JAPONYA ÜLKE İSMİ ÜZERİNE Japonya kendine has - TopicsExpress



          

JAPONYA ÜLKE İSMİ ÜZERİNE Japonya kendine has Kültürüyle , Geleneğiyle , Yaşantısıyla , Yakın Dövüş Sanatıyla , Çiçek Sanatıyla , Dünyada bir o kadar Merak uyandıran ve Gelişmiş Sanayisiyle özellikle Elekronik ve Otomotiv Sektörüyle Dünya´da Sayılı Ülke konumundadır . Son Samurayların imhasıyla kısa bir zaman´da Batı ile Doğu arasında ki kalkınma hamlesi üzerine yoğunlaşan ve ince bir hatla Kültürel Dejenerayona uğratmadan Batı´dan Tekniğin ithal edilmesi ve Kültürel Dokunun Muhafaza edilmesi kararıyla yerinde bir hamle yapıp Günümüz de Japon Ruhu neden Kavramı var ettiler . 2,ci Dünya Savaşında özellikle Amerika tarafından Cezalandırılan Hiroşima ve Nagaza ki , Soykırımıyla Teslimiyet bayrağı çekmelerine rağmen kısa bir sürede Kalkınma Hamlesiyle bir Dünya Devi konumuna geldiler . Dün yapılanları unutmadılar aksine Ders çıkarıp birlik mesajlarıyla Birlik Ruhu oluşturdular . Ada Ülkesi olmalarına rağmen Ham Maddeyi dışardan alıp işlediler ve akabinde de yine Dışarıya satarak Emperyal Ekonomik Güç Dengesini oluşturdular . Çalışkan bir Millet olduklarını tüm Dünyaya Deklare ettiler . Azimle , Başarıya giden yolda Ulus olarak İmza attılar . Bugün Dünya´ya Japonca Terimleri Hediye ettiler . Tüketimde daha çok Pirinç ve Balık üzerine bir Yemek kültürü oluşturdular . Ki bu da doğaldır ki zaten Ada ülkesi olmalarından kaynaklanmaktadır . Bugün Sushi > Balık Kültürüyle Dünya´da Restoran/ Lokanta Balık olarak tanınmıştır . Bugün Dünya´da Kültürünü muhafaza eden / Giyim ve Kuşam´da Geleneksel olarak Ender bir Millettirler . Demek ki Batılaşma illaki Fiziksel ve Ruhsal (bütünüyle ) kendini teslim etmek değildir . Japon örneğinde olduğu gibi . Bu Makale´de Japonlara ait dünyaca bilinen Terimler ve kelimelerin anlamlarıda verilmiştir . Japonya ülke ismi ve Bayrak sembolu , Başkent / Tokyo isminin anlamı , Japon tarihi üzerine kısa değinme , Milli Dinleri olan Şintoizim , Mikado , Samuray , Yakuza , Harakiri , Kamikaze , Karate , Sumo , Judo , Kimono , Geişa ( Geyşa ) , İkebana , Tsunami , tabiki bunlarla sı nırlı değildir . Kapsam olarak çok konuya değinilebilir . Gaye sadece belli başlıklarla tanıtmaktır ki çok kişi kelimeleri kullanır Fakat anlamını bilmez . Coğrafyaya ilgi duyanlara ve Bilgi edinmek isteyenlere . * Bazen Ülke isimleri ya yerli halk adından türetilmiştir , yada Coğrafik veyahut´ta Yön isimlerinden , yeryerde Nehirlerden ve akıntılardan dolayıda isimlendirilmiştır . Japonya ismi ise Çin´liler vermiştir . İki Ülke´de Uzakdoğu bulunur ve Komşu Rakip ülkelerdir . Japonya isminin anlamı > Doğan Güneşin Ülkesi Japonya sadece dış Dünyada bu isimle bilinir . Japonlar ise Ülkelerine > Nihon ya da Nippon, resmî adı . Ja Nippon Koku ( Not , Almanya ´da Dış Dünyada Farklı Ülke ismiyle ve Kendilerine has Özel Ülke ismide vardır ) Doğu Asyada bir ada ülkesidir. Büyük Okyanusta bulunan Japonya Çin, Kore ve Rusyanın doğusunda, kuzeyde Ohotsk Denizinden güneyde Doğu Çin Denizine kadar uzanır. Japonca adını oluşturan kanji karakterler güneş ve köken anlamına gelir. Bu nedenle Japonya Doğan Güneşin Ülkesi diye de bilinir. Kanji > Çin Harfi anlamında ( Japon Alfabesi , Çin´ceden alıntıdır . ) Japonlar ülkelerine Nippon derler. Bu, güneşin doğduğu ülke demektir. Kelimenin Çincesi Japuen şeklindedir ve dünyaya bu şekliyle yayılır: Japonya. Çince > Japuen ( Ülke ismini Çinliler vermiştir ) Tokyo > Japonyanın Başkent ismidir . Tokyo < Japonca bir isimdir . Tokyo > Anlamı ise Doğu Başkenti < Japonya´nın Doğusunda kaldığından dolayı bu isim verilmiştir ) ( Not , Bi de Türkçe´de Tokyo bu anlamda´da kullanılıyor > Plastikten açık terlik / Japon , Nalinleri Meşhur´dur . Özellikle . Tokyo > Japonya < Tam adıyla Tokyo - to, Doğunun Başkenti) Japonyanın başkentidir. Yüzölçümü 600 km² olup, 35 milyon nüfuslu megapol bir bölge olan Tokyo dünyanın en büyük kentidir. Aynı zamanda son yapılan araştırmalara göre yaşamın en pahalı olduğu kenttir. Honşunun orta kesiminde, Büyük Okyanusun bir girintisi olan Tokyo Körfezinin kıyısında, Sumida Nehrinin ağzında yer alır. Tokyoda kışlar oldukça ılık, yazlar ise sıcak ve nemli geçer. Şinto > Japonya´nın Milli Dinidir . Şinto > Tanrılar yolu Japonyada dinî geleneklerin tümü . Şinto > Tanrının Yolu (Yöntemleri ) ( Japonca ) Japonya´nın Milli Dini Şin > Tanrı To > Yol Yöntem Çince´si > Şen Dao < Tanrısal yol ( Not , To / Dao < Yol , Yöntem , Gidilen Yol anlamında olup , Örnek ; Karate + Do veya Tekwan + Do ) Şinto kelimesi iki kanjinin birleştirilmesinden oluşturulmuştur: Şin (yani tanrılar veya ruhlar) ve To (yani yol). Böylece, Şinto genellikle Tanrıların yolu olarak çevrilmiştir. Şinto (Kanji , Şintō) veya Şintoizm Japonyanın yerli, Japonların milli dini. Eskiden Japonyanın resmi diniydi. Sadece Japonyada ibadetlere katılan 119 milyon kişi vardır. Dünyanın en eski dinlerinden olan Şinto bir tür animizmdir. Kami tapını içerir; kami hayat için önemli olan, rüzgar, yağmur, ağaç, dağ, ırmak ve bereket gibi konsept ve şeylerin şeklini alan kutsal ruhlar olarak tercüme edilebilir. Bazı kamiler yerel olup sadece belirli bir yerin ruhu veya koruyucusuyken; bazıları ise büyük doğal oluşumları, nesneleri ve işlemleri temsil ederler (Güneş tanrıçası Amaterasu gibi). Kaynak. Vikipedi , Japonya , Tokyo , Şinto Nişanyan Sözlük , Tokyo , Şinto ** JAPONYA TARİHİ ÜZERİNE KISA NOT Japonya üç binden fazla adadan oluşur. Bu adaların en büyükleri olan Honşu, Hokkaido, Kyuşu ve Şikoku adaları ülkenin %97sini oluşturur. Adaların çoğu dağlıktır ve bazıları yanardağlardan oluşur. Japonyanın en yüksek dağı olan Fuji Dağı bir yanardağdır. Japonya 128 milyonluk nüfusuyla dünyanın nüfus açısından onuncu büyük ülkesidir. Başkent Tokyonun bulunduğu alan çevresinde bulunan şehirlerle birlikte 30 milyonunun üzerindeki nüfusuyla dünyanın en büyük metropoliten alanını oluşturur. Arkeolojik araştırmalar Paleolitik çağın son döneminden beri insanların Japon adalarında yaşadığını gösterir. Yazılı tarihte Japonyanın adı ilk olarak 1. yüzyıldan kalma Çin metinlerinde geçer. Japonyanın tarihi dış dünyadan etkilendikten sonra çok uzun yıllar boyunca tecrit edilmesiyle şekillenmiştir. Günümüzdeki Japon kültürü dış etkiler ile iç gelişmelerin bir karışımından oluşmaktadır. 1947 yılında anayasanın kabulünden beri Japonya parlamenter monarşi ile yönetilmektedir. Devletin başı Japon imparatoru, hükümetin başı ise başbakandır. Seçimle işbaşına gelen bir parlamentosu vardır. Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya göre Japonya Amerika Birleşik Devletlerinden sonra dünyada ikinci sıradadır. Birleşmiş Milletler, G8 ve APEC üyesidir. Savunma bütçesi dünya beşincisidir. Dünyanın en büyük dördüncü ihracatçısı ve en büyük altıncı ithalatçısıdır. Japon takımadalarına, ilk olarak adaların hala Asya kıtasının bir parçası olduğu dönemde, yaklaşık 100 bin yıl önce yerleşilmişti. Arkeolojik araştırmalar yontma taş devrinde takımadalarda yaşayan insanların temelde avcılık ve toplayıcılıkla geçindiklerini ortaya çıkarmıştır. Cilalı taş devrinde zarif taş aletler yapılmış, ok ve yay kullanılarak ileri avlanma teknikleri geliştirilmiş ve yemek pişirmek ve saklamak için toprak kaplar üretilmiştir. Jomon stili (sicim desenli) kaplar nedeniyle, MÖ. 8 bin ile MÖ. 300 yılları arasındaki dönem Jomon dönemi olarak adlandırılır. MÖ.300 yıllarında Asya kıtasından tarım, basit pirinç ekimi ve metal işçiliği teknikleri gelmiştir. Japonyada yaşayanlar tarımsal üretimi artırmak için günlük yaşamlarında tarım aletleri ve demir silahlar, ayrıca dini ayinler için bronz kılıçlar ve aynalar kullanmışlardır. Bu dönemde işbölümü, yöneten ve yönetilenler arasındaki ayrılığı derinleştirmiş ve ülkede pekçok küçük devlet kurulmuştur. MÖ. 300 ile MS 300 yılları arasına rastlayan ve çömlekçi çarkında seramiklerin üretildiği döneme Yayoi dönemi denmiştir. 4. yüzyılda küçük devletler birleşti ve tüm milleti yöneten güçlü politik otorite Yamatoda (şimdiki Nara eyaleti) merkez kurdu. 4 ve 6. yüzyıllar arasında Koreden gelen Budizm ve Konfüçyusçuluku kapsayan Çin kültürünün yanısıra tarımda da büyük gelişmeler görüldü. 4. yüzyılın sonlarından itibaren Kore yarımadasındaki krallıklar ve Japonya arasında ilişkiler başlamıştır. Aslında Çinin Han hanedanlığında geliştirilen gemi yapımı, tabaklama, metal işçiliği ve dokuma gibi endüstriyel sanatlar Kore yoluyla ülkeye tanıtılmıştır. Temeli resim yazısına dayanan Çince yazım biçimi kabul edilmiş ve bu vesileyle Japonlar Konfüçyus felsefesini, astronomi ve takvimin işleyişini ve tıbbın ilkelerini öğrenmişlerdir. Budizm 538 yılında Çin ve Kore yoluyla Hindistandan Japonyaya geldi. Çin hükümet sistemi Japon yöneticilerinin, üzerine kendi sistemlerini kurdukları bir model olmuştur. 8. yüzyılın başında ülkenin ilk daimi başkenti Narada kurulmuştu. 710dan 784e kadar, 70 yıldan uzun bir süre Japon imparatorluk ailesi burada oturmuş ve giderek otoritesini tüm ülkeye benimsetmiştir. O zamana kadar başkent veya payitaht şimdiki Nara, Kyoto ve Osaka şehirleri arasında sık sık yer değiştiriyordu. 794 yılında Çinin o zamanki başkent model alınarak, Kyotoda yeni bir başkent inşa edildi. Kyoto yaklaşık 1000 yıl ülkeye başkentlik yapacaktı. Başkentin Kyotoya taşınması, 1192ye kadar devam edecek olan Heian döneminin başlangıcı anlamına gelir. Bu, Japonyada sanatsal gelişimin görüldüğü muazzam dönemlerden biriydi. 9. yüzyılın sonlarına doğru Çin ile ilişkiler kesilmiş ve Japon uygarlığı kendi özel niteliğini ve formunu bulmaya başlamıştır. Bu, dışarıdan getirilmiş kavramların yavaş yavaş aslında Japon stiliymiş gibi gösterildiği bir asimilasyon ve adaptasyon yöntemiydi. Bu yöntemin en tipik örneği, Japon yazısının Heian dönemindeki gelişimidir. Çince yazımdaki güçlük, yazarları ve rahipleri Çince formlara dayalı iki ayrı hece sistemi üretmeye itti. Heian döneminin ortalarına doğru kana adı verilen bu iki fonetik alfabe geliştirilmiş ve Çince üslubunun yerini alarak gelişen saf Japon stili edebiyata ışık tutmuş ve oldukça geniş biçimde kullanıma girmiştir. İncelik ve nezaket, başkentteki yaşama damgasını vurmuştur. Saray sanatsal ve sosyal zevklere dalmış, bu arada eyaletlerdeki savaşçı klanlar üzerindeki otoritesi giderek zayıflamıştır. Krallığın etkin kontrolü giderek elden çıkarken; bu, Japonyanın çalkantılı ortaçağında , soyları eski imparatorlara kadar uzanan iki rakip askeri aile olan Minamotolar ile Tairalar için bir ödül olmuştur. Sonunda Minamotolar 1185de İç Denizde destansı Dannoura çarpışmasında rakip Taira klanını imha ederek, hakim olmuşlardır. Minamotoların zaferi, etkin politik gücün kaynağı olan kraliyet tahtının zımnen yok edilmesini ve askeri yöneticilerce, bir başka deyişle birbiri ardına gelen şogunlarca sürdürülen yedi yüzyıllık feodal yönetimin başlangıcını belirledi. 1213 yılında gerçek güç, Minamotolardan Yoritomonun eşinin ailesi olan Hojolara geçti ve Şogun vekili olarak 1333e kadar Kamakurada askeri hükümeti yürüttüler. Moğollar bu süre zarfında biri 1274 ve ikincisi 1281de olmak üzere kuzey Kyuşuya iki defa saldırdılar. Zayıf güçlerine rağmen, Japon savaşçıları yerlerini başarıyla muhafaza ettiler ve istilacıların iç kısımlara girmelerini önlediler. Her iki saldırı teşebbüsünde de meydana gelen ve donanmalarının büyük kısmını mahveden tayfunların ardından Moğol güçleri Japonyadan çekildiler. Kendini Japonyanın etkin yöneticisi olarak kabul ettiren Ieyasu, şogunluğunu 1603de şimdi Tokyo olarak bilinen Edoda kurdu. Bu Japon tarihinin en önemli dönüm noktasıydı. Ieyasu, gelecek 1265 yıl için özellikle politik ve sosyal kanunlar olmak üzere halkın yaşantısının her yönüyle tasarlandığı bir kalıp yarattı. Ieyasunun tesis ettiği sosyal ve politik yapının entegrasyonunu korumanın bir yolu olarak 1639da Tokugava Şogunluğu, Japonyanın kapılarını dış dünyaya fiili şekilde kapatarak, şiddetli bir adım attı. İlk Batılılar Japonya kıyılarına bir önceki yüzyılda Muromaçi döneminde ulaştılar. Ülkeye ateşli silahları tanıtan Portekizli tacirler 1543te Japonyanın güneybatısında küçük bir adaya yerleştiler. Sonraki birkaç yıl içinde bunları, Saint Francis Xaviar önderliğinde Cizvit misyonerleri ve İspanyol gruplar takip etti. Hollandalı ve İngiliz tacirler de Japon topraklarına yerleştiler. Avrupalıların bu akınlarının Japonya üzerinde çok derin etkileri oldu. Bu misyonerler özellikle Japonyanın güneyinde çok sayıda kişinin inanç değiştirmesine sebep oldular. Şogunluk Hrıstiyanlığın birlikte geldiği ateşli silahlar kadar patlayıcı bir potansiyel teşkil edebileceğini fark etti. Sonunda Hrıstiyanlık yasaklandı ve Togukava Şogunluğu, Nagasaki Limanındaki küçük Dejima adası içinde yaşayan bir avuç Hollandalı tüccar, Nagasakide yaşayan Çinliler ve arasıra Kore Lee Hanedanlığından gelen resmi elçiler dışında yabancıların ülkeye girişini yasakladı. Yaklaşık 250 yıl boyunca Japonyanın dış dünya ile tek bağlantısı bu insanlardı. 18. yüzyılın sonlarından itibaren açılma yönünde giderek artan baskılar 19. yüzyılın ortalarında meyvelerini verdi. 1853 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin dört gemilik bir filosu Tokyo Körfezine demir attı. Bir sonraki yıl aynı ziyareti gerçekleştiren Amerikan filosu bu ikinci ziyaretinde, bu kez iki ülke arasında bir dostluk anlaşmasına imza attı. Bunu, hemen Rusya, İngiltere ve Hollanda izledi. Bu Japonyanın içe kapalı geçirdiği dönemin bittiğini haber veriyordu. Dört yıl sonra dostluk anlaşmasını ticaret anlaşmalarını izledi. Bu aşamada kervana Fransa da katıldı. İkili anlaşmalar feodal dönemin de sonunu getirdi. Ülke önce kargaşaya sürüklendi. 10 yıl kadar süren kargaşanın ardından Tokugava Şogunluğu tarihe karışırken, 1868 tarihi itibariyle Meiji Restorasyonu dönemi başladı. Hakimiyet İmparatora geçti. Meiji dönemi Japonyanın modern tarihinin de başlamasını haber verir. Bu dönemde Japonya Batının yüzyıllar içinde kurduğu modern sanayileri, politik kurumları, kısacası modern bir toplumu 20-30 yılda yaratıverdi. Başkent Kyotodan bir önceki başkent olan Edoya taşındı. Ancak adı Tokyo olarak değiştirildi. Tokyo, doğu başkenti anlamındadır. Yüzyılların birikimi çok geçmeden kendini gösterdi. Ülke her bakımdan gelişmeye ve genişlemeye başladı. Bu gerektiğinde savaş anlamına da geliyordu. 