Devlet Korumasında Çocuk ve Gençlerin Refahının - TopicsExpress



          

Devlet Korumasında Çocuk ve Gençlerin Refahının Artırılmasına İlişkin Politika Önerileri 1. Mevcut Durum Sağlıklı nesillerin yetişmesi için çocukların sağlıklı ailelerde yetişmesi temel kabul olarak ele alınır. Ya ailesi olmayan, düşkün bir aileye sahip olan, ailesi maddi yoksunluk içinde olan, ailesi tarafından ihmal edilen, sokakta çalıştırılan, töreden kaçırılan çocuklar olursa bu çocukların sağlıklı ortamlarda yetişebilmesi nasıl sağlanacaktır? Çözüm elbette toprakları üzerinde yaşayan her canlının refahından sorumlu olan devletin öncülüğü ve yol göstericiliğinde, halkın da aktif ve empati gösteren bir yaklaşımla bu çocukları sahiplenmesiyle sağlanabilecektir. Hâlihazırda ülkemizde çocuk evi, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, sevgi evi gibi farklı bakım modellerinde 11.825 çocuk ve genç barındırılmaktadır. Koruyucu aile hizmet modelinde ise, 2.322 aile 2.759 çocuk ve gencin bakımını üstlenmiş durumdadır. Evlat edinme hizmet modelinden yararlanan çocuk sayısı ise, istatistiklerin yayınlanmaya başladığı tarihten bu yana 12.472’ye ulaşmıştır. Ülkemizde korunma gereksinimi olan çocuklar üzerine kapsamlı bir mevzuat geliştirilmiştir. Farklı bakım modelleri ile çocukların refahı artırılmaya çalışılmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının da aktif katkısı hızla artmaktadır. Toplumda da çocukların sorunlarına ilişkin farkındalık yükselmektedir. Devlet korumasında yetişenler de artık seslerini daha fazla yükseltebilmektedir. Bununla birlikte, tüm yapılanların yanı sıra yapılması gerekenler de vardır. Bu çalışma, devlet korumasında yetişen bir grup idealist genç tarafından kurulan Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği tarafından hazırlanmış olup, devlet korumasında kalan çocuk ve gençler ile ayrılan gençlerin sorunları ve olası çözüm önerilerini ele almaktadır. Ülkemizde uzun yılladır korunma gereksinimi olan çocuk ve gençlere ilişkin kanıta dayalı bilimsel çalışmaların yetersizliği ve alana ilişkin farkındalığın zayıf olmasından dolayı, çalışma önemli ölçüde Hayat Sende Derneğinin üyelerinin kendi yuva ve yurt deneyimleri ile yaptıkları saha çalışmalarına ilişkin gözlemlerden oluşmaktadır. Bunun yanı sıra, sosyal ağlar üzerinden örgütlenen devlet korumasındaki kişilerin de sorun ve beklentileri olabildiğince dahil edilmiştir. Çalışma, devlet korumasında kalan çocuk ve gençlerin yaş grupları temelinde ayrımlandığı dönemlerin sorunlarının ele alınması ile başlayacak ve daha sonra tematik sorunların ele alınması ile sürdürülecektir. 2. Yaş Grubuna Dayalı Sorun Alanları ve Çözüm Önerileri 2.1. 0-6 Yaş Arası Sorunlar ve Çözüm Önerileri Devlet korumasında kalan bebek ve çocuklara ilişkin ülkemizdeki en önemli eksikliklerden birisi, bebek terklerine ilişkin önleyici mekanizmaların ülkemizde tesis ettirilememiş olmasıdır. Gelişmiş ülkelerde bebek terklerinin yoğun olduğu bölgelere küvözler konulmakta, loğusa annelere psikososyal destek mekanizmaları artırılmakta, bebek terklerine ilişkin istatistikler yayınlanmakta ve bu sayede bebeklerin terki önlenmeye veya terk edilse bile sağlıklı ve hijyenik ortamlara terki mümkün kılınmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde de bu konulara ilişkin kapasite