DIŞ GÜÇLERİN İNSANIMIZA ÖZELLEŞTİRMENİN VATANI SATMAK - TopicsExpress



          

DIŞ GÜÇLERİN İNSANIMIZA ÖZELLEŞTİRMENİN VATANI SATMAK OLDUGU FİKRİNİ YAYARAK HALKINI DEVLETİNE DUSMAN ETMEYE CALISMASINI KENDINI AYDIN SANANLARINDA BU OYUNA ALET OLMASI, ULKEMİZİN KLİŞELERİNDEN BİRİ HALİNİ ALMIŞTIR. ARTIK BUHRANDAN CIKIP, VATANINA VE DEVLETİNE SAHİP ÇIKACAK OLANLAR İÇİN. BUNUNLA İLİGİ ÇOK KAPSAMLI BİR YAZI GONDERİYORUM DÜNYA’ DA ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI VE TÜRKİYE’DE 5 NİSAN KARARLARI SONRASI BEKLENEN GELİŞMELER Dr. Muhammet AKDİŞ I- GİRİŞ Dünya ve ülkemiz, bir süreden beri, devletin ekonomik hayattan çekilmesi ve elinde bulundurduğu işletmeleri de halka devretmesi yönündeki düşünce ve uygulamalara sahne olmaktadır. Adına “özelleştirme” denilen bu uygulamalar, ekonomiyi, planlı ekonomiden Pazar ekonomisine yönlendirmek, uluslar arası rekabete açmak, devletin ekonomideki yükünü azaltarak asli fonksiyonlarına döndürmek ve mülkiyeti tabana yaymak gibi amaçları içermektedir (Imolementation...1993, s.3-4). Özellikle, Sovyetler Birliğinin çökmesi ve soğuk savaşın bitmesinden sonra yoğunluk kazanan bu faaliyetler, dünya ekonomik çevrelerinde geniş bir teşvik görmesi nedeniyle de,hızlı bir seyir izlemektedir. 1980 yılından sonra ülkemizde de tartışılmaya başlanan ve 1986 yılından itibaren yasal bir çerçeveye oturtularak uygulanmasına devam edilen özelleştirme çalışmaları 5 Nisan 1994 öncesi bulunduğu nokta ve tarih itibariyle açıklanan tedbirler ile yeni bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır. II- İKTİSAT TEORİSİ VE ÖZELLEŞTİRME Modern mülkiyet hakları teorisi, Adam Smith’in “milletlerin Zenginliği” adlı eserinde işlenen temaları yansıtır. Smith’e göre, hiçbir karakter,tüccar ve hükümdarın uyuşmazlığından daha uyuşmaz olamaz. Smith, bu durumu, halkın kendi zenginliğinden daha çok, başkalarının zenginliği konusunda daha müsrif olduğu biçiminde gözlemlemiş ve açıklamıştır. Kamu yönetimi ve kamu personeli, ticari kazancın sonucunda doğrudan hiçbir çıkarı ve kaybı olmadığı için, ihmalkar ve müsriftir. Smith,bu duruma örnek olarak, kamu topraklarının verimliliğinin özel sektör topraklarına göre %25 düzeyinde olmasını göstermektedir (Hanke, 1990, s.33) Özelleştirmenin teorik temelleri, üretim araçları mülkiyetinin devlete mi, yoksa fertlere mi ait olduğunda daha etkili ve verimli kullanılacağı tartışmasına dayanmaktadır. Piyasada, neyin, nasıl, kimler için ve hangi metotlarla üretileceğinin fiyat mekanizması veya merkezi otorite tarafından belirlenmesi konusundaki tartışmalar, devlet mülkiyeti ve özel mülkiyet kavramlarını da gündeme getirmektedir. Fiyat mekanizmasının ve ferdi özgürlüklerin engellenmediği piyasaların daha etkin ve verimli olduğu; rekabetin olmadığı ve özel mülkiyet ile ferdi karar verme özgürlüklerinin bulunmadığı ekonomilerde ise, fayda-maliyet ölçütleri göz önünde bulundurulmadığı için, bu piyasaların üretim ve dağıtımda etkinliği sağlayamayacağı deneysel çalışmalarla da kanıtlanmaktadır (Chang,Singh 1992, s.41-42). Bu düşüncelerin devlete ait işletmeler içinde benimsenmesi, özelleştirme uygulamalarını haklı göstermekte ve devlete ait işletmeleri, ferdi mülkiyete, rekabete, fiyat mekanizmasına açarak, ekonomiye etkinlik ve verimlilik kazandırılması amaçlanmaktadır. Böylelikle, toplum yararının özelleştirme ile arttırılabileceği kabul edilmektedir (Beesley,Littlechild, 1983, s.4). Etkinlik ve verimliliğin doğal monopol konumunda olan işletmeler açısından göz ardı edilebileceği, bu işletmelerin rekabete açılmasının sakıncalar doğurabileceği düşünülebilir. Bu tür ekonomik faaliyetlerde stratejik öneme sahip olanların rekabet politikası dışında bırakılması ve doğrudan kamusal düzenlemelere tabi tutulması istenebilir. Demiryolları, posta hizmetleri, elektrik ve gaz gibi doğal monopol olarak kabul edilen mal ve hizmet piyasalarında durum böyledir. Bu piyasalarda, teknolojik şartlar nedeniyle, sadece bir teşebbüs faaliyette bulunmaktadır. Bu teşebbüsün özelleştirilmesi, monopolün, fert ve toplum yararını gözetmeyen kesimlerin eline geçmesi demek olur (Aktan,1986, s.37). bu nedenlerle, klasik iktisadın önemli isimlerinden olan 19.yy ekonomisti ve filozofu J.S. Mill, doğal tekel şartları altında, altyapı ve hizmetlerin kamu işletmelerince sağlanması gerektiğini ileri sürmüştür ( Hanke, 1990, s.33). Üretim araçlarının ferdi mülkiyete açılması ve fiyat mekanizması ile rekabet şartlarının doğal monopol şartlarında bile etkinlik ve verimlilik yönünden üstünlüklerini anlatan yaklaşımların haklılığı yanında, devlet kesimi ve merkezi yönetim anlayışının eksiklikleri de özelleştirme açıklamalarına güç kazandırmışlardır. Kamu sektörünün, üretim faaliyetlerindeki ekonomik yetersizlik ile birlikte üretimdeki yüksek maliyetleri; yenilik, değişiklik getirmede beceriksizlik ve üretilen malların dağıtımındaki artan gecikmeleri... hedeflere ulaşmada başarısızlık, karlardan seçkin grupların yararlandırılması ve teşebbüslerin