Hakan Fidan Kimdir? Hakan Fidan Kimdir? ÖRNEK BİR BAŞARI - TopicsExpress



          

Hakan Fidan Kimdir? Hakan Fidan Kimdir? ÖRNEK BİR BAŞARI HİKAYESİ. Türkiyede en çok merak edilen kişilerden biri, belki de birincisi olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Ankarada, şair Mehmet Âkif Ersoyun, İstiklal Marşını yazdığı evin yakınlarında büyüdü. Henüz 31 yaşında iken hazırladığı tezde Türkiyenin ihtiyaç duyduğu istihbarat konseptini anlattı, 42 yaşında da Türk istihbaratının patronu oldu. Geleceğin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı, şimdilerde devletin aklını temsil eden gizemli kurumun başına geçmesinden 11 yıl önce, o zamanlar yüksek lisans öğrencisi olduğu Bilkent Üniversitesinde çok önemli bir tez hazırladı. Tezin başlığı, İstihbarat ve Dış Politika: İngiliz, Amerikan ve Türk İstihbarat Sistemlerinin Mukayesesi idi. Altı bölümden oluşan bu tez; istihbarat tarihinin, dış politika ve istihbaratın etkileşiminin, İngiliz, ABD ve Türk istihbaratlarının yapısının incelendiği ve son bölümde de istihbaratta çağın gereklerine uygun bir atılım için çeşitli önerilerin sunulduğu 86 sayfalık bir metindi. Bu metnin içeriğinin detaylarına geçmeden önce (Malum, gerçeğin gizi ayrıntıda gizlidir) 14 yıl öncesinin, istihbarat alanında akademik çalışmalar yürüten master öğrencisi, bugünün MİT Müsteşarı Hakan Fidanın çok merak edilen, ama pek bilinmeyen yaşam ve kariyer öyküsünü kısaca anlatalım. Hakan Fidan 1968 yılında Ankarada dünyaya geldi. Denizlide bir yerel gazete, Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın Sır küpüm dediği başarılı bir üst bürokratla hemşeriliğin kente karizma sağlayacağını düşündüğünden olsa gerek, Hakan Fidan hemşerimizdir. Öğretmen olan babası Devlet Fidan, 1972-75 arasında Gazi İlköğretim Okulu Müdürüydü diye yazdı. Bu bilginin yanlış olduğunu, Fidanın aslen Denizlili olmadığını söylemekle yetinelim ve bir özel bilgi verelim: Hakan Fidan, Ankaranın Ulus semtinde şair Mehmet Âkif Ersoyun, İstiklal Marşını yazdığı mekân olan Taceddin Dergahına yakın bir evde büyüdü. Dergah, şimdilerde Mehmet Âkif Ersoy Müzesi olarak anılıyor. Metnin başlığında Yeni devletin sır küpü olarak nitelendirdiğimiz Hakan Fidanın Türkiye Cumhuriyeti devletinin marşının yazıldığı evin yakınlarında büyümüş olması manidar. MİT Müsteşarının, yine Ankarada geçen ilkokul, ortaokul ve lise yıllarından sonraki yaşam öyküsü ise kısaca şöyle: Hakan Fidan 1986 yılında, henüz 18 yaşında iken astsubay olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) girdi. Dış Politika ve İstihbaratla ilgili yüksek lisans tezini yazdığı 1999 senesinde halen orduda görev yapıyordu. İstihbarat meseleleriyle bilimsel olarak o dönemde ilgilendiği düşünüldüğünde bugün, ilgi ve uzmanlık alanına uygun bir kariyere ulaştığı daha iyi anlaşılır. Astsubaylıktan gelme bir eski ordu mensubunun, askerin geçmişteki ağırlığından ötürü generaller tarafından yönetilmiş MİTin başına getirilmesinin sınıfsal bir anlamı da var. Fidan, lisans eğitimini University of Maryland University Collegeda yönetim ve siyaset bilimi eğitimi alarak yaptı. TSKda iken Almanyadaki NATO Süratli Reaksiyon Kolordusu Karargahında bulundu. Türkiyeyi 11 yıldır yöneten AK Partinin kurulduğu sene TSKdaki görevinden ayrıldı. Ordudan ayrıldıktan sonra Avustralyanın Ankara Büyükelçiliğinde siyasi ve ekonomik danışman olarak görev yaptı. Doktorasını yine Bilkent Üniversitesinde Bilgi Çağında Diplomasi: Enformasyon Teknolojilerinin Uluslararası Antlaşmaların Doğrulanmasında Rolü başlıklı tezi vererek yaptı. Hakan Fidan, Viyanada Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunda, Cenevrede Birleşmiş Milletler Silahsızlanma Enstitüsünde ve