geliştirmeye ihtiyaç bulunmaktadır 0-6 yaş arası beyin gelişiminin büyük bölümünün şekillendiği bir dönemdir. Bu dönemde ailede yetişen çocukların ailelerin cesaretlendirmesiyle beyin gelişimleri, psikomotor becerileri hızla gelişmektedir. Ayrıca, çocukların anne babalarıyla kurdukları bağlanma örüntüleri de çocuğun dünyayı tanıması ve anlamlandırması için gerekli olmaktadır. Kurumlarda ise, 0-3 yaş arası kurum bakımında kalan çocukların bir günde 18 saate kadar karyolaların arkasında kaldıkları, erişkinlerle ve birebir bakımverenlerle yeterli derecede temas edemekleri ve iletişim kuramadıkları için dil becerileri, psikososyal becerileri gelişememektedir. Bu yönüyle, 0-6 yaş arası hiçbir çocuğun kurumlarda bakılmaması gerekmektedir. Özellikle bu yaş grubunda aile yanında bakımın yaygınlaştırılması sağlıklı nesiller yetiştirilmesi için zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. 2.2. 7-12 Yaş Arası Sorunlar ve Çözüm Önerileri Bu yaş grubu çocuğun okul aracılığıyla önemli bir sosyalleşme aşamasına geçtiği aralıktır. Yuvalarda kalan çocuklar için bu yaş grubunun en sıkıntılı yanı, bireyselliklerinin yok edildiği, aynı kıyafetlerin giydirildiği, saçların aynı şekilde kesildiği, gruplar halinde okula gidilme gibi ortak yaşama zorlanması gelmektedir. Örnek olarak, yuvadaki çocuklar arasında saçların üçe vurulması bir travmadır. Bir geribildirimde bir gencimiz, dershanede yuvadan bir kıza öğretmen, “Yavrum sen kız mısın erkek misin, kusura bakma vallahi anlayamadım.” dediğinde o kızın hıçkırarak ağladığını anımsadığını belirtmiştir. Yine eski uygulamalardan birinde çocuğa elli kuruş verip simidini kendi almasını sağlamak yerine yuva idaresi toplu şekilde parayı okula ödediği ve yuvadan da bir çocuğun simit görevlinin 20 simidi koluna takıp sınıf sınıf gezdiğini ifade etmiştir. Çocuklara aynı tarz kıyafetlerin giydirilmesinin de en çk şikayet edilen konuların başında geldiği görülmektedir. Özellikle küçük nüfuslu illerde sokakta yürüyen bir çocuğun yuvalı olduğu kolayca kıyafetinden anlaşılabilmektedir. Toplumun bu yaş grubundaki çocuklara bakış açısında da önemli sıkıntılar olduğu görülmektedir. Bu yaş grubundaki çocuklara hayır-hasenat yaklaşımıyla yardımda bulunulmak istendiği, fakat okulda yuvadan gelen çocuklarla kendi çocuklarının aynı sırada oturtulmasına tepki gösterdikleri gibi durumlara rastlanmaktadır. Bir geribildirimde öğretmenin 6 yuvalı çocuğun olduğu bir sınıfta “Kitaplarınızı unutmayın. Yuvalılar siz de!” demesinin yuvada kalan çocukları ağır derecede incittiği belirtilmiştir. Kısacası, çocukların bu yaş grubunda bireyselliklerinin çok az olduğu, toplum ve okuldaki öğretmenleri ve hizmetli personel tarafından kolayca damgalanabildikleri, etiketleme yüzünden yuvada kalan çocukların bilinçlerinin önemli ölçüde yaralandığı, etiketlemeyle ve sosyal dışlanma ile mücadele için kolektif bilinçte dönüşüm gerektiği, bunun da yolunun bu çocuklara ilişkin imaj yönetimi çalışmaları yapılmasıyla sağlanabileceği, çocukların medyada sinirli ve tehlikeli gösterme eğiliminden ve çocukların kategorize edilmesinin önlenmesi, öğretmenlere bu çocuklara nasıl davranacaklarına ilişkin bilgiler ve hizmetiçi eğitimler verilmesi ve koruyucu aileliğin, yuvanın, yurdun, evlat edinmenin pedagojik formasyon müfredatına konulmasının sağlanması çözüm önerileri olarak önplana çıkmaktadır. 