1894-1895 yıllarında Çin ile yapılan savaşı Japonya kazandı ve Tayvanı ele geçirdi. Japonya 1904-1905 yıllarında Rusya ile yapılan savaşı da kazandı Güney Sahalini eline geçirdi. Aynı yıl Korenin yönetimini aldı, bu ülke 1910da ilhak edildi.Bundan iki yıl sonra da İmaparator Meiji öldü. Bundan sonraki dönemde ülke büyümesini sürdürmekle birlikte ekonomik durgunluklar, siyasi çalkantılar ülkeyi kaosa sürükledi. Egemen güçler arasındaki çekişmeler, ülkeyi İkinci Dünya Savaşının tam ortasına taşıdı. 1945 Ağustosunda İmaparatorun emriyle halk silahlarını bıraktı, ülke teslim oldu. Ülke altı yıl kadar müttefiklerin kontrolünde kaldı. Bu dönemde ülkenin ekonomik ve toplumsal yapısını değiştirecek, reform nitelikli bir dizi yapılanmaya gidildi. Tarım alanları yeniden paylaştırıldı. Zaibatsu denilen aile şirketleri dağıtıldı. İşçilere ve kadınlara çeşitli haklar tanındı, 1947de liberal bir anayasa ilan edildi. 1951 San Francisco Barış Antlaşması ile Japonya dış ilişkiler kurma hakkını yeniden kazandı. Bu tarihten itibaren yaklaşık 15 yılda ülke yeniden uluslararası rekabet gücüne ulaştı. 1964 Tokyo Olimpiyatları ülkenin uluslararası arenaya kabul edilişinin ve ülkenin yeniden ayağa kalkmasının tescili niteliğindeydi. Bütün dünyayı etkileyen sosyal olaylar Japonyada kurumların geliştirilmesi sonucunu doğurdu. Bundan sonraki dönemin en önemli olayları ise 1972de Okinavanın Amerikan yönetiminden tekrar Japonyaya geçmesi ve Çin ile bir uzlaşmaya varılmasıdır. Bu tarihten sonra Japonya özellikle uluslararası ekonomik ve mali piyasa ve kuruluşların baş aktörlerinden biri haline geldi. Kaynak: Türk Japon Derneği Vikipedi , Japonya ** MİKADO KELİMESİ ÜZERİNE Mikado > Japonca bir kelimedir . Japon Kral´ının Ünvanıdır . Mikado > Yüce Kapı , anlamına gelir . Mi + kado < iki kelimeden oluşur . Mi > Yüce , Soylu + Kado > Kapı Mikado > Japon imparatorunun unvanı < Yüce Kapı , neden denmiştir ? Nedeni , Tanrı Soyundan geldiği ve Tanrı´nın Temsilcisi olması ve Tanrı adına başvurulan Yüce Kapı > oluşundandır . Not > Osmanlılarda Bab - ı Ali > Yüce Kapı , derlerdi İmparatorun Yönetim Merkezine . Japon Tasavvurunda < Mikado Hem Yüce , Hemde Asil , Soylu ve Tanrının Gözdesi ve Güneşin oğlu anlayışı hakimdi halada öyle Japonya´da halada Mikado > Kral´lık vardır . Mikado > 1 ) Japon imparatorunun unvanı Mikado > 2) Çıtalarla oynanan bir oyun < ● Uzakdoğu kökenli çıta oynunun adı destedeki en değerli çıta olan mikadonun adından alınmıştır. ( Daha iyi anlaşılmasi açısından , bizde ki Santranç ´ta ki Şah karşılığındadır . Konum itibariyle . Kaynak . Nişanyan Sözlük , Mikado Maddesi . ** JAPONYA BAYRAĞI Japonlar bayraklarına > Nişşoki ´ lerder . Anlamı ise Güneşli bayrak tır . Başka kelimede kullanırlar > Hi no maru < güneş dairesi) denilen Japonya bayrağı. Japonya bayrağı ; Japoncada Nişşôki (güneşli bayrak) veya Hi no maru (güneş dairesi) denilen Japonya bayrağı, beyaz zemin üzerine kırmızı daire konulan suretdir. Kırmızı daire ülkeden doğan güneş ifade eder. Ülkenin adı güneşin kaynağı anlamına gelen Japonyada güneş, milli simgelerin en önemlilerinden biridir. Japon mitolojisine göre güneşin tanrıçası Amaterasu da Japon tanrılarının kraliçesi ve Japon imparator hanedanının anasıdır. Güneşli bayrağı bin yıldan beri Japon askerleri (samuraylar) ve gemileri çekmişti. 1868da başlayan Meiji Restorasyonundan sonra bu bayrak milli bayrak olarak itibar gördü. 1999de kabul edilen Ulusal Bayrak ve Marş Kanunu bayrağın ölçülerini saptadı. Oran: 2/3 Güneşli daire bayrağın merkezindedir. Dairenin çapı bayrak boyunun beşte üçüdür. Amaterasu ; Amaterasu > Amaterasu - o mikami veya Ohirume-no-muchi-no-kami (Japonca: parlak gök), önemli şinto tanrıçası. Japon imparatorluk ailesi bu Güneş tanrıçasının soyundan geldiğini öne sürer. Amaterasu, babası İzanaginin sol gözünden doğmuştur . Mitolojide, erkek kardeşi Susanooya kızıp bir mağaraya saklandığı ve dünyayı karanlığa boğduğu anlatılır. Japonyanın en önemli şinto tapınağı İsede bu tanrıçaya tapınılır. Japon mitolojisinde cennetin yöneticisi güneş tanrıçası. Adı, cennette ışıldayan - gökyüzünü aydınlatan anlamlarını taşır. İzanaginin kızıdır. Japon imparator ailesinin soyunun ondan geldiğine inanılır. Japonların ulusal dini Şintoizmde birbirine eşit güçte olan tanrıların üstünde bulunan tek tanrıdır. Bu dinin en büyük rahibi de japon imparatorudur, bu yüzden imparatora güneşin oğlu denir. Japon inançlarına göre imparator siyasal yetkilerini tanrıça Amaterasudan miras yoluyla almıştır. Amaterasu dünya düzenini kurması için torunu Ninighi No Mikotoyu yeryüzüne göndermiştir. İlk Japon imparatoru Jimmu Tennonun bu torunun soyundan türediğine inanılır. Kaynak . Vikipedi , Japonya bayrağı , Amaterasu ** SAMURAY KELİMESİ ÜZERİNE Kelime Japonya´dır . Günümüzde Global bir Kelimeye dönüşmüştür . Samuraylar Tarih boyunca Japon Kralının Hizmetinde Savaşcı kesim olarak Geleneklerine Sıkı ve bağlı bir şekilde Hizmette bulunmuşlardır . Japonya denilince Samuray , Kimono , İkebana , Mikado , Geleneklerine Sıkı bağlı Ülke , Çay Serenomisi , Çalişkan bir Topluluk , Adalar ve Teknolji , Sushi / Balık ve Harakiri ilk akla gelenlerdir . Dış Dünyada ve Tokyo Borsasıda Güç Dengeleriyle yarışacak bir Uluslararası konumdadır . Bugün Global bir üne Sahip olan Film adı Son Samuray filmi ise Batı ile Gelenek arasında ki Kavgayı ele alan başyapıt bir Filimdir . Kelimenin Kökü Sabura´u / Japonca , Orjin Telaffuz anlamı > Hizmet etmek, Maiyetinde bulunmak ( Krala ve Vatana Hizmet etmek ve Kralın Maiyetinde bulunmak ) Zaten Japonca´da Samuray kelimesi Hizmet > anlamına geliyor . Samuray > Hizmet etmek ( Japonca ) Samuro ( Fiil / Verb ) > Hizmet etmek / Hizmet eden Japonyada Monarşi / Krallık halada Gözdedir . Halk arasında Güneşin Oğlu olarak bilinir . Japon Bayrağında ki Ortadaki Yuvarlak işaret Güneşi temsil eder . Efsaneye göre Yaratılışta Akıtılan Gözyaşlarından Japonya Ülkesi , Adaları oluşmuştur . Japonya Adalardan oluşur . Deprem Bölgesidir . İngilizce / Fransızca Samurai / Telaffuz Eski dönemde Japon askeri ( Savaşçı, Şövalye ) Japon Kılıcıda Dünyada Meşhurdur . SAMURAY ; Savaş, Japon kültüründe önemli bir yer işgal eder. Ülkenin önemli klanları birbirleriyle pek çok kez karşı karşıya gelmiştir. Japon topraklarının sadece %20’si tarıma elverişli oluşu, toprak kavgasını doğuruyordu. Toprak savaşları da hem tinsel, hem de fiziksel gelişim ve mücadele yöntemlerini doğurdu. Samuraylar da bu olgular içinde ortaya çıktı. M.