yönetimine siyasi müdahaleler gibi mal ve hizmetlerin sağlanmasındaki etkinsizlikleri. Kamu bütçesini daraltan, yönetimde yetersizliklere yol açan ve bütün ekonomi üzerinde olumsuz etkileri bulunan bürokrasinin zamanla genişlemesi (Paul, 1987, s.38) gibi konular bunlardan bazılarıdır. Sonuçta,gerek üretim araçlarının ferdi mülkiyetini ve fiyat mekanizması ile rekabet düzenini daha etkin ve verimli üretim anlayışı için gerekli gören düşüncelerin tutarlı açıklamaları,gerekse, kamu kesimi ile devlete ait teşebbüslerin bu açıklamaları doğrular nitelikteki etkin ve rantabl olmayan yapılanma ve faaliyetleri, devletin ekonomik hayattan çekilmesi düşüncelerine üstünlük kazandırmış ve Devlete ait kuruluşların özelleştirme çabaları bütün dünyada büyük taraftar bulmuştur. III- DÜNYA’ DA ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI VE SONUÇLAR Dünya’ da özelleştirme uygulamaları özellikle 70’li yıllardan itibaren görülmeye başlanmıştır. Önceleri İngiltere ve Amerika’da yapılan özelleştirmeler, daha sonraları komünist bloktan ayrılan Doğu Avrupa ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler de uygulanmaya başlanmıştır. Özelleştirme uygulamalarının tarihi gelişimi ile çeşitli ülkeler itibariyle uygulanan özelleştirmeler ve sonuçları ana görünümleri ile şöyle olmaktadır. A-Özelleştirme Uygulamalarının Tarihi Gelişimi Bir dünya sistemi olarak kapitalizmin, 20. yüzyılda, çeşitli devresel ve bölgesel krizler yanında, iki büyük ve kapsamlı bunalım yaşadığı ileri sürülmektedir. Bunlardan birincisi 1929’da. İkincisi ise 1970’li yılların ortasına doğru patlak vermiştir (Sayer, 1986, s.43). 1929 bunalımından şiddetle etkilenen sistemin yeniden inşasında, sistem içi bir çözüm olarak kamu girişimciliği savunulmuştur. Gerçekten de, 1929 ekonomik bunalımı, en aşırı liberal ekonomi yanlılarını bile, piyasa mekanizmasının ekonomiye kendiliğinden ve dengeli biçimde yön vereceği konusunda kuşkuya düşürmüştür (Kepenek, 1990, s.21). Keynes’in bunalımdan çıkmak için, talep doğrucu kamu harcamalarının arttırılması yönündeki önerileri de, bu gelişmeleri teşvik etmiştir. Her ne kadar, bu teşviklere geçici bir çözüm olarak bakılmışsa da, ikinci dünya savaşından sonra kamu girişimciliği yine ön plana çıkmıştır. Savaş sonrasında, hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde yaygın bir şekilde uygulanan ekonomiyi devlet eliyle canlandırma girişimleri, devlet mekanizmasının toplumsal örgütlenme içindeki yerinin yeni baştan gözden geçirilmesine ve sosyal refah devleti kavramının yerleşmesine yol açmıştır (Berberoğlu, 1987, s.16). böylelikle, bütün yurttaşların refahının devlet tarafından üstlenildiği bir yapı söz konusu olmuş ve devletin ekonomik hayattaki yeri ve önemi artmıştır. 1970’li yılların ortalarında baş gösteren stagflasyon ile birlikte, uygulanan ekonomi politikaları ve bunların dayandığı teorik temeller hakkında ciddi tereddütlerin doğduğu (Savaş, 1984, s.173) ve 1929’da başlayan gelişmelerin tam tersi bir dalganın ortaya çıktığı görülmektedir. Verimli ve etkin çalışmayan, doğal monopol olmanın avantajlarını verimsiz bir yapılanma için gerekçe sayan, politik etkilenmeye açık bulunan ve en önemlisi de kamu açıklarının baş etkeni kabul edilen kamu teşebbüsleri, bunalımın suçlusu olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, gelişmişlik düzeyi birbirinden çok farklı ekonomilerde faaliyet başlatılmıştır (Şener, 1986, s.43) Kamu işletmelerinin özelleştirilmesi akımı, İngiltere’de,1970’li yılların sonlarından itibaren yaygınlaşmıştır. Yukarıdaki düşünceleri kabul eden ve devletin ana sanayi kollarındaki kontrolünün özel işletmeciliği sınırlandırdığını, piyasa hareketlerinde yapay hareketlere neden olduğunu, bütçe açıklarını ve dolayısıyla vergi artırımlarını zorunlu kıldığını kabul eden yaklaşımlar (Birch, 1988, s.25) bu harekete hız kazandırmıştır. Bu gelişmeler ile birlikte, 1989 yılında Berlin duvarının çökmesi, soğuk savaşı sona erişinin ve merkezi planlı ekonomiler ile kamu teşebbüslerinin,yerini piyasa ekonomisi ve özel teşebbüse devrettiği yeni bir ekonomik düzeninde başlangıç işareti olmuştur (Viravan,1991, s.45). daha sonrada, Doğu ve Batı Avrupa Ülkeleri,ABD,Güney Asya Ülkeleri ve diğer gelişmekte olan ülkeler bu sürece katılmışlardır. B- Özelleştirme Uygulamaları Ve Sonuçları Kamu sektörünün yükünü hafifletmeyi amaçlayan özelleştirme çalışmaları, ABD,Batı Avrupa Ülkeleri,Doğu Avrupa Ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler tarafından sorunları çözeceğine inanılan bir uygulama heyecanıyla yürürlüğe konulmuşlardır. Bu ülkelerden bazılarındaki özelleştirme uygulamaları ve sonuçları şöylece özetlenebilirler. 