Güneşi Beklerken hatalar zinciriyle sürüyor… Dokuzuncu - TopicsExpress



          

Güneşi Beklerken hatalar zinciriyle sürüyor… Dokuzuncu bölümüyle ekrana gelen ‘Güneşi Beklerken’, son iki haftadır aynı tadı veremez oldu. Güney Kore dizisi ‘Boys Over Flovers’tan alınsa da, her yaşa hitap eden güzel öyküsüyle yaz ekranlarına fark katmıştı oysa. Özellikle Kerem karakterinin çekiciliğiyle kendini izlettiren yapım, çikolatanın keke dönüşümü gibi ufak tefek ayrıntılar haricinde neredeyse birebir olduğu orijinalinin aksine, hem arka arkaya sergilediği hatalarla hem de mantıksızlıklarla ufaktan ufağa yoldan çıkmaya başladı. BİR VAR, BİR YOK OLAN BOT ‘Zamanla tanırsın insanları’ diyen müziği gibi zamanla kusurlarını ortaya dökmeye başlayan ‘Güneşi Beklerken’de ilk gözüme takılanlar, sekizinci bölümdeki tekne hallerinden… Teknedeki baş hata, yedekte tutulan ‘şişme bot’un bir var, bir yok olması! Melis, Kerem’le konuşmak için tekneye geldiğinde arkada mevcut olmayan bot, bir merdiven çıkımı süre zarfında var oluyor. Melis telefonla teknenin içindeki Kerem’i ararken yerli yerinde duran bot, kısa süre sonra Zeynep tekneye geldiğinde yine yerinde değil. Hep birlikte denize açıldıklarında teknede göremediğimiz bot, Zeynep’in denize düşme hikâyesinin ardından evde bunalan Kerem tekneye döndüğünde yerini tekrardan almış olarak çıkıyor karşımıza. Kerem, kaptanı bota bindirip yolladı sonra da adam bununla geri geldi desek, ikisi arasında Melis’in güverteye çıkışı esnasında yansıyan varlığına bir bahane uyduramıyoruz. Farklı zamanlarda çekildiği bariz olan görüntülerdeki bu hataya dikkat etmek, anlaşılan kimsenin aklına gelmemiş. Teknedeki bir diğer soru işaretli durum, Kerem’in hayali babayı bulmak için Boğaz çıkışındaki ıssız bir koydan bahsetmesine karşın, tekneyi Cankurtaran istikametinden Marmara Denizi’ne yönlendirmesi. Tamam, oraları da Boğaz çıkışı kabul edilebilir ancak bu yoğun bölgede kimsenin yaşamadığı ıssız bir koydan bahsetmek kargaları bile güldürür. Bu mantık doğrultusunda tekne, Marmara Denizi yönündeki Cankurtaran açıklarındayken Zeynep’i kaybeden Kerem’in Karadeniz kıyısı olan Kilyos’taki kadın cesedini teşhise koşturması veya Zeynep’in çantasının Anadolu Feneri’nde bulunması hata değil de nedir? Hataların hatasıdır da, sür gitsin mantığında, kimin umurunda? Tıpkı teknede çantasız dolaşan Zeynep’in çantasını sırtlayıp denize düşerken, sapasağlam kolyesini teknede bırakması gibi, yüzey-dip akıntılarıyla da izah edilemeyecek bu ayrıntı da es geçilenlerden. Sahi, her türlü kurnazlığı düşünüp plan yapabilen, onca yılın ardından bulunan baba senaryosu yaratacak kadar akıllı olan Kerem, bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu neden hiç düşünemedi? Bir insan nasıl olur da, denize düşen birinin kolyesinin sapasağlam bulunuşunu sorgulamaz? Normalde eğer Zeynep bir boğuşma sonucu itilmiş olsa o kolyenin de kopuk olması gerekir. Ama yok öylece oraya bırakılıvermiş. Belli ki bu kayboluş, bir düzenden ibaret. Kerem’in bunu görmezden gelmesini dizi mantığında dahi yakıştıramadım doğrusu. Yağmur’un ‘Zeynep’in annesini şimdi aradım’ derken aynı anda hastane kapısında Cihan’la konuşan Demet’in görüntülerinin verilmesiyse, Kerem açısından olmasa bile izleyici açısından ortada bir yalanın döndüğünün ispatı ve ‘Zeynep’e ne oldu’ merakının sıfırlanışı. Tabi bir de, Kerem’le Melis Kilyos’taki cesede koşturduğunda ‘Şimdi haberlerde gördük’ cümlesi var ki evlere şenlik… Sanırsınız o an canlı yayın veriliyor da jandarma ekipleri olay mahallinde ve bizimkiler de ekrandan görüp gelmiş. Hataları, sırala sırala bitmez. HAVA YASTIKLARI NEDEN ŞİŞMEDİ? Dizinin sekizinci bölüm finalinde start alıp dokuzuncu bölümün başında kendini netleştiren bir başka hata da Tülin Hanım ile Cem Bey’in ‘laf olsun’ kaza durumunda ortaya çıkmakta. Oluşumundan itibaren saçma sapan bir görüntü veren kazada arabanın ‘hava yastıkları’nın şişmemesi oldukça garip! Ön yolcu tarafını bırakın, şoförün hava yastığı bile güm diye gerçekleşen kazada şişmiyor. Hani dönem dizilerindeki