Karaim Türkleri Oğuz Çetinoğlu Kırımda yaşamakta - TopicsExpress



          

Karaim Türkleri Oğuz Çetinoğlu Kırımda yaşamakta olan Karaim Türkleri, Kraimler, Karayimler, Karay Türkleri, Karayitler, Karrai ve Caraime olarak da anılırlar. Musevîdirler. Kökleri Altay Türklerine dayanır. Aynı dine mensup Hazer Türkleri ile aralarında akrabalık bağları olduğu ispatlanamamıştır. Altıncı yüzyıl sonlarında İrana göç ettikleri, sekizinci yüzyılda Hazer Türklerinin Musevîliği resmî din olarak kabul etmelerinden sonra bir bölümünün Hazer İmparatorluğu topraklarına gittikleri, on birinci yüzyıl ortalarındaki ikinci Kıpçak göçünden etkilenerek Rusyanın güneyindeki bozkırlara yerleştikleri ve buradaki Müslüman Türklerle iyi ilişkiler kurdukları biliniyor. On dördüncü yüzyılda ise, bir bölümü Litvanya, Batı Ukrayna, Rusya ve Polonyaya yerleştiler. Bunlar, Batı Karayimleri olarak anılır. Bir bölümü de 1246 yılından itibâren Kırım topraklarını yurt edindiler. Dînî kültürel merkezleri Kırkyer – Cufutkale olmak üzere; Gözleve (Yepvatory), Akmescid (Simferopol), Solhat, Mengüp, Bahçesaray ve Kefe (Feodosya) şehirlerine yerleştiler. Bunlar da Doğu Karayimleri olarak anılır. Kırım Türkleri ile Karayim Türkleri arasında; kan, dil ve günlük yaşayışlarda rastlanan örf ve âdetler itibâriyle tam birlik - berâberlik vardır. Benzer davranışları Anadolu Türklerinde de görmek mümkündür. Doğum, sünnet, nişan, kına gecesi, evlenme merâsimleri tamamen aynıdır. Farklılıklar yalnızca ölümle ilgili uygulamalardadır. Karaimler de Müslüman Kırım Türkleri gibi göçlere zorlandı ve 18 Mayıs 1944 târihinde top yekûn sürgüne gönderildi. Geri dönme imkânı bulabilenler, Kırımda, Türk Kültürü zenginliklerinin bir öğesi olarak bulunuyorlar. Saat tamirciliği ve kuyumcu işçiliği gibi mesleklerle geçimlerini temin etmeye çalışıyorlar. Kırımdaki nüfuslarının, 2000 yılı itibâriyle 1.250 civârında olduğu tahmin ediliyor. 1914 yılında yapılan sayımda, Doğu ve Batı Karayimlerinin nüfusu, kayıtlara 120.000 olarak intikal etmiştir. Günümüzde bu rakamın 2.500e düştüğü belirtiliyor. Nüfustaki azalmanın sebepleri: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) çatısı altında, özellikle Lenin ve Stalin dönemlerinde uygulanan Ruslaştırma politikaları başta olmak üzere; savaşlar, açlık ve sahipsiz – korumasız bir grup olmaları… gibi etkenlerle açıklanıyor. Birinci Dünya Savaşında Rusya Çarlığı adına cephede çarpışan 1.000e yakın Karay Türkünün 500den fazlası subaydı. Bu insanların tamamına yakını savaşta öldü. Karayimlere Türkiyede de rastlamak mümkündür. Amasra ve Bartın bölgesinde, İstanbulda Karaköy ve Galata semtlerinde, Edirnede toplam 500 civarında Karayim Türkü yaşamaktadır. Karayim Türkleri, on yedinci yüzyıldan itibâren sosyologlar, din adamları ve Türkologlar tarafından araştırmalara konu olmaktadırlar. İsveçli din adamı Antoine Leger, Konigsbergli sosyolog Prof. Johannes Stephaus, Leidenli antropolog Prof. Jakop Trigland, Bremenli Prof. Konrad İken ve şarkiyatçı Wilhelm Radloff, Türkolog Karl Foy… bu