiyem, medyanın parlattığı isimlerden uzak durmanız yönündedir; çünkü malûm medya kara çarşaflıyla, kıçını açanı birbirine kırdırırken; olan, iki uçta yer almayan çoğunluğa olur.. Oysa siz her ikisine de karşı iken, birden bire kıçını açanı savunmak zorunda kalırsınız ya da tam tersi.. işte ‘tezgah’ buradadır; uçların çatışması ile ortada olan diğerlerini bir birleriyle çatışır hale getirmek ve illa da taraf olmaya zorlamak.. oysa siz, ne kara çarşafı savunuyorsunuz ne de çıplaklığı.. işte bir delinin hamilelikle ilgili sarf ettiği zırvalıkları medyanın ayyuka çıkarması bundandır… İşte bu sebepten bugün Koç veya Alabora’yı Tayyip‘e karşı oldukları için desteklemek; ‘tezgah’ sahiplerinin bir başka ‘tezgah’ına ortak olmakla eş değerdir. Hem böyle bir aymazlığa ortak olacaksınız, hem de Milleti cehaletle suçlayacaksınız; böyle bir mantık bilime aykırıdır; zîrâ aymazlığın mertebesi yoktur! Hem Atatürkçü olduğunuzu söyleyeceksiniz, hem de küresel sermayenin figürlerini baş tacı edeceksiniz.. hadi oradan..! ‘Sınırsız özgürlük’ vaadi, küresel çetenin en büyük ve yanıltıcı silahıdır. Köle gibi çalıştırdıkları insanları ‘turizm’ aldatmacasıyla kısa bir süreliğine de olsa rahatlatan efendi babalar, geriye kalan günler içersinde posalarını çıkarmakta, sahipleri oldukları organizasyonlarla sözde ‘özgürlük‘ temasını işleyen festivaller düzenleyerek de toplumda biriken gazı almaktadırlar.. Hiçbir neticeye varmayan eylemler desteklenmekte -duran adam- eylemin neticeye ulaşmasından ziyâde halkın farklılık arayışı ve ‘vay be‘ deyişi özendirilerek… gerçek yine gözlerden uzak tutulmaktadır. Bunlar, müthiş toplumsal mühendislik oyunlarıdır ve satılık devrimci müsvetteleri bu işin başını çekmektedir! Otpor, Canvas örneklerinde olduğu gibi.. Yeni dünya düzencilerinin son taktiği budur; ilginç, pasif ve zararsız eylemlerle hem halkın nabzını tutmak, hem de dikkatleri istedikleri yöne çekmek… Şunu diyebilirsiniz, ‘aman canım, dünyaya bir kere geliyorum, ben mi kurtaracağım’, bu söylem en doğal hakkınızdır; ama bizim öyle bir şansımız yok, zîrâ az önce de dediğim gibi, biz binlerce yıldır aynı davayı güdüyoruz, genlerimizde var, vazgeçme gibi bir lüksümüz yok.. bu sebepten; kendinizi düşünmüyorsanız, çocuklarınızın geleceği için bir parça da olsa mevzudan haberiniz olursa iyi olur; ‘insan’ olmanın da bir erdemi olsa gerek.. Bildiğiniz gibi tüm inanç sistemlerinde bir devamlılık söz konusudur, hatta ateist olduğunu söyleyenlerin bile ‘yok’ olup gitme ile ilgili derin çelişkiler içinde olduğu da örnekleriyle ortada iken, ‘bana ne’ci bir tutum düz mantıkla bile bağdaşmamaktadır. Elbette yine siz bilirsiniz; ama bugün size dokunmayan yılan, yarın en sevdiğinizin içine girebilir, bilirsiniz bebekler süt kokar.. Bazen farkında olmak bile, iyiliğin devamı için yeterli olabilir; yeter ki üç kuruşluk şahsî menfaatlerin peşinde olmayın ve böyle bireyler yetiştirin.. Devrim bazen, ummadığınız anda çıka gelir.. varsın üç nesil sonra gelsin, belki siz yine burada olursunuz, belki de ‘Araf’tan bu yana gülümsersiniz.. diyelim yoksunuz, doğaya karıştınız, karanfil oldunuz, iyi ya koklamasını bilen nesiller dağarcığında rengarenk salınmak düşer payınıza.. daha ne olsun.. İyilikler sizinle olsun; ama unutmayın ki, iyiliğin kazanması kötülüğün yenilmesiyle mümkündür; öyle ‘savaşma, seviş’ kandırmacalarının esiri olursanız, yenilirsiniz.. yenilirseniz ‘insanlık’ yenilir.. unutmayın, farkında olun! ve karşı koyun… Cem Yağcıoğlu edebiyatgazetesi
Posted on: Sat, 27 Jul 2013 19:17:59 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015