Demokratik Uygarlık Manifestosu -5-KÜLTÜREL SOYKIRIM KISKACINDA - TopicsExpress



          

Demokratik Uygarlık Manifestosu -5-KÜLTÜREL SOYKIRIM KISKACINDA KÜRTLERİ SAVUNMAK KÜRT SORUNU VE DEMOKRATİK ULUS ÇÖZÜMÜ syfa 3 Abdullah ocalan GİRİŞ Güncel haliyle Kürt sorununu tanımlayabilmek, sanılanın aksine, yerele öz- gü yanından çok evrensel konumuyla karmaşık bir hal arz ettiğinden oldukça zordur. Benim için Kürt sorunu köyümüze beş kilometre uzaklıktaki komşu Cibin Köyü İlkokuluna her gün yayan gidip geldiğim günlerde başladı. Sorun fiziksel zorluklardan çok kültüreldi. Türkçe bir yabancı dildi. Kendimi ilk ciddi hor görmem anadilim olan Kürtçeden sessizce uzaklaşıp ayrıcalıklı dil olan Türkçeye kapanmakla başladı. Sanırım kişiliğimde hissettiğim horlanma ve horlamayı aileme yansıtarak karşılığını kendilerine ödetmeye çalışmıştım. Hâlâ hatırımdadır: Üzerimde hak iddia eden anama, etrafta dolanan tavukla civciv- lerini göstererek, ‚Şu tavuğun yavruları üzerinde ne kadar hakkı varsa, senin de benim üzerimde o kadar hakkın var‛ demiştim. Tavukla civcivlerinin bir- birleriyle anlaşma halini bu biçimde anneme yansıtmam Kürtçe ile Türkçe arasında bu noktadaki çelişkiden kaynaklansa gerek. Ailemin şahsında Kürtlük de benim için bir kendini hor görme nedeniydi. Kendi dilinde yazamayan, dilini kullanamayan bir halk toplumu hor görülmeye layıktır! Bu olgunun çocuk ruhumda gittikçe derinleşen bir yara açması kaçınılmazdı. Deyim yerin- deyse Kürtlük artık bir ‘kuyruk’ gibi takılıp beni bir an bile rahat bırakmaya- caktı. Kaldı ki, çevrede ‘Kuyruklu Kürt’ tabiri de duyulmaya başlanmıştı. Be- nim için bu ikinci bir darbeydi. Savunma mekanizmalarımın iki yönlü oluştuğunu hatırlatmak isterim. Ge- leneksel kültürü temsilen dine sarılmak ve kendimle sürüklediğim on civarın- daki ilkokul öğrencisine yolda ‘imamlık’ yapmak, açık ki ancak ciddi bir tepki olarak anlamlandırılabilir. Bu tutumum lisenin son sınıfına kadar aynen devam etti. Resmi laik geleneğe karşı sıkı bir dindar pozisyonunda olmam özgün ve ilginçti, tepkisel ve savunmacıydı. Ezberlediğim yaklaşık otuz üç Kuran suresi benim için savunma silahı niteliğindeydi. Kürtlüğe tepkimin bu ilk örtülü hali üzerinde durulmaya değer. Hor görülme kompleksine karşı ikinci etkili silahım hep sınıfın birincisi olmaktı. Üniversitenin son sınıfına kadar öğretmenlerin gözde talebesi olmaktan hiç taviz vermedim. Bu da ezbere dayalı bir gösteriy- di; tepkisel ve savunmacı bir mekanizmaydı. Şunu gerçekleştirmek ister gibiy- dim: Hem Kürtlüğün hor görülmesinin yol açtığı olumsuzlukları telafi etmek, hem de kolayca teslim olmayacağımın işaretlerini vermek. Bu hep böyle oldu ve bu konuda başarılıydım. Geleneksel din olarak gösteri yönü güçlü olan İslâm sofuluğundan uzakla- şıp, Sosyalizmin Alfabesi kitabı ile laik din olarak sosyalizme takılmam ve yeni müritliği bu görünüm altında sürdürmem lise son sınıfta başlamıştı. Değişim görüntüdeydi. Mümin havam devam etmekteydi. 