Serin bir havanın hâkimiyetinde olan gecenin bir saatinde - TopicsExpress



          

Serin bir havanın hâkimiyetinde olan gecenin bir saatinde kendimi dışarıya attım. Cılız yıldızların donuk ışıklarıyla etraf loş bir ışıkla aydınlanmıştı. “Aman Allahım! Ne kadar soğuk!” Buz soğukları, beni kaskatı keserken akabinde ılık bir rüzgâr, uzaklarda bir kâğıt parçasını sürükleye sürükleye getirip ayaklarımın başucuna bıraktı; birkaç yerden kesilmiş olan notu alıp okumağa başladım. Şöyle yazıyordu “Bu notu okuyan her kimsen, uzaklardaki aşka bir mektup yazman dileğimdir” buruşmuş, yırtılmış notu evirip çevirdim başka yerinde ne bir isim ne bir imza ne de bir adres vardı. Hemen içeriye koştum, gaz lambasının kısık alevli fitilini elimle temizleyip ışığını canlandırdım. Evim, tüm düşlerimin hurdalığını andıran rüzgârlı; Rüzgargeçit körfezin yamacında dört duvardan ibaret bir fakirhaneydi. ‘Bir mektup yazmalıyım’ deyip asırlık çınar gibi duran eski, kalın ve pörsümüş defterimi açıp yazmaya başladım. Anlayabilmek, anlatabilmek için elit kitaplara muhtacız ve anlaşılabilmek içinse dost gibi bir sevgiliye... Çöl eksibelerine gömerken gülüşlerimi/Kanırtmalı bir çığlık olurdu yokluğun… S/ayıkla gözlerimdeki kendini/ Ben aşkla bakarken/ Sen tanrısal nergise sakladın /Büyülü yüzünü… Yüz ağladı yer/ titrediğin yerden Bin ağla bir akarsuya! Ve ben kurumuş bir çölüm! Artık üstümde yıldızlar yerine toprak çok /Beyaz/ Mavi yok artık… Bir çentik daha atıldı ömrüm/ Kara karanlık bir yerdeyim/ Ve daracık tenhalar içindeyken!/usulca Nergis bıraktığını görüyorum Kalkıp sarılmak isterken…/ Üstümde ağırlıklı bir toprak kokusu!/ Ve rüzgârla geliyorsun, adını aöyleden… Tüm duygu ve düşüncelerimi mürekkebime banıp “Rüzgârla gelen mektup”a bir cevap olarak yazıyorum; Önce yılların bıraktığı isli çaydanlığımdan bir fincan çay doldurdum, sonra kükürt oksitten bir sigara yaktım. Bilmem biliyor musun sigarasız yazı yazmadığımı? Nerden bileceksin ki? Neyse… İçerimde ateş dışarımsı soğuk olan bir dehlizde bir başına, bir gece vakti kalkıp bir mektup yazmak budalalık gibi görünse de ‘bir mektup yazmalıyım’ ister suya yazılmış olsun ister bir havası boşluğa… Sevgi, Allahın insanlara bağışladığı en büyük armağanı; sevgi, parasal karşılığı olmayan en güzel duygudur. Niçin, neden buradayım? Ben, pılı pırtı gibi duran yalnızlığımı alıp boş kalabalıktan kaçtım! Ve çokça insan anlamaz insancıklardan… Sana soru sormayacağım çünkü imzasız, adressiz bir not yazmışsın ve belli ki suya yazmışsın; rüzgârla veya bir suyun dalgasıyla gitsin istemişsin. Aşk, sonsuz ulaşılmayası bir zirvedir belki eskiden o zirveye ulaşılabilirdi fakat şimdi imkânsız gibi görünmekte. Şimdiki aşklar, silikonsu baloncuklardan ibarettir; çıkara dayalı veya dış güzellik hegemonyalı şıp sevdi, kalkanlı, vurdulu kırdılı aşklardır. “Biz hem kurtların doymasını, hem de koyunların sağ kalmasını istiyoruz” diyen Tolstoy’un bu sözleri gibi. Sevginin kokusu olmaz, dokunulmayınca o sıcacık tene... ve bazen belirsizlikler olur, sevgi sandığımız ruhlara gizemce yapışmış ihanetlerden korkarız. Hani hayaller kurup da her bulutları yağmur bulutları olsun isteriz ya, gökyüzünün hep mavi olsun diye tutturduğumuz gibi… Gülümse şimdi… Yelkenler hazır! Ey yeri yurdu bilinmezlik aşk!
Posted on: Mon, 30 Sep 2013 20:36:02 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015