Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?![1]Bu iki bölük, kör - TopicsExpress



          

Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?![1]Bu iki bölük, kör ve sağırla gören ve duyan adama benzer; bu ikisi, birbirine eşit olur mu hiç?[2] Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir.[3] Allah’tan, kulları içinden ancak âlim olanlar korkar.[4] İlim Çin’de dahi olsa onun peşinden gidin. Beşikten mezara kadar ilme talip olun. İlim talebinde olmak her Müslüman erkek ve kadına farzdır. Hikmet müminin yitik malıdır; nerede bulursa alır. Bir kimse ilim öğrenmek için bir yola düşerse, Allah-u Zülcelal cennet yollarından birini ona kolaylaştırır. Melekler onun yaptığından hoşnut olurlar ve kanatlarını indirirler. Gökte ve yerde ne varsa, hatta su içindeki balıklar bile ilim talebesi için istiğfar ederler. Âlimin abide nazaran üstünlüğü, mehtaplı gecede diğer yıldızlara nazaran ayın üstünlüğü gibidir. Alimler Peygamberlerin varisleridirler…. Bunlar, Kur’an ve hadislerde ilmin önemini ortaya koyan bazı örneklerdir. İlim ışık, cehalet ise karanlıktır. Işıkla ilerleyen biri önünü gördüğü için düşmez ve yolda kalmaz. Karanlıkta giden biri ise önünü göremediği için nereye varacağı belli değildir; her an düşebilir, çoğu zaman uzaklaşmak istediği şeye yaklaşmış olur yahut da yaklaşmak istediği hedeften uzaklaşmış olur. Bu sözlerin sıhhati, “iki kere iki dört eder” denklemi kadar açık ve nettir. Üzerinde fazla durmaya da hacet yoktur. Ömründe hiç araba kullanmamış birine trafiğin yoğun olduğu bir caddede direksiyonu teslim etmek ve kazasız-belasız hedefe ulaşacağını beklemek ne kadar gerçekçi olursa binbir çeşit badirelerle ve iniş-çıkışlarla dolu hayat yolculuğunda da hayatın ne demek olduğunu bilmeyen bir kılavuzun peşine düşüp de sağ-salim hedefe ulaşacağını sanmak o ölçüde gerçekçi olur. En basit dünyevi işler konusunda dahi istenen amaca ulaşmak için o alanda bilgili ve donanımlı olmak gerekirken acaba genel anlamda tüm (dünyası ve ahiretiyle) yaşantımızı ilgilendiren bir alanda (din konusunda) ilim ve bilgiye ihtiyaç yok mudur? Dolayısıyla ilmin zarureti tartışılmaz bir gerçektir. Ancak birilerinin “âlim vasfı ile” bu gerçeği görmezden gelmesi veya birtakım dünyevi mülahazalardan dolayı inkâr etmesi onu değiştirmez. Yüce Allah “birileri istemese de nurunu tamamlayacağını”[5] yüce kitabında açıkça ifade etmiştir. İlmin “nur” olduğu peygamberimizin hadisinde ifade edilmiştir. Yani ilim yolunu kesmek isteyen Allah’ın nurunu söndürebileceğini zannedecek kadar ahmaktır. Bu tür kişiler yarasalar gibi ışıktan korkarlar. İlimle aydınlanacak insanların onların karanlık yüzlerini ve gizlemeye çalıştıkları sahtekârlıklarını açığa vurmalarından endişelenirler. Bu yüzden çeşitli bahaneler ileri sürerek onların ilim yoluna gitmelerine mani olurlar. Cahil insanlara hükmetmek ve onları ırgat olarak kullanmak daha kolay olduğu için birtakım dini argümanları da kullanarak onları hep cahil tutmaya çalışırlar. Aslında bu davranış bozukluğu, biraz da onların kendilerini “âlim” olarak yutturmaya çalışma reflekslerinin bir tezahürüdür. Eğer insanlar ilimle tanışacak olurlarsa veya gerçek âlim profillerini görecek olurlarsa kendi iç dünyalarında bir mukayesede bulunurlar ve yıllardır nasıl da kullanıldıklarının farkına varırlar. İşte bu, tam da onların korktuğu şeydir. Lakin korkunun ecele faydası yoktur. Korku, tehlikelerden korunmak için faydalı ve gerekli bir refleks olmakla birlikte haddinden fazla ve yersiz olduğunda insanı tehlikeye düşüren bir ruh bozukluğuna dönüşür. Bu durumda insana hata üstüne hata yaptırır. Yine şoför örneğini verecek olursak; çoğu zaman büyük kazalar, direksiyon başındaki kişinin soğukkanlılığını kaybetmesi ve aşırı korkuya kapılması sonucu meydana gelir. Yani insan çoğu zaman yersiz korkusu yüzünden korktuğu şeyin pençesine düşer. Nitekim İmam Ali (a.s) da hikmetli sözlerinden birinde şöyle buyurur: “İnsanlar zilletten korktukları için zilletin içindedirler.” Kendisi için kafasında layığı olmadığı bir makamı belirlemiş olan biri, diğer insanların da onu bu makamda görmesini ister; aksi bir durumla karşılaştığında da durumu kurtarmak için hata üstüne hata yapar. Tüm bu hataları kafasında kendisi için çizdiği makamı kaybetme korkusuyla yapar. Yani alçalmak korkusu onu alçalttıkça alçaltır ve o, ruhunu esir almış hırsından dolayı bunu görmez ya da görmek istemez. İzzetin sadece Allah’ın elinde olduğunu[6] unutur da onu aciz kulların yapmacık saygılarında aramaya koyulur. İnsanın gerçek makamı, makamların en yücesi olan kulluk makamıdır. Gerçek bir kulluğu yerine getirmenin şartı da kulun, efendisini tanıması ve ona saygı duyup önünde tüm varlığıyla eğilmesidir. Yani insan yaradanın önünde ne kadar eğilirse insanların arasında o kadar yükselir, sevgisi gönüllere yerleşir. Bunu Yüce Allah Kurân’da vaadetmiştir: “Şüphe yok ki inanan ve salih amel işleyenlere karşı Rahman, gönüllere bir sevgidir verir.”[7] Demek ki gönüllere girmenin tek yolu vardır, o da gerçek manada mümin olmak! Baskıyla, terör estirmekle ancak muayyen bir sure muayyen insanların bedenlerine hükmedebirilsiniz. Bunun Kuran’dan en bariz örneği Firavun’dur. O, kulluktan sapınca Rablık makamını iddia eder bir duruma geldi. Sonra “kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler.”[8] Ancak Yüce Allah, onu tahtından alaşağı edecek Musa’yı kendi sarayında büyüttü ve dünyevi manada hiçbir gücü olmayan Musa, Allah’tan aldığı güçle Firavun’u zillete düşürdü. İlim ve marifet sahibi biri, ilim ve marifetin yayılması için elinden gelen çabayı sarf eder ve bu vadide çaba sarf edenleri de can-u gönülden destekler; dinin maslahatlarını her maslahatın üzerinde tutar; kendi şahsi maslahatlarını Kuran ve Ehlibeyt’ in maslahatlarına kurban eder. Peygamberimizden nakledilen şu hadisle yazımı noktalıyorum: “Ya âlim, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol! Sakın beşincisi olma, yoksa helâk olursun.” Selam ve dua ile… [1] - Zümer 9. [2] - Hud 24. [3] - Mücadele 11. [4] - Fatır 28. [5] - Saf 8. [6] - Münafıkun 8. [7] - Taha 96. [8] - Zuhruf 48.
Posted on: Sat, 22 Jun 2013 07:45:31 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015