Provokasyon için işaret fişeği atıldı - Cahit Mervan CAHİT - TopicsExpress



          

Provokasyon için işaret fişeği atıldı - Cahit Mervan CAHİT MERVAN - BRÜKSEL 24.06.2013 ‘Dikkat… Dikkat’ demek gerekiyor. Pis kokular geliyor. Birileri bir yerlerde yeni kanlı ve kirli senaryolar yazıyor. Bunun ipuçları var. Bazı göstergeler söz konusu. Ortada bir komplo var. Bu komploya uygun yazılmış bir senaryo var. Sanki bir el kamuoyunu şimdiden PKK’ye mal edilecek kirli ve kanlı bir saldırıya yavaş yavaş hazır hale getirmeye çalışıyor. En son Pazar günü (23 Haziran) Zam...Devamını Gör Provokasyon için işaret fişeği atıldı - Cahit Mervan CAHİT MERVAN - BRÜKSEL 24.06.2013 ‘Dikkat… Dikkat’ demek gerekiyor. Pis kokular geliyor. Birileri bir yerlerde yeni kanlı ve kirli senaryolar yazıyor. Bunun ipuçları var. Bazı göstergeler söz konusu. Ortada bir komplo var. Bu komploya uygun yazılmış bir senaryo var. Sanki bir el kamuoyunu şimdiden PKK’ye mal edilecek kirli ve kanlı bir saldırıya yavaş yavaş hazır hale getirmeye çalışıyor. En son Pazar günü (23 Haziran) Zaman gazetesinin birinci sayfasında yer alan ‘PKK’nin Ankara saldırısı önlendi’ başlıklı yalan haber bu kuşkuyu güçlendiriyor. Barış ve çözüm sürecinin ilerlemesinden, Kürt sorunun demokratik ve eşitlik temelinde çözümünden, Kürtlerin kendi geleceklerini özgürce belirleme hakkının tanınmasından, Türkiye’nin demokratikleşmesinden rahatsız olan güçlerin başında Fethullah Gülen Cemaati’nin geldiği son günlerde daha bir netlik kazanıyor. Bu bir ön yargı değil. Gerçeğin ta kendisidir. Kürt ve demokrasi güçlerinde bu kanı son günlerde daha bir ağırlık kazandı Cemaatin medyasında yer alan, astı ve astarı olmayan yalan ve özel hazırlanmış haberler birilerinin sanki bir yerlerde kirli ve kanlı saldırılar planladığını gösteriyor. Denilebilir ki bir gazetenin birinci sayfasında yer alan yalan bir haberden yola çıkarak koca bir ‘cemaat’ hakkında bu kadar büyük bir suçlamada bulunmanız haksızlık değil mirdi? Hayır değildir. Bunun nedenleri var. Kaldı ki kanlı ve kirli saldırı ihtimali binde bir dahi olsa, bunu deşifre etmek ve oyunu bozmak bizim boynumuzun borcudur. ÇÖZÜM SÜRECİNE KARŞI KANLI TUZAKLAR Evet ortada bir çözüm süreci var. Ancak bu çözüm süreci başlamadan tuzaklarla, kanlı pusulara karşı karşıya geldi. Katliamlarla süreç başlamadan bitirilmek istendi. İmralı’da devletle PKK lideri Abdullah Öcalan arasında yoğun bir görüşme trafiğinin olduğu günlerde 30’u 31 Aralık’a bağlayan gece Lice kırsalında 10 HPG savaşçısı kalleşçe bir suikast sonucu katledildi. Bu İmralı müzakere sürecine karşı yapılmış ilk ciddi suikastı. Barış ve çözüm süreçlerine yapılan suikastlar yeni değil. Oslo süreci derinleştiği zamanda, hatta İmralı’da Türk devletiyle Öcalan arasında ‘mutabakat metninin’ son şeklinin verildiği gün, yani 16 Eylül 2010 günü Hakkari’nin Peyanis Köyü’nde bir minibüsün geçişi sırasında patlama meydana geldi. 