ZARİFE ROŞTİYAM: ‘Beni özgürlük çekiyor ya sizi’ Rüya - TopicsExpress



          

ZARİFE ROŞTİYAM: ‘Beni özgürlük çekiyor ya sizi’ Rüya zamanından uyanık zamana geçiyor. Yıllar öncesine, 1996 yılının sonbaharına uzanıyor düşleri ve düşünceleri: Bir kitap yazılacaktı, bir kadın arkadaş yazıyordu ve O isim üzerine tartışıyordu bizimle. Sonra “Şu nasıl” dedi; “Beni Özgürlük Çekiyor ya Sizi” rüyasındaki kitabın ismi bundan da çekici geliyordu şimdi. Rüyaların gerçekle, gerçeklerin rüyayla cebelleştiği bir iklimin en sıcak sabahlarından birine uyandı. Alışık değildi sabahların sıcaklığına. O, çocukluğunun boyunu aşan büyüklüğünde de büyüklüğüne sığmayan çocukluğunda da hep serin sabahlara uyanmıştı. Ya dağların eteklerinde ya da zirvelerinde. Sabahların bu serinliği belki de bu kadim coğrafyada ateşten gömlek olan yaşamın ona sunduğu küçük ironik armağanlardan biriydi. Ya da o doğa anadan armağan almaya meraklı bir çocuk olmaktan vazgeçemediği için böyle okuyordu. Çöldeki bu sıcak sabahta bu kez serinlik yüreğindeydi. Yeraltı suları gibi. Tadından ve serinliğinden bihaber bir dünya vardı dışarıda. Ama o varlığından ve tadından sarhoş dudaklarında mutlu bir gülümseme ile serin serin uzanıyordu yatağında. İçinde bir rüyanın tılsımı vardı, gerçeğin bulaşıcı vasatlığına inat: Akademi olduğu söylenen bir mekanda bir kadın arkadaşın odasına giriyordu. Ne arıyordu orada ya da niye gitmişti bilmiyordu. Aranırken odada bir masanın üzerindeki kitapları fark ediyordu. Kitaplardan iki tanesi O’nundu. İlk defa görüyordu bu kitapları. Her ikisi de kadınlara hitap ediyordu. Uyandıktan sonra ne yaptıysa birisinin ismini hatırlayamadı. Ama diğerinin kapağından ayrıntılar kadar ismi de çok belirgin aklındaydı: UTANILACAK ŞEYLER BUNLAR… Tanrım ne güzel bir kitap ismi bu ve bize atfedilmiş. Utanç kelimesini yerli yerine oturtan böyle bir edebiyatı başka kim yapabilir? Kitabın arka iç kapağına bakıyor. Orada bunun ‘yol haritası’ kitabının kadın bölümü olduğu ve bir kitap şeklinde derlendiği yazıyor. Hayrete düşüyor, öfkeye sonra. "Bunca zaman bizden çalınan bu hazine, nıçç nıçç..." diyerek hayıflanıyor. Kitabın ismiyle hınzır bir gülümseme kaplıyor yüzünü, giderek büyüyen, dalga dalga yüzünün kıyılarına vuran bir gülümseme. İçinden onunla konuşuyor rüyaların ölçülemeyen zaman diliminde. "Her zaman en çarpıcı isimleri buluyorsun Başkanım. Ne kadar ironik bir isim seçmişsin. Yaşamlarımızın etrafında hapsedildiği bu kelimeyle ne kadar güzel dalga geçmişsin: Utanmak, utanılacak şeyler!" Kahkaha atmak istiyor rüyadayken. İçini sevinç kaplıyor. İçinin çocuk bahçesinde ne kadar çocuk varsa çıkıp el çırpıyor. İçinin kadınlığındaki tüm kadınlar tilili çekiyor. Kitabın ismi içinde yankılanıyor: Utanılacak Şeyler Bunlar! Utanılacak Şeyler Bunlar! Utanılacak Şeyler Bunlar!" Rüya içinde rüya görür gibi kitabın kapağı onda çağrışım seli yaratıyordu. Kapaktaki resimleri tam