2.3. 13-18 Yaş Arası Sorunlar ve Çözüm Önerileri Bu yaş grubunda çocukların ve gençlerin daha fazla bireyselliklerini önplana çıkarabildikleri görülmektedir. Aynı tip kıyafet uygulamaları, aynı şekilde saç kesme vb. yöntemler uygulanmamaktadır. Bununla birlikte, özellikle akran şiddetinin bu yaş grubunda yoğun olduğu görülmektedir. Diğer bir sorun olarak da, yeterli psiko-sosyal ve rehberlik desteklerinin en çok bu yaş grubunda ihtiyaç duyulmasına rağmen bulunmamasıdır. Çocukların ve gençlerin hayatlarının dönüm noktalarını oluşturacak sınavlara girdikleri veya hangi okullara gitmelerine karar verecekleri bu dönemde, çocuklar oldu-bittilerle çocuk ve gençlerin arzuları hilafına kurum yöneticilerinin uygun gördüğü okullara gönderilebilmektedir. Diğer bir noktada, ülkemizde yeterli sayıda koruma-bakım ve rehabilitasyon merkezinin hem nicel hem de nitel olarak yetersizliğidir. Birçok durumda Çocuk Koruma Kanunu ile Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu çerçevesinde devlet korumasına alınan çocukların aynı kurumlarda birlikte kaldıkları görülmektedir. Bu durumda ise, rehabilite ihtiyacı olan çocuk ve gençler, diğer gençleri olumsuz etkileyebilmektedir. Bu yaş grubunda diğer önemli bir sorun da, çocukların 3413 sayılı Korunmaya Muhtaç Çocukların İşe Yerleştirilmesi Hakkında Tüzük kapsamında işe yerleştirileceğini bilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durumda çocuklar, potansiyellerini gerçekleştirememekte, hazır iş var yaklaşımıyla eğitimlerine gereken önemi vermemektedir. Kurumdaki yöneticiler de, çocuğa ilişkin okulda tesis edilmesi gereken disiplin mekanizmalarının çalışmaması ve çocukların memuriyete atanamayacakları gibi kaygılarla, okul yöneticileri nezdinde yapılan her türlü davranışın sümenaltı edilmesini savunmakta, bu durumda da çocuğun devleti baba gibi gören ve her zaman yanında olacağını düşünen, yurtlu olmanın imtiyaz olarak algılandığı ve kolaycılığının sahiplenildiği bir yaklaşıma geçilmektedir. Bunun yerine çocukların akranlarıyla yeterli sosyalizasyona ve rekabete hazırlandığı, potansiyellerini gerçekleştirebileceği ortamların savunulması gerekmektedir. 2.4. Üniversite Öğreniminde Korunma Gereksinimi Olan Gençlere İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri Devlet korumasında yetişen gençlerin yüzde yarıya yakını üniversite öğrenimine devam etmektedir. Üniversite öğrenimi süresince ise korunma kararı uzatılmaktadır. Gençlerin yüzde 10’u dört yıllık, yüzde 40’ı iki yıllık mezunu olarak kurumdan ayrılmaktadır. Devlet korumasında kalan gençlerin eğitim ortalaması ortalama 13 yıl iken, ülkemizde bu ortalama 6,5 yıldır. Devlet korumasında kalan gençlerin üniversiteye gitmesi durumunda ülke çapında yeknesak uygulamalar bulunmamaktadır. Örneğin bir geribildirimde Afyon Kocatepe Üniversitesinde evde kalmak isteyen bir üniversite öğrencisi, Kredi Yurdunda kalmadığı için kurumdan çıkarılmak zorunda kaldığını belirtmiştir. Aynı dönemde ise, Isparta’da üniversite öğrenimine devam eden bir öğrenci evde kalabilmiştir. Devlet korumasında üniversite öğrenimine devam eden öğrencilere çok fazla miktarda karşılıksız burs çıkmaktadır. Verilen bursların karşılıksız olması çocukları kolaycılığa alıştırmaktadır. Bunun yerine, karşılıklı ve gönüllülük temelli bursların yaygınlaştırılmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Akademik enflasyonun yaşandığı günümüzde 25 yaşından sonra korunma kararı yüksek lisans veya doktora eğitimine devam etmek isteyen gençlere kapanmaktadır. Bu durum bu gençlerin akranlarıyla rekabet kapasitesini düşürmektedir. Alınan bir geribildirimde 24 yaşında yüksek lisansa devam etmek isteyen bir gence bunun mümkün olamayacağı ifade edilerek, kaydı silinmiştir. 