1-Amerika Birleşik devletlerindeki Özelleştirme Çalışmaları ve Sonuçları Özelleştireme, ABD’de en belirgin biçimiyle devlet ve yerel düzeyde revaç bulmuştur. Federal hükümet, bütçe fonlarının azalması, yeni bono çıkartılması konusunun onaylanarak reddedilmesi ve arttırılmış vergilere karşı gelişen hoşnutsuzlukla karşılaşan devlet ve yerel politikacıları, birçok durumlarda, kamu altyapı yatırımları ve hizmetlerinin özel kesimce gerçekleştirmesi için zorlamıştır. Federal düzeyde özelleştirme, Başkan Reagan’ın kurduğu Federal Mülkiyeti İnceleme Teşkilatı (Federal Property Review Board) ile 1982 Şubat’ında başlamış bulunmaktadır. (Hanke, 1990, s28) Şu anda A.B.D.’lerinde kamu hizmetlerinin önemli bir bölümü özelleştirilmiştir. Özellikle belediye hizmetleri, cankurtaran hizmetleri, hapishane hizmetleri, çöp toplama hizmetleri, itfaiye işleri, büyük oranda özel kesimce yürütülmektedir. Böylelikle, yerel yönetimlerde gerçekleşmiş olan büyük çaplı özelleştirmeler sayesinde, 40.000 nüfuslu beldelerde devlet memuru sayısı 55 civarına inmiştir. (Doğan, 1993, s.156) Merkezi yönetimde de benzeri bir özelleştirme hızı göze çarpmaktadır. Aslında, yapısal olarak da özel teşebbüse ağırlı veren A.B.D: ekonomisinde, büyük bir güze sahip bulunan haberleşme ve telekomünikasyon hizmetleri, öncü bir uygulama ile özelleştirmeye geçilmiş ve bu alanda rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturulması yönünde ciddi adımlar atılarak yerel şebeke işlemcilerinin tamamı özelleştirilmiştir.(Aktan, 1993) Bunlardan ayrı olarak, havayolları, demiryolları, yük taşımacılığı ve otobüs hizmetleri yasal düzenleme ve müdahaleler dışında bırakılmış, yapılan değişikliklerle bu sektörlerde yasal-kurumsal serbestleşme süreci tamamlanmıştır. (Aktan, 1986) A.B.D.lerinde yapılan ve merkezi hükümet il yerel yönetimler nezdindeki kuruluş ve hizmetlerin özelleştirilmesini sağlayan girişimler oldukça yararlı sonuçlar vermişler: bu sektörlerdeki rekabeti ve verimliliği arttırmışlardır (Doğan, 1993, s.156) 2- Batı Avrupa Ülkelerindeki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçlar Batı Avrupa’daki özelleştirme çalışmaları, Thatcher Hükümetinin 1979 yılında iktidara gelmesiyle İngiltere’de başlamış ve boyutları, uygulamaları ve sonuçları ile, diğer ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler ülkelere modellik edecek bir düzeyde gerçekleşmiştir. Bu nedenler, İngiltere’de ki özelleştirme uygulamaları daha büyük dikkatle takip edilmektedir. a-İngiltere’deki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları İngiltere, özelleştirme tartışmalarına 1979 yılı seçim dönemi içerisinde girmiş ve Muhafazakar Partinin seçim bildirgesinin en önemli bölümü bu konuya ayrılmıştır. Britanya halkının, işçi partisinin milletleştirme planlarına ciddi bir biçimde karşı çıktığı, buna rağmen, konut, bankacılık, sigorta, ilaç sanayi ve ulaşım sektörlerinde çalışan firmaların millileştirilmesinin devam ettirildiği, bu millileştirilmelerin giderek hem yoksullaşmaya hem de özgürlüklerin azalmasına yol açacağı belirtilere (Şayer,1986, s.45) muhafazakar iktidarın bütün bu sektörleri özelleştireceği beyan edilmiştir. İngiltere’de kamu sektörüne ait işletmelerin karlılıklarında 1965 yılından beri görülen devamlı düşme eğiliminin, özellikle 1970 lerin başından itibaren hızlanma eğilimi göstermesi (Duran, 1985a. S.47) özelleştirme konusundaki gelişmelerin başlangıcını oluşturmuştur.Bununla birlikte, İngiltere’deki muhafazakar partinin özelleştirme düşüncesi başlıca şu gerekçelere dayanmıştır.(Yaman, 1993, s.12): i)Kamu sektörü borçlanma ihtiyacını azaltmak suretiyle para arzını kontrol altında tutmak ve böylece enflasyon oranını düşürmek, ii) KİT’lerin tekel statüsünü kaldırmak ve serbest rekabet ortamında faaliyet göstermelerini sağlamak suretiyle ekonomideki rekabeti ve verimliliği arttırmak. iii) Halkın daha büyük bir kesiminin tasarruflarını hisse senetlerine yönelterek sermaye mülkiyetini tabana yaymak. iv) Borçlanma ve vergi gelirlerine alternatif olabilecek yeni bir gelir kalemi oluşturmak. Muhafazakar Parti iktidara gelince, seçim öncesi vaat ettiklerinden daha fazlasını yapmıştır. Kamu kesiminin elindeki dev şirketlerin büyük kısmı özel sektöre devredilmiştir. 1991 yılı başı itibariyle, kamu kesiminin yarıdan fazlası özelleştirilmiş, 650 bin işçi sektör değiştirmiş, 1 milyon 250 bin belediye konutu satılmış ve 9 milyon insan özelleştirilen şirketlerin hisse senedine sahip olmuştur. 1993 yılı itibariyle sırada özelleştirmenin son halkasını oluşturacak olan demir yolları, kömür işletmeleri ve posta acentası bulunmaktadır. (Uyanık, 1993, s223-227) Yapılan özelleştirmeler sonucunda ise, sadece Margaret Thatcher’ın başbakanlığı döneminde 75 milyar Dolar özelleştirme geliri sağlanmıştır. (Viravan, 1991, s46) İngiltere’nin başlattığı ve 3.012 adet hisse senedi ile halka satılma gibi (Ceylan,1985, s.33) büyük çaplı özelleştirme girişimi, diğer dünya ülkelerinde de gıpta ile izlenmiştir. Yaklaşık on yıl gibi bir zaman diliminde, kamunun ekonomideki varlığını yarıdan daha aza indirmek ve hazineye de azımsanmayacak bir gelir getirmek gerçek bir başarı kabul edilmiştir. Ancak, hükümetin hedeflediği özelleştirme amaçlarını yakalayabildiği konusunda da şüpheler bulunmaktadır. Özelleştirilen şirketlerin mali