1970’ler aslında Dünyada ve Türkiye’de büyük dönüşüm adımlarının atıldığı yıllardı. Kapitalist modernite- nin kutsallarında ilk gedikler açılıyordu. Bu yıllarda görünürdeki kapitalizm- sosyalizm çekişmesi özünde ciddi bir ayrışmayı ifade etmediği gibi, bana da derinden bir ayrışım gibi gelmemişti. Farklılık büyük ölçüde retorikti. Belki de Türkiye’deki haliyle bu durumun benim için tek kader değiştiren yönü, hor görülme kaynaklı Kürt duygularımla isyancı görünümlü sosyalizm tercihimi açığa çıkarması oldu. Kürtlük kendini sosyalizmle açığa vurmaktan ne utan- malı ne de korkmalıydı. Hava bunu gerektiriyordu. Öyle de yaptım. Oldukça ürkek davranmama rağmen, bu havayla herhangi bir sol gruba sempati duy- mam ve sosyalizme bulaşmış Kürt milliyetçiliğiyle buluşmam anlamlı bir süre- ci başlatıyordu. Bu hızla mevcut gruplardan tatmin olmamam, giderek bağım- sız grup kurmam, ardından PKK, derken ARGK ve ERNK deneylerinden geç- mem ve en son KCK ile süreci güncelleştirmem aynı ruh yapısının sonucu olup, Kürt sorununu anlaşılır kılmam açık haliyle yaklaşık kırk yıllık, örtük olan ilk ve ortaokul dönemini de eklersek elli yıllık bir maraton koşusuna mal oldu. Başta ana-babalar ve acıyla söylemek durumundayım ki tüm sözde bü- yüklerimiz çocukların ruh haline dikkat etmeli ve ruhlarını mutlaka doğru bir toplumsallıkla doyurmalı ki, çocuklar bu yönlü müthiş bir acı ve öfkeyle mara- ton koşularına girişmeye mecbur kılınmasın! Devlet ve toplum iyice açığa çıkan Kürt sorunu konusunda artık acil bir çözüm beklemektedir. Dert yerini buldu, şimdi sağlıklı bir çözümü gerektiri- yor. Görünüşte çok yetersiz koşullarda yaşama gözlerini açan onuru kırılmış bir çocuğun ruh hali ve isyanı temelinde açığa vurulan Kürt sorunu, gerçekten mevcut konumuyla tamamen evrenselleşmiş bir hali yaşamaktadır. Sorunun evrensel hali yaşandıkça, çözümün de evrensel koşullarda aranması kaçınıl- mazdır. Bu da evrensel zihniyete sahip olmayı gerektirir. Halen aşılmamış büyük Alman Filozofu Hegel’in 1800’lerin başında felsefede evrenselliğe tır- manması tesadüfî olmayıp, dönemin koşullarıyla yakından bağlantılıdır. Napol- yon’un işgaliyle daha da içinden çıkılmaz hale gelen Alman Prensliklerinin yol açtığı parçalanmayla derinleşen Alman sorunu öncelikle ancak düşüncede çözülebilirdi ki, Hegel’de yansımasını bulan da bu gerçekliktir. Hazırladığım ilk büyük savunmamın (Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa) bir bakıma Hegel’in yaklaşık iki yüz yıl önce kaleme aldığı ilk büyük felsefi çıkışı olan ‘Fenomenoloji’siyle benzer özellikler taşıdığı söylendiğinde hayret etmiş- tim. Çok sınırlı da olsa Hegel’i ilk defa anlamaya başladım. Ben de evrensellik- le boğuşmak durumundaydım. Zaten bana dayatılan ve dönemin Alman- ya’sındakine benzeyen Kürdistan üzerindeki çekişmelerle özdeş olan uluslara- rası komplonun benzer bir çözüme yol açması çarpıcıydı. Belki de dünyanın en eski ülkesi ve halkı olan Kürdistan ve Kürt halkı en çok kendilerinden ça- lınmış ve unutturulmuşken, çağdaş güçlü tanrıları neredeyse maskesiz oyna- yan hegemonik güçler ve hempaları bu ülke ve halkı üzerinde hiçbir kurala bağlı olmayan bir tasarrufta