25 yaş düzenlemesinin 30 yaşa kaydırılmasının yerinde olacağı değerlendirilmektedir. 3. Tematik Sorun Alanları ve Çözüm Önerileri 3.1. Etiketleme ve Sosyal Dışlama Kurumlardaki çocuklar temelde maddi yoksun olmaktan öte sosyal yoksundur. Çocukların ve gençlerin yeterli sosyalleşme olanağı yoktur. Çocuk ve gençler ayrıca sokak çocukları gibi, taş atan çocuklar gibi kategorize edilmektedir. Medyada çocuklar tehlikeli gösterilmektedir. Batı toplumlarında Sindrella, Süperman, Süper Baba gibi hikaye ve filmlerle kolektif bilinçte çocuklara ilişkin iyi algılar oluşturulmakta iken, ülkemizde ise çocuklar Maskeli Beşler filminde hırsızlık çetesi kurmakta, Kabadayı filminde yuvada yaşadığı tacizden dolayı toplumdan öcünü almaktadır. Örneğin Erman Toroğlu bir yazısında kötü giden milli takım için, “Burası Yetiştirme Yurdu değil, çocuk yuvası hiç değil.” Demektir. Tüm bu örnekler göstermektedir ki, ülkemizde devlet korumasındaki çocuklar kapsamlı bir etiketlemeden muzdariptir. Kimisi bilerek kimisi de bilmeyerek bu çocukları etiketlemektedir. Halbuki, yapılan yaygın etiketleme bu çocuk ve gençlerin özgüvenlerini kırmaktadır. Bu çocuklar sırf bu yüzden kendilerini toplumsal hiyerarşinin en altına koymaktadır. Etiketleme yuvada kalan çocukların bilinçlerinin önemli ölçüde yaralanmasına neden olmaktadır. Etiketlemeyle kapsamlı bir şekilde mücadele edilmelidir. Demir parmaklıklar ardında bu çocukların oynayacağı parklar yerine, bu çocukları diğer çocukların oynadığı parklara taşımak, bu çocukların korolarını şehir tiyatrosu gibi sağda solda dolandırmak yerine bu çocukları şehrin diğer çocuklarının bulunduğu korolara vermek gibi uygulamalarla etiketlemelerin önüne geçilebilir. Bu çocukları medyada tehlikeli gösterme eğiliminden mutlaka kaçınılmalıdır. Tüm bunlar yüzünden çocuk toplumda dışlanıyor. Toplumla arasında bir sosyal duvar oluşuyor. Bu sosyal duvarın yok edilmesi gerekiyor. Yuva ve yurt kelimesinin içini boşaltmak ve olumlu anlamlarla yeniden doldurmak gerekiyor. Kısacası, yuva ve yurda ilişkin kolektif bilinci dönüştürmek gerekiyor. Yuvada ve yurtta yetişen çocukları lime lime doğrayan, ötekileştiren, yalnızlaştıran kolektif bilinci yok etmek gerekiyor. 3.2. Kurum Bakımından Topluma Geçişte Çocuklar Kurum bünyesinde kalan çocuklara yönelik çalışmalar çok kapsamlı. Fakat yurttan ayrılan gençler ihmal ediliyor. Bu çocuklar halihazır düzenlemelerle hiçbir dayanakları olmadan yurttan çıkıyor. Bakın Doğu Avrupa’daki istatistikler çarpıcı. Yurttan ayrıldıktan sonra bu kızların yüzde 14’i fuhuşa sürükleniyor, yüzde 20’si suça sürükleniyor, yüzde 10’u canına kıyıyor. Moldova’da ise, kurumlardan ayrılan gençler insan kaçakçılığına akranlarından 10 kat daha fazla maruz kalıyor. Ülkemizde ise kaliteli veri yok. Bakanlık iş tanımında açıkça belirtilmesine rağmen çocuklar izlenmiyor. Halbuki işten atılmalar çok