“SİLİKON BAZLI BİR EVREN ONTOLOJİSİ ÜZERİNE TASLAK - TopicsExpress



          

“SİLİKON BAZLI BİR EVREN ONTOLOJİSİ ÜZERİNE TASLAK (1) (C-12 bazlı evrenden sıkılanlar için bir özgürlük projesine doğru).” Az yiyip kendime bir hamal tutacakmışım! İçimde kopan fırtınayı anlatamam. Böyle durumlarda hep kötü düşler görürüm. Televizyon kumandasının “off” düğmesine hırsla bastım. Düşler bahçesine öyle kızgın boğa gibi dalınamayacağını biliyorum. Bugünkü toplantıda konuşma sırası bende. Aylardan beri hazırlandığım sunumumu daha başlamadan sabote etmişliğinin farkında bile değil. O hırsla, uyuyakalmışım. “Sayın Akademik Kurul ve Silikon Dünya’nın değerli üyeleri: Her iki Dünya’yı ilk kez bir araya getirebilmiş olmanın keyfiyle size hitabetme fırsatını bana verdiğiniz için müteşekkirim. Bir şaka gibi başlamış olan projenin bugün gelmiş olduğu düzey, göz kamaştırıyor. Ben, bugün burada, genel bir giriş yapmakla yetineceğim. Ayrıntıya daha sonraki sunumlarda girmeyi planladık. Konunun epistemolojik ve etik yönlerini diğer arkadaşlarım anlatacaklar...” “...............................................................!” Salon, afedersiniz, bir kadınlar hamamı. Daha şimdiden, kimsenin dinlediği yok! Bir masa etrafında toplanmış kadınlı-erkekli bir topluluk düşünün; zampara olanları nasıl anlarsınız? Bingo! Yan yatmışlardır. Şöyle: sağında erkek, solunda kadın olsun. O vatandaş sola yatıktır. Şu anda solumda duran Zizek Bey mesela. En doğru zamanı bulmuş, solundaki Judith’e harıl harıl bir şeyler anlatmakta. Dikkatini çekmek için –her zamanki gibi- öksürmem veya dürtmem gerekecek. Karşımda Laclau. Zizekle kavgalılar. Sonra girerim. Masa bu kez her zamankinden daha uzun ve kalabalık. En başta her zaman Chronos Amca. Yüzünde, ‘bunların seçkinleri buysa...’ der gibi ekşime - bıkkınlık varmış gibi geldi bana. Biz sağındayız. Konuşmacı olduğum için ilk kez bu kadar yakınım ona. Solunda Spinoza, Kant, Hegel ve Marx amca (ona da amca diyorum). Bu dörtlünün yan yana gelmesi pek hayra alamet değil. Nedense bu gün böyle olmuş. Sonra Laclau, Lacan, hastası Althusser. Cemil Salik ve S. Freud. İcra memuru Hasanım Ali, Josef K(aramel)’in yanına oturmuş. Sonra Raskolnikov ve yanında şu çara suikast düzenleyen dinibütün kumarbaz. Kahramanlarıyla yanyana gelmekten kaçınır halbuki. Davulcu Vedat (nerden çıktı şimdi bu? Haa, Gezi hadisesi). Sağımda Oblomov. Sonra Jameson. Freud’un sekreterinin yanına dandik Mark Bey düşmüş. Yanındaki Gödel’i sıkıntıyla dinliyor. Mecburen sağa eğik. Sonra, Selim Işık. Sonrasını seçemiyorum. Oda loş ve masa uzayıp gidiyor. Enerjimi kaybetmemem gerek. “Sunumumuzun arka planını, yirminci yüzyılın felaketleri oluşturuyor. Herkesin bildiği gibi, bir özgürlük projesinin despotizme dönüşmesi, iki adet dünya savaşı, insan uygarlığının zirvesi olduğu söylenen kıtadaki Nazi hareketi... Toplu kıyımlar, fırınlarda insan kavurmalar, açlıktan ölümler... Bunların hepsi daha dün oldu. Büyük düşünürler, büyük müzisyenler, büyük bilim adamlarının kıtasında oldu tüm bunlar ve hala olmaya devam ediyor. Arka planda böyle bir dünya var... Sadece ‘akıl’ ile varabildiğimiz yer, işte böyle bir Dünya. Birey denen şeyin, boşluk etrafında örgütlenmiş bir fırıldak olduğunu daha yeni yeni anlıyoruz. Akıl güçlerinin başedemediği bir azmanla karşı karşıyayız. Bu azmanın adı, İnsan!..” Tumturaklı ifadelere rağmen, hala doğru dürüst bir alıcı yok. Salon ana-baba günü. Sanırsınız ilk kez bir araya geliyor mübarekler. Son cümleleri sesimi yükselterek söylemişim... “İyi misin?” dedi. “İyiyim” dedim. “Gene birşeyler mırıldanıyordun” dedi. Kahve yapmış. Şefkat gibisi yok şu dünyada.
Posted on: Mon, 08 Jul 2013 18:32:15 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015