arabalardan olsa ‘hava yastığı yok’ diyeceğiz ama yeni bir araç için bu mazeret öne sürülemez. Geriye bir tek, ‘Durduk yere arabayı çarptırıp zarara mı girelim’ mantığıyla hareket kalıyor ki bu da prodüksiyonun bakış açısını gösteriyor. Malum, hava yastığının şişmesi için gerçek çarpışma lazım. Bu göze alınamayınca da böylesi sahtelik kaçınılmaz oluyor işte. Kazadaki bir başka takıntım Tülin ve Cem, kemerler bağlı olduğu halde nasıl gerçekleştiğini anlayamadığım yandan darbeli benzer alın yaralarıyla karşımıza çıktıkları halde, sadece Tülin’in bir gecelik müşahede altına alınması. ‘Kafa travmaları ihtimaline karşı kafaya darbe alanların 1 gece hastanede tutulması gerektiği’ vurgusuyla, Gezi olaylarında darbelerle hayatını kaybeden Ali İsmail’i gözlem altına almak yerine ağrı kesiciyle yollayarak ölümünde rol oynayanlara selam çakan dizide, aynı kazada başından darbe alan iki kişiye farklı muamele yapılması neyle izah edilebilir bilemiyorum. BİZ, ZEYNEP’İ NEDEN GÖREMEDİK? ‘O kız sana sırrını vermiş, güvenmiş’ diyerek Kerem’e çıkışırken kendisinin de Kerem’den öğrendiği bu sırrı hemencecik Melis’e yumurtlayıp tüm olayların tetikçisi olduğunu unutan Barış ile işbirliğine giren Zeynep’in, sözüm ona intikamına sahne olan bölümde diğer soru işaretleriyse Zeynep’in konuşmaları dinleme halinde kendini göstermekte… Birincisi; Zeynep, Kerem’in teknede olduğunu nereden biliyordu da oraya gitti? İkincisi; Melis’le Kerem teknede konuşurken geniş açıdan verilen görüntüde Zeynep’ten eser yokken, bölüm finalinde olayın nasıl gerçekleştiğini anlatan kısımda Zeynep’in gizlenmiş haliyle görünmesi. Peki, nasıl oldu da kamera aynı açıdan verdiği halde önceden biz bunu göremedik? Burada, inandırıcılığı ve sonradan getirilen açıklamayı sabitlemek için baştaki geniş açı görüntünün verilmemesi gerekirdi. Kamera sadece Melis ve Kerem’e odaklı tutulsaydı, biz ötesini görememiş olacağımızdan sorun kalmayacaktı. Böylece gizlenme ihtimali gerçeklik kazanırken, bizim neden Zeynep’i göremediğimiz sorusu da akıllara düşmeyecekti. Ama bu ayrıntı atlanıp, tekneyi bir de geniş açıdan görüntüleyelim, denince Zeynep’in görünür-görünmez çelişkisi de yaratılıverdi. Bu durumda da finaldeki anlatımla önceki gördüklerimiz kıyaslandığında, hadi Kerem’le Melis kayboluş öyküsündeki tüm mantıksızlıkları yedi de izleyiciye de mi lolo, durumu çıkıverdi ortaya. Biraz daha dikkat mi desem, ciddiyet mi bilemiyorum. İlaveten, hayaletliğe soyunan Zeynep’in arabanın süratini aşıp her yere Kerem ve diğerlerinden önce ulaşması da var. Çok hızlı koşuyor ya Zeynep, diyeceğim ama bunun bile dağ bayır dolanmasını kabul edilebilir kılası yok. VE GÖSTERMELİK SPORCULUK… ‘Güneşi Beklerken’ tüm bunların dışında gösterdi ki; ilk bölümdeki otobüse yetişme sahnesiyle ümit vaat eden Zeynep’in koşuculuğu da, birkaç basket atışıyla eski günlerini yâd eden beden eğitimi hocası Cihan’ın antrenörlüğü de pek bir anlam taşımıyor. Bunlar sadece ara dolgu olarak laf olsun diye diziye yerleştirilmiş. Aksi takdirde ne Zeynep, koşuya gitmek yerine Barış’ın peşine takılarak anlamsızca Beşiktaş Meydanı’nda dolanırdı. Ne de görücüye çıkartacağı sporcusuna karşı Cihan Hoca bu kadar geniş olabilirdi. Adam, sporculukta hiçbir iddiası bulunmayan Kerem’i sabahın köründe yatağından kaldırıp deniz kenarında antrenmana çağırıyor. Ama koşusuyla madalya alan Zeynep’i, kendi haline bırakacak kadar boşluyor. Öte yandan Barış’ın Zeynep’in başarısıyla çok ilgili olmasına karşın onu tam da yarış öncesinde kulaktan dolma bir bilgiyle peşinden sürüklemesi, Zeynep’in de buna uyması zaten külliyen saçmalıktı. Sporcu yetiştirmenin nasıl disiplin gerektiren bir iş olduğunu tecrübelerle bilen biri olarak bu saçmalığa da takılmasam edemezdim. Velhasıl oyunculuklarında şu an için bir kusur göze çarpmayan dizide, hata üstüne hata sergilenmekte. Kerem ile Melis başta olmak üzere güzelim performanslara yazık. Anibal GÜLEROĞLU guleranibal@yahoo twitter/guleranibal -meltem
Posted on: Thu, 17 Oct 2013 20:42:44 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015