yaygın. Varsa yoksa İşe Yerleştirme Yasası. Psikolojik baskılar, cinsel taciz haberleri gibi haberlere rastlıyoruz. Hem bakanlıkta hem de vatandaşta işe yerleştirme yasası bu çocuklara verilmiş ve abartılı bir imtiyaz olarak görülüyor. Halbuki bu yasa, burada kalan çocukların potansiyellerini gerçekleştirmelerinin önünde bir engel. Kurumlar çocukları hep alt pozisyonlarda istihdam etmek istiyor. Burada mutlaka bir farklılaştırma yapılmalı. Çocukların eğitim burslarıyla çok dilli / çok kültürlü ülkelere gitmesi gibi teşvik edilmeli. Yetiştirme yurdunda yapılan bir Avrupa Birliği projesinde çocuklar 3 ayda İngilizceyi sökmüşlerdi. Özel üniversitelerde bu çocuklara kontenjanlar açılabilir. Bu noktada motivasyonel unsurlar çok iyi kurulmalı. Girişimcilik hibeleri gibi hibeler verilebilir. KOSGEB kredilerinden daha düşük faizle yararlandırılabilir. Son dönemde Bakanlık tarafından Bakım Sonrası Hizmetler Dairesi kurulacağı ifade edilmiştir. Ayrıca, yurttan ayrıldıktan sonra SGK primlerinin özel sektörde istihdam edilmesi durumunda 3 yıl devlet tarafından üstlenileceği ifade edilmiştir. Bunlar önemli gelişmeler olmakla birlikte yetersizdir. Özellikle yurttan ayrılan gençlerin hayata adaptasyonunda arayüzlere ihtiyaç bulunmaktadır. Daha önce devlet eliyle denenen Gençlik Evleri gibi modeller başarısız olmuştur. Bu noktada, kar amacı güden sosyal girişimlere ihtiyaç bulunmaktadır. Örneğin illerde Yurt Cafe, Yurt Pastanesi gibi mekanlar açılıp, burada yurttan ayrılan gençler sosyal ve mali hakları sağlanarak çalışabilir. Ayrıca, buralarda pastacılık gibi profesyonel aşçılar nezaretinde kurumda kalan çocuk ve gençlere yönelik hobi kursları düzenlenebilir. Ayrıca, Nar Taneleri Projesindeki gibi, yurttan ayrılan gençlere mentörlük desteği verecek başarılı insanlara ihtiyaç bulunmaktadır. Kurumdan ayrılan gençlerin evlenme gibi durumlarda da sorunlar yaşadığı, ailelerin yurtta yetişen gençleri kendi çocuklarına eş istemedikleri yaygın alınan geribildirimlerdir. Ayrıca, düğünlerde ve özel günlerde gençler çok yalnız kalmaktadır. Katılım sağlanan bir düğün organizasyonun yurttan olan gencin sadece dört yakınının bulunması, diğer tarafından 150 yakınının olmasının evlilikten yıllar sonra bile konuşulduğu belirtilmiştir. Bu noktada, mülki amirlerin daha fazla devreye girmesi ve destek olmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir. 3.3. Kardeşlerden ve Ailelerden Keyfi Ayrılma Kurumlarda kalan çocukların çok büyük bir kısmı yaygın bilinenin aksine kimsesiz değildir. Bazı çocuklar töreden kaçırılma, ailelerin istismar etmesi gibi nedenlerle biyolojik aileleriyle görüştürülmemektedir. Çocukların çoğunun ise aileleriyle görüştürülmelerinde sakınca bulunmamaktadır. Bununla birlikte, çocukların ailelerinin büyük çoğunlukla kapitalist dönüşüme uyum sağlayamamış, sosyal devletin gelişmediği alanlardan geldiği, bilet parasını alamayacak kadar yoksul olduğu gibi durumlar çocukların aileleriyle görüşmelerini engellemekte ve aile bağları kopmaktadır. Kurumlarda kalan kardeşlerin de cinsiyete ve yaşa göre keyfi bir şekilde ayrılmasının engellenmesi gereklidir. Alınan bir geribildirimde bir kız ve bir erkek kardeşin 10 yıl görüşemediği belirtilmiştir. Bazı durumlarda kardeşler kurumda kaldıkları süre boyunca görüşememektedir. Evlat edinme veya koruyucu aileye giden kardeşler arasında da bağların isteyerek veya istemeyerek koparılması durumu da çok yaygındır. 