Ö. 660da Ölümsüz Savaşçı adıyla bilinen Jimmu Tenno, bir kabilenin başına geçti. Tenno ve kabilesi Yamato bölgesine yerleştiler. Yamato klanı Asya’ya çeşitli seferler düzenledi. Kore ve Çin’in kültürel zenginliklerinden, teknolojilerinden ve savaş sanatlarından etkilendiler. İmparator Keiko, tarihte Shogun ünvanını taşıyan ilk kişi oldu. Bir nevi generallik rütbesi gibi de anlaşılabilecek Shogun ünvanı, Keiko’nun savaş sanatlarında geldiği üst noktayı da belirliyordu. Onun oğlu Prens Yamato da savaş sanatları konusunda çok yetenekliydi. Korkusuz, güçlü, gözüpek bir genç olarak tanındı ve Samuraylık anlayışında bir örnek teşkil etti. Samuraylar bushido anlayışını temel alıyordu. Bushido, Savaşçının Yolu anlamına geliyordu. Bushido felsefesinde korkunun yeri yoktur. Samuray, ölüm korkusunu yenmiş kişidir. Bu, dinginlik kazandırır ve efendiye sadakat sağlardı. 9-12 yüzyılları arasında samuraylar bir sınıf haline geldi. İki adla anılırlardı: Samuray (şövalye), Buşi (savaşçılar). Bu insanların bir kısmı yönetici sınıflara bağlıydılar. Bir kısmı ise para karşılığı savaşabilirdi. Samuraylar, feodal derebeylerine (Daimyo) bütünüyle bağlıydılar. Hizmetlerinin karşılığında mevki ve arazi alırlardı. Daimyo’lar, Samurayları daha fazla arazi kazanmak ve gücünü arttırmak için kullanırlardı. Samuraylar, at üstünde, yaya, silahlı, silahsız dövüş konusunda eğitilmişlerdi. Ok da kullanırlardı. Ancak, 13. yüzyılda Moğol savaşları yaşandıktan sonra, Samurayların kılıç kullanımı ağırlık kazandı. Hatta mızrak ve naginata denen ucu kılıç şekilli mızraklar kullanmaya başladılar. Samurayların iki kılıcı olurdu. Uzun kılıç daito-katana, kısa kılıç shoto-wakizashi’ydi. Samuraylar çoğunlukla kılıçlarına isim (mei) verirler ve onların ruhuna inanırlardı. Çift kılıç taşıma ve kullanmaya daisho denirdi. 1605 yılında Japonya’nın gelmiş geçmiş en ünlü samurayı Miyamoto Musashi, savaşçı yetiştirmek için bir okul açtı. 30 yaşına gelmeden 60’ın üzerinde kılıç dövüşünden galip çıkmayı başaran bu usta, yıllarca kendi okulunda dersler verdi. 1615 yılında bir başka tanınmış Samuray, Tokugawa Ieyasu, samuraylık hakkında bir kitap yazdı ve Samurayların barış zamanı yaşam biçimleri konusunda çeşitli bilgiler verdi. Samuray geleneği,1876 yılında İmparator Meiji tarafından ortadan kaldırıldı. Kılıç taşıma kanunlarını değiştiren Meiji, Samuraylığı tarihe karıştırdı. Ancak ve ancak imparatorluk ordusunda bazı rütbeli subaylar tören amaçlı kılıçlar taşırdı. 20 yüzyılda kılıç tekrar serbestleşti ancak askeri kullanım dışında sportif gelişim için kullanılmayha başlandı. 2. Dünya savaşından da hatırlayacağınız gibi tüm rütbeliler, hatta kamikaze pilotları özellikle de kılıçlıydı. Bushi öğretisinde, hece olarak geçen shi ibaresinin aynı zamanda ölüm demek olduğunu hatırlatalım. Yani, bir nevi bushidoka ölüm korkusunu yenmiş kişidir. Bu dönem öncesinde efendisiz kalan samuraylar, yani roninler zamanla ya isyan ederek öldürüldü ya da kılıçlarıyla seppuku/harakiri yaparak intihar ettiler. Kaynak . Nişanyan Sözlük , Samurai / Samuray Maddesi . Türk - Japon Vakfı *** YAKUZA JAPON MİLLİ MAFYASI Yakuza > Uluslarası Suç Örgütü olarak ve Japonyada Popüler bir Milli Devlet destekli suç organizasyonudur . Devletin içinde yer edinen ve Sokaklara kadar Hükmeden ve aldığı Haraçlarla Polis´ten bile güçlü bir konumdadır . Daha´da ilginci Devletin açıktan desteklemesi daha da Vahim bir durumdur . Sicilya Mafyası ve Rus Mafyası , Çin Mafyası ´ da yaygındır . Türk Mafyasıda Derin Ergenekon Destekli var olmuştur . Her türlü Haltı işlerler arkasından Vatan , Millet , Sakarya Sloganlarını atarlar . Türk Mafyası Daha çok Uyuşturucu ve Kadın Ticaretiyle uğraşır . Karadeniz Bölge Mafyası daha çok Gemi işleriyle Transportçuluk ve Lojistik destek sağlarlar . Daha da tuhaf olan da genellikle Ülkücü kesimden oluşur Türk Mafyası . Yurtdışı Lojistik Desteğide Türk İstibaratı sunar onlara . Türk Bayrağının Gölgesinde Uyuşturucu ve Kadın Ticaretini açıktan yaparlar . Ne de olsa Devlet babaları tüm enerjileriyle desteklerini sunar . Ölmeye ve Öldürmeye Ant içmiş bu Mafya üyeleri Devlet , Mafya , İstihbarat eksenli çalışırlar . Avrupa dağıtım Sektörünüde ellerinde bulundururlar . Mutlaka Komisyon alırlar . Sol Gruplarla Ticari ilişkilerde Sıkı Fıkı´dırlar . Sadece Meydanlarda bir birlerine Zıt giderler . Kapalı Kapılar arkasında ise Müttefiktirler . Yakuza ismi, Oicho-Kabu isimli kart oyunundan gelir ve manası hiç bir şey için iyi demektir; bu oyun bakaraya benzer. Bu oyunda 8, 9 ve 3 kartlarının alınması 0 skoruna takabül eder; ve Japoncada da 8 (Ya), 9 (Ku), 3 (Sa) Yakuza kelimesini oluşturur. Yakuzaların bu ismi almasının sebebi, en çok beceriyi ve en az şansı temsil etmesidir. Modern Japoncada ise; 8,9,3 hachi-kyu-san olarak telaffuz edilir; bu da yakuzaların Japonyada bazen çağırılış şeklidir. Ya > Sekiz / 8 Ku > Dokuz / 9 Za > Üç / 3 Yakuza veya gokudō olarak da bilinir, Japonyadaki geleneksel organize suç gruplarının üyelerine verilen isimdir. Günümüzde en güçlü yakuza örgütü 65.000 civarı olduğu tahmin edilen üye sayısıyla Yamaguchi-gumidir. Japonca hukuki terminolojisine göre, yakuza organizasyonları boryokudan yani şiddet grubudur. Yakuza üyeleri bunu hakaret olarak görmektedirler, lakin boryokudan tanımlaması her şiddet gösteren suçluya kullanılabilir. Batı medyasında Japon mafyası olarak tanımlanılır, tıpkı İtalyan Sicilyalı suç örgütleri gibi. Ana merkez Japonya olmak üzere, her türlü ülkede adamları olabilir. Yakuzalar, genellikle şehirlerin başkanlarının arkasındaki gizli kişilerdir, ve gerçek yönetim onlardadır. Babalar, oğullarına bir kız seçerler, eğer oğul bu kızla evlenmemekte direnirse baba tarafından öldürülür. Yakuza Japon Mafyası ; Japon mafyası Yakuzanın durumu, son derece ilginç bir konudur. Piramit şeklindeki örgütlenişi, alt üst ilişkisi, insanlara yaklaşımı, katı kuralları, devleti ve ülkeyi herşeyden üstün tutuşu ve görüntüsü ile Yakuza, ender bir yapıya sahiptir. Siyah takım elbiseli, beyaz kravatlı, güneş gözlüklü, çoğu ustura traşlı, vücudu dövmeli, serçe parmağı kesik Japon mafyası, işleyiş tarzıyla, Rus ve İtalyan mafyalarını geride bırakır. Yakuzanın, Japonyada saklanma ya da yer altına çekilme gibi bir sorunu yoktur. Çünkü her zaman gözler önündedir, alkışlarla siyasal zemindedir, devletin içindedir, polisle kol koladır. Devlet görevlileriyle olan bu danışlıklı hareket tarzı, Japon mafyasına toplum düzenini koruma misyonu yüklemiştir. Suç unsurlarını asgariye indirip çözümü polise havale etmek de, en önemli işlevlerindendir. Tamamen geleneksel Japon anlayışı üzerine kurulmuş olan Yakuza, yaklaşık 20 bin kişilik ordusuyla, ülke genelini en ücra sokaklarına kadar kontrolü altında tutmasıyla meşhurdur. Üyelerini aşırı sağcı sokak gençlerinden de seçen Japon mafyası, büyük holdinglerden, köşe başlarındaki küçük iş yerlerine, partilerden karakollara kadar geniş bir yelpazede görülür. Sadakat, uyum, sevgi, saygı, suç, ceza motivleriyle süslü Yakuza, iç yapılanması ve hiyerarşik ilişkisini kusursuz bir şekilde yerine getirmesiyle, tam bir aile gibidir. Temel alınan nokta ise elde edinilen gelirin sağlıklı bir şekilde bir üst şefe ulaştırılması ve özellikle insanlara sevecen gözlükle ayrıca dış dünya ile ilişkilerde ölçülü olmadır. Japon mafyası yüklendiği görev nedeniyle kendisini gerçek yurtsever sayar, vatanın asıl koruyucusu