Uydurma Hadislere Örnekler.. devam.. 17) Allah yeri Cumartesi, - TopicsExpress



          

Uydurma Hadislere Örnekler.. devam.. 17) Allah yeri Cumartesi, o yerdeki dağları Pazar, ağaçları Pazartesi, sevilmeyen şeyleri Salı, nuru Çarşamba günü yaratmış. Yerin üzerine hayvanları Perşembe günü yaymıştır. Âdemi de Cuma günü ikindiden sonra yaratılanların en sonunda ve Cuma saatlerinin sonunda, ikindi ile akşam arasında yaratmıştır. İmam Buhârî, bu sözün hadis değil, Kâbul-Ahbârın sözü olduğunu ve merfû olarak rivâyetinin hata olduğunu belirtmektedir (İbn Teymiye, Mecmû Fetâvâ, I/256-257) İbn Teymiye gibi İbn Kayyım da aynı kanaattedir. Ayrıca, bu rivâyet, Kurân-ı Kerim âyetlerine terstir. Bu rivâyet, yaratmanın yedi günde olduğunu belirttiği halde; Allah Kuranda yeri ve göğü altı günde yarattığını belirtmektedir (7/Arâf, 54; 10/Yûnus, 3; 57/Hadîd, 4). (A. Yıldırım, a.g.e. s. 99-100 18) Allahın yarattığı ilk şey akıldır. Allah ona öne doğru yürü! dedi, o da öne doğru yürüdü; geriye doğru yürü! dedi, o da geriye doğru yürüdü. Bunun üzerine Allah şöyle dedi: İzzetime ve celâlime yemin olsun ki, katımda senden değerli hiçbir şey yaratmadım. Seninle alır, seninle veririm; seninle ödüllendirir, seninle cezâlandırırım. Mutasavvıflardan Ahmet Avni Konuk, Suhreverdi, İsmail Hakkı Bursevi, hadis diye zikretmişlerdir. Hadisin ittifakla mevzû olduğu kabul edilmektedir (Sâğânî, s. 35; Sehâvî, 163; Aclûnî, I/263 vb.). Kuranın yaratılışla ilgili anlatımlarıyla bağdaşması mümkün olmayan bir telâkki olduğunu belirtmektedir. Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. 19) Sen olmasaydın, Ben eflâkı (âlemleri) yaratmazdım. Aliyyul-Kari: Hulâsada da olduğu gibi, Sâğânî, mevzû olduğunu söylemiştir. (Aliyyul-Kari, a.g.e. s. 99; Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 164, no: 2123; A. Yıldırım, 121-123; A. Yıldırım, 121-123) 20) Ümmetimin âlimleri, Benî İsrâilin peygamberleri gibidir. Aliyyul-Kari: Demirî ve Askalânî, aslı olmadığını söylediler. (Aliyyul-Kari, a.g.e. s. 82). Şevkânî ve Zerkeşî, aslı olmadığını söylediler. (Muhammed bin Ali eş-Şevkânî, El-Fevâidul-Mecmûa fil-Ehâdîs-i Mevdûa, Kahire, 1380/1960, s. 286, no: 47, A. Yıldırım, 148) 21) Fakirlik, benim iftihârımdır ve ben onunla övünürüm. Aliyyul-Kari: Askalânî, bâtıl ve mevzû olduğunu, İbn Teymiye de, yalan olduğunu söylemiştir. (Aliyyul-Kari, a.g.e. s. 85-86; Aclûnî, a.g.e. c. 2, s. 87, no: 1835) Fakirlik küfür olayazdı hadisi çok zayıftır. Sahîh olması halinde, mânayı kalbî fakra hamletmek gerekir. Yani, kişiyi sızlanma ve korkuya atan, Allahın hükmüne rızâsızlığa, sema ve arzın Rabbince yapılan taksime itiraza sevkeden fakirliğe hamledilmesi gerekir. İşte bu sebeplerdir ki Rasûlullah (s.a.s.): Çok malla zengin olunmaz. Gerçek zenginlik kalb zenginliğidir (Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120, hadis no: 1051; Tirmizî, Zühd 40, h. no: 2374) buyurmuştur. 