İslami hareket; uzun bir sürece yayılan ve bu süreç - TopicsExpress



          

İslami hareket; uzun bir sürece yayılan ve bu süreç içerisinde değişik olaylar ve olgularla karşılaşan, zamanın ve şartların değişmesiyle kendini yeniden yenileyen, onurlu, kararlı, istikrarlı ve ilkeli bir yapının adıdır. İslami hareketin ölçülerini belirleyen, onun sahip olduğu temel ilkelerdir. Hareket bu temel ilkelere göre şekillenir, yol haritasını bu temel ilkelere göre oluşturur. İslami hareketin ilkeli olması onun bir iddia sahibi olmasından kaynaklanmaktadır. İlkeli olmakla iddialı olmak, birbiriyle bağlantılıdır. İlkelere hayat veren onun iddiası ve geleceğe yönelik uzun vadeli bakış açısıdır. iddiası olmayan İslami hareket, sırtında yumurta küfesi taşımayanlar gibidir. Onlar için günü kurtarmak önemlidir. Bu yüzden ilkesiz hareketler sahip oldukları geleneksel değerlerini çok rahat çiğnerler. Uzun vadeli bakmayıp günü birlik hareket edenler, kısa vadeli sonuçlar peşinde koşanlar, doğal olarak ilkeli de olamazlar. Kısa vadeli hesap ve planlar, pragmatik politikalar, ilkesizliğin boy verdiği ortamlardır. İddiasızlık, ilkesizlik, davaya olan inançsızlıkla ve gayesizleşmeyle paralel gelişir. Davaya olan inanç, geleceğe yönelik gaye kaybolduğu için, her şey anlık, günlük çıkarlara bu kadar kolay ve rahat kurban edilebilmektedir. Rahmetli Hasan el Benna İslâm davasının gayesini tarif ederken şöyle diyor: “İslam davasının baştan sona kadar yegâne gayesi: insanların kalplerini temizleyen, ruhlarını yücelten bir bağla; Allah ile insanlar arasında hakikî bir irtibat kurmaktır. Beşeriyete yaratıcısını doğrudan doğruya tanıtmaktır. Göklerin ve yerin yaratılmasının, Peygamberlerin gönderilmesinin asıl gayesi de budur. Salih zatlar da ancak bu gayenin peşindedirler.” Bu gayenin peşinde olan Müslümanların kendileri için Kur’an’ı belirleyici kılarak içinde yaşadığı toplumu, kendinden başlayarak vahyin ölçü ve ilkeleri istikametinde dönüştürmek ve çağımızın Kur’an toplumunu inşa edip, toplumu tevhidi ölçülere göre yeniden yapılandırmak zorundadır. İslami hareketler, duruşlarıyla, sahip oldukları ilkeleriyle ve omuzlarında taşıdıkları misyon ve gayeleriyle bir anlam kazanır. Kendilerini ifade etme biçimleri, sahip oldukları düşünce zenginliği, olaylara ve şartlara göre belirlediği strateji, tavır ve davranışlarıyla kendilerine has duruşlarını yansıtır. Hareketin hayat tasavvuru, insana bakış açısı, bugün ve gelecek anlayışı bu duruşun özetidir. Duruşumuz onurlu, kararlı, istikrarlı, ilkeli kısaca gerçek anlamıyla İslâmî bir duruş olmalı; tavizsiz ve korkusuz bir duruş olmalı, davanın her bireyi inandığı gibi düşünmeli, inandığı gibi yaşamalı, hayatını imanının istikametinde şekillendirmelidir. İslami hareket sahaya çıktığı günden itibaren, toplumlave sistemle yürüttüğü her ilişkisinde, ekonomide, ticarette, siyasette, eğitimde, sağlıkta, yönetimde, sosyal ilişkilerde hep bu duruşa sahip olmalıdır Bugün cemaatlerimiz, tarikatlarımız, partilerimiz ve İslami şahsiyetlerin her biri, ilkeli bir duruşa, Kur’ani bir duruş’a muhtaçtır. Bugün böyle bir duruşa şiddetle ihtiyaç vardır. Olayları, kişileri, tarihi, coğrafyayı, siyaseti, ekonomiyi, bilimi, hayatı, geçmişi ve geleceği değerlendirirken böylesi bir İslâmî bir duruşa zaruri bir ihtiyaç hissedilmektedir. İslami cemaatler, hareketler tarikatlar ve partiler, Çoğu zaman ilkeli olmakla başarılı olmayı birbirine karıştırmaktadır. Başarı ve başarısızlık her zaman inanmış olduğunuz ilkelerin türevi olmayabilir. Dolayısıyla her­hangi bir düşünce ve davranışın doğruluğunu ya da yanlışlığını belirleyen faktör, başarı veya başarısızlık olamaz. 