Prof. Dr. Nihat Hatipoğlunun anlatımıyla babası Haydar - TopicsExpress



          

Prof. Dr. Nihat Hatipoğlunun anlatımıyla babası Haydar Hatipoğlu Babam, Resulullah (sav)ın Komşusu Oldu ... 23 Mayıs 1995 gece yarısı biz kendisini Esenboğa havaalanına getirecek uçağı beklerken Medinetür-resulden telefon eden diş hekimi kardeşim Fatih, titrek sesiyle şöyle dedi: Biz babamızı damat ettik. Aşıkı Maşuka Resulullaha teslim ettik. Cennetül Bakide misafir edeceğiz. Ben o anda elimizden neyin gittiğini çok iyi biliyordum. 1987de Mısıra geldiğinde -bir anlamda kendisini deneyen- Ezher Ulemasının: Sizin gibi bir alimin Türkiyede olabileceğini tahmin edemezdik, dedikleri Haydar HATİPOĞLU hocamın, babamın gittiğini anladım. Hadis, tefsir,fıkıh, feraiz, bedii, meani, beyan velhasılı bütün dini sahalarda hüccet olan bir alimin toprağa gideceğini biliyordum. O hep Medineliydi. O hep Ravzayı Mutahharanın oralardaydı. Yatarken, yemek yerken, kürsüdeyken, kitap okurken hep Ravzadaydı. Allah da şahittir ki Hz Muhammed(s.a.s.) adını kullandığı her seferinde boğazı düğümlenirdi. Efendimizin adını rahat kullanamaz mutlaka ağlardı. Gece yarıları kalkar (teheccüt namazı) Resulullaha aşkını ilan eden kasideler okurdu. Sabahları seccadesine elimi sürdüğümde secde yeri hala ıslak olurdu. Onu hep şöyle hatırlayacağım: kitap odasında önüne birkaç kitabı açmış notlar alıyor, kitap üzerinde veya herhangi bir münasebetle Resulullahın adını andığında dudakları büzülüp sakalından aşağı yaşlar boşalıyor, gördüğü kim olursa olsun yüzüne tebessüm ediyor, seccadenin üzerinde sarığını sarıyor, evden çıkmadan duha namazı kılıyor. Kuran okuduğunda bazı ayetleri dönüp-dönüp okuyor ve yüksek sesle ağlıyor, alacağı her kararda istihareye yatıyor, Kuran ve sünnet uğruna canını feda etmekten zerre kadar çekinmiyor ve en zor şartlarda Kuran ve Sünnetin , yani ehl-i sünnet akidesinin bir fedaisi gibi hep öne çıkıyor. Allah sana, zerreler adedince rahmet eylesin. Cennetmekan babam, seni hatırlıyorum! İbn-i Maceyi şerhediyordun. Resulullahın vefatı bölümünü bir ayda bitirebilmiştin. Resulullahın eli yana düştü.. diyordun sonra ağlıyordun. Bir saat sürüyordu ağlaman. Git, bugün daha yazamayız diyordun. Katibin olan ben ve kardeşim kalkıyorduk. İkinci gün oturuyorduk. Ve Resulullahın ateşi yükseldi. diyordun, sonra yine hüngür-hüngür ağlıyordun. Sanki o an oradaymışsın gibi. Resulullahın vefatını nasıl yazdığımızı bir Allah, bir sen, ben ve kardeşim biliriz. Abdülhakim Arvasi (k.s.)ın kabrini ziyarete gideceğimiz biz gün arabamıza bindiğimizde annemin esans kullandığını anladın. Artık yaşlı sayılan anneme: hanım, git kokuyu gider, öyle bin arabaya. Koku sürünüp de dışarı çıkan kadına, Peygamberimiz: Melekler lanet ederler demiştir deyip annemi tekrar eve gönderdiğini hatırlıyorum. İslamın hiçbir hükmünü kimseye, hiçbir şeye feda etmedin. Hiçbir zaman gölgeye sığınmadın. İslamın hakikatını söylerken hiçbir kınayıcının kınaması seni zerre kadar etkilemedi. Allah ve Resulu şahittir ki hep öyle yaşadın, ailen içinde hiçbir günaha-harama müsaade etmedin. Vefatında sonra Etlik Aşağı Eğlencenin cemaati geldi. Meğer gitmeden Medinede inşallah kalacağını ilan etmişsin. Kimine: Resulullaha bir arzuhalim var, inşallah bu sene cevap alacağım demişsin, kimine: Medineden firkat benim içimi yakıyor. Ne zaman Resulullaha komşu olacağım, bekliyorum demişsin. Daha neler neler demişsin. Allah senin makamını ali etsin. Allah senden milyarlarca kere razı olsun. Sen vefat ederken de bize ders verdin. 18 Mayıs günü Medineden dönecektin. 