22) Âdem su ile çamur arasında iken ben nebî idim. Hallâc, Suhreverdi, Ahmet Avni Konuk gibi tasavvuf ehli insanlar bu sözü hadis diye nakletmişlerdir. İbn Teymiyye, bu rivâyetin aslının olmadığın, bu lafızla rivâyeti ilim ehlinden kimsenin görmediğini ve bâtıl olduğunu söylemektedir (İbn Teymiyye, Hakikatu Mezhebil-İttihâdiyyûn, s. 126-127). Zerkeşî, bu lafızla aslının olmadığını belirtir (Zerkeşî, Tezkire, s. 172). Bu rivâyetin kaynağı bakımından dayanağı yoktur. Elbânî bu tür hadisleri uydurma kabul etmiştir (Muhammed Nâsıruddin Elbânî, Silsiletul-Ehâdîsid-Daîfe vel-Mevzûa ve Eseruhâs-Seyyiu fil-Ümme, I/473-474) Hemen hemen aynı bilgilere Aclûnî ve eş-Şeybânî gibi müellifler de eserlerinde yer vermişlerdir. Rivâyetin uydurma olduğu açıktır (A. Yıldırım, s. 125) 23) Ben, yaratılışta nebîlerin ilki, peygamber olarak gönderilme yönünden sonuncusuyum. Elbânî, rivâyeti zayıf kabul etmiştir (Elbânî, a.g.e. II/115, no: 661). Rivâyet, mûteber kabul edilen kaynaklarda yer almamaktadır. Zayıf veya uydurmadır. (126) 24) Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Kim benim velîme eziyet ederse Bana açıkça harp ilân etmiş olur. Ben yapmasını istediğim hiçbir şey hakkında müminin ölümü karşısındaki tereddüdüm gibi tereddüt etmedim. Fakat bunda, kulum ölümden hoşlanmıyordu. Kulum Bana yaklaşabilmesi için, kendisine farz kıldığım şeylerin mislini yapması gerekir. Kulum Bana nâfile ibâdetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihayet Ben onu severim. Ben kulumu sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü ve tutan eli olurum... Ebû Nuaym, hadisin garib olduğunu söylemiştir. İbnEbid-Dünya nın muhakkıkı isnâdının zayıf olduğunu belirtmektedir. Elbânî ise isnâdının zayıf olduğunu söylemektedir (Sahîha, IV/189-193, A. Yıldırım, 145) Benzer iki rivâyet şöyledir: Allah Teâlâ buyurur ki: Kim benim velîlerimden birini hafife alırsa (küçültür ve hakaret ederse); Benim karşıma düşman olarak çıkmış olur. ; Riyânın en basiti bile şirktir. Kim Allahın velî kuluna düşmanlık ederse Allaha karşı harp ilân etmiş olur. Allah muttakî ve gösterişsiz gizli amel işleyen kullarını sever. Ki onlar, ortada yok iken hiç kimse tarafından sorulup araştırılmaz. Eğer bir toplulğun yanında iseler, çağrılıp fikirleri alınmaz. Onlar tanınmazlar. Kalpleri hidâyet lambalarına benzer. Bütün müşkil ve muğlak işlerin altından çıkarlar. Uhdesinden gelirler. İhyânın tahricini yapan Irâkî, bu rivâyet sahih değil, zayıf hadistir denildiğini, çünkü senedinde İsa bin Abdirrahman zayıf, hatta metruk bir râvîdir der (Irâkî, el-Muğnî, III/406, 10 nolu dipnot). Rivâyet sahih olamaz. Çünkü rivâyette belirtilen velîlerin, sahâbe dışında olduğu ve sanki onlardan da daha faziletli oldukları hissedilmektedir. Sahâbenin derecesi mâlumdur. Bunun aksi, kabul edilen bir durum değildir (146). 