olarak algılar, ülke çıkarlarını zedeleyici hiçbir davranışta bulunmaz. Özellikle yerel istihbarat ağının güçlü oluşu, ister istemez Yakuzayı devletle yakınlaştırmış, hatta bazı durumlarda polisten daha avantajlı duruma getirmiştir. Nitekim çoğu sağcı ve liberal parti liderlerini Yakuza üst düzey şeflerini yanlarında bulundurmalarını yine Yakuza dostları ile üst düzey şeflerinin hareket alanlarını belirleyici toplantılar düzenlemeleri sıkça yaşanan olaylardır. En sert katı kurallarla donatılmış Japon mafyasının kendi arasında çelişki ya da çıkar hesaplaşmasına girdiği pek nadirdir; aksine son derece uyumlu bir çalışma tarzı vardır. Hangi üyenin hangi gruba bağlı olduğu, vücutlarına işlenmiş dövmelerle belirginleşmiştir, hangi mafya grubunun hangi alanı kontrolünde tutacağı da çok önceden beri netleştirilmiş, bölgeler paylaştırılmıştır. Kendi içinde hata yapan üyesinin küçük serçe parmağını keserek cezalandıran Yakuza, hataların çoğalması ile diğer parmakları da sırasıyla keser. Eğer hata affedilecek ölçüyü zorluyorsa direk polise teslim edilir, birkaç yıl cezaevine gönderilir, kendisini düzelterek gelmişse aynı grup içine terfi edilerek yeniden alınır. Bu nedenle Japonyada işaret parmağı kesik kişilerin fabrikada çalışırken iş kazası geçirdiği düşünüldüğü gibi, küçük parmak ya da yüzük parmağı kesik olanların da Yakuza üyesi olduğu imajını uyandırırlar. Bazı durumlarda da bu görünüş farklılığının yanı sıra kaba saba davranış, küfürlü konuşma, çevredeki insanları rahatsız edici tavırlarda bulunarak kendilerine Yakuza süsü vermek isteyenler de vardır. Ancak gerçek şu ki, bu tip kişiler sadece Yakuzanın alt birimlerince ayak işlerinde kullanıldığı, yeri geldiğinde de kenara attığı, çoğunluğu eğitimsiz, özellikle gençlerden oluşurr. Çünkü Japon mafyası Yakuza üye olarak arasına aldığı kişilerin akıllı, uyumlu, kuralları bilen, Japonyanın birliğine, aileye sadık ve yeri geldiğinde acımasız bir kişiliğe sahip olmasını ister. Genellikle devlete ait olmayan özel işyerlerini haraca bağlayan Yakuza, para toplama işini aksatmadan, periyodik olarak mükemmel bir şekilde organize eder. Japon mafyasının elde ettiği gelir, büyük holdinglerin ülke payına düşen kazancından daha da fazladır. Ekonomik işleyiş diğer bazı ülkelerin tersinedir. Mafya babasının elemanlarına para vermesi söz konusu değildir. Aksine üyeler dostlarını beslerler. Daha önceleri topladığı vergilerle ayakta duran ve insanlarda derin korkulara yol açan Japon mafyası Yakuza, son yıllarda uyuşturucu ve fuhuş sektörüne yönelince, eski popülaritesini kaybetmeye başladı. Özellikle ülke çapında organize ettiği ve kontrolünde tuttuğu rendevuevi gibi beyaz kadın ticaretinin yapıldığı yerlerde yaşananlar, son derece ilginçtir. Japon mafyasının eline düşen genç kızlar, böylesi yerlerde çok iğrenç bir şekilde kullanılırlar. Para karşılığında erkeklerle ilişkiye zorlanırlar. Her türlü pisliğe bulaştırılıp alıştırıldıktan sonra gelirden kendilerine küçük bir pay verilir. Tayland, Filipinler, Kore gibi bazı Güney Asya ve Kolombiya, Arjantin, Birezilya gibi Güney Amerika ülkelerinden getirilen kadınlar, Yakuza aracılığıyla, fuhuş merkezlerinde Japon erkeklerine bahisle sunulurak, herkesin gözü önünde, izleyenlerin alkış temposuyla fuhuş gösterileri yapılır. Böylesi yerlere, Japon olmayan erkekleri almazlar. Japon kadınlarının girmesine izin verilmez. Bu sektörden korkunç gelir elde eden Yakuzaya, polis hiç bir şekilde müdahale etmez. Kirli işlerde yabancıları kullanmada uzman olan Japon mafyasının, özellikle buraya para kazanmak amacıyla gelen başta üçüncü dünya ülkeleri insanı olmak üzere, gözükara kişileri seçmesi de diğer bir noktadır. Uyuşturucu trafiğinde Çin, İran, Pakistan gibi ülkelerin insanlarını taşeron olarak kullanan Yakuza, vizesiz gençlerden seçtikleri kişileri, görevleri bitince paçavra gibi polise teslim eder ve yurtdışı edilmesini sağlar. Bu anlamda, Japonyaya yıllar önce gelmiş olan başta İranlılar ve Çinliler, bu ülkeyi ve insanlarını, yakından tanımak avantajını yakaladılar. Yakuza-polis ilişkisini çok iyi bir şekilde çözdüler. Çinliler, halen Yakuza ile içiçe olmayı sürdürürken, Japonlara göre sert yapıya sahip İranlılarla Yakuza üyeleri arasında daha önceleri yaşanan yeraltı hesaplaşmaları ise zaman zaman kanlı oldu. Bunun üzerine, basın-devlet koordineli büyük bir anti propaganda kampanyası başlatıldı ve görüntü olarak bu ülke insanlarına benzeyen diğer kişilerin çoğu da, yer altına çekilmek zorunda kaldılar. Öyleki bazı olaylarda adı verilen ya da yakalanan alt birimdeki kişileri, 30 yıldır Japonyada yaşamını kurmuş veya aynı zamanda Yakuza içinde en üst düzeyde şeflik görevinde olan aynı ülkenin insanları bile kurtaramaz. Japon mafyasının, toplum düzenini sağlayıp bir anlamda ön kontrülür görevini yapması ve bunu yürütürken polisle olan paralelliği ve danışıklığını, sokaktaki ilişkilerinden de anlamak mümkündür. Örneğin, tren istasyonları önlerinde kurulu, İsraillilere ait gömüş mücevher ve takıların satıldığı tezgahlar vardır Japonyada. Gerçek patron hiç bir zaman ortalıkta gözükmezken, bu tezgahları çalıştıran kısa dönemli İsrailli gençler, her ay başı kendilerini ziyaret etmeye gelen mafya elemanlarına, belirli miktadaki parayı öderler. Böylece Yakuza elemanları, para ödeyen kişilerin tezgah yerlerini korumaya alır. Yaşanan her hangi bir problemde de, hemen olay yerine gelerek eğer sorunu çıkaran polis ise mafya elemanı görevliye, bu kişiyi tanımadığını söyler. Eğer polis olayı büyütüyorsa, bu kez üst düzeyde telefon görüşmeleri yapılır, her şey halledilmiş olur. Japon mafyası Yakuzanın, sokakları kontrolünde tutarken, haraç olayına haraç yada kendi değimleriyle vergi olayına karşı gelenlerin üzerine polisi kışkırtması da, madalyonun diğer yüzüdür. Ayrı bir örnek te, Tokyoda yaşandı. Ortadoğu usulu Fast-Food işyerinin önüne gelen iki Yakuza taşeronu, her ay 50 bin Yen paranın, vergi olarak kendilerine ödenmesini istediler. Durumu yasal olan işyeri sahibi, bu parayı ödememekte diretince, hemen sonra aynı kişiler polisle birlikte geldiler. Mafya elemanları, işletme belgesi olan iş yerine tekmeler savurup küfürler ederken, iş sahibi, karakola götürülüp saatlerce sorgudan geçirildi ve kendisine, Japon yasaları okundu. Karakoldaki görevli polis, her türlü formalite bittikten sonra, açık bir şekilde eğer Yakuzaya bir miktar para ödenseydi, bu problemlerin yaşanmamış olacağını üzüntülü rollerle ifade etti, bunun da, Japonyadaki sistem olduğunu kendisine hatırlattı. Yani Yakuza, polisten önce kontrol görevini yapmış, karşısındaki güç kendisini maşgul edip direndiğini anlayınca, polisi kışkırtmıştı. Polisin, kendisine 50 m uzaklıktaki iş yerine neden iki ay boyunca gelmediği, neden Yakuza elemanlarıyla birlikte geldiğide olayın gerçek yönüdür. Ayrıca bu yapıdakı elemanların, son derece işlek olan tren istasyonları yakınında, elini ağzına götürüp sesler çıkararak işaretle uyuşturucu satmaları, hergün gözönünde yaşanan bir gerçektir. İşte, bu tip örnekler