İşte gerçek alevii ve caferi şialar......... - TopicsExpress



          

İşte gerçek alevii ve caferi şialar......... Münezzeh ve yüce olan Allah, mahlûkatı yarattı; yarat­tığı zaman onların itaatlerinden müstağni ve günahların­dan da güvende idi. Çünkü isyan edenin isyanı ona zarar vermediği gibi, itaat edenin itaati de ona fayda vermez. Aralarıncada geçimliklerini taksim etmiş, dünyadaki yerlerine yerleşmiştir. Ama muttakiler fazilet sahibidirler, konuşma­larında doğrudurlar, tarzları ılımlıdır, davranışları tevazu iledir. Gözlerini Allahın kendilerine haram kıldığı şeyden sakınırlar, kulaklarını kendilerine faydalı olan ilme vakfe­derler. Huzur ve bela durumlarında halleri aynıdır, (değişiklik arz etmez.) Allahın onlara tayin ettiği ecel olmasaydı, ruhları göz kırpacak bir an bile olsun; azaptan korkmak, sevabı arzulamak sebebiyle bedenleriyle durmazdı. Gözle­rinde yaratıcı büyük ve bundan dolayı da onun dışındaki­ler gözlerinde küçüktür. Cennete oranla orayı görüp ni­metler içinde yaşayan ve cehenneme oranla da orayı görüp azap çeken kimse gibidirler. Kalpleri mahzundur. Kötü­lüklerinden herkes emindir, bedenleri zayıf, ihtiyaçları az ve iffetlidirler. Çarçabuk geçen günlerde sabrettiler, so­nunda uzun bir rahata erdiler. Rableri onlara bu karlı alış verişi kolaylaştırmıştır. Dünya onları ister, onlar dünyayı istemezler; dünyanın esaretinden canlarını fidye vererek kurtulurlar. Geceleri ayakları üzerinde durup Kuran ayetlerini, anlamını düşünerek ağır ağır (tertil üzere) okurlar, Onunla hüzünlere dalar, dertlerinin çaresini onda bulurlar. O sırada müjdeleyen bir ayet geçtiği zaman, o sevabı elde etmeyi umarlar, şevkle ona yönelirler; (mükâfatını) gözlerinin önünde zannederler. Korkutucu bir ayet geçtiği zaman, can kulaklarını ona verirler. Cehennem alevlerinin uğultusu adeta kulaklarında yankılanmaktadır. Onlar (rükûda) iki büklüm olurlar; alınları, elleri, dizleri ve ayak parmakları ile yerlere (secdeye) kapanırlar. Böylece Allahın azabından kurtulmayı dilerler. Gündüzleri ise halim, âlim, iyi ve muttaki olurlar. Kor­ku onları okçunun yonttuğu ok gibi inceltmiştir. Onlara bakan hasta zanneder; oysa onlarda hiç bir hastalık yoktur ve halk yanlış düşünüyor der. Şüphesiz onlar büyük bir iş ile meşguldür. Az amelle­rine razı olmazlar, fazlasını da çok görmezler. Kendileri itham eder, amellerinden korkarlar. Bir kimse içlerinden birini överse, o övülmekten korkar ve kendimi başkala­rından daha iyi bilirim, Rabbim ise beni benden daha iyi bilir der. Allahım söyledikleri sözlerden beni sorumlu tutma, beni zannettiklerinden daha üstün kıl, onların bil­medikleri suçlarımı da bağışla. diye söylenirler. Onlardan birinin alametleri; senin onu dini işlerde güç­lü, uzak görüşlülükte yumuşak, imanda şeksiz şüphesiz, ilimde hırslı, bilgisi birimle iç içe, zenginlikte kanaatkâr, ibadetinden huşu içinde, fakirlikte muhteşem, zorlukta sa­bırlı, helal peşinde, hidayette neşat, tamahtan kurtulmuş ve salih amel işlediği halde korku içinde yaşayan biri olarak görmendir. Gündüz akşama kadar düşüncesi şükür, gece sabaha kadar işi zikirdir. Korkuyla geceler, neşeyle sabah­lar, gaflete düşmekten çekinerek korkar, rahmet ve fazilete nail olduğundan sevinir. Nefsi, onu istemediği bir şeye zorlarsa, sevip istediğini ona vermez. Sevdiği şey, zevali olmayan nimettir. Sakındığı, baki olmayan (geçici) şeyler­dir. Hilmini ilimle, sözünü amelle birleştirip pekiştirmiştir. Onu emeli yakın, hatası az, kalbi huşu içinde, nefsi kanaatkâr, yemesi az, işi kolay, dini korunmuş, şehveti ölmüş, öfkesi yenilmiş, hayır umulan, şerrinden emin olunan biri olarak görürsün. Eğer, gafiller içinde de olsa, zikredenlerden yazılır; zik­redenlerin içinde olsa, gafillerden sayılmaz. Zulmedeni ba­ğışlar, kendisine vermeyene verir. Kendisine gelmeyi kes­meyi gider, kötü sözden uzak, sözü yumuşak, kötü olarak kınanacak işi yok, iyiliği her an mevcuttur. Hayra yönelmiş, şerre yüz çevirmiştir. Zor işlerde vakarlıdır, tatsız işlerde sabırlıdır, Rahatlıkta ise şükredenlerdir. Kendisine buğz edene zulmetmez, bi­rini sevdiğinden günaha girmez. Aleyhine şahadet edilme­den hakkı itiraf eder, emaneti zayi etmez, söyleneni unut­maz, kimseye lakap takmaz, komşusuna zarar vermez, başkalarının musibetine sevinmez, batıla girmez, haktan ayrılmaz. Susarsa sustuğuna üzülmez, güldüğünde sesini yükseltmez. (Dostları tarafından) isyan ve zulme uğradığı zaman, Allah kendisine yapılanı cezalandırıncaya kadar sabreder, (onu Allaha havale eder) Kendisini zorluğa salar, oysa insanlar ondan rahattadır. Kendisini ahireti için yorar, insanları ise rahata erdirir. Bir kimseden uzaklaşması, temizliğinden ve zühdündendir. Bir kimseye yaklaşması, yumuşaklığı ve acımasındandır. Uzaklaşması büyüklükten ve kibirden; yaklaşması da hile ve tuzaktan değildir. Havi diyor ki: Söz buraya geldiğinde Hemmam feryat edip düştü ve hemen oracıkta can verdi. Bunun ürerine Ali (a.s) şöyle buyurdu: Vallahi ben de bunun olmasından korkuyordum. Sonra ekledi: Yerinde, tam ve olgun öğütler, ehline işte böyle tesir etmeli, değil mi?
Posted on: Wed, 27 Nov 2013 16:52:31 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015