3.4. Koruyucu Aile Hizmet Modeli 60 yıllık akademik çalışmalar kurum bakımının çocuk istismar ve ihmalinin tepe noktası olduğunu göstermekte ve uluslararası sözleşmelerde çocuk refahının aile yanında sağlanabileceği ifade edilmektedir. Taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sölzşemesi de “Her Çocuğun Sevgi Dolu Bir Ailede Yaşaması” gerektiğini belirtmektedir. Koruyucu aile modeli, ailesi sıkıntıda olan çocuklar için dünya çapında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. 14 Aralık 2012 tarihinde Koruyucu Aile Yönetmeliği kapsamlı bir revizyona tabi tutulmuş ve birçok alanda yenilikleri ve çağı yakalayan bir mevzuat ortaya çıkarılmıştır. Gelişmiş ülkelerde devlet korumasındaki çocukların yüzde 85’i koruyucu ailededir. Ülkemizde ise bu oran 2013 yılın yürütülen Gönül Elçileri projesine rağmen yalnızca yüzde 20’ler civarındadır. Hayat Sende olarak tam destek verdiğimiz koruyucu aile hizmet modeli tanıtılırken bazı hususların yeniden gözden geçirilmesinde yarar bulunduğu gözlenmiştir. Öncelikle koruyucu aile hizmet modelinden yararlanmak için giden çocuk “Bir melek geliyor.” edasıyla gönderilmektedir. Çocuğun geçmişi hakkında yeterince bilgi verilmemekte, hastalıkları ve sorunlarının üstü örtülmektedir. Bu durumda aileler de oldukça zorlanmakta ve yeterli destek alamamaktadır. Bir geribildirimde koruyucu aile yuvadan gelen çocuğu ilk gün yıkadığınızda çocuğa geçmişinin kirli olduğu hissini verdiğini, bunun için çocuğun ilk gün yıkanmaması gerektiğini, eşyalarını da atmamak gerektiğini belirtmiştir. Bu gibi küçük ayrıntıların diğer koruyucu ailelere aktarılması ve sorunların üstesinden gelebilmek için Koruyucu Aile Akademisi Vakfının Öğretmen Akademisi Vakfı modelinde kurulmasının yerinde olacağı uygun olacaktır. Koruyucu aile ile evlat edinme hizmet modelinin farklı hizmet modelleri olduğu Bakanlıkça yeterince işlenmemekte, aksine birbirinin yerine ikame edilmeye çalışılmaktadır. Evlat edinmek isteyen ailelere verilen bir yemekte, Sayın Bakan Fatma ŞAHİN tarafından evlat edinme yerine koruyucu aile olunabileceği belirtilmiştir. Bu iki modelin çok ayrı modeller olduğu açıkça vurgulanmalıdır. Koruyucu aileliğin tanıtılmasına ilişkin Hayat Sende olarak Koruyucu Aile Tanıtım Elçileri projesi yazılmış ve ilk olarak Denizli Koruyucu Aile Derneği ve Pamukkale Üniversitesi işbirliğinde Denizli’de uygulanmıştır. Modelin diğer illerde de yaygınlaştırılmasının koruyucu aileliğe ilişkin farkındalık düzeyinin artırılmasına önemli ölçüde katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Öte yandan, koruyucu aile ilişkin denetim kapasitesinin hızla artırılması, yerel yönetimlere koruyucu aile denetiminde daha fazla yetki verilmesinin uygun olacağı, modelin yerleşik olduğu ülkelere düzenli çalışma ziyaretleri yaparak kapasite geliştirmenin gerekli olduğu değerlendirilmektedir. 