araştırmacıların belli başlılarıdır. DİLLERİ – KÜLTÜRLERİ İbrâni Alfabesi ile yazarlar. Zâten Karayim adı, Arâmî – İbrânicede: Kutsal yazıyı bilenler anlamında bir kelimedir. Dilleri, diğer Türk dillerinden biraz farklıdır. Doğu Karayimcesi, Kıpçak Türkçesi ile büyük ölçüde benzerlikler içerir. Batı Karayimcesinde Türkçedeki bütün sesli harfler aynen mevcuttur. Kelime başlarındaki (ı) harfleri, (i)ye dönüşür. Söyleyişler farklı olsa bile, kelimelerin çoğu Türkçedir. Arapça ve Farsçadan da az sayıda kelime almışlardır. Kırımdaki Karaimlerin Türkçesi, Türkiye Türkçesine, diğerlerine göre biraz daha yakındır. Size kelimesini sızga, yıllar kelimesi yınlar, akıllı kelimesi akınlı olarak kullanılır. Kısmet olursa yerine, kusmet bolsa diyorlar. Söz dizimi, İbrânice ve Rusçanın etkisiyle Türkçe söz dizimine aykırı özelliklere sâhiptir. Bu bağlamda; özne, fiil ve yüklemin yerleri değişebilmektedir. Karayim Türkleri, topluca yaşadıkları bölgelerden uzaklara gittiklerinde bile dil özelliklerini korumuşlardır. Zâten Türk olmanın en belirgin göstergesi, Türkçe konuşmaktır. Türkler târih boyunca din değiştirmişler, vatan – bayrak değiştirmişler, ancak dillerini dâima korumuşlardır. Günümüzde Karaimlerin Türk olarak ve de Türk Kültürüne bağlı kalarak yaşamalarının yegâne sebebi, Türkçelerini şîve(1) ve lehçe(2) farklılıklarıyla korumalarıdır. On dördüncü yüzyılda Litvanya Kinezi(3), Kırımdan pek çok Müslüman ve Musevî Kırım Türkünü esir alarak Litvanyaya götürmüştü. Bu insanlar, yeni ve tanımadıkları, dillerini bilmedikleri o yabancı muhitte bile, rejime sadâkatle hizmet etmelerine rağmen dillerini aynen korumuşlardır. Çalışkanlıkları ve dürüstlükleri sebebiyle Litvanya yönetimi, Kırımlı Müslüman ve Musevî Türklere özel haklar ve avantajlar sağlayınca, çok sayıda Kırım Türkü, Litvanyaya göç etmiştir. Sayıca çoğaldıklarında dillerini korumaları daha da kolay olmuştur. 1930lu yıllarda Kırımdaki Karayim Türklerinin konuşma dilinde, Anadolu Türkçesinde de kullanılan 530 kelime bulunduğu belirlenmiştir. Karayim Türklerinin adları ve soyadları, başlangıçta Türkçe iken, Ruslaştırma politikalarının sonucunda, Slav isimleriyle özdeşleşmiştir. Karayim Türklerinin yazılı kaynak eserleri şunlardır: 1- Karay Millî Ansiklopedisi (Birinci cildi 1995 yılında Moskovada, İkinci cildi 1996 yılında Pariste basılmıştır.) 2- Kırım Karayları – Kırımın Küçük Yerli Halkı (Paris, 1995), 3- Karâimce Sözlük (Karaim yazarı Aleksander Mardkowicz tarafından hazırlanıp 1999 yılında Kırımda basılmıştır.) Karayimler arasından; bir dönem için Akmescit Belediye Başkanlığına seçilen siyâsetçi ve devlet adamı, bulundukları ülkelerde tanınmış sanatçılar, yazarlar, fikir adamları, komutanlar, besteciler, kimyacılar, şarkiyatçılar, sinema yönetmeni gibi aydınlar yetişmiştir. Karayim Türkleri, el işi sanatlarda çok mâhirdirler. İNANÇLARI Karayim inancının doğmasına, bir takım dînî, siyâsî ve sosyal sebepler etkili olmuştur. Karayimleri Abbasi halifelerine karşı temsil eden cemaat liderinin Talmud akidelerini kabul