bulunuyorlardı. Yoğunca yaşanan ve yaşatılan, örtülü bir kültürel soykırımdı. İslâm’ın ümmetçiliği, kapitalizmin liberalizmi ve kozmopolitizmi ile reel sosyalizmin enternasyonalizminde Kürtler ve Kürdistan’ın umutsuz birer vakıa olmanın da ötesinde, silik bir halde hâlâ zaman zaman hatırlatılmaya çalışıl- ması ancak örtülü soykırım gerçekliğiyle ifade edilebilir. Savunmalarımın gide- rek derinleşen üç halka halinde sunulması da bu gerçeklikle bağlantılıdır. 1975’lerde ilk defa soylu, inançlı yoldaşım Mehmet Hayri Durmuş’un kâtipli- ğinde sorunun tanımı için ilk taslak metni kaleme aldığımızda, klasik bir em- peryalizm ve sömürgecilik tahlilini aşamamıştım. Daha doğrusu, yaptığım kaba bir derlemeydi. Daha sonra ilk propaganda gruplarına hitaplarım aynı derlemenin daha da derinleşmiş haliydi. Reel sosyalizmin krizi bu konuda zorlayıcı bir rol oynuyordu. Ancak zihniyet dünyası üzerinde kurulan liberal hegemonyayı -sağ ve sol halleri de dahil-delmem çok güçtü. Bu güçlüğü ancak uluslararası komploya (NATO Gladio’suna) karşı İmralı Adasında yaşadığım onur savaşıyla aşabilirdim. Nitekim öyle de oldu. İlk üç halkasını evrenselliğe geçiş aşaması olarak yorumlarsak, beş cilt halinde hazırlanan savunmalarımın son haliyle artık evrenselliği yakalamış olarak tamamlandığından bahsedebili- riz. Bu son ciltteki İlk Bölümde daha önceki ciltlerde açımladığım bazı kavram ve kuramları Kürtler ve Kürdistan’a özgü olarak daha derli toplu ve somut biçimde sunmaya çalışıyorum. Tekrar gibi gözükse de, daha anlaşılır bir bi- çimde ve soruna özgü kılınarak kültür, uygarlık, hegemonya, iktidar, politika, sınıf, ulus, sömürgecilik, asimilasyon ve soykırım, kapitalist modernite koşulla- rında devlet, toplum, demokrasi ve sosyalizm kavramları yorumlanmaya, hatta yer yer yeniden tanımlanmaya çalışılmaktadır. Bu yapılırken tarihsel toplum gerçeği hep göz önünde bulundurulmaktadır. Böylelikle Kürt gerçeğini ve sorununu daha net bir anlayışla gündemleştirmek ve çözüme taşırmak kolay- laşmaktadır. Kolaylıktan kastım özellikle örtülü kültürel soykırım gerçeğinin kavranması ve kapitalist modernitenin aslında olmayan çözümünün, daha doğrusu soykırımdaki rolünün anlaşılır kılınmasıdır. Kürt sorununun kavran- masında en fazla güçlük çıkaran husus, hegemonik sistemle özsel ilişkisidir. Sorunun karmaşıklığı çözümde kullanmamız gereken temel kavramsal ve kuramsal çerçevenin yetkin kılınmasını gerektirmektedir. Özellikle iktidar, devlet ve yönetim kavramlarının yetkince tanımlanması büyük önem taşımak- tadır. Ayrıca devlet ve demokrasi arasındaki ayrım ve ilişkinin kavranması kilit mahiyettedir. İktidarla politika kavramı arasındaki ayrım doğru tanımlanma- dan, ne demokrasi ne de demokratik çözüm kavranabilir. Sınıf, halk ve ulus kavramlarının tanımı da benzer sorunların çözümünde önemli bir araçsal role sahiptir. Tüm bu kavramların temelinde rol oynayan devlet ve toplum kav- ramlarının bilimsel temelde tanımlanması öncelik taşımaktadır. Bu tür katego- rik kavramların tanımına hukuk ve ahlâkın doğru tanımını da eklemek