9 kişi yaşamını yitirdi. Öcalan daha sonra avukatlarıyla yaptığı bir görüşmede bu katliamı değerlendirirken şunları söyledi: “Yapılan bu son patlamayla buradaki görüşmeler dinamitlendi, bombalandı. Bu görüşmeler oldukça verimli geçiyordu, umutluydum.” Çözüm ve barış sürecini dinamitleyen güçler saldırıyı hemen PKK’nin üstüne yıkmaya çalıştılar. Gerçekte ise PKK güçlerinin bu saldırıyla uzaktan-yakından hiçbir alakası yoktu. Bu kanlı saldırı tıpkı PKK’nin Avrupa Parlamentosu’nun çağrısı üzerine 1995 yılının sonunda yaptığı ateşkes sonrası gelen ve korucuların diri diri yakıldığı Güçlükonak katliamının bir benzeriydi. Bütün izler Güçlükonak’ta olduğu gibi Peyanis katliamında da derin devleti işaret ediyordu. Savaşın bitmesini istemeyen bir el tekrardan devreye girmiş ve İmralı’daki barış görüşmelerini dinamitlemişti. Bu saldırıya rağmen HPG eylemsizlik kararından vazgeçmedi. Öte yandan Erdoğan hükümeti de savaşı derinleştirmeyi göze alamadı. Yaklaşan genel seçimleri atlatmak için bu kez çözüm değil, oyalama taktiğine başvurdu. AKP beklendiği gibi 12 Haziran 2011 seçimlerinden sandıktan birinci çıktı. Çözüm için umutlar azalmadı. Aksine artı. Çünkü yüzde elli seçmenin oyunu almış ve askeri vesayeti gerilettiğini, hatta ortadan kaldırdığını iddia eden bir hükümetin sorunu çözmesi için riskli adımlar atması akla daha yatkın geliyordu. Ancak 14 Temmuz 2011 günü tamda Demokratik Toplum Kongresi’nin olağan kongresini gerçekleştirdiği gün Türk ordusu göz göre göre kendi askerini ateşin içine attı. Zorunlu operasyona gönderdiği askerlerle eylemsizlik pozisyonunda olan HPG güçleri arasında çıkan çatışmada 13 asker yaşamını yitirdi. Böylelikle zaten fikriyat olarak çözüme hazır olmayan ve PKK lideri ile görüşme yaptığı için masa altından Gülen cemaatinin tekmelerine maruz kalan hükümet Oslo sürecini bitirdi. Ancak kirli eller bununla kalmadı. Oslo görüşmelerinin tutanaklarının bir kısmını, hatta başka yerlerde yapılan görüşme ve konuşmalardan eklemler yapılarak basına servis edildi. Bu hükümetin yumuşak karnının Gülen Cemaati olduğu gerçeğinin açığa çıkmasına neden oldu. PKK görüşme tutanaklarının basına sızdırılmasını siyasi suikast olarak niteledi. Gözler bir anda Gülen Network’una çevrildi. Bütün yollar oraya çıkıyordu. Cemaat her şart ve koşulda çözümden değil, tasfiyeden yanaydı. Cemaatin önde gelen kalemleri bunun için PKK’yi çökertmeden bahsediyor ve hükümete binlerce, hatta on binlerce insanın ölmesi muhtemel olan Sri Lanka modelini salık veriyorlardı. İşte 2012 yılın son gününde Lice’de kan dökenler Oslo sürecinde olduğu gibi İmralı müzakerelerini dinamitlemek istediler. Ancak bu kez başaramadılar. Müzakere devam et. On HPG savaşçısının katledilmesine rağmen Öcalan ve PKK masadan kalkmadı. Bu kanlı ve kalleş saldırıdan dört gün sonra DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ve BDP Batman Milletvekili Ayla Akat İmralı adasını ziyaret etti. Bu ziyaretle birlikte ilk kez kamuoyu açıktan ve görünür şekilde İmralı’daki görüşmelerden haberdar oldu. ‘DÜŞMAN KARDEŞLER’ SÜRECE KARŞI BİRLEŞİYOR Bu malumun ilanı sayılan ziyaret Kürtleri, barış ve demokrasiden yana olan hereksi sevindirdi. Barış ve çözüm fikrine ilk saldırı atışları beklendiği gibi yine CHP MHP ve Ergenekoncu güçlerin dışında Gülen Cemaati’nden geldi. Cemaatin önde gelen kalemleri çözüm yerine hükümeti bu işten vazgeçirmek için hareket geçti. Bir anda Gülen Cemaati, Ergenekoncu Güçler, MHP, Kemalistler ve CHP İmralı’da Öcalan ile masaya oturan hükümete karşı birleşti. Kürt düşmanlığı ardaki çelişkileri ’teferruat’ haline getirdi. İmralı’daki görüşmeler tam hız devam ederken, kamuoyunu şok eden saldırı haberi bu kez Fransa’nın başkenti Paris’ten geldi. PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve Kürt gençlik