etmiş olmalarından rahatsız olan halk, Yahudilerin de Mûsa dînine sonradan ilâveler yaptıklarını iddia ederek Karâilik veya Karâinizm denilen farklı bir mezhebin mensubu olmayı tercih ettiler. Yahudilerden farklı olarak diğer tek tanrılı dinlere karşı dâima saygılı oldular. Onlar; Hazret-i İsâyı bir peygamber olarak tanırlar. Hazret-i Muhammed (sav) Aleyhisselâmın da peygamberliğini kabul ederler. İnançları; Hıristiyan akideleri temeli üzerine oturtulmuş Musevîlik… olarak tanımlanabilir. Musevîliğin temel hükümlerini içeren On Emiri aynen ve hassasiyetle kabul edip uygularlar. Onlar; inançlarına kavi, bağlı oldukları yönetime sâdık… ve ister Müslüman olsun, ister Hıristiyan… içerisinde yaşadıkları toplumun inançlarına saygılı olmaları sebebiyle devlet otoritelerinin ilgi, destek ve himâyelerine mahzar olmuşlar, devlet imkânlarından, devletin aslî halkı gibi yararlanma imkânı bulmuşlardır. Kırım hanları, Galiçya(4), Macaristan, Litvanya, Polonya ve Rusya… Karâilik – Karâinizm mezhebinin bağımsızlığını tanımışlardır. İbâdetlerini Kenasa denilen yerlerde yaparlar. Kenasaya girerken, Müslümanlar gibi ayakkabılarını çıkarırlar. Kenasaların yönü kıble ile aynıdır. Mezarların defin yönleri de aynıdır. Yirminci yüzyılın başlarında Karâinizmin merkezi Kırım idi. 1917 Komünist devriminden önce burada, 11 mâbet ve dînî tesisleri vardı. Lenin ve Stalin döneminde dînî yapıları imhâ edildi. Karayim Türkleri âlemlerin Rabbini, kadim Türk inancının isimlendirmesi ile Tengri olarak anarlar. Eski Türk inancının mukaddes emânetleri, inanç içerikli ve mukaddes sayılan gelenekleri aynen muhâfaza ederler. Bu inancın yasakladığı hareketlerden titizlikle kaçınırlar. Ağaca çaput bağlamak, ay ve güneş tutulduğunda teneke – davul çalarak gürültü çıkarmak, kapı eşiğine basmamak, sabun ve makası elden ele vermemek – almamak… gibi Türklerin Türkistandan gelirken berâberlerinde getirdikleri alışkanlıklarını sürdürürler. Araştırmacılar; dünya coğrafyasının, zaman içerisinde etnik zenginliklerini kaybetmekte olduğunu belirtiyorlar. Karayim Türkleri, kaybedilme eğiliminde olan ve fakat, Hamdullah Suphi Tanrıöverin Gagauz (Gökoğuz) Türklerine gösterdiği ilginin çağdaşı ve benzeri ile canlandırabileceğimiz ve geliştirebileceğimiz târihî zenginliklerimizden biridir. ------------------------------ (1) şive: bir dilin, ses ve bâzı şekil özellikleri ile farklılaşan kollarından her biri. Daha çok söyleyişlerde hissedilir.. (2) lehçe: Şiveden daha şiddetli (büyük) farklılıklar gösteren dil kollarının her biri. Söyleyişlerdeki farklılıklar, yazıya da yansır. (3) kinez: bir bölgenin merkeze bağlı en yüksek mülkî âmiri, vâli veya bölge vâlisi. İçişlerinde bağımsız olarak görev yapmakta idiler. (4) Galiçya: Doğu Avrupada bir bölge. Avusturyanın 1772de Polonyayı ilhak etmelerine kadar Polonyanın bir parçası olmuş, 20. yüzyılda yeniden Polonyaya bağlanmış, günümüzde ise Polonya ile Ukrayna arasında bölünmüştür.
Posted on: Mon, 11 Nov 2013 19:12:45 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015