açıdan daha iyi bir performansa sahip oldukları (Aktan, 1993) , karlılık düzeylerinin arttığı ve sermayenin tabana yayılmasında belirgin bir aşama kaydedildiği (Kilci, 1994, s.53) gibi olumlu tespitlerin yanında karşıt düşüncelerde bulunmaktadır. Buna göre, özelleştirilen kuruluşların gerçek anlamda rekabete açılmasının sağlayamadığı, kârlılık durumlarındaki iyileşmelerin özelleştirmeden kaynaklanmadığı, özelleştirmelerin sadece hazineye gelir sağlamak amacıyla yapıldığı (Tezer, 1987, s.63) pay senetleri satımı yoluyla gerçekleştirilmek istenilen sermaye mülkiyetinin tabana yayılma düşüncesinin gerçekleşmediği, örneğin, British Aerospace’deki 158.000 paydaşın sonunda azaldığı ve 143 pay sahibinin şirketin devlet dışındaki sermayesinin %63 sahip olduğu, yalnız kârlı durumlardaki şirketlerin özelleştirildiği (Duran, 1985, s49), etkinlik verimliliğin de olumlu konjonktürden kaynaklandığı ve gaz, telefon, su, havayolları gibi sektörlerde rekabet getirilmediği için etkinlik ve verimliliğin sınanamadığı(Uyanık, 1993, s.2279 belirtilmektedir. Özelleştirilen şirketlerin hemen fiyat yükselmelerine gitmeleri ise, tüketiciler tarafından eleştiri konusu olmuştur. (Uyanık, 1992, s225) b- Fransa’daki Özelleştirme Uygulama ve Sonuçları 1979 petrol şokundan sonra bir çok diğer Batı Avrupa ülkesi gibi Fransa’da da ekonomi bunalımlı bir döneme girmiştir. Mauroy Başbakanlığındaki sosyalist hükümet döneminde fiyat ve ücretler geçici olarak dondurulmakla birlikte, tam anlamıyla bir istikrar politikası uygulanamamıştır. Bütçeden millileştirilmiş şirketlere yapılacak kaynak aktarımı kısıtlı kalmıştır. Bütçe imkânlarının zorlanıyor olması millileştirmeyi gerçekleştirenler arasında farklı düşüncelerin doğmasına yol açmıştır. 1985 yılına gelindiğinde, artık özelleştirmeden yana olanlar çoğunluğa ulaşmışlardır. Chirac, Mart-1986 seçimlerinden sonra Başbakan olarak hükümet programını Parlamentoya sunarken, özelleştirme konusundaki hedeflerini de açıkça ortaya koymuştur. (Fransa’da, s.50) Hükümetin bu konudaki iradesini ortaya koyması ile, toplam değeri 150 ila 300 milyar Ffr arasında tahmin edilen ve 800 bin işçinin çalıştığı 65 adet kamu kuruluşunun hisselerinin satışı kararlaştırılmıştır. Bu kuruluşlardan 12 adeti de 1986-1987 arasında özelleştirilmiştir (Doğan, 1996, s.155) c- Almanya’da Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları Batı Almanya, özelleştirme uygulamasında il defa 1957 yılında başlamış ve başarılı özelleştirme örnekleri verilmiştir. Batı Almanya’da özelleştirmenin temel amacı, sosyal piyasa ekonomisini geliştirmek ve gelir dağılımındaki adaletsizliği bir ölçüde de olsa çözüme kavuşturmaktadır. Bu esaslar çerçevesinde, önce Preussap adlı maden sektöründe faaliyet gösteren bir anonim şirket özelleştirilmiştir. Hisse senetlerinin satışa sunulması sırasında bir kişiye en çok 5 adet hisse senedi satılması şeklinde bir sınırlama getirilerek, hisselerin daha çok kimse tarafından alınması sağlanmıştır. Nitekim 100.058.000 DM tutarındaki hisse senedi 26.119 kişiye satılarak başarılı bir özelleştirme uygulanması gerçekleştirilmiştir.(Doğan, 1993, s137) Batı Almanya, Doğu Almanya ile birleştikten sonra özelleştirme konusu iki yönlü olarak yürütmektedir. Batı’nın klasik Alman kuruluşlarında, örneğin Luftansa’da, özel kesime açılan paylar büyürken ya da Weba grubunda aynı yönde gelişmeler olurken; Doğu Almanya’nın Devlet girişimleri, bütün batı alemine açılmaktadır. Almaya, 1990 yılı itibariyle 10 milyar DM’lık özelleştirme yapmayı planlamıştır. Bu oluşumun yanında, özellikle bir KİT olan Volkswagen’in , İspanya’da Seat’ın ve Çekoslavakya’da Skoda’nın yönetimlerinde etkili olacak paylar satın alınmıştır. Bu da çok uluslu bir özelleştirme türü ortaya çıkarmıştır.(Özmen, 1990, s8) Batı Almanya, doğu ile birleştikten sonra, doğuya ait olan dev ve hantal yapıdaki işletmeleri, serbest piyasa ekonomisinin yapısına uyum sağlayabilecek ve Avrupa Topluluğu standartlarında işlev görebilecek seviyeye getirmek için farklı bir özelleştirme programı uygulamaya koymuştur. Bu uygulamalar ile, 1991 yılı Ekim ayının sonuna kadar, özelleştirilen devlet işletmelerinin sayısı 4337’yi bulmuştur. Bu satışlardan yaklaşık 15.1 milyar DM gelir elde edilmiştir. İşletmeleri satın alanların taahhüt ettikleri yatırımların tutarı 96,9 milyar DM’a ulaşmıştır. (Dartan, 1993, s58) Doğu Alman şirketlerinin içinde bulundukları yapılanmanın olumsuzluklarına rağmen, başarılı bir özelleştirme programı devam etmektedir. 