Mısır ve İhvan Mısır, sadece İslâm dünyası için değil, - TopicsExpress



          

Mısır ve İhvan Mısır, sadece İslâm dünyası için değil, bölgemiz ve dünya için en önemli ülkelerden biridir. İran’da devrim olduğu zaman İsmet Özel, “Bu devrimin İran’da olması, İslâm ve İslâm dünyası için müsbet bir önem ifade etmez. Mısır veya Türkiye’de olmuş olsa idi ederdi.” değerlendirmesinde bulunmuştu. Mısır, bilhassa coğrafyasından kaynaklanan ve dolayısıyla kendi tarihiyle birlikte bölgenin ve insanlığın tarihine, geleneklerine ve ülke olarak bütün hayatına yansıyan bu önemi sebebiyledir ki, tarih boyu hep işgallere maruz kaldı. Hiksoslar, Makedonyalı İskender, Roma İmparatorluğu, Müslüman Araplar, Memlûkler, Osmanlılar, Fransızlar, İngilizler, Mısır’ı işgal ettiler. Batı Asya’dan gelen ve büyük ihtimal Hz. İsmail (a.s.) neslinden bazı toplulukların da içinde bulunduğu Semitik bir kavim olan Hiksoslar döneminde Hz. Yusuf (a.s.) rehberliğinde İsrail Oğulları Mısır’a yerleşmiş ve Allah’ın bütün peygamberlerle gönderdiği din olan İslâm, iki asra yakın Mısır’da hakim olmuştur. Mısır’ın yerli hanedanı olan Firavunlar döneminde ise Mısır, hep zulüm görmüştür. Mısır, Hz. Ömer’in (r.a.) hilâfeti döneminde Amr ibnü’l-Âs tarafından fethedilmiş ve bu tarihten sonra Mısır, İslâm medeniyeti içinde çok önemli bir yer kazanmıştır. Fatımîlerden sonra Eyyubîler ve bilhassa Memlûkler döneminde Mısır’da İslâmî ilimler özellikle Hadis sahasında zirveye ulaşmış, büyük ve ansiklopedik âlim Zehebî’den sonra âdeta altın bir silsile halinde uzanan Zeynüddin el-Iraqi, Nureddin Ebu’l-Hasan el-Heysemî, İbn Hacer al-Askalanî ve Celâleddin es-Suyutî, İslâm ilim semasının son en parlak yıldızları olmuşlardır. Peygamber Efendimiz’le (s.a.s.) evrensel temsil ve tebliğine ulaşan İslâm öncesi tarihinde olduğu gibi, İslâmî tarihinde de çok önemli roller üstlenen Mısır, İslâm’ın ve insanlığın geleceğinde de yine elbette çok önemli fonksiyonlar görecektir. O, Hz. Bediüzzaman’ın (r.a.) değerlendirmesiyle, belki yine bilhassa ilimler sahasında yerine getireceği bu fonksiyonları adına tahsiline devam etmektedir. 1928 yılında mütevazı öğretmen, büyük mürşid Hasan el-Benna (r.a.) tarafından kurulan İhvanü’l-Müslimîn (Müslüman Kardeşler), bir asra yaklaşan tarihinde İslâm dünyasındaki en etkili İslâmî hareketlerden biri olmuştur. Hasan el-Benna’dan sonra içinden Seyyid Kutub, Abdülkadir Udeh, Mustafa Sibaî, Said Havva gibi çok önemli simalar çıkaran İhvan, ağır tenkillere maruz kaldı, büyük kurbanlar verdi. Pek çok üyesi hapishanelerde şehid edildi. Bunlardan bazıları, ayaklarından tersine sürülen arabalara bağlanarak diri diri parçalandı. Seyyid Kutup, Nasır’ın zindanlarında gördüğü işkenceleri anlatırken, “Derim jiletlerle doğranırken hiçbir acı duymuyor, Allah’a hamd ediyordum.” der. İsimleri burada anılamayacak pek çok İhvan üyesi Müslüman hanımın hapishanelerde eşleri, çocukları, kardeşlerinin gözleri önünde ırzlarına tecavüz edildi. Şu anda Mısır da, İhvan da, yeni bir sürece girmiş bulunuyor. Tarihi boyu uğradığı tenkillerin ve şu anda olup bitenlerin muhasebesini yapmak, İhvan’ın kendisine düşüyor. Ortada fiilî bir durum varken, geçmişe ait dışarıdan teorik tenkitlerde bulunmak, samimi bile olsa, en azından Hallac’a Şiblî’nin gül atmasına benzer; yaralar. Bundan sonrasını konuşmak gerekir. Suriye’deki ve Filistinli Müslümanların da doğrudan zarar göreceği bu yeni durumda en büyük endişe, İhvan’ın şiddete çekilmesi, sokaklarda rövanş ve iktidar araması, Mısır halkının, Allah korusun, lâik–anti-lâik/İslâmcı etiketlenmeleriyle ortadan çatlatılıp iç savaşa sürüklenmesi ve Mısır’ın bölünmesidir. Bundan sonra da en büyük vazife, yine İhvan’a düşüyor. 08 Temmuz 2013, Pazartesi
Posted on: Mon, 08 Jul 2013 05:36:01 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015