3.5. Temel Yaşam Becerilerinin Kazandırılamaması Kurumlarda kalan çocukların önemli eksikliklerinden biri de temel yaşam becerilerinin kazandırılmamış olması. Geribildirimlerde 18 yaşında kadar sinemaya ve markete gitmeden, hiç ekmek almadan, hiç yemek pişirmeden, hiç düğüne gitmeden, doğru dürüst hiç bütçe yapmadan yurttan ayrılındığı belirtilmekte ve yaşayarak öğrenme deneyiminin neredeyse hiç olmadığı ifade edilmektedir. Temel yaşam becerilerinin kazanılamadığında, çocuk kurumdan ayrıldığında, memuriyete başladığında ne bütçe yönetebiliyor, ne de ev hayatına alışabiliyor. Bu konuda son on yılda önemli mesafeler alındı. Ama hala gidilmesi gereken epeyce bir yol var. Öte yandan, kurum bakımındaki çocukların bireyselliklerinin daha fazla öne çıkarılacağı, her çocuğa kendi potansiyelini gerçekleştirebileceği ortamların daha fazla sağlanması yaşama hazırlanmada önemlidir. Sporla hiç barışık olmayan ama satranca kafası inanılmaz çalışan beni yıllarca güreşçi yapmaya çalıştılar. Bu çocukların kendi özgünlüklerinin daha fazla farkına varılması gerekir. 3.6. Bağlanma Bozuklukları Kurumlarda kalan çocukların birebir bakımverenle ilişki kuramaması, bakımverenlerin ve ziyaretçilerin sürekli değişmesi çocukların güvenli bağlanma ilişkileri geliştirmelerini engellemekte ve bağlanma bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Özellikle bebeklik döneminde güvenli bağlanma ilişkileri geliştiremeyen bireylerin zaman içinde reaktif bağlanma bozukluğu herkese çok çabuk bağlanma gibi durumların ortaya çıkmasına veya kimseye bağlanamama gibi durulara neden olmaktadır. Bu durumun evlenme, gibi duygusal ilişkiler başta olmak üzere kişinin hayatının hemen her evresine etkide bulunduğu düşünülmektedir. 3.7. Personelin Hizmetiçi Eğitiminin Yetersizliği Kurumdaki personelin idareci, uzman, öğretmen, psikolog, sosyolog, bakımveren dahil mesleki tükenmişlik duygularının çok yaygın olduğu, kimi personelin hemen hiç hizmet içi eğitim almadığı geribildirimleri bulunmaktadır. Bu durumun üstesinden gelebilmek için sivil toplum kuruluşu modelinde Öğretmen Akademis Vakfı örnek alınarak Sosyal Hizmetler Akademisi Vakfı adında teşkilatlandırılmasının ve kurum personeline hayat boyu öğrenme çerçevesinde eğitimler verilmesinin, tecrübe aktarımının teşvik edilmesinin önemli olduğu değerlendirilmektedir. 4. Sonuç Ülkemizde korunma gereksinimi olan çocuk ve gençlerin refahı son yıllarda hızla artışlar olmakla beraber bazı sıkıntılar da süregelmektedir. Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği, devlet korumasında yetişen bir grup idealist genç tarafından kurularak, devlet korumasında kalan çocuk ve gençlerin yaşam kalitesini artırmak için çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışma, Hayat Sende üyelerinin hem kendi tecrübeleri hem de yaptıkları saha ziyaretleri ve hedef kitleyle birlikte yapılan bir çalışma olup, devlet korumasında kalan çocuk ve gençlerin sorunlarını ele almaktadır. Çalışmada sorunlar ve çözüm önerileri iki temelde ele alınmıştır. İlk olarak, sorunlar yaşa göre tasnif edilmiş; ikinci aşamada ise, tematik sorunlar ele alınmıştır. Sorunlar seçilirken en öncelikli olanlar belirlenmiş ve çözüm önerileriyle birlikte ele alınmıştır. Tüm sorunların aslında, toplumun bu çocuklara acıma, korku ve merak karışımı bakış açısını değiştirmekle ve toplumla bu çocukların arasındaki sosyal duvarı yıkmakla aşılacağına olan inancımızla, çalışmamızın Türkiye’nin en büyük ailesine faydalar getirmesini diler, yüreği daha iyi bir toplum için atan herkese en derin saygılarımızı sunarız.
Posted on: Sat, 24 Aug 2013 17:39:05 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015