3- Doğu Avrupa Ülkelerindeki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları Komünist blokun çökmesi ile birlikte dağılan Doğu Avrupa ülkeleri, ekonomideki tıkanıklıkların sebebini merkezi yönetim eksenli yapılanmada gördüklerinden, özelleştirmeye bir kurtuluş reçetesi olarak bakmakta be on binleri aşan sayıdaki devlete ait teşebbüslerin rekabete açılması ve serbest piyasa kurumlarına uygun şekilde çalışması için, yoğun bir gayret içinde bulunmaktadırlar. Bu ülkedeki kırk yıldır hakim olan bürokratik ve aşırı merkeziyetçi yapı hızla çözülürken, siyasal ve onunla birlikte ekonomik kimlik değişime uğramaktadır. Bu nedenle, Varşova’dan Prag’a, Budapeşte’den Bükreş’e kadar tük Doğu Avrupa ülkelerinde özelleştirme programları ardı ardına hayata geçirilmektedir. (Oktar, 1991, s37) Böylelikle de, sorunların çözülmesi ve batı tipi bir ekonomik hayatın bir an önce gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Doğu Avrupa Ülkelerindeki (Bulgaristan, Çekoslavakya, Macaristan, Romanya ve Polonya) ekonomik reform süreci 1980’li yılların başına dayanmaktadır. Bu ülkelerdeki özelleştirme uygulamaları, birbirine benzer özellik ve sıkıntıları içermektedir. Bilindiği gibi, Doğu Avrupa Ülkelerinin hemen hepsinde ekonomik işletmelerin tüme yakını Devletin sahipliğindedir. Ayrıca, sosyalist dünya dışındaki dış ticaretin çok sınırlı olduğu, ticaret ve hizmet sektörlerinin geri planda tutulduğu, firma ölçeklerinin serbest piyasa ekonomilerindeki benzerlerinden iki üç kat daha büyük bulunduğu bir yapılanma söz konusudur.(Güner, 1993, s54) Bu ülkelerde, üretimin %80’ini devlet sektörü karşılamaktadır. Örneğin, Polonya’da 7000’den fazla kamu kuruluşu faaliyet göstermektedir. Bu kuruluşlardan 100’ü, ülkenin toplam üretiminin yarısından fazlasını ve ilk 500’ü, üçte ikisinden fazlasını ve tüm olarak bakıldığında ülkenin toplam sanayi üretiminin %90’nı kontrolünde bulundurmaktadır. (Oktar, 1991, s38) Bu kuruluşların tamamın özelleştirilmesi gündemdedir. Diğer Doğu Avrupa Ülkelerinde de durum bundan farklı değildir. Bu ülkelerde Devletim sahip olduğu teşebbüslerin özel organizasyonlara dönüştürme işlemi, yaklaşık 100 Milyar Dolar üzerinde olan bir piyasa değerini ve yine yaklaşık 20.000 işletmeyi kapsamaktadır (Viravan, 1991, s46) Özelleştirme konusundaki isteklere rağmen, bu ekonomilerin içinde bulundukları liberal ekonomiye uygun olmayan politik ve kültürel yapı, özelleştirme konusundaki engellerden birisini oluşturmaktadır.Çünkü, özelleştirmeye geçmek için ekonomik yapı ile politik ve kültürel yapının birleşmesi gereği üzerinde durulmaktadır. Özel teşebbüsü ve rekabeti kimlik olarak kabul etmeden, özelleştirmeyi gerçekleştirmek serbest piyasa ekonomisi kurallarını uygulamak mümkün bulunmamaktadır. Bu konudaki düşünceler, çeşitli platformlarda da dile getirilmektedir. (Kutlu, 1991) En önemlisi ise, özelleştirilecek devlet işletmelerini satın alacak bir yerli sermaye birikiminin oluşmamış olmasıdır. Bu nedenle, bu ülkelerdeki özelleştirme faaliyetleri, biraz da, uluslar arası sermayenin ilgisine bağlı bulunmaktadır. Yol ayrımına gelmiş ve rotayı belirleyerek geriye dönülmesi mümkün olmayan bir yola girmiş bulunan bu ülkelerin, hantal ve esnek olamayan yapı üzerinde gerçekleştirmeye çalıştıkları dönüşüm, başlangıç zorlukları nedeniyle kamuoylarında da kısmi tepkilerle karşılaşmaktadır. Ancak, eski sistemin meydana getirdiği sıkıntıların hala hatırlanıyor olması ve o sisteme karşı duyulan hoşnutsuzluk (Oktar, 1991, s42), yeni yolun bir an önce işlerlik kazanması yönündeki çabalara hız katmaktadır. Bu çabaların tamamlanabilmesi için ise, kamuoyu desteğinin ve uluslar arası ilginin sürmesine büyük ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. 4- Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçlar İngiltere’de büyük çaplı olarak başlayan, Batı ve Doğu Avrupa, Amerika, Kanada, Japonya gibi ülkeleri etkileyen özelleştirme akımı, gelişmekte olan ülkelerde büyük yankı bulmuştur. Bu ekonomilerde, içinde bulundukları, özellikle, enflasyon ve kamu finansman dengesi sorunlarının, devletin ekonomi içerisindeki ağırlığından kaynaklandığını kabul etmişler ve özelleştirme çalışmalarına hız vermişlerdir. Bu ülkelerden bazılarındaki özelleştirme uygulamaları ve sonuçları, özet itibari ile şöyle olmaktadır. a-Meksika’daki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları Yakın geçmişteki Meksika deneyimi, dikkatlice planlanarak uygulanan bir özelleştirme programının mükemmel bir örneği sayılmaktadır. Küçük çapta özelleştirmelerle başlayan bu program, kısa sürede, sık aralıklarla yapılan daha büyük ve karmaşık şirketlerin özelleştirilmeleriyle tam kapsamlı bir programa dönüşmüş ve kamuoyundan da destek görmüştür. Meksika’daki özelleştirme programı, 1983 yılında bir IMF stabilizasyon programı çerçevesinde başlamıştır. 1988 yılına kadar ise, bütçe açıklarını kapatmak amacıyla, yalnızca küçük işletmelere dönük olarak ve bu işletmelerin tasfiyesini sağlamak şeklinde uygulanmıştır.