Londrada Verification Technologies Research Centerda akademik çalışmalar yürüttü. AK Parti iktidarının birinci senesinde, 2003 yılında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresinin (TİKA) başına getirildi. TİKA, bilindiği üzere pek çok ülkede görev yapan ve dış politika konusunda önem arz eden bir kurum. TİKAnın özellikle Balkanlar, Afrika ve Orta Asya ülkelerindeki faaliyetleri önemli. Fidan döneminde TİKA, Afrika ülkeleri başta olmak üzere, temsilciliğinin bulunduğu her ülkede yararlı çalışmalar yürüttü. Böylelikle Fidanın TİKA Başkanlığı döneminde Türkiye, OECD nezdinde donör (yardım veren ülke) sıfatını kazandı. Hakan Fidan, hem Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün, hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın takdirini kazanmış bir bürokrat. 2007de Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevine getirilen Fidan, 2008de Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Yönetim Kurulu üyeliğine atandı. Yine aynı yıl Uluslararası Ahmet Yesevi Üniversitesi mütevelli heyeti üyesi oldu. Mossadın hedefindeki müsteşar Fidan, 17 Nisan 2009da MİT Müsteşar Yardımcılığına atandı. Bir yıl sonra da selefi Emre Tanerin, yaş haddinden emekli olmasının ardından MİT Müsteşarı oldu. 42 yaşında MİTin başına geçen Fidan, Teşkilat tarihinde en genç yaşta müsteşar olan isim. Fidanın döneminde MİT, yeni devletin merkezi sinir sistemini temsil ediyor. Onun zamanında Türkiyenin Echelonu olarak bilinen GES Komutanlığı, MİT Elektronik ve Teknik İstihbarat Başkanlığına bağlandı. İsrailin önde gelen gazetelerinden Haaretz, Hakan Fidan göreve gelir gelmez Mossadın, bu atamadan kaygı duyduğunu öne süren bir haber yayımladı. Bu alışageldik bir şey değildi. Türkiyede herhangi bir gazete, sözgelimi SABAH, Tamir Pardonun, Mossadın başına atanmasının MİTte kaygı yarattığını yazsa ne tuhaf karşılanır değil mi? Ama nedense Mossadın Fidanla ilgili kaygısı Türkiyede pek de garipsenmedi. Hatta İsrailin kaygılarını gözeten kimi kesimler, Fidanı görevden aldırmak için gönüllü şövalyeliğe bile soyundu. Sözgelimi tıpkı İtalyada Propaganda Due (P2) üyesi Mason biraderlerin, paralel devlet yapılanması gibi, devletin yeni şuuraltı olmaya soyunan emniyet ve yargı içindeki bir otonom yapı, 7 Şubat 2012 tarihinde MİTin patronunun, şüpheli olarak ifadesini almak istedi, ancak bunu başaramadı. Fidanı şüpheli sıfatıyla ifadeye çağıran Savcı Sadrettin Sarıkaya, Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya ile aynı soyadı taşıdığı için muhtemelen özellikle seçilmişti. Böylelikle Şemdinli soruşturması sırasında görevden alınan Ferhat Sarıkayanınkine benzer bir mağduriyet propagandası yapılacak, bu propagandanın mottosu da İkinci Sarıkaya vakası olacaktı. Yargı darbesi girişimi başarısız olunca bu plan gerçekleşmedi. Totaliter olmayan gizli servis modeli Türk istihbaratının Hakan Fidan döneminde köklü bir değişim geçirdiği aşikar. Buna göre MİTin yeni yapılanmasına, Anglosakson ülkelerinin istihbarat sisteminin model teşkil edeceğini söylemek yanlış olmaz. Bu sistemde ülke güvenliği için bilgi derlemek var, ancak siyasetçisini, bürokratını, istihbaratçısını ve gazetecisini dinleyip izleyerek mahrem bilgi faş etmek yok. Çünkü böyle bir yola tevessül eden mniyet veya istihbarat sistemi, otomatik olarak totaliter bir rejim yaratıyor. 