Dünyanın 8. En büyük ekonomisi hızla kalkınmakta olan – - TopicsExpress



          

Dünyanın 8. En büyük ekonomisi hızla kalkınmakta olan – lakin tıpkı türkiye gibi çalışan nüfusun % 63, AÇLIK SINIRI ile boğuşan ve bizle ilginç yakın benzerliği olan zengini çok zengin – hapisane tarzında, günlük hayattan – realitelerden kopmuş, özel korumalı yerlerde kendi aralarında ‘yapay’ olarak, faşire ve ‘diğer’ kesime ilgisiz yaşayanlar diyarı brezilyadan ayrılırken, hep yeni bilge dostum roger collet’in ‘sağ veya sol - tüm politikacılar his sömürücü demagog kan emicilirder, bunların arasında ‘her köşe başına’ kilise açma sevdalısı olanların en tehlikeliside asırlardır yerli ve fakir halkı emperyalistlere yem eden dindir’ dedikleri kulaklarımda çınladı.. Tıpkı avrupa birliği ülkelerinin çoğu gibi, brezilya çıkışında da polis – gümrük yoktu, bileti check-in yaparken, bir sonraki ülkeye vize gereklimi - şirket görevlisinin vazifesi. Lakin tüm latin amerika ülkelerinde keza avrupa birliği alanları hastalığı gibi, giriş ve çıkışlar illaki duty free mağazaların dar koridorlarından olmalı (lisanı olmayan - yolunu iyi bilemiyen, çokları gibi bende nerdeyse, tam bir alışveriş karmaşası yaşayanlar arasında uçağı kaçıracaktım). Alıştığım için, son ana kadar ‘tılsım’ bozulmasın diye, önceden ‘hadi zamanında kalkıyoruz demeyi artık bıraktım. 5 saatlik rötardan sonra, gece yarısı uçakla yaklaşırken altımızda ışıl ışıl parıldayan buenos aires ‘temzi hava’ anlamlı pasta dilimleri gibi kesilmiş – aydınlatılmış deniz kenarındaki şehir, gerçekten harika görünüyordu. Uçakta yanımdaki brezilyalı aileye değişik dilde birkaç şeyler sormaya çalıştım, lakin benden daha fazla türk çıkınca, bende tek bildiğim protekizcde ‘obrigado’ teşekkür ederim dedim ve genelde ingiltere ile ‘maldives – falkland’ adaları ile savaşan, devlet kurucusu ‘belgrano’ gemisinin batımında binlerce kayıp asker evlatları için hala devlet sarayının önünde protesto yapan anaları, peron, evita, maradona ve tangosu ile tanıdığımız arjantinin dünyaya açılan hava limanı, en az 15 sene geri kalmış gibi görünüşüne aldanmayın sakın. Varışta, allah göstermesin ülkede başınıza bir hal gelse ve/ya çıkışta hemen tanınmanız için herekesin parmak ve göz retine kaydını yapan pasaporttan geçişimiz sadece birkaç dakika sürdü, lakin gümrüklü alandan – sayısız duty free mağazalarının arasından manevra yapıp çıkmamız çok daha uzundu. Gece yarısıydı, bazen %20 lere varan kur farkından korunma adına, illaki herhangi bir makineden kartımla ‘ücretsiz’ para çekmek için, otobüs görevlisine atm lerin yerini sorduğumda ‘gerek yok, otobüs ve taxi dahil kapınıza teslim ederiz – ödemeyi kredi kartı ile yapabilirsiniz’ diye cevap verince, sözde ailece uzun seneler birçok hava limanı dahil, yolcu naklinde güya birşeyler bildiğimiz sanırdım. Gayet lüks bir düzende, ingilizce bilir elemanları ile ‘tienda leon’ firmasından, kredi kartı ile aldığım otel adresli 3 kupon biletin bir suretini bizi şehir merkezine götüren otobüs kaptanı aldı, aktarma yaptığımız yerde bekleyen keza kravatlı – lüks büyük kasa honda - taxi şöföfü ile, uzun yıllar yaşadığım – hep beğendiğim paristen ‘çok daha’ güzel, dünyanın en geniş bulvarlı buenos aires şehrini boydan boya geçerken, gece yarısı ışıldaya vitrinleri, açık cafe leri ve soğuk olmasına rağmen dışardaki kalabalığı ve tüm sinerjisi ile ‘ben karanlıkta da hayat doluyum’ diye bağırıyordu. küçük çantamı otel resepsiyonuna kadar getirdiğinde sürücüye bahşiş için ufak birkaç dolar aramaya kalktım, lakin protesto ederek utancından hemen ‘adios’ deyip kaçtı... Seyehatlerimde artık asla önceden rezervasyon yaptırmıyorum. Çüki gecikme veya karar değiştiğinde, kredi kartından tam öcreti ödeme zorunda kalıyorsunuz. Aksine, bir yere gittiğimizde ‘gece yarısı’ resepsiyon müdürü ile pazarlık edip %60 indirim aldığına şahit olduğum bir alman dostumun taktiği ile, artık son ana kadar bekliyorum, last minute ve/ya booking gibi sitelere girip ‘son dakika’ satılmayan odalar fırsatlarını değerlendiriyorum. Bu yolla yer bulduğum - çoğunluk çocuklu ailelerin kaldığı otel ‘congresso – senato’ binasının hemen arkasında. Nerde olursam olayım hergün 10 km hızlı yürüyüş alışkanlığımın, bu sabah temposu bozuldu. Ömer Faruk Demirkır ın son avrupa turumuzda, gördüğü sanatsal binalar için ‘bizdeki belediyecilere adam diyenin...’ misali, gerçekten paris bu amerikaların incisi denen – herbir caddesi ‘bulvar’ binaların tepelerindeki binbir güzellikteki ‘cuppolo-kule’ ve dış cephe mimari estetiği, şahaser olan bu şehrin onda biri olamaz. Sürekli amcamın kızını ‘kaçırdın’ diye takıldığım, eski Milli futbolcu Numan Okumuş abimizin, sıkça beni gezmeye götürdüğü, o zamanalar sadece düzgün kıyafetle dolaşma mecburiyetli beyoğlunda yabancı eşya satan ‘fitaş’ benzeri birkaç butiğin olduğu yerlere ‘pasaj’ denirdi. Lakin, düne dek biraz futbol ve beyaz sarayda devlet başkanlarına ders veren metin yazır ve türkiye dans sporları başkanı tolgahan dostlar ile aşina olduğum ‘tango’ diyarı arjantin ve ‘washington - vatikan’ gibi, devlet içinde ayrı yönetim hakkına sahip ‘özel statülü başşehri’ buenos aires aslında, bizim ‘ruhsuz’ avm soytarılarını utandıracak derecede zevkli pasajlar krallığı. Küçük esnafın işi kaybolmasın diye tıpkı brezilyadaki gibi ‘avm yasak’ yerine her caddede, müşteri içeriye girdiğinde ‘ne istediğini ve kaç ölçü uyar’ hesabını önceden yapabilen butiklerdeki görevliler, avm lerdeki ‘bana ne’ diyen maaşlıların aksine - hizmete hazır bir tezgahtara, sadece adres sormak istedim, nerdeyse bana bir valiz satacaktı. Bize göre yazın ortası, güney yarım kürede ‘kış’ soğuğu ile üşüdüm. Fazla ağırlık olmasın diye, çoğunluk microfiber veya polar giysilerime, bu kez tarihinin ‘en soğuk’ kışını yaşayan şehir bana keza eldiven bile aldırttı. Elime geçirdiğim harita ile turist ofisine doğru giderken, hakikaten ‘milli’ duyguları bu denli yüksek olabileceğini hiç tahmin etmediğim ülkenin, nerdeyse her binasında bayrak vardır. 24 saatlik ulaşım ve müzeler pasosu ve gece programını satın aldıktan sonra ‘tango revüde’ aynı masada eşi ile gelmiş birine ‘acaba brezilyadan sonra burayada uğrayacak papa içinmi, her taraf bayrak dolu ?’ diye sorduğumda, sonradan büyük babasının ‘antartikayı keşfeden uruguay’ gemisi kaptanı, kendisi ise ‘dünyanın en büyük ve atlantiği en hızlı geçen’ 3 direk– 300 kişilik arjantin donanma eğitim yelkenlisinin baş doktoru olduğunu, öğrendiğim yeni dostum ‘paulo’ tıpkı akif’in ‘uğrunda ölünülecek toprak vatan’ misali bana ‘milletleri millet yapan bayraktır’ deyince bizde çoğu değerler gibi nerdeyse rozetini bile takmanın yasak olduğu bayrak öykülerini hatırladım. Daha öncede söylediğim gibi, yabancı lisan iletişimde çok büyük bir etken ve hemen poulo ile o gece arkadaşlığımız pekişti. Ertesi gün beni ‘uruguay’ ve kendi görev yaptığı ‘libertad’ gemilerini gezdirdi ve kaptan şapkasını bana hediye etti. Karşılığında bende – uzun yıllar beraber olduğumuz serdar ve levent baki nin, TDSF yarışmaları için yaptırdığı – bende kalmış tek özel türk bayraklı kırmızı tshirt verdim. Aynı gece, abisinin şehir dışındaki evinde akşam yemeğine davet edildim, gelenek olarak misafir baş koltuk mecburiyeti, aile ile tanışma anısına kendi ülkesinden bir şey bahsetmesi veya şarkı söylemesi gerekir dendi. Aklıma geçen sene sağolsun mehmet boduroğlunun ‘dursun bir kenarda, lazım olabilir’ dercesine yolladığı ve nedense telefon kartında sakladığım ‘memleketim’ şiirini buldum. Annelerine fransızca ve ingilizce tercümesini yaparken ‘bizi biz yapan değerler’ adına diye noktaladığım yapıt için herkes ayağa kalkınca, duygulandım. Demekki ‘uğrunda ölünecek toprak varsa’ denen islamiyetin ‘en yüksek rütbesi’ şehitlik verilen, NAMUS KAVRAMLI VATAN