ş Özelleştirme faaliyetleri, 1989’da Salinas Hükümetleriyle birlikta ivme kazanarak devam etmiş ve özelleştirme programı, ticarette serbestleştirmeyi, dış borç ödemelerinin ertelenmesini ve iç pazarın serbestleştirilmesini de içeren yapısal bir reform paketinin bir parçası olarak uygulanmıştır. (Meksika, 1993, s.3.) Özelleştirmenin önemli bir bölümü doğrudan satış şeklinde yapımlı ve hizmet kesimlerindeki, havayolları, telefon şirketi gibi bazı devlet monopollerini de kapsamıştır. (Akyüz, 1994, s.5) Meksika, özelleştirme uygulamaları ile, 1991 yılı sonuna kadar, hükümetin elindeki 1155 KİT’in 940 tanesini tasfiye etmiş, birleştirmiş veya satmıştır. Bunların toplam değeri ise Meksika GSMH’sının %6’sı olan 14 Milyar Dolara eşittir. (Özelleştirme…, 1993, s38) Özelleştirmeden elde edilen gelirler, önceleri, ekonomiyi beklenmedik şoklara karşı korumak amacıyla açılan özel bir hesapta tutulmuştur. Mali açıdan güçlü bir konuma gelindiğinde de, 1992 yılı başı itibariyle 14 trilyon Peso tutarında iç borç, sadece özelleştirme gelirleriyle ödenmiştir. Bu yolla, 1988 yılında GSYİH’nın %29.2 oluşturan yurtiçi kamu borçları, 1991 yılı itibariyle GSYİH’nın %17.5’una indirilmiştir. (Apak, 1993, s.90) Görüldüğü gibi, Meksika, kapsamlı ve istikrarlı bir paketle hem kamunun ekonomideki ağrılığını azaltmış, hem de elde ettiği özelleştirme gelirleri ile enflasyon, faiz oranları ve kamu borç yüklerinde belirli gerileme sağlamıştır. Bu nedenle de, başarılı bir özelleştirme programına örnek olarak gösterilmektedir. (Meksika, 1993, s.3) b- Brezilya’daki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları Brezilya’da KİT’lerin özelleştirilmesi, 1983’ten sonra gündeme gelmiştir. 1983 yılında Askeri yönetim tarafından kurtarılan ve devletleştirilen şirketlerin 89 tanesi özelleştirme programına alınmıştır. Askeri yönetim iktidarda iken, bu şirketlerin 20 tanesi özelleştirilmiş, 42 şirket içinde, önceliği, stratejik önemi olmayan bazı petrol ve madencilik şirketleri almıştır. Hükümet 1985 yılı sonunda, Petroban petrol şirketinin 5 milyar adet hissesini ülke çapındaki 15.000 banka şubesi ve aracı kuruluşlar eliyle satışa çıkarmıştır. 520 kamu şirketinden en az 100’ünün daha kapatılması veya kamu mülkiyetinden çıkarılması düşünülmektedir. (Doğan, 1993, s.159) Brezilya’da belli bir süre duraklamış bulunan özelleştirme uygulamaları, 1991 Ekim’inden yeniden başlatılmıştır. 1992 sonuna kadar, 20 kamu kuruluşunda gerçekleştirilen özelleştirme ile 3.2 Milyar Dolar gelir elde edilmiştir. Özelleştirilen kuruluşlar, kimya, petro kimya, demir-çelik gibi sektörleri kapsamaktadır. Önümüzdeki yıllarda, bu uygulamaların, elektrik, telekomünikasyon ve petrol endüstrisinde de yayılması beklenmektedir.(Apak, 1983, s62) c- Arjantin’deki Özelleştirme Uygulamaları ve Sonuçları Arjantin’deki özelleştirme uygulamaları, hızlı bir süreç takip etmiş ve bu yönüyle de dikkatleri çekmiş bir şok programı içermektedir. Arjantin’deki ilk özelleştirme girişimleri, 1983 Aralık ayında, Alfonsin iktidara geldiğinde başlamıştır. Ekonominin içinde bulunduğu bunalımları asmak amacıyla, IMF önerilerine uygun olarak hazırlanan Austral Planı çerçevesinde özelleştirme faaliyetlerine de başlanacağı öngörülmüştür. Ancak bu plan başarılı olamamıştır. 1989 Temmuz döneminde iktidarı devralan Carlos Menem hükümeti, acil bir istikrar programı başlatmıştır. Ekonomide liberizasyonu ve deregulasyonu tamamlayacak bir özelleştirme programı yürürlüğü konulmuştur. Bu program içinde, özelleştirmeyi güçleştiren siyasi ve bürokratik engelleri azaltacak yasal düzenlemeler de bulunmaktadır. Buna bağlı olarak, özelleştirme süreci, bizzat başkan ve ekonomi bakanı tarafından yakından takibe alınmıştır. (Özelleştirme, 1993, s44) Özellikle, Menem’in ikinci ekonomi bakanı olan Antonio Gonzalaz döneminde, ekonomide yapısal uyumu sağlamak amacıyla, devlet telekomünikasyon şirketi, Arjantin Havayolları gibi pek çok kamu kuruluşunun özelleştirilmesi ve kamu kontrol organlarının rasyonelleştirilmesi ile ulusal finans sisteminin yeniden yapılanmasını içeren, oldukça geniş kapsamlı bir program hazırlanmış be uygulanmıştır. (Apak, 1993, s68) Arjantin’deki özelleştirme uygulamaların kapsamı, savunma sanayi ve kamusal hizmetleri de içine alacak şekilde geniş tutulmuştur. (Kilci, 1994, s59) Özelleştirmenin önemli bir bölümü, büyük KİT’lerin doğrudan yabancı şirketlere(Örneğin telefon monopolü İspanyol ve İtalyan şirketlere, havayollarını Iberia’ya) devredilmesi şeklinde gerçekleşmiştir. (Akyüz, 1994, s5) Bu uygulamalarla, GSMH’nın %15’i civarındaki bütçe açığının %6’sına yol açan 305 KİT’in büyük çoğunluğu özelleştirmeye açılmış ve 1992 yılı sonu itibariyle nakit olarak yaklaşık 5.6 Milyar Dolar gelir ve 11 Milyar Dolara borç azalması gerçekleşmiştir (Meksika…, 1993, s15-16) IV- TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI Dünya’da gelişen özelleştirme atakları ülkemizde de dikkat çekmiş ve 80’li yılların başından itibaren bu konudaki tartışmalar başlamıştır. Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkındaki Kanun, 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 84/8495 sayılı Kamu Ortaklığı Fonu Yönetmeliği ile yapılmıştır. Daha sonra, 1986 yılında yürürlüğe giren 3291 Sayılı Kanunla da, kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) ile bunlara bağlı ortaklık, müessese, işletme, işletme birimi ve iştiraklerine, gerçek ve tüzel kişilerin ortak edilebilmesi amacıyla, hisse senedi ihracının yanı sır, bu tesisler için belirli süre ve şartlarla işletme devri hakkı tanınmıştır. 