çoğaltılabilir. Japonyada, Yakuza-polis ilişkisinin sokaklara yansıması böylesine açık ve nettir. Kaynak . Vikipedi , Yakuza Kaynak:TOKYO MEKTUBU-SENA ** HARAKİRİ KELİMESİ ÜZERİNE Harakiri > Japonca bir kelimedir . Japonlara has İntihar olayıdır . Japonlar teslim olmaktansa Karınlarını Deşerek İntihar etmeyi yeğlerler . Harakiri > Japoncada Halk dilinde kullanılan bir Kelimedir . Günümüzde Harakiri kelimesi yaygındır . Asıl Orjin olarak kullanılan Kelime ise > SEPPUKU ´dur . Anlamı > Karnı yarmak ( Harakiriyle aynı anlamda .) Harakiri > Karın deşme yoluyla intihar. Hara > Karın Kiri > Deşme Seppuku (Japonca: karnı yarmak ) iç organların dışarı çıkmasını sağlayan bir tür Japon intihar adetidir. Seppuku ; Seppuku ayrıca hara-kiri ( karın-kesmek) olarak bilinir. Seppuku ile aynı kanji ile yazılır ancak ters dizilimdedir. Japoncada hara-kiri konuşma dilinde, seppuku ise resmi bir terim olarak kullanılır. Samuraylar seppuku kelimesini kullanırken, sıradan Japonlar hara-kiri kelimesini kullanmaktaydı. Günümüzde hara-kiri daha yaygın olarak bilinmektedir. Çünkü hara-kiri kelimesi Japoncada karın deşmek anlamına geldiği için argo olarak kabul edilir. Efendisinin ölümünden sonra seppuku yapmak oyibara olarak adlandırılır, adet aynıdır. Seppuku, feodal Japonya da özellikle samuray sınıfının savaşta yenilgi sonucunda hayatta kaldıysa yapması gereken intihar olarak adlandırılmaktadır. Gerçekte ise savaşta yenilen samurayın böyle bir zorunluluğu olmadığı gibi, bu sadece samuraylara has bir davranış da değildir. Genellikle efendisine doğru hizmet edememiş samuraylara Edo hanedanı döneminde bir nevi onurlandırma amaçlı cezalandırma yöntemidir. Seppukuda esas olan, samurayın yaşamı boyunca her an beklediği ölüme kendi eliyle fakat korkunç acılar içerisinde kavuşmasıdır. Zaman içerisinde seppuku yapmanın verdiği acıyı önlemek için intihar eden samurayın en yakın arkadaşına karnı kesme işlemini takiben kafasını kesme görevi verilmiştir, bu kişilere kaishakunin denilirdi ve genellikle samurayın en yakın olduğu ya da en güvendiği kişilerden seçilirdi. Şahıs, seppuku yapmadan önce banyo yapar, beyaz giyinir ve en sevdiği yemeğini yer, hazır olduğu zaman bıçağı karnına saplar, sağ-sol hareketleri yaparak diyaframını ve midesini parçalar, sonra da kaishakunin kellesini uçurur. Seppuku iki çeşittir. Biri yukarıda anlatılan normal seppuku, öteki ise Juun-Buun Seppukudur. Juun-Buun Seppukuda, kaishakunin yoktur. Şahıs, karnını haç şeklinde (+) keser, iç organlarını dışarı çıkarır, mümkünse toprağa koyar, ve orada ölüverir. Seppuku yapmak bir süre sonra yasaklanmış olmasına karşın günümüze kadar var olmayı başarmıştır. Japon toplumunda kabahatli olmak ve bu kabahatin toplumca bilinir hale gelmesi çok büyük utanç sayıldığından zaman zaman uygulayanlar görülmektedir. Kaynak . Vikipedi , Harakiri , Seppuku Nişanyan Sözlük , Harakiri ** KAMİKAZE KELİMESİ ÜZERİNE Kamikazi(e) > İlahi Rüzgar ( Japonca) Kami > İlahi / Tanrısal Kazi > Rüzgar Kamikaze > Japonca anlamı > Tanrısal rüzgar / Ruhani rüzgar, veya Kutsal rüzgar genel tercümesi: ilahi rüzgar aslı ve resmî adı: Japonca > Kamikaze 1) kutsal rüzgâr, Ortaçağda istilacı Moğol ordularını dağıtan mucizevi fırtına 2) İkinci Dünya Savaşında Japon intihar uçağı ( Not , Kamikaze terimi ikinci dünya savaş´ında Dünya Dillerine geçiş yapmıştır . 1945 kamikaze Japon intihar uçağı . Çin´de ki Moğollar döneminde ise Japonya istilası düşnülmüştür . Kubilay Han Döneminde tüm Donanma Denizde esen Şiddetli Rüzgar ve Fırtınadan dolayı batıp bundan dolayı Japonlar İlahi Rüzgar ´ın yardınmlarına geldiğinı düşünerek bu terim ilk o zaman kullanılmıştır . 13,cü yy´da . ( Marco Polo´nun Seyahatnamesi Kitabından ve Japonya Tarih Arşivinden ) Shimpu Tokubetsu Kogekitai (Tanrı Rüzgarı Özel Saldırı Birliği) Japonca temelli sözcük, Dünya´da genellikle II. Dünya Savaşı sırasında Japon İmparatorluğunun Müttefiklere karşı intihar saldırısı yapan havacılarına verilen ad. Kamikaze pilotları bilinçli olarak bombalar, patlayıcılar, torpidolar veya çok miktarda yakıtla yüklü olan uçaklarını Müttefik gemilerine çarparak alışılmış bir saldırıya kıyasla çok daha fazla zarar vermeyi amaçlarlardı. 13. yüzyılında Moğol İmparatorluğunun saldırısına uğradığında fırtına esmiş ve Moğol gemilerini batırmıştır. Japonlar bu fırtınanın Tanrı Rüzgarı olduğunu düşünmüşlerdir. Bu olaydan esinlenerek Özel saldırı birliğine Shimpu adı konmuştur. İlk ve resmî okunuşu Shimpu Japonyada sadece Deniz Kuvvetleri birliklerinin üstlendikleri hava intihar saldırısı olan Kaigun Tokko için Kamikaze terimi kullanılıp Kara Kuvvetlerinin Rikugun Tokko için kullanılmamıştır. Ancak dünyada Deniz ve Kara kuvvetleri ayrımı yapılmaksızın bütün Japon hava intihar saldırları Kamikaze olarak yerleşmiştir. Eski bir kamikaze pilotunun anlatımı şu şekildedir; Hedefe yaklaşırken, geminin merkezinde bir nokta belirleyip, dalışta tüm gücünüzle Hisatsu diye haykırırsınız. Bu noktada aslolan, çarpışma anına kadar gözünüzü açık tutmanızdır. Aniden alçaldığınızı hissedersiniz. Tam bu noktada gördüğünüz son şey annenizin yüzü olacaktır. Sonrasında artık yoksunuz. Kaynak . Vikipedi , Kamikaze Nişanyan Sözlük , Kamikaze ** KARATE KELİMESİ ÜZERİNE Karate > Japonlara has bir Dövüş Sanatıdır . Günümüzde Dünyaya yayılmış bir Dövüş Sanatıdır . Kelime Japoncadır . Kara > Boş Te > El < iki kelimeden oluşur . Karate > Boş el < Nedeni daha çok El , Hareketi yoğun olduğundan dolayıdır . Japonca > Karate boş el Silahsız yapılan bir dövüş sanatı Karate - Do Karate-do, Japoncada boş anlamına gelen kara ve el anlamına gelen te kelimelerinden oluşur. Karate kelimesinin tam Türkçe tercümesi boş el olarak karşımıza çıkar. Buna karşın buradaki boşluk kökenleri Uzak Doğu düşüncesinde aranması gereken felsefi bir kavramdır. Karete kelimesinin anlam olarak karşılığının boş zihin (empty mind) olduğunu düşünmek daha doğru olur. Yol anlamına gelen - do ekinin de gelmesiyle Karate-do herhangi bir kendini savunma uygulaması olması olmasının ötesinde başlı başına bir yaşam biçimidir. ( Not , Do < Felsefik olarak gidilen Yol , Yöntem dir . Uzakdoğu Dövüş Sporlarında mutlaka > Do , Ek olarak mevcuttur . ) Doğru Karate çalışmasında amaç zihin ve tekniği bir bütün haline getirmeye çalışmaktır. İdmanlarda fiziksel tekniklerin uygulanması, aslında önce zihinde oluşturulan düşüncelerin saf bir ifadesini ortaya çıkartma çabasıdır. Zihinsel konsantrasyonun geliştirilmesiyle fiziksel hareketlerin özü daha iyi anlaşılır. Kişinin uygulamalarının ve tekniğinin gelişmesiyle ruhun ve zihniyetinin geliştirilmesi ve terbiye edilmesi amaçlanır. Örneğin, Karate-do çalışmaları içerisinde zayıf ve kararsız hareketlerin giderilmesi, zihnimizdeki zayıflık ve karasızlığın giderilmesine katkıda bulunur. Sonuçta bir Karatekayı (Karate öğrencisi) güçlü yapan salt fiziksel gücü değil vucüt ve zihin koordinasyonunu sağlama yeteneğidir. Bu anlamıyla Karate-do bir yaşam anlayışı haline alır ve kişinin güçlü, sağlıklı ve barışçı bir birey olarak yaşamasını hedefler. Karate-do