Evet, iktidarın temel “mesele”si budur; bu “mesele”nin engeli de Türk Devrimidir. Başbakanın çoluk çocuk önünde, “Artık bu ülkede ulusalcı mulusalcı diye bir şey yok. Millet gerçeği var” demesi, “mesele”nin özüdür. Başbakanın “millet” tanımı, sıklıkla “Gazi Mustafa Kemal” diye andığı Atatürk’ün “millet/ulus” kavramıyla özdeş değildir. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin başında olmasına karşın, dinsel kavramlarla süslediği tüm konuşmalarından anlıyoruz ki Başbakan, “millet”i salt “dinsel bağları olan topluluk” olarak görüyor. Oysa Atatürk’ün “millet/ulus” anlayışında dinin ve ırkın baskın olacağı değil; ussal, bilimsel, sanatsal olanı ulusal birikimi ve evrensel bilgiyle harmanlayacak, çağdaş dünyayla yarışacak bir toplum sözkonusudur. AKP iktidar olduktan kısa bir süre sonra “ulusalcılık”ı ve “ulusalcılar”ı karalama kampanyası başlattı; yetinmeyip ulusalcıları zindanlara tıktı. Edebiyat doçenti Hüseyin Çelik “ulusalcı”ları aşağılayan tanımlarla sık sık basının önüne çıktı. Çelik’in edebiyat doçenti olduğundan kuşku duyulacak şu tanımı 2008’de yapmıştı: Ulusalcılık, Atatürk milliyetçiliği değildir. Ulusalcılık vatanperverlikle, yurtseverlikle alakalı olan bir kavram değildir. Bu bir ideolojidir. Türkiyeyi içe kapatma ideolojisi… Bir edebiyat doçentine yakışan “ideolojisiz” bir Türkçe! AKP’lilerin asıl “ideoloji”si ne; Türk Devrimini silmek, “Türküm” dedirtmemek… Devrimlerin içini boşaltmak için çabalıyorlar; ama dinci minci, ırkçı mırkçı çabalar, bu yüzyılda “ulusalcı mulusalcılar”ı aşabilir mi? Çoluk çocuğun önünde “…kendi özümüze, kendi tarih ve medeniyetimize yabancılaşmak, kendi kendimizi inkâr…” ise tek sözcükle ayıp; ayıp ötesi…
Posted on: Mon, 21 Oct 2013 15:34:53 +0000
Trending Topics
Recently Viewed Topics
© 2015