1985 yılından itibaren 126 kuruluş özelleştirme portföyüne alınmış, 1986 yılından sonra hız kazanan özelleştirme çalışmaları ile, 73 kuruluşta hisse senedi satış işlemi, 3 kuruluşun ise, bazı tesisi, varlık ve iştirakleri özel sektöre devredilmiştir.(Türkiye’de.,1993,s1-3). 1993 sonu itibariyle, 10 kamu iktisadi teşebbüsü, 37 bağlı ortaklık, 5 banka ve 74 bağımlı ortaklık ile toplam 126 kuruluşun özelleştirilmesi programlanmış bulunmaktadır. (Ek Tablo : I) 1986 – 1993 yılları itibariyle yapılan özelleştirme işlemlerinde ise, temettü gelirleri ile birlikte toplam 14 Trilyon TL civarında bir gelir elde edilmiş; hazineye aktarma dışında, toplam 9.5 trilyon TL civarında bir gider yüklenilmiştir. (Ek Tablo: II) Amerikan Doları bazında, özelleştirme gelirleri toplamı 2.4 Milyar Dolar, giderler ise hazineye devir dışında yaklaşık 1.9 Milyar Dolar civarındadır (Ek Tablo : III) Bu durumda, bugüne kadar ki özelleştirme uygulamalarının sadece kamunun ekonomideki ağırlığının azaltılmasına yaramış olabildiği, bunun dışında ciddi bir gelir katkısının bulunmadığı görülmektedir. V- 5 NİSAN 1995 KARARLARI VE TÜRKİYE’DEKİ ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI Türkiye’nin birikmiş problemleri ve geçirmiş olduğu seçim ekonomisi dönemi, ekonomiyi yeni ve ciddi sıkıntılarla karşı karşıya getirmiştir. Hükümetin açıkladığı “ekonomik önlemler uygulama planı” adlı paketin önemli bir bölümü de özelleştirme konusunda getirilen yeni hedefler oluşturmaktadır. Buna göre : - Faaliyetleri devam eden KİT’lerin özel sektör kuruluşları gibi hacze, iflasa ve tasfiyeye açık olmalarının sağlanacağı, - Kamu bankalarının özelleştirilmesine hız verileceği, 1994 yılında Sümerbank ve Eti Bank’ın özelleşeceği, Emlak Bankasının halka satılacağı, - Emekli Sandığına ait tüm otellerin satılacağı veya kiraya verileceği, - 1994 yılı sonuna kadar Erdemir, Tüpraş, Petrol Ofisi, Pektim, THY,Turban gibi Kamu İktisadi Kuruluşlarının tamamen özelleşeceği, - T. Gemi Sanayi, Sümer Holding, Turban, Pektim, Testas, E.B.K., gibi kuruluşlara ait 24 işletmenin satılacağı, eğer satılamazsa kapatılacağı, belirtilmektedir. Ekonomik önlemler paketinin en çok tartışılan kısmını, kapatılması düşünülen KİT’ler bölümü oluşturmaktadır. Bu kuruluşların toplam personel sayısı 13.931’i bulmakta, 1993 yılı zararlarının da yaklaşık 4.4. Trilyon Tl olduğu ifade edilmektedir. 1994 yılı personel giderli 3.6 Tirlyon Tl olarak hesaplanan bu işletmelerin, tüm işçilerine yol vermeleri halinde ödeyecekleri kıdem tazminatı ise 2.8 Trilyon Tl civarında olmaktadır. (Ek Tablo: IV) Bir dizi fiyat ayarlaması, maaş, ücret dondurması ve ilave vergi yükümlülükleri getirmiş olan 5 Nisan kararları, Kit’lerin özelleştirilmesi uygulamalarında yeni bir döneme girildiğinin işaretlerini vermektedir.Ancak, bu kararlara gelinmesinde öncelik taşıyan hususların başında yer alan, uluslar arası kredi kuruluşları, Stand and Poors ve Moody’s in kredi notu düşürmeleri ile, bu kararların sonrasında gelen daraltıcı uygulamalar, özelleştirme faaliyetlerine sekte vurabilecek özellikler içermektedir. Özelleştirmenin ülkemizde ve diğer ülkelerde, halka arz, borsada satış, blok satış, karşılıksız devir gibi metotlarla yapıldığını göz önünde bulundurduğumuzda, gerek iç piyasaların daralmasının, uzun sürecek bir resesyon dönemine girilmesinin, gerekse dış piyasalar nezdindedeki kredi ve güvenirliğin düşmesinin, KİT’lerinin satış imkânlarını azalttığı görülmektedir. Çünkü, bütün kesimleri itibariyle daraltılan gelirlere sahip iç piyasaların, KİT hisse senetlerine veya KİT’lerin bütününe talip olması zorluklar taşımaktadır. Dünya piyasalarındaki kredi ve güvenirliliğin azalması ile birlikte, dünyanın da içinde bulunduğu kısmi durgunluk, bu satışa yönelebilecek dış talebin gerçekleşmesini de engelleyebilecektir. Bu durumda, bazı KİT’leri hemen özelleştirmek isteyen hükümetin, sözü edilen KİT’leri karşılıksız devretme veya kapatma dışında bir seçeneğinin kalmadığı anlaşılmaktadır. Bu seçeneğin üstün gelmesi halinde de, bu kuruluşların çalışanlarına devredilmesi yolunun öncelikle düşünülmesi gerekmektedir. VI – SONUÇ Özelleştirme uygulamaları, 1970’li yıllardan itibaren dünya gündemine girmiş bulunmaktadır. Ferdi mülkiyetin, rekabetin ve fiyat mekanizmasının üstünlüğü savunan görüşler yanında, karşı blokun da büyük bir bunalım geçirerek çökmesi, devletin ekonomik hayattan tamamen çekilmesi düşüncelerine büyük bir haklılık kazandırmış ve özelleştirme çalışmalarına hız katmıştır. Ülkemizde de,1980’li yıllarda özelleştirme konusunu tartışmaya başlamış ve 1986 yıllarından sonra, yoğun bir şekilde özelleştirme faaliyetlerini yürütmüştür. Ancak, ekonomik zorluklar nedeni ile açıklanmış olan 5 Nisan 1994 “ekonomik önlemler uygulama planı”, piyasaları daraltıcı bir dizi uygulama ile birlikte, özelleştirme konusunda da yeni unsurlar getirmiştir. 