25) Küçük cihaddan büyük cihada dönmüş bulunmaktayız Hz. Peygamber böyle deyince, âEy Allahın Rasûlü! Büyük cihad nedir? diye sorulunca O da şöyle buyurdu: Dikkat edin, o nefs mücâhedesidir. Mutasavvıflardan Ebû Tâlib el-Mekkî (a.g.e. I/187)ve Hucvirî (a.g.e. 314) bu rivâyeti nefsle mücâhedenin önemi ile ilgili olarak eserlerine almıştır. Bu rivâyet, ikinci el kitaplarda yer almaktadır. Rivâyeti Irâkî, bu hadisi Beyhakînin Kitâbuz-Zühd adlı eserinde rivâyet ettiğini ve senedinin zayıf olduğunu belirtir (Gazzâlî, İhyâ, III/14; V/132). Aliyyul-Kari ise, İbn Hacerin bunun İbrâhim bin Ablenin sözü olduğunu söylediğini nakleder (Aliyyul-Kari, el-Esrâr, s. 211-212, no: 211). Hz. Peygamberin Tebük Gazvesi dönüşü buyurduğu rivâyet edilen bu söz hakkında İbn Teymiyye şöyle demektedir: Bunun aslı yoktur. Hz. Peygamberin fiillerini ve efâlini bilen hiçbir kimse bunu rivâyet etmemiştir. Bunun yanında kâfirlerle cihad etmek en büyük amellerdendir. İb Teymiyye, görüşünü âyet (4/Nisâ, 95; 9/Tevbe, 19-20) ve hadislere (bkz. Buhârî, Cihad 1; Müslim, İmâre 111; Nesâî, Cihad 17, hadis no: 3128) dayandırarak açıklar. İbn Teymiyye bu rivâyetin kendisinin zikrettiği âyet ve hadislere ters olduğunu belirtir (Mecmûu Fetâvâ, c. 11, s. 197-200). İsnâdı problemli olan bu rivâyetin metninin de âyet ve sahih hadislere ters olduğu anlaşılmaktadır. (227-228) 26) Düşmanlarının arasında en azılı olan düşmanın, iki yanın arasında ve içinde bulunan nefsindir. Hadis kitaplarında bulunmayan bu rivâyet, Gazzâlînin İhyâsında (III/10) zikredilir. Irâkî, rivâyetin senedinde bulunan Muhamed bin Abdirrahman bin Gazvânın hadis uydurucularından birisi olduğunu kaydeder. Rivâyetin uydurma olma ihtimali yüksektir. (228) 27) Ben yere ve göğe sığmadım, ancak mümin kulumun kalbine sığdım. Kesin olarak uydurmadır. (240) 28) Hz. Peygamberin hayâli gözünün önünden hiçbir zaman gitmeyen Hz. Ebû Bekir, bir gün Rasûlullah (s.a.s.)a gelerek, Ey Allahın Rasûlü! Her zaman hayâlin gözümün önünde duruyor. Hatta kazâ-i hâcet ânında bile sizi hayal ediyorum demişti. Rasûlullah (s.a.s.) ona: tahayyül etmeyin diye buyurmamışlardır. Bu rivâyeti Mevlânâ Hâlid, râbıtanın delillerinden bahsederken zikretmiştir (Hâlidiye Risâlesi, s. 16). Mevlânâ Hâlid, bundan şu sonucu çıkarır: O halde râbıta ve büyüklerin örnek yaşayışlarıyla tahayyül edilmeleri her zaman mümkündür. Kaynağı bulunamamıştır. Kaynaklarda yer almayan bu rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (259) 29) Beş şey ibâdettendir; az yemek, mescidlerde oturmak, Kâbeye bakmak, okumadan da olsa mushafa bakmak, âlimin yüzüne bakmak. Deylemî, Firdevsul-Ahbâr, II/309, no: 2791; Suyûtî, el-Câmius-Sağîr, I/613, no: 3966. Buradaki dipnotta hadisin zayıf olduğu belirtilmektedir. Rivâyet mûteber kaynaklarda yer almamakta, ayrıca Asr-ı Saâdette mescidler denecek kadar mescid olmaması, belirtilen zamanda Kuranın mushaf haline getirilmemesi ve bugünkü anlamda âlim tâbirinin o dönemde kullanılmaması rivâyetin uydurma olduğunda tereddüde yer bırakmamaktadır. İbnul-Cevzî, bunu şöyle değerlendirir: Hz. Peygamberin zamanında mushaf mı vardı ki, ona baksın. (Bkz. Ebû Şehbe, Difâ, s. 42) (267-268) 30) Hz. Âdem (a.s.) cennetten çıkarılmasına sebep olan hatayı işledikten sonra affedilmesi için (Nebînin hakkı ile tevessülde bulunarak) yaptığı duâda: Allahım! Beni Muhammedin hakkı için Senden beni affetmeni istiyorum diye yalvarmış. Cenâb-ı Hak: Ey Âdem! Henüz yaratmadığım halde Muhammedi sen nasıl tanıdın? diye sorunca, Hz. Âdem (a.s.): Yâ Rabb! Sen beni elinle yaratıp bana ruhundan üflediğinde başımı kaldırıp arşa baktığımda, arşın sütunlarında Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Rasûlullah cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki Sen, ismine ancak mahlûkatın en sevimlisini izâfe edersin! dedi. (Bundan dolayı onun ismiyle tevessül ettiğini söylemiş.) Bunun üzerine Allah: Doğru söyledin Ey Âdem! Gerçekten o, Bana yaratılmışların en sevimli olanıdır. Onun hakkı için (mâdem ki) Bana duâ ettin (tevessülde bulundun) Ben de seni affettim. Şâyet Muhammed olmasaydı seni halketmezdim buyurdu. (Kadı Iyaz, Şifâ, I338). Zehebî tarafından mevzû kabul edilen bu rivâyet, İbn Hacer tarafından bâtıl bir rivâyet diye nitelendirilmiştir. Heysemî, isnâdında tanınmayan kişiler olduğunu, belirtmiştir. İbn Teymiyye bu mevzûda nakledilen tüm hadislerin zayıf hatta mevzû olduğunu söylemiştir. Elbânî de rivâyetin Kurana ters, bâtıl ve uydurma olduğunu tesbit etmiştir. Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (274-1755) 31) İlim Çin gibi uzak ülkelerde de olsa onu elde etmek için peşine düşünüz. İlim talep etmek, hiç şüphesiz, her müslümana farzdır. Hatîb, Târîhu Bağdat adlı eserinde (9/364) rivâyet etmiş ve Ebû Atikenin sika olmadığını söylemiş; İbn Arrâk ise İbn Hıbbânın rivâyete âbâtıl ve aslı yoktur dediğini nakletmiş (Tenzûhuş-Şerîa, I/258), Elbânî de bâtıl olduğunu söylemiştir. Rivâyetin aslı olmadığı açıktır. (308) 32) Gizli bir ilim nevi vardır. Allah hakkında mârefet sahibi olanlardan başkası bunu bilmez. Bu ilimden bahseden ârifleri, Allah hakkında aldanış halinde olanlardan başkası inkâr etmez. Hadisi Deylemî rivâyet etmiş, ancak buradaki dipnotta isnâdının zayıf olduğu belirtilmiştir (Deylemî, Firdevsul-Ahbâr, I/258, h. no: 799). Mûteber kabul edilen kaynaklarda yer almayan ve isnâdı zayıf olan rivâyetin uydurma veya en azından zayıf olma ihtimâli büyüktür. (310) 33) Kim bildiği ile amel ederse, Allah Teâlâ, ona bilmediklerini de öğretir; amelinde muvaffak kılar, sonuçta kul cenneti hak eder (ve oraya girer). Kim de, bildiği ile amel etmezse, bildiğinde de şaşırır, Allah onu amelinde muvaffak kılmaz, sonuçta cehennemi hak eder (ve oraya girer). Rivâyeti Ebu Nuaym Enes tarîkıyla merfû olarak rivâyet etmiş, rivâyet senedinin uydurma olduğunu söylemiştir (Ebû Nuaym, Hilye, 10/15). Irâkî de Ebû Nuaymın ifadelerine aynen katılmıştır. Elbânî de mevzû olduğuna hükmetmiştir (Daîfe, I/611). Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (311) 34) Bir zikir meclisinde bulunmak, bin rekât (nâfile) namaz kılmaktan daha faziletlidir. Bir ilim meclisinde bulunmak, bin hasta ziyaretinden ve bin cenâzeye iştirak etmekten daha faziletlidir. Oradakiler: âYâ Rasûlallah! İlim meclisinde bulunmak, Kuran kırâatinden de faziletli midir? diye sorduklarında, Allah Rasûlü (s.a.s.), Kuran okumak, ilimle olursa ancak o zaman (asıl) faydayı verir. buyurdu. Mutasavvıflardan Ebû Tâlib el-Mekkî bu rivâyeti Allahın kalbe koyduğu ilimle kalbin açılması hususunda zikretmiştir (Ebû Tâlib el-Mekkî, a.g.e. I/149). Kaynağı