yaş, cinsiyet ve fiziksel durum şartı aranmadan isteyen herkesin katılabileceği bir spor çalışması; fiziksel ve zihinsel gelişimi birey olarak gerçekleştirmeye imkân sağlayan bir eğitim yoludur. Karate çalışması temel olarak üç bölüme ayrılır: Kihon (Temel teknikler), Kata (Formlar) ve Kumite ( müsabaka). Her bölüme ait teknikler refleks haline dönüşene değin eğitim en temel düzeyde verilir. Kişi, zaman içinde teknik olarak geliştikçe, fiziksel gelişme de gerçekleşir. Bununla birlikte çalışmalar daha yüksek dayanıklılık gerektirmeye başlar. Bu aşamada öğrenci daha ayrıntılı ve zor kata çalışmalarına ve daha hareketli kumite çalışmalarına başlar. Çalışmalar sürdükçe kişi, dayanıklılık, hız ve koordinasyon kazanır. İdmanlar sırasında Karategi denilen özel ve hafif bir giysi giyilir. Bunun dışında, kişinin kendisini ve çalışma arkadaşını sakatlanma ihtimaline karşı koruyan ellik ve dizlik kullanılır. Genel kabulün aksine, Karate-do çalışmalarında sakatlanma olayları diğer spor çalışmalarına nazaran daha düşük seviyededir. Kişinin yetkinlik kazanması, hareketlerini ve hislerini kontrol altında tutması ile ölçülür Kaynak: Türk Japon Vakfı Nişanyan Sözlük , Karate Maddesi ** SUMO KELİMESİ ÜZERİNE Sumo > Japonca bir kelimedir . Sumo > Güreş Sumo , Güreş olarak Japonlara has bir Spordur . Cüsseli iki kişi tarafından Güreşilir . Sumo ; Sumo, Japon kültürüne özgü sporların içerisinde apayrı bir yere sahiptir. Sumonun, enaz 1500 yıllık bir geçmişi vardır. Bugün efsane olarak anlatılan eski inanışa göre, tanrı Take-Mikazuçi ülkede egemenliğini kurabilmesi ve sürdürebilmesi için rakibiyle sumo yapması gerekirdi. Tanrıların sporu olan sumonun yarı dinsel bu niteliği, bu sporun halk için yaşamsal öneme sahip bütün etkinliklere girmesine yol açmıştır. Önce tapınaklardaki törenler içerisinde uygulanırken, ilk aşamada saraya taşındı. ( Not , Muharrif Tevrat´ta Yakup ile Tanrı´yı Güreştiren Yahudi Zihniyetinin bire bir aynısı . ) Dinin devlet işlerindeki ağırlığının arttığı 8. yüzyılda, Nara döneminde saray törenlerinde sumoya yer verildi. Samuraylar da bu sporun gelişmesine büyük katkılarda bulundular. Çünkü sumo, 12. yüzyıldan itibaren başlayan askeri yönetimin vazgeçilmez unsuru olan samurayların eğitimi için biçilmiş kaftandı. 17. yüzyıldan itibaren sumo güreşi saraya ve devlete ait olmaktan çıkıp soylular arasında yayıldı. Soylu aileler, sumoyu eğlenceleri arasına soktular. Sumo bu dönemde kurumsallaştı. Soyluların eğlence aracı zaman içinde sıradan vatandaşlar arasında yayıldı. Bu gelişim elbette başlangıçta dinsel nitelikteydi. Halk ülkenin kaderi üzerinde etkili olduğuna inandığı sumo sporunu günlük yaşamına taşıdı. Bereketli bir ürün için ekim zamanı düzenlenen yarı dinsel törenlerde sumo yapılmaya başlandı. Dualar arasında yapılan sumo güreşleri tanrılara adanmaya başlandı. Sumo sonraları dinsel kimliğinden sıyrılırak, halkın eğlenceleri arasına girdi. Sumo tanrıların katından halkın arasına, meydanlara, tarlalara indikçe bu sporun tekniği de evrim geçirdi. Başlangıçta boks ve güreş karışımı, gereğinden fazla sert ve kuralsız iken, saraydaki törenlerde yer almasıyla birlikte, sumoya bazı kurallar koyularak, saray protokolüne uygun bir hale getirildi. Sumo sporu, Japonların geleneksel savunma sporlarının genel adı olan jijitsunun başlangıcı ve temelidir. Bu nedenle günümüz Japon toplumunda bu spora büyük saygı duyulur ve ayrı bir önem verilir. Profesyonel sumo federasyonunca, dört büyük kentte, her biri 15 gün süren yılda altı turnuva düzenlenir. Bu turnuvalar, her yıl Tokyoda Ocak, Mayıs ve Eylül aylarında, Osakada Mart ayında, Nagoyada Haziran ayında, Fukuokada Kasım ayında yapılmakta ve bütün ülkede büyük bir heyecanla izlenmektedir. Bu karşılaşmalar yurtdışında da çeşitli uluslar arası tv kanallarında da yayınlanmaktadır. Kurallar: Sumo sporunda oyuncuya rikişi denir. Rikişinin amacı, rakibinin dengesini kaybetmesini sağlayarak ya vücudunun herhangi bir kısmını mindere değdirmek ya da ringin dışına atmaktır. Sumoda amaç karşılaşma sırasında rakibini bu ringin dışına itmek, veya rakibin dengesini kaybetmesini sağlayarak vücudunun bir kısmının yere değmesini sağlamaktır. Vücudunun herhangibir kısmı, genelde ayağı, bu daire ringin dışına çıkan Rikishi (Sumo sporcusuna verilen isim) maçı kaybeder. Ancak kaybetmek ringin dışına çıkmadan da olur. Bu durumda ise ayak tabanları dışında vücudunun herhangi bir kısmı yere değen Rikishi maçı kaybeder. Bu dizi olabilir, kolu olabilir, hatta el parmaklarının herhangi birinin ucu olabilir. Ayrıca ayak parmaklarının veya topuğun az bir kısmının bile bu ringi oluşturan halattan dışarıya basarsa maçı kaybeder. Kısaca Sumoda amaç dimdik ringin içinde durmaktır. Kurallar rakiplerin hareketlerinede sınırlama getirir, örneğin yumruk atmak, saç çekmek, karna veya gövdeye tekme atmak yasaklanmıştır. Ringe çıkan Rikishi eline aldığı bir avuç tuzu ringin ortasına doğru havalı bir biçimde serper. Bu tuz serpme tarzı bile o Rikishinin özelliğle ilgili ipuçları verir. Sumoda kilo sınırlaması yoktur. Kilolara göre kategori ayırımıda yoktur. Bir Rikishi karşısında kendinin 2 katı ağırlıkta bir rakip bulabilir. Bu yüzden Sumo sporunun kendine özel teknikleri vardır. Bu teknikleri akıllıca uygulayan kazanır. Çünkü şimdiye kadarki karşılaşmalar içinde düşük kilolu olmasına karşın ağır rakibinin yenen Sumocular çıkmıştır. Rikishiler yani Sumo yapan sporcular normal Japon vatandaşları arasında da aşırı ağırlığa sahiptirler. Genel olarak şu bir gerçektirki ağır olmak Rikishiye her zaman avantaj sağlayacaktır. Bu yüzden 250 kilo civarında Rikishilere rastlamak mümkündür. Ağır cüsselerine rağmen Rikishilerin çok esnek vücutları vardır. Bir Rikishi olmak için Japon olmak şart değildir. Japon Sumo Liginde başarılı Havaili Rikisiler de vardır. Hatta Moğolistandan bile Rikishi çıkmıştır. Turnuva sonunda kazanan Rikishi İmparator Kupasını sahibi olur. Her Ligin kendi içindede ödülleri vardır. Bunlar shukunsho, kantosho, ginoshodur. Kaynak: Türk Japon Vakfı Nişanyan Sözlük , Sumo Maddesi ** JUDO KELİMESİ ÜZERİNE Judo , Japonlara Özgü Spordur . Kelime Japonca olup iki kelimeden oluşur . Ju + Do Ju > Yumuşak , Zarif , Kibar Do > Yöntem , Yol , Öğreti Judo > Zarif ( Yumuşak ) Yöntem < Nezaket Yolu 1880lerde Jigoro Kano tarafından geliştirilen beden eğitimi yöntemi Judo Japon modern dövüş sanatlarının ilk örneği olmuştur. Kaynak . Nişanyan Sözlük , Judo Maddesi Vikipedi , Judo Maddesi . ** KİMONO KELİMESİ ÜZERİNE Japonlara özgü Geleneksel Elbise . Kelime Japonca´dır . Kimono > Elbise / Entari ( Tek kelimeden oluşur ) Fransızca ve İngilizceye´de geçmiştir . Fr / İng > Kimono Kimono da Japon kültürünün en önemli unsurudur. Kimono giyen Japonlar adeta sihirli çubukla büyülenmişcesine seremonik ve kibar davranışlar sergilerler. Kimononun da farklılıkları vardır. Evli bayanların kimonolarının kolları kısadır. Bekarların ise uzundur. 