hareketinin aktivisti Leyla Şaylamez kelimenin gerçek anlamında alçakça bir saldırıda katledildiler. Saldırının ayak izleri Ankara’da görülmeye başlandı. Katilin bütün yolları Türkiye’nin başkenti Ankara’daki karanlık odalarla kesiştiği görüldü. O karanlık odalarda ise Ergenekon’u tasfiye ettiğini söyleyen Gülen Cemaati’nin adamlarıyla, hükümetin MİT kanadındaki elamanları yaman bir iktidar savaşı içinde oldukları biliniyordu. Öcalan bu saldırıyı sürece ve kendisine karşı yapılmış bir suikast olarak niteledi. İkinci BDP heyetiyle yaptığı görüşmede “Ha bizi vurmuşlar ha Sakine’yi vurmuşlar” diyen Öcalan katliamın arkasındaki güç olarak süreç karşıtlarını işaret etti. Dolaylıda olsa Gülencilerin bu kanlı çorbada tuzlarının olabileceğine dikkat çekti. Paris cinayeti ile kirli eller istedikleri sonuca ulaşmadılar. Görüşme ve müzakereler İmralı’da son bulmadı. Ama sürecin yavaşlamasına neden oldu. Ancak hem 30-31 Aralık gecesi Lice katliamı ve hem de bu katliamdan 10 gün sonra gelen Paris suikasti, Oslo sürecinde olduğu gibi masayı devirmeye yetmedi. Çünkü PKK ve Öcalan bu sarsıcı saldırılara rağmen süreci ilerletme kararlığını gösterdiler. Herkes, ama herkes Öcalan’a, PKK’ye, hatta hükümete itidal çağrıları yaparken Fethullah Gülen Cemaati’nin önde gelenleri süreci yazı ve yorumlarıyla provoke etmeye çalıştılar. Hükümete Kürt sorununu çözüm yerine PKK’yi çökertmeyi ve kanlı yolu önerdiler. Ancak olmadı. 21 Mart’ta Abdullah Öcalan’ın Newroz’daki açıklamasıyla ve daha sonra KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın 25 Nisan 2013 günü Qandil’de yaptığı o meşhur basın toplantısıyla süreç filen başladı ve birinci aşaması neredeyse kazasız-belasız tamamlandı. Oslo sürecine cephe alan düşman kardeşler Öcalan’ın çözüm sürecini başlatmasıyla birlikte yine birleştiler. Öyle ki bu konuda Zaman ile Sözcü ararsındaki fark neredeyse görünmez oldu. Bugün itibariyle de Gülen Cemaati, Ergenekoncu Güçler, MHP, Kemalistler, CHP ve hayatını PKK düşmanlığı üzerine kurgulamış bazı ‘Kürt kökenli’ şahsiyetler sürece karşı olan bu pozisyonlarından vazgeçmiş değiller. Ancak eskiye göre daha çaresizler. Çünkü PKK’nin gerilla güçlerini büyük oranda geri çekmiş olması her dönem kanlı senaryolara imza atan bu şer güçlerini bir anlamda çaresiz kılıyor. İşte bu nedenle şimdi süreci bozmak ve gündemden düşürmek için yeni provokasyonlara ihtiyaçları var. Her olanağı bu kirli iş için kullanmak istiyorlar. Örneğin Gezi Direnişi ile birlikte açığa çıkan değişim ve demokrasi dinamiğini süreç karşıtı ve gerici-ulusalcı bir karakter kazanması için bayağı uğraşıyorlar. Boşu boşun ABD’nin Pensilvaniya Eyaleti’nde ‘zorunlu misafir’ edilen Fethullah Gülen son üç hafta içinde dört kez açıklama yapmıyor her halde. ZAMAN’DAKİ HABER İŞARET FİŞEĞİ Mİ? Ancak bu numaralar kafi gelmemiş olsa gerek ‘Bombayı sahtesiyle değiştiren polis, PKK’nın Ankara’ya saldırısını önledi’ başlıklı özel bir haber servise konuldu. Sanki kanlı provokasyonların işaret fişeği gibi. Haber çok ilginç hazırlanmış. İbrahim Çelik imzalı bu habere göre 52 kişin öldüğü Reyhanlı saldırısından sonra Ankara’ya yapılacak bir saldırı önlenmiş! 