hatırlamasa da kadın resimleri olduğunu biliyordu. Kitap kapağının alt kısmında bir çağrı gibi şu cümle vardı: "Silahları bırakın oyuncaklara sarılın!" ve yine kitabın bir cümlesi miydi kulağına çalınan bir seste miydi şu cümle geçiyordu: "Onlar –kadınları kastediyordu- hepsi tek tek benim şımarıklarım." Bu cümleler de ona ironik geliyordu. Hepsinde hem bir alay hem bir ciddiyet seziyordu. Tıpkı yaşamın mayası gibi… Rüyanın sonunda içindeki öfke kitabı kim bilir ne zamandır masasına hapsetmiş olan kadın arkadaşa yöneliyor. Ve kitapları çalıyor. Tüm ‘şımarıklarla’ birlikte okumak, onlarla paylaşmak için. Mutluluğunun zirvesindeyken bitiyor rüya. Rüyadan aklında kalan belirgin ruh halinde, taşkın bir sevinç, dingin bir mutluluk ve doygun bir huzur vardı. "Saf özgürlük bu olmalı" diyordu ona bakan rüya perileri. "Saf saflık, katışıksız çocukluk bu olmalı" diyorlardı. Rüya zamanından uyanık zamana geçiyor. Yıllar öncesine, 1996 yılının sonbaharına uzanıyor düşleri ve düşünceleri: Bir kitap yazılacaktı, bir kadın arkadaş yazıyordu ve O isim üzerine tartışıyordu bizimle. Sonra "şu nasıl" dedi; "Beni Özgürlük Çekiyor ya Sizi" rüyasındaki kitabın ismi bundan da çekici geliyordu şimdi. Uyanık zamanında şimdi ama rüya zamanının o üç cümlelik ironik sarhoşluğunda. Dünyanın bulaşıcı vasatlığından duyduğu yorgunluktan sıyrılıyor ruhu. Ezberin ezip geçtiği düşünsel filizler yeniden uç veriyor çocukluk toprağında. Uyanık zamanın en açık zihniyle rüyası üzerine düşünüyor: O isimde bir uyarı vardı sanki; 'Eril aklın yarattığı utanç kalıplarını soyunmayanlar için tehlikeli düşünceler bunlar' der gibi. Sahi utanç ne zaman doğmuş bir kavram? Bir yaşamsal olguya karşılık olarak mı üretilmiş toplumsal hafıza tarafından yoksa kurgusal eril aklın özgürlüğe dair sınırlandıran zihniyetinin mi ürünü? Bir cümlelik başlık yüreğinin ve beyninin tüm kanını harekete geçirdi. Bu şimdilik altından kalkabileceği bir rüya değil. Yarattığı çağrışımlarından sadece bir kaçına isim koymakla yetinmeye karar verdi. Gerisini yüreğinin ve beyninin enerji dalgalarında şimdilik uzun bir yolculuğa emanet etti. Rüyasındaki bu üç cümlenin kadınlık dünyasında bıraktığı izdüşümleri arar gibi aynada kendisine baktı: Rüyasında ona imrenen rüya perilerini gördü kendi aksi yerine. Rüyanın gerçeğe karıştığı an’dı. Şu cümleleri duydu: Utanılacak en büyük şey özgürlüğünü, doğasını ve ahlakını aramaktan aciz kılınmış kadınlıktır. Dünyanın, Ortadoğu’nun en öksüz bırakılmışları da olsanız, ey kadınlar, sizler benim yani özgürlük felsefesinin şımarıkları, özel’lerisiniz. Oyunu bilen çocuk dünyasının güzelliği ile silahlara, savaşa son verip barışı yaratacak gücünüzdür özel’liğinize sebep. Yavaş yavaş aksi belirdi aynada, gözlerinin içine bakarak sordu: Rüyadan kaçılır ya rüya karışan uyanık zamanın zarif gerçeğinden?
Posted on: Mon, 22 Jul 2013 01:41:38 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015