gerekir. Kapitalist moderniteye karşı kendini alternatif olarak sunan reel sosyalizmin demokrasi ve devlet kavrayışlarının doğru çözümlenmesi de konuya açıklık getirilmesi açısından önemlidir. İkinci Bölümde mevcut kavramsal ve kuramsal çerçeve ve savunmanın da- ha önceki ciltlerinin katkısıyla Kürt gerçeği ve sorununa daha somut ve öz- günlüğü içinde yaklaşım geliştirme amaçlanmaktadır. Kürt gerçeği ve bağrın- daki sorunun iç ve dış koşullar bağlamında somut bir çözümlenmesi yapılma- dan, kapsayıcı bir çözümü sağlamak güçtür. Kürtleri kültür ve uygarlık kav- ramları ışığında nitelemek hayli öğreticidir. Bu diğer halklar için de gerekli bir yaklaşımdır. Özellikle kültürel varlık olarak tarih boyunca uygarlıklar karşısın- daki konumlarını gözlemlemek, Kürtleri ve sorunlarını doğru tanımlamaya oldukça katkı sunucu bir yöntemdir. Jeostratejik ve aşiretsel konum ile soykı- rım ve asimilasyona karşı kendini savunma arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu- rada statik bir yaklaşım yerine, dinamik ve süreçsel bir yaklaşımı esas almak konuyu oldukça açıklayıcı kılacaktır. Kürt sorununun ağırlaşmasında kapitalist hegemonya Ortadoğu’daki son iki yüzyıllık yayılmasıyla belirleyici rol oynamış- tır. Kapitalist modernitenin sistemik çıkarlarını çözümlemeden, kültürel soykı- rıma vardırılacak kadar ağırlaştırılan bu sorunu kavrayamayız. Bu durumda tıpkı Ermeni soykırımı örneğinde olduğu gibi, havanda su dövme misali boşa çıkmak olasıdır. Özellikle Beyaz Türk faşizmi kavramlaştırması tüm yönleriyle tanımlanmadan, ne Türkiye’deki cumhuriyet ne de demokrasi kavramlarını anlamak olasıdır. Halen olanca ağırlığıyla varlığını sürdüren askeri darbe- vesayet, her tür antidemokratik rejim ve şiddet toplumu kavramlarını yetkince anlamak ancak Beyaz Türk faşizmi kavramına açıklık getirmekle mümkündür. Özellikle bu kavramın altındaki sahte ve aşırı şoven milliyetçiliğin kapitalist hegemonik güçlerle ajanlık ve kurumsallık ilişkisinin çözümlenmesi kilit mahi- yettedir. Anadolu ve Mezopotamya’daki soykırım uygulamalarının doğru kav- ranması, bu kavramın doğru tanımlanmasına bağlıdır. Ayrıca bu Beyaz Türk faşizmi Cumhuriyet’in demokratikleşmesi önündeki temel engeldir. Üçüncü Bölümde Kürt ulus hareketi ve ulus-devlet ilişkisi çözümlenmeye çalışılmaktadır. Denilebilir ki, Kürt sorununun ağırlaşmasında rol oynayan en temel etkenler içsel bir olgu olarak Kürt ulusu ve ulus-devletçilikle ilişkisinin doğru çözümlenememesi ve Kürt ulusal varlığının dış bir olgu olarak ulus- devlet olgusu karşısındaki konumunun doğru kavranamamasıdır. Sanki olmaz- sa olmaz bir ilkeymiş gibi hastalık derecesinde bir devletçi ve milliyetçi çözü- me takılı kalmak, çözümsüzlüğün derinleşmesindeki diğer temel bir etken durumundadır. Hâlbuki Selçuklu ve Osmanlı tarihinde de bolca uygulama örneği bulmuş olan özerklik ve günümüzde özellikle Avrupa ülkelerinin kendi içlerinde ve aralarında geliştirdikleri demokratik federalist uygulamalar Kürt sorununa çok zengin bir çözüm paketi sunmaktadır; hem de çok tutucu dav- ranan ulus-devlet