20 yaşına basan genç kızlar aile içinde seremoniyle kimono giyer ve 20 yaşını kutlar. Kimono ; Sözlük anlamı Giysi anlamına gelen Kimono Japonyaya özgü en geleneksel öğelerden biridir. Batıda tahta kalıplarla basılan Ukiyo-e resimlerinin popülerliği aynı zamanda kimonolara olan ilgiyi de hat safhaya ulaştırmıştır. Kimonoların birçok çeşidi bulunmaktadır, mevsimsel sezonluk kimonolar, bayanların törenlerde giydiği özel kimonolar, erkekler için dikilen kimonolar gibi. Nara döneminde (710~94), kosode (küçük kol) olarak adlandırılan giysi, Kimono olan gerçek adını 18. yyda almıştır. Halen kullanılan kimonolar, Japonyayı ziyarete gelen turistlerin de ilgisini çekmekte ve kısa süreli de olsa ziyaretçiler Kimono gerçek anlamda giyme fırsatı bulmaktadırlar. Kadınlar Kimonolarını özellikle geleneksel çay ve ikebana törenlerinde giyerler. Genç kızlar ise furisode olarak adlandırılan çok renkli kolları diğer kimonolara göre daha uzun, parlak Obi(kemer) i olan kimonoları giymektedir. Fabrikalarda üretilen ve basit geometrik şekillere sahip, günlük hayat içerisinde sık kullanılan kimonolara, Edo komon ismi verilmiştir. Düğün ve özel törenlerde ise, tam tersi özel olarak tasarlanan, müthiş görünüme sahip kimonolar tercih edilmektedir. Bunlardan biri de shiromukudur , çok kalın kumaşlı, özel işlemeleri bulunan, saç tokası mevcut, geline özel beyaz renktedir. Damat adayı ise üzerinde ailesine ait işareti bulunduran ve habutae ipeğinden özel üretilmiş kimonoyu taşımaktadır. Son zamanlarda düğünlerde damatların batı tarzında da giyindikleri görülmektedir. Ölüm törenlerinde hem erkekler hem bayanlar siyah kimono giyerler. Kaynak . Nişanyan Sözlük , Kimono Maddesi . Vikipedi , Japonya / Kültür *** GEİŞA KELİMESİ ÜZERİNE Kelime Japonca´dır . iki kelimeden oluşur . Gei + şa Geyşa diye bir Filimde çevrildi . Kelime Dünya´da Negativ bir üne sahiptir . Japonca > Geyşa Sanatçı Gei > Sanat Şa > Kişi Dünyada ise daha çok bu anlamda bilinir ; > Geyşa < Japon hayat kadını . Geisha ; Japonca’da “Gei” sanat veya gösteri, “sha” ise kişi anlamına gelir. Geisha’lar konukları çeşitli sanat gösterileri ile eğlendiren profesyonel konsomatrislerdir. Geisha kızları ve kadınları sıradan konsomatris veya hayat kadını değillerdir. Geisha geleneğinin atalarının 11. yüzyılda savaşçıları eğlendiren kadınlar olduğu varsayılmaktadır. Geisha olmak isteyen kızlar çok sıkı disiplinli bir eğitim ve çıraklıktan geçerek değişik birçok geleneksel Japon sanatlarını öğrenirler. Bu sanatlara örnek olarak şarkı söyleme, dans etme, müzik aletleri özellikle Shamisen çalma verilebilir. Fakat Geisha olabilmek için sadece bu kadarı da yeterli değildir. Geishaların aynı zamanda çok iyi sosyal becerileri olması gerekmektedir. Bir Geisha’nın en büyük amacı konuklarını rahatlatmak olduğundan (lütfen buradaki rahatlatmak sözünü fiziksel rahatlatmak ile karıştırmayınız), konuklarının işleri, hobileri, ilgi alanları kısaca neredeyse hemen hemen her konuda bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Hatta günümüzde yabancı konukları eğlendirmek amacı ile İngilizce öğrenen veya bilgisayar kurslarına giden Geishalara rastlayabilirsiniz. Geisha’lar Kimono giyerler ve yüzlerine solgun bir makyaj yaparlar. Bu makyajın geleneksel amacı konuğuna karşı duygularını gizlemektir. Geisha Evleri (o-chaya) Birçok Geisha kız ve kadının toplandıkları semtlere hana-machi (çiçek şehri) adı verilir. O-chaya (Çay evi) normal çay evlerinden farklıdır. Genelde geleneksel Japon ahşap evlerinden oluşurlar ve içerlerinde her konuk veya konuklar için geleneksel tahta kapılı ve yerleri tatami kaplı odalar veya geleneksel Japon stili bahçeler bulunur. Maiko (genç Geisha kız) yetiştiren o-chaya’lar da bulunmaktadır. Bunlara okiya denilir. Son zamanlarda bu zor koşullar gerektiren eğitime dayanabilen kızlar az olduğundan gerçek Geishalar gitgide azalmaktadır. Geisha olmaya karar veren kız genelde o-chaya’ya bir tanıdık aracılığı ile tanıştırılır. O-chaya’ baş kadını (okami) kız ve ailesi ile bir görüşme yapar ve eğitimin nasıl olacağını anlatır. Eğer okami kızı kabul ederse ve kızda ortaokulu bitirmiş ise hemen eğitimine ve çıraklığına başlar. Bir kere eğitime başladıktan sonra kız evi yaklaşık beş altı sene terk edemez. Yaklaşık altı ay sonra kız Maiko olur ve diğer Geishalara eşlik ederek müşterilere nasıl davranılacağını ve bu mesleğin inceliklerini öğrenir. Genellikle Maiko yirmi yaşına geldiğinde Geisha mesleğine devam edip etmeyeceğine karar verir. Eğer devam etmeye karar verirse erigae (yaka değiştirme) denilen tören düzenlenir. Kaynak. Türk Japon Vakfı Nişanyan Sözlük , Geyşa Maddesi *** İKEBANA KELİMESİ ÜZERİNE Japonca kelimedir . İki kelimeden oluşur . Çiçek Düzenleme Sanatı olarak Dünyada Meşhurdur ki Japonlara has bir Çiçek Düzenleme Sanatıdır . İkebana > Japonlara özgü çiçek düzenleme sanatı İke + bana < İkebana --- İke > Tanzim / Düzenleme + Bana > Çiçek Japonlar seremonilerinde hep dingin bir ruha sahip olup doğayla bir yaşamaya çalışırlar. Kadō (Halk diliyle İkebana da denir) da dünyaca ünlü Japon çiçek süsleme sanatıdır. Kaynak . Nişanyan Sözlük , İkebana Maddesi . Vikipedi , Japonya / Kültür *** TSUNAMİ KELİMESİ ÜZERİNE Tsunami Japonca bir kelime olarak dünyaca bilinir . iki kelimeden oluşur . Tsu + nami Tsunami > Liman dalgası Tsu > Liman Nami > Dalga Tsunami deprem nedeniyle okyanusta oluşan büyük dalga . Tsunami nedir? Japoncada liman dalgası anlamına gelen tsunami sözcüğü; okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, volkan patlaması ve bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi tektonik olaylar sonucu denize geçen enerji nedeniyle oluşan uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder. Tsunami sözcüğü, dünya dillerine 15 Haziran 1896dan sonra girmiştir. Japonyada, 21000 kişinin hayatını kaybettiği Büyük Meiji Tsunamisinden sonra Japonların yaptığı yardım çağrılarıyla dünya dillerine kendiliğinden yerleşmiştir. Tsunamiden sonra oluşan dalganın diğer deniz dalgalarından farkı; su zerreciklerinin sürüklenmesi sonucu hareket kazanmasıdır. Derin denizde varlığı hissedilmezken, sığ sulara geldiğinde dik yamaçlı kıyılarda ya da V tipi daralan körfez ve koylarda bazen 30 metreye kadar tırmanarak çok şiddetli akıntılar yaratabilen bu dalga; insanlar için deprem, tayfun, çığ, yangın ya da sel gibi bir doğal afet haline gelebilmektedir. Tsunami ilk oluştuğunda tek bir dalgadır ancak kısa bir süre içerisinde üç ya da beş dalgaya dönüşerek çevreye yayılmaya başlar. Bu dalgaların birincisi ve sonuncusu çok zayıftır ancak diğer dalgalar etkilerini kıyılarda şiddetli biçimde hissettirebilecek bir enerjiyle ilerlerler. Bu nedenle depremlerden kısa bir süre sonra kıyılarda görülen yavaş ama anormal su düzeyi değişimi ilk dalganın geldiğini gösterir. Bu değişim, arkadan gelecek olan çok kuvvetli dalgaların ilk habercisi de olabilir. Kaynak Nişanyan Sözlük , Tsunami Maddesi Kaynak:İstabul Büyükşehir Belediyesi *** Tabip Miralay Kavarîj 23.11.2013 Şeme / Samstag ( Şeme / Sams / Sept ) Selam ve Niyazla Vesselam
Posted on: Sat, 23 Nov 2013 16:00:57 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015