bulunamamıştır. Kaynağı belli olmayan rivâyetin mevzû olma ihtimali büyüktür. (313) 35) Müminin firâsetinden sakının. Çünkü o baktığında Allahın nûru ile bakar. Zehebî ve İbnul-Cevzînin çok zayıf ve münker diye tanıttıkları bu rivâyete Elbânî de zayıf demiştir. Rivâyetin zayıf olduğu açıktır. (318) 36) Kırk gün süreyle Allaha ihlâs ile amel edenin hikmet pınarları kalbinden lisânına akar. İbnul-Cevzî, rivâyetin illetli olduğunu belirtmiştir. Zerkeşî, senedinde zayıflık olduğunu ifade eder. Elbânî de zayıf olduğuna hükmetmiştir. Rivâyetin zayıf olduğu anlaşılmaktadır. (319-320) 37) Bâtın ilmi Allahın sırlarından bir sır ve Allahın kullarından dilediği kimselerin kalbine attığı hükümdür. İbnul-Cevzî, sahih olmadığını ve râvîlerinin hepsinin bilinmediğini belirtmiş, Elbânî ise mevzû olduğuna hükmetmiştir. Uydurma olduğu açıktır. (324) 38) Şeriat sözlerim, tarikat davranışlarım, hakikat hallerim, marifet ise, her şeyim olan ana sermâyemdir. Hiçbir hadis kaynağında yer almamaktadır. Kaynağı belli olmayan bu rivâyetin uydurma olduğu açıktır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında tarikat ve tasavvufî bir terim olan marifet kavramları kullanılmıyordu. (325) 39) Allah, âşıkları, kendilerinden sâdır olan (şatâhat gibi) kusurlarından dolayı muâheze etmez. Sûfiyyenin hadis diye rivâyet ettiği sözdür (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III/310). Hiçbir hadis kaynağında bulunmayan bu rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (356) 40) Müminin dünyadaki hediyesi fakirliktir. [Tasavvuf büyüklerinden Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (Kuutul-Kulûb, I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir. Deylemînin rivâyet ettiği bu hadise, Suyûtî, zayıf demiş, Deylemî de, zayıf bir senetle rivâyet etmiştir. Bu rivâyetin metni de tenkide açıktır. (385) 41) Fakirlik, mümine atın yanağındaki dizgin ve alnındaki beyazdan daha süslüdür. [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir.] Taberânînin Mucemul-Kebirinde (VII, 294-295) zayıf bir isnadla rivâyet ettiği hadisi, Irâkî, senenidini zayıf kabul etmiştir. (385) 42) Peygamberlerden en son cennete girecek olan, zenginliği sebebiyle Süleyman (a.s.)dır... [Ebû Tâlib el-Mekkî, hadisi zühd konusunu işlerken (I/243), Gazzâlî ise fakr bahsinde (İhyâ, IV, 287) zikretmiştir.] Taberânî, Evsatta ferd bir isnadla rivâyet etmiştir. Bunda, Irâkînin de dediği gibi, münkerlik vardır. Mevzû olma ihtimâli çok yüksektir. (385) 43) Bir hadis rivâyeti, Hz. Peygamber, Allah Teâlâ, dünyayı Âdem oğlundan çıkana benzetti şeklindedir. Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî zühd konusunu işlerken zikretmiştir (I/244). Rivâyeti Ahmed bin Hanbel (Müsned, V/136) ve Taberânî rivâyet etmişlerdir. Fakat isnaddaki Ali bin Cudân hakkında ihtilâf edilmiştir. Rivâyet metnindeki nezâket ve üslûptaki düşüklük sebebiyle rivâyete ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Hadis zayıftır. (389) 44) Karnınızı aç bulundurunuz. İhtirâsı terkediniz, bedeninizi çıplak bırakını, emellerinizi kısa tutunuz, ciğerlerinizi