5 Nisan kararlarının ekonomik hayatı resesyona çektiği, dış piyasalarda nispi bir durgunluk yaşandığı ve yakın geçmişte ülkemiz kredi notunun da düşürülmüş olduğu göz önünde bulundurulduğunda, özelleştirme uygulamalarının zor bir dönemece girdiği düşünülmektedir.Bu durumda, belirlenen ve kamuya büyük bir yük getirdiği hesaplanan KİT’ler için, karşılıksız devir veya kapatma dışındaki alternatiflerin işlemeyeceği görülmektedir. Kapatmanın ve karşılıksız devrin düşünülmesi halinde ise, bu işletmelerin, talip olmaları halinde, mevcut işyerlerinde çalışan işçilere verilmesi daha uygun bir tercih olacağı, gittikçe yaygınlaşan bir kanaat haline gelmektedir. YARARLANILAN KAYNAKLAR 1- AKTAN, Coşkun C., (Çev) (1986), “Yasal Kurumsal Serbestleşme ve Özelleştirme” (1986), Sermaye Piyasası Dergisi, Yıl:8, Sayı : 92, Ekim/1986, sç37-42 2- AKTAN, Coşkun C. (1993), “Posta ve Telekomünikasyon Hizmetlerinde Yeniden Yapılanma ve Özelleştirme Uygulamaları (ABD ve İngiltere Örnekleri), İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Yıl:8, Sayı: 92-93, Kasım- Aralık/1993 3- AKYÜZ Yılmaz (1994), “Ekonomide Liberalleşme ve Sanayileşme Latin Amerika Deneyimi”,İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Yıl:9, Sayı:96, s2-18 4- APAK Sudi (1993), Türkiye’de ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Ekonomik İstikrar Uygulamaları, İstanbul, Anahtar Yayınevi 5- BEESLEY, Micheal and LITTLECHILD Stephen (1983), “Privatization: Principles, Problems and Priorities”, Lloyds Bank Review, July-1983,p1-20 6- BERBEROĞLU İbrahim (1987), “Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi ve İngiltere Uygulaması”, Maliye Yazıları Dergisi, Sayı:6, Nisan-Mayıs/1987, s.16-32 7- BIRCH Micheal L. (1988), “Özelleştirme”, Para ve Sermaye Piyasası Dergisi, Yıl:10, Sayı:108, Şubat-1998, s.25-26 8- CEYLAN Ali (1985), “Kitlerin Özelleştirmesinde Sorunlar”, Sermaye Piyasası Dergisi, Yıl:7, Sayı:74, Mayıs-1985, s.32-36 9- CHANG Ha-Joon and SINGH Ajit (1992), Public Enterprises in Developing Countries and Eceonomic Efficiency, Untad/Osg/Dp/48, August-1992 10- Doğan Yahya (1993), Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme, İzmir, Fakülteler Kitapevi 11- DURAN Mahmut (1985a) “İngiltere’den Kit’ler ve Özelleştirme Uygulamaları”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl:22, Sayı:3, Mart-1985, s-39-48 12- DURAN, Mahmut (1985b), “İngiltere’de Kit’ler ve Özelleştirme Uygulamaları- II”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl:22, Sayı:3, Mart-1985,s.4351 13- “Fransa’da Özelleştirme”, Sermaye Piyasası Dergisi, Yıl:8, Sayı:88, Haziran-1986, s49-50 14- GÜNER, Nezih (1993), “Özelleştirme: Doğu Avrupa’da Özelleştirme”, Görüş Dergisi, Sayı:11, Eylül 1993, s54-58 15- HANKE Steve H. (1990), “Özelleştirme Tercihi: Bir Analiz”, Çev: Çoşkun Can Aktan, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl:27, Sayı:9 Eylül-1990, s.27-35 16- Implemantation And Results of Privatization Programmes (1993), Unctad, TD/B/WG, 3/7, May-1993 17- KEPENEK Yakup (1990), 100 Soruda Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) , İstanbul, Gerçek Yayınevi 18- KİLCİ Metin (1994), KİT’lerin Özelleştirilmesi ve Türkiye Uygulaması, Ankara, DPT Uzmanlık Tezleri, DPT Yayınları, NoÇ2340 19- KUTLU Muammer (1991), “Doğu Avrupa Ülkelerinde Özelleştirme Konferansına Ait Kısa Notlar”, Türk İdare Dergisi, Yıl:63 Sayı:392, Eylül 1991, s177-185 20- Meksika ve Arjantin’de Özelleştirme Uygulamaları (1993), İstanbul, Tusiad yayınları, No:93, 9-161 21- OKTAR Suat (1991) “Doğu Avrupa’nın Yeni Sloganı: Karl Marks Öldü Yaşasın Adam Smith”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl:28 Sayı:6, Haziran 1991, s.37.42 22- “Özelleştirme; Meksika ve Arjantin’de Özelleştirme Uygulamaları” (1993), Görüş Dergisi, Sayı:11, Eylül-1993 23- ÖZMEN, Selahattin (1990), “Özelleştirme Alanında Dünya’dan Görüntüler”, Maliye Yazıları Dergisi, Sayı:25, Temmuz/Aralık 1990, s.7-11 24- PAUL Samuelson (1987), “Özelleştirme ve Kamu Sektörü”, Çev: Candan Karasan Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl:24, Sayı:10, Ekim-1987, s37-45 25- SAVAŞ Vural (1984), Keynezyen İktisat Yıkılırken, İstanbul 26- SAYER, Günay (1986), “Kamu İşletmelerinin Özelleştirmesi-Britanya Örneği”, Yıl:8, Sayı:88, Haziran-1986, s43-47 27- ŞENER, Orhan (1987), “Gelişmekte Olan Ülkelerde Özelleştirme Olgusu”, Maliye Yazıları Dergisi, Sayı:8-9, Ağustos-Kasım/1987, s.89-95 28- Türkiye’de Özelleştirme, Ankara, Başbakanlık K.O.İ. Başkanlığı, 1993 29- UYANIK Sırrı (1993), “İngiltere’de Özelleştirme: Metotlar, Hedefler ve Sonuçları” , Türk İdare Dergisi, Yıl:65, Sayı:399, Haziran-1993, s.223-227 30- VIRAVAN Amuay (1991), “Özelleştirme: Mali Seçenekler ve Fırsatlar”, Maliye Dergisi, Sayı:104. Eylül-Ekim/1991, s45-56 31- YAMAN Arslan (1993), Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirmeleri, Ankara, Başbakanlık Kamu Ortaklığı İdaresi, Yayınlanmamış Çalışma
Posted on: Tue, 02 Jul 2013 09:30:06 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015