25ine erteledin. Senin göğsünden ağrı duyduğunu haber alınca bir an önce gelmen için girişimlerde bulunduk. Medinedeki kardeşim, Diyanetin görevlileri, Medineli bazı aracılar, herkes seferber oldu. 18.30 uçağı olmasına rağmen senin gönlün 22.30 uçağındaydı. Annem diyor ki, arabaya bindiğinde dönüp-dönüp Ravzay-ı Mutahharaya bakıyormuşsun, ağlıyormuşsun. Havaalanına geldin. Eşyalarla hiç ilgilenmedin. Annem sorunca; Merak etme eşyan gidecek dedin. Oradaki Kamil Beye bütün paranı vermek istedin. Seydo, paran sana lazım olur dese de, bin doları verip: Oğlum, benim bundan sonra para ile işim bitti. dedin. Yine anlamadılar. Nihayet turnikeden geçtin, uçak 23.30a ertelendi. Herkesi uçak için otobüse alırlarken Sivaslı doktor Mecnun Beyin ve ötekilerin şehadetiyle binmemeye çalışıyordunuz. Ayaklarınız gitmiyordu. Son anda doktora gel abdest alalım dedin. Abdest aldınız. Herkes binmeye hazırlanırken siz oturdunuz. Sizi görenler diyor ki: hocamız bir haber bekliyor da haber gecikmiş gibi huzursuzdu. Doktor size sordu: Bu kaçıncı hac! gülümsedin, elini sallayıp: Bundan sonra sayılamaz dedin. Yine kimse anlamadı. Ama sen ne dediğini iyi biliyordun. Çünkü orada hac mevsiminde defnedilen kıyamete kadar hac yapar. Sonra oturduğun yerde, sanki gelen haberciyi görmüş gibi, başını yana çevirdin ve sandalye üzerine eğildin o kadar. Ne bir çırpınma, ne bir sekerat. Hacılar tekbir getirdiler, seni öptüler. Ağladılar, seni müjdelediler. Sonra dediler ki: Hocamızı pasaport işlemi bittiği için uçağa alıp Türkiyeye götürelim. Bu sefer cebindeki pasaport kayboldu. Tam bir saat da uçak onun için ertelendi. Pasaportu bulamadılar. Bulsalar, belki seni buraya getireceklerdi. Belki senin o güzel yüzünü görecektim. Ama sen habibinden uzak olacaktın. Seni bıraktılar. Uçak kalktı, baktılar ki pasaport cebinde. O gün sabah namazında Mescid-i Saadette bir senin cenazen vardı. Senin cenazene bütün cemaat katılmış. Görevliler bu sayının yüzbinin çok üzerinde olduğunu söylediler. Seni Hz Osmana yakın bir bölgede defnetmişlerdi. Seni gören herkes son üç-dört gün içinde yüzünün sakalından daha beyaz hale geldiğini söylüyorlar. Dr. Salih Bey: Son bir gününde hocamın dünyayla bütün irtibatı kesilmişti. Bunu kelimelerle izah mümkün değil. Sanki vücut yok, ruh ver gibiydi. diyor. Bu Medineye, Mescid-i Saadetin yanına, Cennetül Bakiye defnin manevi hazırlığı olsa gerek. Babam! Ben seni övmüyorum. Ben Allahın Resulüne aşkı övüyorum. Resulullah sana sevgi buyurmuş. Ben, Allahın habibini övüyorum. Salat Ona, selam Ona... İbn-i Maceyi bitirdiğin günü hatırlıyorum. Ah, diye bağırmış, ağlamıştın. Tam bir saat sürmüştü. Annem bizi odaya sokmamıştı. Sonra ne oldu, diye sorduk; dedi ki, Baban diyor ki: İbn-i Maceyi yazdıkça her gece Resulullahın yanındaydım. Ya ben bundan sonra ne yaparım? demiştin. Senin firakın bitti. Vuslat oldu. Ashabın kucağında Cennetül-Baki ehline verilecek umumi ve vacip olan şefaatı bekliyorsun. Şimdi biz firakı yaşıyoruz. Bu firak senin sevgilin olan Allah Resulüne kavuştuğumuz gün bitecek demek cüretini kendimde bulamıyorum. Cenazeni görenler, seni yıkayan Molla Burhan, hep senin o güzel yüzünle tebessüm ettiğini söylüyorlar. Onu öptük de öptük diyorlar. Ah, keşke bana da nasip olsaydı. Morga koyduk, morga güzel bir nisbet kokusu girdi diyorlar. Bana herkes ah, babanın yüzünü göreydin! diyorlar. Göreceğim inşallah, firakın bittiği vuslat gününde göreceğim inşallah. Kitaplarına sahip çıkacağım. Senin baktığın yerlere senin vukufiyetinden çok uzak ama olsun bakacağım. Senin oğlun olmayı şerefle taşıyacağım. Senin bize öğrettiğin çizgin, kitap ve sünnet ölçüsü nefesim çıkıncaya kadar devam edecek. Çünkü sen Resulullaha nasıl aşık olunabileceğini gösterdin bize,öğrettin bize. Allah Resulune ve Hz Ömere dayanan soyunla sen mekanını buldun. Diyanet İşleri Başkanlığı sana pek çok hatim okuttu. Yüzlerce yerde gıyabi cenaze namazın kılındı. Herkesten Allah razı olsun. Bütün mümin kardeşlerim sana haklarını helal ettiler, daha duyan herkes de edecektir inşallah. Ravza-ı Mutahharanın sahibine salat ve selam olsun; Bakinin sakinlerine rahmet ve selam olsun. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu
Posted on: Sat, 16 Nov 2013 07:30:58 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015