susuz bırakınız, dünyayı terkediniz; umulur ki bu sâyede Rabbinizi kalplerinizle görürüsünüz. Hucvîrî, bu hadis rivâyetini açlık bahside zikretmiştir (Hakikat Bilgisi, s. 467). Irâkî, aslını bulamadığını söylemektedir. (el-Muğnî, III/214; Zebîdî, İthâf, VII/288). Rivâyetin aslı olmadığı anlaşılmaktadır, uydurmadır. (391) 45) Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır. Bu rivâyeti, Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/254), Gazzâlî ise dünyanın zemmi konusunda zikretmiştir. Aclûnî, İbn Teymiye ve Sâğânî, rivâyetin mevzû hadisler içinde yer aldığını belirtmiştir. Rivâyet, uydurmadır. (392-393) 46) Allah Teâlâ, dünyadan yüz çeviren kimsenin kalbine hikmet yerleştirir, dilini konuşturur, dünyanın dert ve dermanını ona bildirir. Ve onu sâlim olarak dünyadan çıkarıp selâmete ulaştırır. Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/255), Gazzâlî ise zühdün fazileti mevzuunda (IV/322) zikretmiştir. İbnul-Cevzî, Mevdûâtında almıştır. Rivâyetin uydurma olduğu bellidir. (393) 47) Allah Teâlâ, giydiğine aldırış ve itibar etmeyen insanları sever. Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/258), Gazzâlî ise zühdün açıklanması mevzuunda (IV/338) zikretmiştir. Irâkînin aslını bulamadığı rivâyeti (IV/336) Beyhakî rivâyet etmişti, Subkî de İhyâda isnâdını bulamadığı hadisler arasında zikretmiştir (VI/372) Rivâyetin uydurma olduğu açıktır. (394) 48) Hz. Peygamberin gömleği, zeytin yağcının gömleği gibi idi. Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/259), Gazzâlî ise zühdün açıklanması bölümünde (IV/337) zikretmiştir. Irâkî, Tirmizînin bu hadisi zayıf bir senetle rivâyet ettiğini söylemektedir (IV/337). Rivâyetin uydurma olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.)in meşhur sünneti olan nezâfet/temizlik özelliğine ters düşmektedir. (395) 49) Allahım, beni fakir olarak vefat ettir, zengin olarak vefat ettirme. Beni miskinlerle haşret. Bu rivâyeti Ebû Tâlib el-Mekkî, zühdün vasfı ve fazileti konusunu işlerken (I/263) zikretmiştir. Rivâyeti, Beyhakî Ebû Saîd el-Hudrîden rivâyet etmiş, ancak rivâyetin isnâdında bulunan Hâlid bin Yezid bin Abdirrahman hakkında İbn Adî ve Zehebî, zayıf ve güvenilir olmadığını haber vermişlerdir. Rivâyetin uydurma olma ihtimali açıktır. (398) 50) Zengine zengin olduğu için tevâzu gösterenin dininin üçte ikisi gider. Bu rivâyeti Kuşeyrî fakir konusunda zikretmiştir (Kuşeyrî Risâlesi, s. 445). Mûteber kaynaklarda yer almayan bu meşhur rivâyetin mevzû olduğu açıktır. (401) 51) Yüz seksen senesi olduğu zaman, size gurbeti (yurdundan uzaklaşmayı) ve dağların tepelerinde ibâdete çekilmeyi helâl kıldım. Eşref Ali, evlenmeyi terketme ve uzlet bölümünde (s. 251) rivâyete yer verir. Ebû Tâlib el-Mekkînin Kuutul-Kulûb adlı eserinde rivâyet şu biçimi almıştır: İki yüz senesinden sonra ümmetime bekârlık helâl kılınmıştır. Sizden birisinin o zamanda bir enik (köpek yavrusu) yetiştirmesi çocuk yetiştirmesinden daha hayırlıdır. ((II/239), Başka bir rivâyet de şu şekildedir: İki yüz yılında sizin en hayırlınız ailesi ve malı olmayan bekâr kimsedir. Bu tür rivâyetler genelde mevzûât (uydurma hadisler) kitaplarında yer almaktadır. Bu rivâyetler, kesinlikle uydurmadır. (405) 52) Allahım, Beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür, miskinler zümresinde haşret. Tirmizî ve İbn Mâce, zayıf senedlerle rivâyet etmişlerdir. Hadis, zayıftır. (410) 53) Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi âhiret için çalış. Bu lafızla uydurmadır. 