gerçekten tüm değerlerin üstünde.. . Tıpkı yanımda taşıdığım ‘her yer Trabzon’ yazısı gibi, bence müze sayısı, yeşil alanları ve ‘mavi beyaz bayrak’ sevgisi ile donatılmış, dünyanın ‘en güzel’ şehri diyebileceğim ‘boca’ futbol külübü, italyan, fransız, ingiliz mimari tarzlı bütün binaları ayrı bir cephe güzelliğine sahip ilk yerleşim bölgeleri ve ancak kültür sevyesi çok yüksek metropollerde rastlanır ‘fazla: sanat galerisi, kitapçı, cafe ve vegeterian lokanta sayısı’ ile çok farklı, sıcak insanların kibar olduğu ‘latin amerikada EN ÇOK ziyaret edili’ buenos aires te ‘TANGO’ başlı başına bir yaşam tarzı. Toplam ‘her hafta 135 Revü’ show larla, 14 ‘tango’ adlı otel, 85 cafe ve yüzlerce fötr şapka - tango papuçları satan mağzaların herbirinin duvardaki eski – nostalljik resimleri ile, ülkenin sanata verdiği önem belli, onun için bende TDSF için, otelin yanındaki matbaata çalışan ofelia ya TDSF baskısı yaptırttığım tshirt ü giyerek gittiğim revüde, 2010 da ‘tango fire’ gurubu ile istanbula geldiğinde tanıştığım, 22 perdelik – canlı müzik orkestrası ile 81 kişilik muhteşem gösteride yer alan julio ve eşi ile karşılaştım, hatıra resmi çektirirken dünyanın bir ucundan nasıl duymuşsa ‘o güzel modern istanbula ne oldu, dinciler ne yapmak istiyor ?’ diye bana sorduğu soru anlamlıydı. Bir gün ‘gaucho-kovboy’ çiftliği gezisi dahil, hergün ortalama 4 müze ve 3 ayrı sergi, resim çekmek için biri sandinistacıların ‘hürriyet’ ateşini yaktığı ‘ihtilal’ dahil, sayısız ‘eski’ tanınmış cafe ziyareti yaptığım, defalarca ingiliz – ispanyol, fransız, portekiz ve brezilya imparatorlukları arasında sıkça el değiştirmiş, sonunda ‘özel statü’ şartı ile arjantine başşehir seçilen – gerçekten rüyalar şehri denecek kadar güzel, 180 sene öncesinden yaptıkları geniş bulvarları ve 78.200 unesco koruması altında ‘listed-kayıtlı’ yıkılamaz eski binası ve şehir merkezinin %88 i yeşil ve halka açık alanı ile dünyaya örnek, başkanlık sarayı önünde 28 yıldır çadır kurma hakkına sahip ‘vatandaşı dokunulmaz kutsal’ buenos aires te bir hafta nasıl geçti anlamadım. Senato ve millet meclisi ile idare edili düzende tüm üniversiteler ‘özerk’ ve adalet bakanlığı dahil devlet yönetimindeki tüm müsteşarlar gibi, üniversite rektörleri ancak bağımsız kurum üyeleri ve %35 i şehrin halkı tarafından seçilecek heyet tarafından atandığı bir düzende, ana gayet ‘gaflet içinde olabilecek seçilmişlere, ilk etapta senato, daha sonra kurum ve halk sayesinde – yetki sarhoşu olmasınlar diye oto kontrol sistemi kurmuş. Devasa bir parkın içinde anıt kabirden defalarca büyük – tek bir bekçinin dahi bulunmadığı – korumasız lakin diğer tüm öğrenim yerleri gibi ‘kutsal’ hukuk fakültesi binasını gezdikten sonra, nehir kenarında uruguay’a günü birliğine giden hızlı feribot ve geleneksel merak ‘otobüs’ terminaline uğradığımda, biri benimde işlem yapmak istediğimi sanmış olacakki, elime bir kahve tutuşturup şöyle oturun dedi. Beklerken, renkli panolarda tanıtımı yapılan şeyin ‘sadece eski bir belge verin, parmak izi ve resminiz çekilip 6 dakika içinde yeni pasaportunuz ÜCRETSİZ hazır’ kampanyası olduğunu anladım – sözüm ona çağ atladık denen ülkemin 115 liraya 2 yılda bir ehliyet yenileme tuzağı durumuna üzüldüm ve içimden, tıpkı hamza küçükosman dostumun – her benzer güzelliğin tarifine ‘aynen bizdeki gibi’ demesini hatırladım. Belki bundan sonra görev alacağı işbank kulelerinde kullanabilecek, talebelerine gösterebilir diye, hergün 2 defa şarza taktığım, fotoğraf makinemle çektiğim buenos aires teki binlerce bina yüzü detayı ve çatı yapılarını kayda alırken, yarın sabah dünya kupalarında şampiyon, keza iddialı oldukları polo ve rugby gibi genlerine işlemiş futbol da da ünlü geçmişe sahip, uruguay yolculuğum sabah çok erken saatte başlayacak ...
Posted on: Thu, 25 Jul 2013 04:10:07 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015