EMANETE İHANET ETMEK Türkiyeli Müslümanlar olarak, değer - TopicsExpress



          

EMANETE İHANET ETMEK Türkiyeli Müslümanlar olarak, değer yargılarımız ve hayata uyguladığımız ölçüler, Gülhane Hatt-ı Hümayunu da denilen ve 03 Temmuz 1839 da yürürlüğe koyulan Tanzimat Fermanı ile kısmen ve cumhuriyetin ilanı ile de tamamen batı(nın bâtıl) normlarına göre tanzim edildiğinden, düçar olduğumuz manevi hastalıkların ne tam olarak teşhisini öğrenebildik, ne de tedavi yöntemlerini anlayabildik. Dolayısıyla, gerçek anlamda teşhisini bilemediğimiz ve aşırı şekilde muzdarip olduğumuz bu dertlerin tedavisine de bir türlü başlayamadık. Bu zaman zarfında, iyi niyetli ama bilgi donanımı ve tecrübe bakımından yetersiz olan bir kısım tabiplerin pansuman tedavileri ise, defin işlemleri devam etmekte olan ölüyü pudralama ve makyajını yenileme ameliyesinden öteye geçmedi, geçemedi. Vücudun bütün organlarına sirayet eden bir hastalığın verdiği acı ve ızdırap misali, toplumun tamamına yakınını az veya çok, bir şekilde etkileyen bu batıl uygulama, İslâmi kimliğimizi, kişiliğimizi, manevi hislerimizi öylesine tahrip etti ki, tarifi mümkün olmayan bir anaforun içinde kaybolmaya yüz tuttuk. Bu elbette çok büyük bir tehlike, çok korkunç bir manzara. Ama tehlikenin daha büyüğü ve manzaranın daha korkunç olanı, toplumun önünde yürüyenler ve onları takip eden milyonların bu işin farkında olmamaları, içinde bulundukları perişan hali caiz görmeleri, ikaz ve tebliğleri dikkate almamalarıdır. Söz konusu bu hastalığın pençesinde kıvranan, ama hasta olduğunu kabullenmeyen, bu anlamda tedaviyi reddeden bazı cemaat, tarikat, kanaat önderleri; akademisyenler, eğitim elemanları, muhtelif alanlardaki çeşitli branşlarda vazife gören görevlilerle onların mürid ve muhibbanları, bağlıları, taraftarları, etkiledikleri kitleler ümmet için adeta büyük tehlike arz eder hale geldiler; bunu kimselere anlatamıyorsunuz! Bu itibarla; siz siz olun, insanların markasına, makamına, mevkisine, şöhretine, popüleritesine bakarak, söylenenleri ve kişileri ret ve kabul hatasına düşmeyin. Bir yerde önemli olan bunlar değil; insanların Din-i İslâmı Mübîne bakış açıları, teslimiyet durumları, yaşadıkları hayat ve içinde bulundukları hâldir. Bu işin daha ileri safhası da var, ama o hâli, Peygamberimiz, liderimiz ve önderimiz olan Efendimiz(sav) in bir Hadis-i Şerifine atfen izah edelim, buyuruyorlar ki: İnsanların namazı ve orucu sakın sizi aldatmasın. Dileyen namaz kılsın, dileyen oruç tutsun. Emanete ihanet edenin dini yoktur. ” (Addür Rezzak, 11/157, H. no: 20192) Bu durumda, Emanet Nedir? sorusu gündeme gelebilir. Emanet, kapsamlı ve geniş bir kavram. Eşlerimiz, çocuklarımız, ehl-i beytimiz, mal ve mülkümüz, makam ve mevkiimiz, bedenimiz, çevremiz bize birer emanet. Ama tüm bunlara ve zikredemediğimiz diğer emanet çeşitlerine kaynaklık ettiği için daha özlü ve kapsamlı olarak EMANET: KURAN VE SÜNNETTİR diyebiliriz. Zira, tüm zaman ve mekânların en değerli varlığı olan Fahr-i Kâinat Veda Hutbesinde buyuruyorlar ki: Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allahın kitabı Kuran-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir. Denilebilir ki, söz konusu ettiğimiz ve edemediğimiz bil cümle maddi ve manevi hastalıklarımızın sebebi bu emanetlere ihanet edişimizdir; kurtuluşumuz ise, bu emanetlere sahip çıkmakta ve hayatımıza hakim kılmaktadır. İnsanlar Kuran-ı Kerimi ve Sünneti Seniyyeyi anlamamışlar/anlayamamışlar ve teslim olamamışlar ise, bu hususta hatalarının telafisi için yapılan uyarıları ve ikazları değerlendirip, düzeltme gayreti göstermiyorlar ise bunların kendilerine hayrı olmaz ki başkalarına da hayrı dokunsun. Selam Hakka tabi olanlara....NURİ BEREKET
Posted on: Tue, 19 Nov 2013 20:35:33 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015