54) Kanaat, tükenmeyen bir hazinedir. Bu rivâyet, bazı kaynaklarda hadis olarak geçer. Meselâ, bkz. Kurtubî, el-Kifâf vel-Kanâah, Kahire, 1408/1988, s. 14. Ancak İbn Hıbbânın, Muhammed bin Münkedirin babasına nisbet ettiği bir sözdür (İbn Hibbân, Ravzatul-Ukalâ, Beyrut, 1397/1977, s. 150). Bu söz, kanaat hakkında güzel bir ifâde olsa da hadis değildir. 55) Şüphesiz rüyâ; Allahın, uykusunda iken kulu ile yaptığı bir konuşmadır. Hiçbir hadis kaynağında yer almayan bu rivâyetin uydurma olduğu anlaşılmaktadır. (113) 56) Kınalanın, çünkü melekler, müminin kınasını hayra işâret kabul ederler. 57) Abdest aldığınız zaman suyu gözlerinizin içine sokmaya çalışınız. Ellerinizi silkelemeyiniz. Çünkü o, şeytanın yelpâzesidir. 58) Hanım, eşinin çamaşırını yıkadığı zaman, Allah ona bin sevap verir. Bin hatasını affeder. Yeryüzündeki her şey o hanım için istiğfâr eder ve âhiretteki derecesini bin kat yükseltir. 59) Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidâyete erersiniz. 60) Gecelerin en büyüğü dörttür: Recep ayının ilk gecesi, Şabân ayının on beşinci gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı geceleri. 61) Bir ibrik suyun fiyatı bir dinar (altın lira) olmuş olsa da Cuma günü banyo yapınız. 62) Amellerin en faziletlisi en zor olanıdır. 63) Bana çok salevât getirin; çünkü kabirde ilk soru benimle ilgili olarak sorulacaktır. 64) Bana dünyada en çok salevat getiren, cennette en çok zevceye sahip olur. 65) Kibirli insana karşı kibirli görünmek sadakadır. 66) Hz. Ömer bir gün Peygamber (s.a.s.)in huzuruna geldi. Ağladığını görünce sebebini sordu. Efendimiz (s.a.s.) şöyle cevap verdi: Cebrâil (a.s.)in bana haber verdiğine göre, Allah (c.c.) müslüman olarak ihtiyarlayan kimseye azab etmekten hayâ etmektedir. Acaba, ihtiyar müslüman günah işlerken Allahtan utanmaz mı? 67) Akîk yüzük takının. Çünkü o, taş değil; mübârek bir maddedir. 68) Zümrüt yüzük takınmak, fakirliği giderir. 69) Âlim meclisinde bir saat oturmak, Allah katında bin yıllık ibâdetten daha sevimlidir. 70) Hayvanın otu yiyip bitirmesi gibi, mescidde konuşma da iyilikleri yer bitirir. 71) Beş şey orucu bozar: Yalan, gıybet, koğuculuk, yalan yere yemin ve şehvetle bakmak. 72) En hayırlı ticâret, tuhafiyecilik; en hayırlı sanat da terziliktir. 73) Babanın evlâdına duâsı, Peygamberin ümmetine duâsı gibidir. 74) Gözlerini kaybetmek, günahlar için mağfirettir. İşitme duyusunu kaybetmek de günahlar için mağfiret sebebidir. Bedendeki diğer noksanlıklar da böyledir. 75) Yahûdi ve hıristiyanlara selâm veriniz. Ama ümmetimin yahûdilerine selâm vermeyiniz. Dediler ki: âOnlar kimdir ey Allahın Rasûlü? Buyurdu ki: Ezanı ve ikameti duyup da cemaate gitmeyenlerdir. 