1990’ların başından itibaren siyaset arenasında başlayan, 28 Şubat post modern darbesiyle İçselleştirilen 2002 de Akp’nin iktidar olmasıyla bir yaşam biçimine haline gelen ilkesizlik, büyük bir değişim ve dönüşüm yaşayan İslami harekette bir savrulmaya, kendi içinde geçirdiği değişim ve ayrışma ile harmanlanarak bir yaşam biçimi haline gelmişe benziyor. Bir zamanlar “adil düzen, İslam gelecek zülüm bitecek, kanımız aksa da zafer İslam’ın” sloganları ile yeri göğü inleten partiler, “mülkün Allaha ait olduğunu, “züht ve takvalı” bir yaşam için şeriattan dem vuran tarikatlar, tarikat mensupları ve Yeryüzünde Allah’ın hâkimiyetinden başka bir hakimiyet, güç ve iktidar tanımayacaklarını söyleyen cemaatler artık milyar dolarlara hükmediyorlar. İslamcı akımların bağrından doğup gelişen Kapitalist İslamcı kesimler özellikle AKP iktidarı döneminde muazzam bir sıçrama yaşadılar, yaşıyorlar. Neredeyse her cemaat ve tarikat kendi sermaye çevresini yaratmış bulunuyor. Dolayısıyla birçok tarikat ve cemaat artık belirli sermaye gruplarını temsil eden bir holding hareketine dönüşmüştür. Bir çok tarikat liderlerinin ve tarikat mensuplarının isimleri bir veya birden fazla holding ismiyle özdeşleşmiştir Milli Görüş çizgisinden gelenler Refah ve AKP iktidarları döneminde muazzam bir sermaye birikimine sahip oldular. Hükümetin desteği ile daha da büyüyüp serpiliyorlar. İslami hareket içinde yaşanan değişim, dönüşüm ve ayrışma, simgesel düzeyde kendini sosyal hayatta da dışa vurmaya başladı. Bu yeni yetme İslami zengin tabaka, sosyetik muhitlerde ihtişam içinde yaşamaya özen gösterdiler. Dini söylem ve bunun görselliği (en başta da kılık kıyafet) ise, bu kodaman kesimlerin çıkarlarının ve lüks içinde yaşamalarının üzerini örten bir kılıftan başka bir şey değildir artık. Hatta 28 Şubat süreci boyunca İslami giyim ve kuşam kamuda çalışan ve üniversitelerde okuyan bayanlar için eziyete dönüşürken bazı İslamcı çevreleri için bir kazanç kapısına dönüştü, kendi tesettür markalarını oluşturarak büyük paralar kazanmaya başladılar. İslami akımlarda, cemaat ve tarikatlarda yaşanan bu değişim ve dönüşüm süreci, büyük sermaye kesimlerinin yanı sıra, İslamcı bir aydın sınıfını da ortaya çıkartmıştır. Bir dönemler Müslümanların bağışlarıyla vücuda getirilen televizyon, gazete ve radyolar büyük İslamcı çevrelerin elinde bir tekele dönüşmüştür. Bu tekel ile dirsek temasına giren yazar, çizer taifesi de bu tekelci sermaye çevrelerinin çıkarlarını korumak için borazanlıklarına soyundular onların izin verdiği oranda konuşup düşünmeye başladılar. Marksist bir aydın olarak tanınan Antonio Gramsci’nin organik aydın kavramını İslami kesimlere uyarlayan Erol Göka da iktidar payandası haline gelen İslamcı aydınların kimliklerine yabancılaştıklarını, dönüştüklerini ve bozulduklarını söylemektedir. Organik aydınların iktidar, güç ve para tarafından yoldan çıkarıldığını ifade etmektedir. Değerleriyle çıkarları çeliştiğinde çıkarlarını yeğlemişlerdir. Erol Göka İslamcı aydınların AKP’ye eklemlenerek kendi misyonlarına yabancılaştıklarını ifade etmektedir ( ‘Organic Intellectuals’ corrupted by power, Gülizar Baki, Today’s Zaman, 6 Ocak 2013). Mümtaz’er Türköne’nin “Doğumu ile Ölümü Arasında İslamcılık” kitabı da belirtiği gibi: “İslamcı söylem devletle bütünleşerek ortadan kaybolmuştur.” . İslamcıların devletin bekasına hizmet ederek sistemin yaşadığı meşruiyet krizini aşmada yardımcı olduklarını söyleyen Türköne’ye göre İslamcıların büyük oranda eklemlendiği AKP iktidar süreci, İslamcı iddialardan vazgeçişin açık göstergesidir. Burada Ali Bulaç’ın AKP iktidarının İslamcı aydınları devlet memuru yaparak onların enerjilerini devlet adına emdiği tespitini de hatırlamakta fayda