gerçekliğine rağmen. Demokratik siyaset ve demokratik özerklik kavramlarının kilit önem arz eden doğru tanımlanmaları çözüm için hayati önem taşımaktadır. Geç kapitalist modernite çağında soruna hem içten hem de dıştan ulus-devletçi yaklaşımları dayatmak Filistin-İsrail sorunundaki çözümsüzlüğü tekrarlamaktan, hatta daha yakın örnek olarak Irak ulus-devlet federalizminde olduğu gibi çıkmazı derinleştirmekten öteye sonuç vermez. Kaldı ki, bu yöntemlerin kapitalist hegemonik güçler ve geleneksel işbirlikçile- rinin çıkarlarıyla ilişkisi ve sonuçta yol açtıkları felaketlerdeki rolü açıktır. 21. yüzyılda devletçilik zihniyetinden kopmadan ve demokratik siyaset araçları devreye sokulmadan kalınırsa, yalnız başına Kürt sorunu bile Ortadoğu’yu bir yüzyıl daha geleneksel hegemonik güçlerin çıkar alanı halinde tutmak için yeterlidir. Bunun tersi de geçerlidir. Ortadoğu’da demokratizmin gelişmesin- deki ve dolayısıyla tüm toplumsal sorunların demokratik çözümündeki kilit rol Kürdistan’daki demokratik çözüm deneyiminden geçmektedir. Kürdistan’ın mevcut statüsü, daha doğrusu bölgenin temel komşu ulusları olan Türk, Arap ve Fars uluslarının yanı sıra, daha iç unsurları olan Ermeniler, Süryaniler ve Türkmenlerin varlığıyla Kürtlerin yaşadığı tarihsel kader birliği, Kürdistan’daki demokratik çözümün domino etkisiyle tümüne yayılmasını olası kılmaktadır. Demokratik Kürdistan çözümü Demokratik Ortadoğu çözümünü doğurmak- tadır. Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Bölümlerde PKK olgusu irdelenmektedir. Güncel çözümleyici konuma ulaşmış PKK’nin en az sorunun ortaya çıkarılma- sındaki rolü kadar, kritik bir eşikte durduğu konumu çözümlemek önemini tüm yakıcılığıyla korumaktadır. Hem Kürt sorununu derinliğine kavramak hem de ulus-devletçi yaklaşımları aşmak PKK tarihinde önemli bir gelişme olduğu kadar, PKK’nin daha çözümleyici bir yapılanmaya dönüştüğünü kav- ramaları da Ortadoğu’nun tüm devlet ve siyaset güçleri açısından zorunluluk arz etmektedir. PKK’nin boynuna takılan ‘terörist’ yaftası fazlasıyla çözümsüz- lüğe yol açmakta ve sahiplerine de zarar vermektedir. PKK’nin KCK somutun- da geliştirmeye çalıştığı demokratik özerklik modeli sadece Kürtler ve Kürt sorununun çözümü için değil, benzer sorunları yaşayan Arap, Türk, İran, Afganistan, Kafkasya toplumları ve diğer tüm toplulukların sorunlarının çö- zümü için de hayati önem taşımaktadır. Yedinci Bölümde Kürt sorununun Ortadoğu genelindeki konumu, bu so- runun bölgedeki gelişmelerle iç içe ve bütünlük içinde kavranması amacıyla kısaca da olsa Ortadoğu’da günümüzde yaşanan bunalım ve bu bunalımın aşılmasında demokratik modernite kuramının çözüm olanakları değerlendiril- mektedir. Bunun için kapitalist modernite unsurlarının bölgedeki bunalımın derinleşmesindeki rolleri irdelenmekte, buna karşılık demokratik modernite unsurlarının çözüm gücü sunulmaya çalışılmaktadır. Sonuç bölümünde Kürdistan Devrimi’nin olası evrensel katkısı değerlendi-
Posted on: Tue, 25 Jun 2013 22:34:12 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015