76) Hayret edilecek bir şey olmadan gülmek ahmaklıktır. 77) Bir söz söylerken aksırmak, o sözün doğruluğu için âdil bir şâhiddir. 78) Kurbanlarınızı büyük kesiniz. Çünkü onlar sırat üzerinde binek hayvanlarınız olacaktır. 79) Mercimek yemenizi tavsiye ederim. O, mübârek bir yiyecektir. Kalbi yumuşatır, gözyaşlarını çoğaltır. 80) Gıybet, zinâdan daha kötüdür. Sahâbîler, âbu nasıl olur, ey Allahın Rasûlü? diye sorunca Efendimiz (s.a.s.) şöyle cevap verdi: Adam zinâ eder. Sonra tevbe eder ve Allah (c.c.) tevbesini kabul edebilir. Ama, gıybet eden kimse, gıybet ettiği arkadaşı onu affetmedikçe, mağfiret edilmez. 81) Allah Rasûlünün, kabzası gümüşten bir kılıcı vardı. Adı zülfikârdı. 82) Peygamber (s.a.s.) patlıcanı yerdi ve faziletini de şu sözlerle anlatırdı: Kim onu dert olarak yerse ona dert olur. Şifâ olarak yiyene de şifâ olur. 83) Yeni doğan çocuklarınızı, ağladıklarından dolayı bir sene dövmeyiniz. Çünkü onlar, dört ay kelime-i şehâdet söylerler, dört ay bana salât u selâm ederler, son dört ayda da ana-babalarına duâ ederler. 84) Melekler, karnı dolu kimsenin yanına girmez. 85) Zemzem suyu ile cehennem ateşi, bir kulda ebediyyen bir araya gelmez. 86) Kim bir kerre salevât-ı şerîfe okursa, onun zerre kadar günahı kalmaz. 87) Kim bir ihtiyacını gidermekte güçlük çekerse, Bana salevât-ı şerîfe getirsin. Çünkü o, keder, üzüntü ve sıkıntıları giderir ve rızkı çoğaltır. 88) Kim, abdest aldıktan sonra bir kerre Kadr sûresi okursa, sıddîklerden olur. İki kerre okursa şehidler dîvânına yazılır. Üç kerre okuyanı ise Allah (c.c.) peygamberlerle haşreder. (Sehâvî: Abdestten sonra Kadr sûresi okumakla ilgili rivâyetin aslı yoktur demektedir. 89) Ey Ali! Hayrı, güzel yüzlülerden iste. Çünkü onlar cömerttir. Hayrı hayâ sahibi kimselerden talep et. 90) İtaatkâr bir evlât, ana-babasına rahmet nazarıyla bakarsa, Allah (c.c.) ona kabul edilmiş bir hac sevâbı verir. Dediler ki: âHer gün yüz kerre baksa? Buyurdu: Evet, Allah en büyük ve en güzeldir. 91) Ümmetimin âlimleri, İsrâil oğullarının peygamberleri gibidir. 92) Kim bir âlimi ziyâret ederse Beni ziyâret etmiş olur. Kim bir âlimle musâfaha ederse, Benimle musâfaha etmiş olur. Kim bir âlimle oturursa, dünyada Benimle oturmuş gibi olur. Allah (c.c.) onu kıyâmet günü cennette Benimle oturacaktır. 93) Kim, cehennemden âzâd edilmiş kişileri görmek isterse, talebelere baksın. Allaha yemin ederim ki, bir âlimin dersine devam eden talebenin her adımına ve öğrendiği her harfe Allah (c.c.) bir senelik ibâdet sevabı verir. Her adımına cennette bir şehir inşâ eder. Yeryüzünde yürürken ona istiğfâr edilir. Affedilmiş olarak sabahlar ve akşamlar. Ayrıca melekler onlar için şâhitlik ederek şöyle derler: âİşte bunlar, Allahın cehennemden âzâd ettiği kimselerdir. 94) Kim bir âlime ikramda bulunursa, yetmiş peygambere ikramda bulunmuş olur. Kim bir talebeye ikram ederse yetmiş şehide ikram gibidir. Kim âlimi severse yaşadığı sürece hataları yazılmaz.
Posted on: Wed, 20 Nov 2013 12:56:03 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015