21 kilo TNT, 4 Kilo C-4 ve 15 el bombası Suriye’den kaçak olarak Suruç’a getirilmiş ve BDP’li Belediye Başkan Yardımcısı E.P.’nin evinin bahçesine gömülmüş!! İşin en enteresan yanı ise bundan sonra: Sözde polis bu cephaneliğin bahçedeki yerini tespit ediyor! Bombaları oradan çıkarıyor!! Onların yerine GPS cihazı yerleştiriyor!!!! Polis bu tuzaktan-siz bunu düpedüz komplo olarak anlayın-habersiz olan iki kişiyi 25 Mayıs’ta bir operasyonla yakalıyor. Acayip bir beceri, öyle değil mi? Bu iki kişi yani güya Kandil’de bomba eğitimi almışlar ve PKK içindeki süreç karşıtlarıymış. Ankara’ya bomba koyacaklarmış. Falan fistan… Ne güzel!. Önce komplo kur. Git başkasının bahçesine bomba yerleştir. Sonra Agatha Christie romanlarına taş çıkarır cinsten polisiye bir hikâye yaz. Bu da yetmiyorsa. Ankara’ya bomba koy ve PKK’nin üstüne yık. Ne kadar tanıdık kirli bir oyun, öyle değil mi? Peki bu kirli oyunun yazarı kim, oyuncusu kim dersiniz? Kim olacak? PKK ile masaya oturduğu için hükümete gece gündüz uyarı yapan, pusu atan, masa altından onu tekmeleyen, Oslo görüşmelerini sızdıran, Sri Lanka modeli öneren, Roboski katliamda dahi utanmadan PKK ize arayan ve en son Paris cinayetinin de kendi parmak izini gizlemek için canhıraş bir çabayla işi PKK’nin üstüme yıkmaya çalışan kimse, o dur. ‘Aman sende, bir haberdir, ciddiye almaya gelmez’ diyip geçemeyiz. PKK’nin Ankara’yı bombalayacaktı komplosu ve yalan haberi ilk önce internet dünyasına düştü. Siteler kopi-pas modeli olarak bu yalan haberi kullandılar. Bu haberi birinci sayfadan hiçbir gazete görmedi. Yalnız bir farkla. Üzerinde mutlaka durulması ve sorgulanması gereken bu komplo ve ona ilişkin haber bir gün sonra, yani 23 Haziran 2013 günü sadece, ama sadece Gülen Network’unun günlük yayın organı olan Zaman gazetesinde birinci sayfadan, manşetin yanında yukarıda aktardığımız başlıkla yayımlandı. Başka hiçbir gazetede bu haber birinci sayfadan değer bulmadı. Haber yalandı. O kadar ki Kürtlere ve PKK’ye ilişkin yalan haber yapmakta hiçbir dönem, hiçbir mahsur görmemiş merkez medya, hükümetin gayri resmi yayın organları, Kürtlere karşı her türlü ahlaksız ve kirli propagandayı yapmaktan çekinmeyen Sözcü ve Yeni Akit gazeteleri dahi bu yalan haberi birinci sayfadan görmediler. Ancak Türkiye’nin ‘en çok satan’ ve sözüm ona ‘en ciddi gazetesi’ Zaman gördü. Çünkü Zaman’cılar, yani Gülen Network’u bütün hesaplarını çözüm sürecinin akamete uğratılması üzerine kurguluyorlar. Ben derim ki hiç kimse bu badem bıyıklı, temiz giyimli, yanakları konuşurken kıpkırmızı olan bu ‘beyefendi’ görünümlü tiplerin yumuşak konuşmasına aldanmasın. Bu haber bile bu Network’un nasıl aman, aman diye provokasyon peşinde koştuğunu göstermek için yeterlidir. Haberin içeriği değil, ama böylesine kirli ve gerçek dışı bir senaryonun Zaman gazetesinde yer bulmasını ciddiye almak gerekiyor. Bu haber aynı zamanda birlerinin, nasıl kanlı bir provokasyon peşinde olduğunu da gösteriyor. Polisin, kozmik odanın yeni sahiplerinin, Türk istihbaratın ne haltlar karıştırdığını bilmemiz elbette ki mümkün değil. Ama şunu biliyoruz: PKK veya ona bağlı herhangi bir güç böylesi bir eylem hazırlığı içinde olmaz ve olamaz. Peki o zaman bu ne anlama geliyor? Bu demektir ki Suruç’ta bu komployu kuranlar, bu haberi yapanlar ve bu haberi büyük bir iştahla servis edenler, yani çözüm sürecinden rahatsız olanlar kanlı eylemler planlıyorlar. Herkesin buna karşı uyanık ve dikkatli olması gerekiyor.
Posted on: Wed, 26 Jun 2013 08:06:35 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015