var. İslami harekete ki değişim ve dönüşüm en büyük etkisini kendilerini radikal, tevhidi ve inkılabi olarak nitelendiren kesimler özerinde gösterdi. İnkılabi kesimin 2002’ye kadar statükoya olan bakış açısı sadece askere ve darbecilere karşı değildi, topyekun bütün şirk ve küfür düzenlerine karşı bir duruş sergiliyordu. AKP’nin iktidar olması, darbelerin gündemde olmadığı bu son on yıllık süre zarfında ise sistem ile bir problemi olmayan muhafazakâr bir Müslüman kitlesi doğurdu. Doksanlardan itibaren belediyelerden başlaya daha sonra iktidarı da hedefleyen partilerin başarısı İslami cemaatlerin, kurum ve kuruluşların kimyasını bozmaya başladı. Her şeyi başarılı ve başarısızlık kavramlarıyla açıklamaya başladılar. Başarı yolunda tutturulan her ilkesizlik bir başarı olarak algılandı, içselleştirildi, zamanla ilkesizlik bir yaşam biçimi haline getirildi. Başarı ve iktidar yolunda sistemle girişilen legal ve illegal kirli ittifaklar reel politik amaçlarla normal karşılanmaya başlandı. Cemaatlerimiz herhangi bir toplumsal hedefi olmayan, iktidarı sırf sistemin nimetlerinden yaralanma kapısı olarak gören, muhafazakar, Müslümancı siyaset üreten merkezlere dönüştü. Toplumsal talep ve siyasal ilkelerin yerine sessizce ikame edilen renk belli etmeyen bir siyasal tutuma dönüştü. AKP savunuculuğu aşiret mantığıyla herhangi bir ilke ve prensibe tabi tutulmadan desteklendi Oysa İslami hareketler ve cemaatler İslami olmayan bir iktidara özlem duymamalı. İktidarın nimetlerinden faydalanıp statükoyla olan derdini unutarak sistemle bütünleşmemelidir. Fakat Türkiyedeki İslamî muhalefet sistemle hesaplaşmamış, hatta politik hamlelerle parti siyaseti içinde boğulup sistemle bütünleşerek, AKP ile yenilenen resmi ideolojinin en önemli dinamiklerinden biri olmuştur. Halbuki İslami hareket telakisi, salt dünyevî telakkîlerin çok ötesine giden, özünde maneviyat temelli bir sosyal inşâ örgütlenmesidir. Sahip olduğu İslami kimlik tağuti sisteme karşı net, tavizsiz ve inkılabi bir tavrı gerektirir. Bu tavır alış ilkesel bir zorunluluktur ve asla şartların değişmesi, düşmanın tavrının farklılaşması ya da zafere ulaşmada, sonuç almada etkili olunup olunamaması gibi gerekçelerle bundan vazgeçilemez. Düşmanın baskılarına karşı olduğu gibi uzlaşmaya zorlayıcı, uzlaşmacılığı teşvik edici sinsi politikalarına karşı da direnmek asıldır. İlkesiz insanlar ve hareketler menfaat devşirmek için ilkelerinden taviz vererek geçici başarılar elde edebilir, kurumsal ve bireysel olarak varlıklı ve zengin de olabilirler. İktidarlarla dirsek temasına girerek iç ve dış politikalarının borazanlığına soyunabilirler Gittiği her ortamda nabza göre şerbet verebilirler, önüne gelenle selamlaşıp ve her devrin adamı ve hareketi olabilirler! Siyasi ilkelerine sahip çıkmayan, bukalemun gibi her renge giren, nabza göre şerbet dağıtan, her türlü ortamın insanı ve hareketi olanlara, ilkesizliği, oportunistliği, karaktersizliği, yaşamlarının ve siyasetlerinin odağına oturtanlara, bir o yana bir bu yana şaşkın şaşkın gezenlere, yalakacılara bir diyeceğimiz yok elbette. Fakat İslami hareket iddiasında ortaya çıkan yapılar; ilkeli, gayesini bilen, hedeflerini tesbit eden, nereye gitmek istediğinin farkında olan ve bundan da önemlisi,varmak istediği noktaya nasıl erişeceğini bilen İslami hareketlerdir. Onun pusulası, ona rehberlik eden ilkeleri ve ulaşmak istediği üstün gayeleridir. Bu ilkeler ve ulaşmak istediği üstün gayeler sayesinde doğru ve verimli kararlar alabilir ve uygalayabilirler. Bedeli ne olursa olsun bu ilkelerinden ve tevhidi duruşlarından vazgeçmemelidir.
Posted on: Tue, 01 Oct 2013 10:32:13 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015