ES POSSIBLE ? “Ölümün zaferinin yanıbaşında,imkansız bir - TopicsExpress



          

ES POSSIBLE ? “Ölümün zaferinin yanıbaşında,imkansız bir kışın kasıp kavurduğu bir bahçede, buzların kilidi çözülür çözülmez başlayan o acaip baharlar gibi, yavaş yavaş hayatın türküsü yükseliyordu.”₁ “Şimdi korku bütün benliğini sarmış, her şeyi unutturmuştu ona, ürkek bir köpek yavrusu gibi mızırdanıp duruyordu. Tanımadığı güç, o bilinmeyen şey kimbilir nereye sürükleyip götürüyordu kendisini.” ₂ “Aşkta korku yoktur. Kusursuz bir aşk, korkuyu ortadan kaldırır. Çünkü korkuda, aşka tamamen karşıt olan acı vardır. Korkak, aşkta daha yükselmemiş olandır.” ₃ “Kapakları birer kelebek kanadı gibi çırpınan bu gözler, bu biraz aşağı sarkarak titreyen dudak ve bu bir çiçek kadar taze yüz ona müthiş bir hüzün verdi. Göğsü daralıyordu. Bilinmeyen bir yerden bir felaketin geleceğinden eminmiş gibi onu kendine çekerek sımsıkı sarıldı. Göğsünde hıçkıran baş ve kollarında titreyen vücut onu tutuşturuyordu. “₄ “Üzerine bir hüzün çöküverdi. Gözyaşları insanlara neler neler anlatırdı. Her gözyaşının ayrı bir anlamı vardı. Her damlanın hangi zamanda, hangi mekanda, hangi kişiyle paylaşıldığı önemliydi. Gözyaşları ne kadar çok şeye tercümanlık yapıyordu. Damladığı, süzüldüğü, aktığı veya kana dönüştüğü zaman hep ayrı manaları vardı. Gözyaşları gizli duyguları açığa vuran mektuplar gibiydi.” ₅ “Ruhundaki uyanmamış bütün soylu duygular, bulanık seslerini duyuyorlardı. Daracık bir odaya kapanmadan önce yıldızların serpili olduğu göğün altında kalmak, bu yaralı yaban güvercininin sesinin, bu temiz itirafın duru seslerini içinde bir kez daha duymak, bu ruhtan havalanarak gelecek şeyleri zevkle toplamak istedi. Kendi benini derin bir biçimde unutuşuyla yaralılara, zayıflara ya da acı çekenlere duyduğu saygıyla ne kadar büyük görünmüştü ona bu kadın!” ₆ “Her görüşünde ilk kez görür gibi. Her bakışında son kez bakar gibi.” ₇ “Zavallı kadın sevgilisini haberdar etmemek için kendisini zorlamaya başladı. Gece gündüz içini yiyip bitirmekte olan bu endişeyi sevgilisinin ümit verici gülümsemeleriyle başından atmaya uğraşmaktaydı.” ₈ “Adam kızamıyordu, hüzün ağır basıyor, üzüntü ağır basıyordu. Artık çaresiz bir adamdı o, hepsi o kadar. Kader bir başka yönden esmeye başlamıştı, bu yaprağın hangi yollardan uçacağı artık belli değildi. Bu bahçe, bu dallar, bu meyveler ve bu gölgeler yoktu artık.” ₉ “Adam kızın elini tutarak: -Üşümüyor musun? Bu hafif rüzgâr, çiçeklerin nefesidir. Sana dokunmaz değil mi? -Hayır, bana bu manzara, bu büyüklük dokunuyor. Bu sırada, gökyüzünün gittikçe açık mavi bir renk kazanması sabahın yakınlaştığını bu iki sevgiliye göstermekteydi. Havaya bakarak tabiatın güzelliğini, birbirlerine bakarak yaradılışın güzelliğini tefekkür ediyorlardı. Bir aşk güveni, sadakat yemini gibi naz ve aşık duaları içindeyken doğu tarafındaki yıldızlar yaklaşmakta idi. Ruhu sevinçle doyuran sabahın uzaktan uzağa gülümsemesine karşı, renkler uçarak akıl alıcı bir güzellik meydana getiriyorlardı. Sabaha kadar sonsuzluk içinde aşkın gözleri gibi uykusuz olan yıldızlar birer birer sönüp kayboluyordu. İkisi de yerlerinden kalktılar. Yolları güçlükle geçerek bahçenin kapısından çıkıp tabiatın ağaçları, çimenleriyle istila ettiği bu yolu takip etmeye başladılar.” ₁₀ “Adam ayrılınca, kız büyük bir öfkeyi muvakkat bir zaman için uyutan derin bir hayret içinde kaldı. O’nda manasını birdenbire anlayamadığı garip bir hal görmüştü; sonra yavaş yavaş, sözlerin ve tavırların arkasına gizlenen manaları anlamaya ve kuruntunun doğurduğu bir mübalağa ile büyütmeye başladı.” ₁₁ “Biçare adam o dakikada gerçekten pek elemli, pek perişan, pek acınacak bir durumdaydı... Gözleri kararmış, kalbi şiddetli bir heyecana tutulmuş olduğu halde dolaşıyor; bastığı yeri göremiyor, gideceği noktayı tayin edemiyordu... Gökler başının üstünde fırıl fırıl dönüyor, yerler ayaklarının altından kayıyordu... Zavallı, birkaç defa şaşkınlıkla denize doğru yürürken kendisini güçlükle geriye alabildi... Birkaç defa ayakları birbirine dolaşarak fena halde sendeleyip düşecekken nasılsa düşmedi... Biteviye ‘Es possible ? Es possible?’ (Mümkün mü? Mümkün mü? ) diyerek başını, kollarını garip hareketlerle sallıyor; hızlı hızlı giderken birden durup düşünüyordu.” ₁₂ “O günden bir hafta sonra Tıbbiye-i Şahane dördüncü sınıf talebesinden Refik Bey Avrupa’ya kaçmıştı. Hakikatte bu firar resmi makamlar içindi. Yoksa bütün aile, genç adamın gitmesini gizliden gizliye hazırlamıştı. Hatta Ata Molla Bey’in bile bundan az çok haberi vardı. Kız, kendi çehresinin karşısında, tıpkı kendi çehresinin karşısında geçmiş zamanını hatırlar gibi, bunları düşünüyordu. Aradan on beş yıl geçmişti. Bu portre ona bu on beş yılın içinden geliyordu. Sonra birdenbire bütün bunların lüzumsuz şeyler olduğunu düşünmüş, gülerek: ’Sahiden güzel, aşkolsun!’ diyerek resmin önünden ayrılmıştı. Bir daha da Refik’ten bahsetmedi.” ₁₃ “Muzdaripler yalnız ’muzdaribim’ diye bağırabilenler değildir. Bilinmez niçin, acıya hayat katan kudret, insandan başka hiçbir mahluka acının sırrını açıklamak imkanını vermemiştir. Her mahluk hayatın kanlı yollarında, boynuna geçirilen ve sesini boğan bir ağır ‘sükut’ zincirini sürükleyip yürüyor.” ₁₄ “Hayatın getirdikleri hepimizi farklı şekillerde etkiliyordu. Aynı tecrübe bazılarımızı canlandırırken bazılarımızı da içine kapanmaya itiyordu. Kişiliklerimiz de bu işe dahildi üstelik. Aynı acılardan yola çıkarak bambaşka yerlere varıyorduk. Çocukken yaşadığımız bir hayal kırıklığı ilerde bizi katil de yapabilirdi şair de. O, galiba ikisini birden olmayı seçenlerdendi. Önce içinde baltasını bileyen katil için şiirler yazıyor, sonra da o baltayı alıp ruhunu hayata bağlayan şeyleri tek tek koparıyordu. Böyle zamanlarda suskunlaşıyordu işte. Onun yanındayken sözcükleriniz görünmez bir duvardan sekip size geri dönerdi.” ₁₅ “Erkek seven kadından korkmalı. Kadın o zaman her şeyi feda eder ve başka her şey ona göre değersiz olur. Erkek kin besleyen kadından korkmalı: Erkek, ruhunun derinliğinde kötüdür sadece, oysa ki kadın berbattır. ‘En çok kimden nefret edersin?’ demir, mıknatısa böyle sormuş. ‘En çok senden nefret ederim, çünkü çekersin, fakat kendinde tutacak kadar kuvvetli değilsin.” ₁₆ “Belki de hayat, yanlış anlayınca güzeldi. Sadece yanlış anlayınca. Ama her şeyi…” ₁₇ “Benden bu kadar. Alkışlayabilirsiniz. Sarhoş gibi konuştum.” ₁₈ ₁. s306.A.H.Tanpınar-Beş Şehir ₂. S74.Jack London-Beyaz Diş ₃.s126.Tolstoy-Hayat Üzerine Düşünceler. ₄.s149.Sabahattin Ali-Kuyucaklı Yusuf ₅.s319.İskender Pala-Katre-i Matem ₆.s86.Balzac-Vadideki Zambak ₇.s77.Nazan Bekiroğlu-La ₈.s35.Nabizade Nazım-Zehra ₉.s248.Tarık Buğra-Küçük Ağa ₁₀.s57.Samipaşazade Sezai-Sergüzeşt ₁₁.s106.Peyami Safa-Fatih Harbiye ₁₂.s141.Recaizade Mahmut Ekrem-Araba Sevdası ₁₃. s.101.A.H.Tanpınar-Mahur Beste ₁₄.s218.Ahmet Haşim-Eserlerinden Seçmeler-Gurabahane-i Laklakan ₁₅.s144.Tuna Kiremitçi-Bu İşte Bir Yalnızlık Var ₁₆.s52.Friedrich Nietzsche-Böyle Buyurdu Zerdüşt ₁₇.s280.Hakan Günday-Az ₁₈. s113.François Rabelais-Gargantua | Popcornea not: sıcak bir temmuz ayında başlayıp biten aşk gibi sanki.
Posted on: Mon, 15 Jul 2013 23:03:47 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015