26 Şubat 2012de Sabah Pazarda yayınlanan İstihbaratta Anglo-Turka dönemi başlıklı yazımızda istihbarat teşkilatlarının, sadece haber almakla mükellef olduğunu, elindeki bilgileri ifşa ederek siyaseti dizayn etmek, rejimi korumak ya da dönüştürmek gibi bir amacının olmaması gerektiğini şu cümlelerle anlatmıştık: Devletleşen bireyin ve bireyi yok eden devletin ortak trajedisinin iyi bir örneği olan Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanın başkarakteri Winston Smithin çarpıcı özelliklerinden biri, parçası olduğu sistemin, giderek muhalifi haline gelmesi ve nihayetinde onun gazabına uğramasıdır. Smith, totaliter devletin Bekçi Murtazalarından OBrienın akıl almaz işkencelerine maruz kalırken Büyük Biraderi seviyorum, der. Ne var ki cevap içten olmadığı için tatmin edici bulunmaz ve Smith söylediğine gerçekten inanana kadar aynı cümle tekrar ettirilir. Devletistihbarat odaklı güncel sorunları daha iyi yorumlamak ve George Orwellın, klişeleşmiş Büyük Birader (Big Brother) imgesini anlamak için bütün zamanların en iyi korku ütopyası olarak kabul edilen Bin Dokuz Yüz Seksen Dört yeniden okunmalı. Romanda tasvir edilen sistemde asıl sorun; izlenmek-dinlenmek değil, izleme ve dinlemeyle paralel olarak uygulanan ürkütücü asayiş politikalarıydı. İşte istihbaratla asayişin ilişkisi, bir devletin totaliter mi yoksa demokratik mi olacağını da belirliyor. İstihbarat, asayişin ya da toplumu dizayn etmeye çalışan bir gücün hizmetine girdiği zaman bir korku atmosferi oluşuyor. MİTİ NASIL YÖNETECEĞİNİ YILLAR ÖNCE YAZDI Hakan Fidanın, MİTi şimdilerde nasıl yönettiğini ve gelecekte de nasıl yönetmek istediğini anlamak için yıllar önce yazdığı yüksek lisans tezine bakmak yeterli. Bu teze göre Türk istihbarat sistemi, parlamenter İngiliz sistemiyle totaliter Sovyet sisteminin bir bileşimi. Yeni sistemde Türkiye, ABD ve İngiliz modeline biraz daha yaklaşacak. Ancak Türkiyede dış güvenliğin her zaman bir iç boyutu da olduğu için şimdilik iç ve dış istihbarat iki ayrı teşkilat tarafından değil, MİT bünyesindeki ayrı birimler tarafından yürütülüyor. Tezin temel argümanlarından biri başarılı bir dış politika için güçlü istihbaratın zaruri olduğu, ki bu da itirazsız kabul görecek bir argüman. Fidan, tezinde İyi istihbarat, her zaman iyi dış politikayı garanti etmez, ama kötü istihbarat yanlış politika doğurur diyor. Fidan, tezinin giriş bölümünde Soğuk Savaşın hüküm sürdüğü yıllarda Türkiyenin dış politika konseptini Soğuk Savaş döneminde Türkiye, dahili gelişmelere odaklanıyordu ve bu yüzden dış istihbarat toplama ihtiyacı duymadı. Bunun yerine NATO müttefiklerinden gelen istihbarata bağımlı kaldı şeklinde iki cümleyle özetliyor. Fidanın tezine göre, aktif dış politika izlemeye başlayan bir Türkiyenin daha etkin bir haber alma ağına sahip olması gerekecekti -ki bu öngörü- tezin 1999 senesinde yazıldığı hesaba katılırsa çok değil, birkaç yıl sonrasından itibaren gerçekleşmeye başladı. Tezde istihbarat sistemini kurarken rejimin yapısının büyük önem taşıdığına dikkat çekiliyor ve Türkiyenin rejiminin parlamenter demokrasi olduğu düşünülürse Batı ülkelerinin istihbarat mantalitesine yakın bir anlayışın Türkiyede de yerleştirilmesi gerektiği belirtiliyor. Buradan, sözgelimi totaliter eski Sovyet istihbarat modeli ya da yabancı ülkelerde suikastlar gerçekleştiren İsrailin Mossadı tarzı bir yapılanmanın Türkiyeye uymayacağını çıkarmak mümkün. Bununla birlikte Fidan, eski Türk istihbarat yapılanmasını İngiliz ve Sovyet sistemlerinin bir karışımı olarak nitelendiriyor. Tezin sonuç ve öneriler bölümünde de Hakan Fidan, Türkiyenin güçlü bir dış istihbarat yapılanmasına ihtiyaç duyduğunu anlatıyor. Bu görüşlerin yer aldığı yüksek lisans tezini Fidan, eski sayılabilecek bir dönemde, Mayıs 1999da hazırlamış. 13 yıl önce, henüz 31 yaşında iken hazırladığı tezde Türkiyenin sahip olması gereken istihbarat konseptini anlatan birinin yeni Türkiye devletinin sır küpü olmasında şaşılacak bir şey yok.
Posted on: Mon, 21 Oct 2013 09:48:50 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015