İşte o sancılı sürecin detayları! Bu yazı onu çok - TopicsExpress



          

İşte o sancılı sürecin detayları! Bu yazı onu çok üzmüştü 07.03.2013 13:00:20 Gazeteci Metin Özer, İhlas Finans olayı ilgili tarihe ışık tutacak ve belge olabilecek çok özel bir yazıya imza attı. Enver Öreni anlattı. İHLAS FİNANS NASIL BATTI (RILDI)? Enver Abinin arkasından söylenen bazı olumsuz ifadeleri okuyunca, yıllardır içimde kanayan bir yara olan bu meseleyi kaleme almak istedim. Birazdan okuyacağınız şeyleri pek çoğunuz ilk kez işiteceksiniz. Hatta, Enver Abinin en yakınında olanlar bile ilk kez öğrenecek. Öncelikle şunu belirtmek isterim: Ben 2002 yılında TGRTden yani, İhlas Grubundan tamamen ayrıldım. O zamandan beri de İhlas ile maddi anlamda hiçbir bağım kalmadığı gibi bir alışverişim de olmadı. Ancak, 25 yıl ekmeğini yediğim Enver Örene, bizim tabirimizle Enver Abiye hiçbir zaman kopmayacak çelikten bir gönül bağım var. Bugün bildiğim her şeyi bana öğreten bu güzel insana, aşk derecesinde bağlıyım. Dolayısıyla burada yazdıklarımın İhlas ile bir ilgisi yoktur. Duyduğum aşkla ilgilidir. Sonuçta bu ifadeler sadece beni bağlar. Gelelim İhlas Finans olayına!.. İş başındaki REFAH YOL hükümeti, Demirel önderliğindeki 28 Şubat cuntası tarafından görevden uzaklaştırıldı. 29 Mayıs 1999 tarihinde zorlama yöntemlerle ANASOL-M hükümeti kuruldu. O tarihte kurulan 57. Hükümette Bülent Ecevitin başında olduğu DSP, Mesut Yılmazın başında olduğu ANAP ve Devlet Bahçelinin MHPsi bulunuyordu. İşte o yıllardı... Yanlış hatırlamıyorsam 2000 yılının sonlarıydı. Bir gün Enver Abiyi aradım. Son derece canı sıkkın ve morali bozuktu. “Efendim, sesiniz biraz keyifsiz geliyor. Canınızı sıkan bir şey mi var?” dedim. Sanki bu sorumu bekliyormuş gibi adeta patladı: “Metin, iki yıla yaklaştı devletten alacağımızı alamıyoruz. Bizim devletle bir işimiz olmadı. Sürekli yatırım yapıyoruz ve bu yatırımlar nedeniyle yasal olarak teşvik haklarımız var. Bunları ödemiyorlar. Ödemedikleri gibi bize bir gerekçe de göstermiyorlar. Diğer bütün şirketlere ödeme yapılıyor. Sadece bize yapılmıyor. İhlastan 29 bin kişi ekmek yiyor. Bir sürü yatırım yaptık. Hakkımız ödenmezse bu çarkı nasıl döndüreceğiz?” Ben de; “Efendim, kaç lira alacağımız birikti?” diye sordum. Enver Abi; “Arkadaşlar hesaplamışlar 50 trilyon lirayı aştı. Tabi enflasyonu düşündüğünde bu para, ödenmeyen her gün hızla eriyor.” dedi. Rakamı duyunca adeta şok oldum. 2000 yılının 50 trilyonu!.. “Efendim” dedim.”Müsaade ederseniz ben bu konuyu Sayın Başbakana götüreyim mi?” diye sordum. Enver Abi, “Bu çok hayırlı bir iş olur. Allah hayırlı iş yapanları çok sever. Bu meseleyi çözersen hem hayır hem de çok büyük dua alırsın” dedi. O cümle üzerine kollarımı sıvadım. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevitten randevu almak için Özel Kalem Müdürü Zeynel Yeşilayı aradım : -Zeynel Bey, önemli bir konu var. Sayın Başbakan ile görüşmem gerekiyor. İki saat sonra Zeynel Bey dönüş yaptı: -Sayın Başbakan yarın saat 14.00da sizi bekliyor. Ertesi gün Başbakanlık Özel kalemine gittim. Randevu saatine birkaç dakika kala Başbakan Ecevit bir jest yaparak odasından çıktı ve benim elimden tutup içeri götürdü. Her zamanki nezaketi ve zarafetiyle hal hatır sorduktan sonra; ”Metin Bey, sizin için ne yapabilirim?” dedi. Ben de kendisine; “Sayın Başbakanım, bugüne kadar size sadece haber ve TV programım için geldim. İlk kez sizden çalıştığım grup için bir şey isteyeceğim. Tatsız bir durum ile karşı karşıyayız. Devletten alacağımız var. Yaklaşık iki yıldır bu ödenmiyor ve bunun nedenini öğrenmek istiyorum” dedim. Ecevit beni dinledikçe şaşkınlığı artarak; -Metin Bey, emin olun benim böyle bir şeyden haberim yok. Yasal alacaklarınızın ödenmemesi büyük haksızlık!.. Sözlerini tamamlar tamamlamaz Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkanı aradı ve yanına gelmesini istedi. Birkaç dakika sonra Hüsamettin Özkan odaya girdi. Ecevit, Özkana dönerek; “Hüsamettin Bey, İhlas Holdingin yasal alacakları aylardır ödenmiyormuş. Metin Bey bunun için gelmiş. Bu ödeme niçin yapılmıyor?” diye sordu. Hüsamettin Özkan olaydan haberdar olmadığını, dönemin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Recep Önal ile konuyu görüşeceğini belirtti. Sonra da beni odasına götürdü. Çıkmadan Başbakan Bülent Ecevite teşekkür ettim ve ayrıldım. İki gün sonra Hüsamettin Özkan Bey aradı ve gelmemi istedi. Büyük bir heyecan ile odasına gittim. “Metin Bey” dedi. “Ortada ciddi bir sıkıntı var.” diye devam etti ve bana bir kağıt uzattı. Kağıt, Milli İstihbarat Teşkilatı antetliydi. “İlgili kuruma” diye başlıyordu. O kağıtta şu yazıyordu: -İhlas Holdingin bir takım zararlı faaliyetler içerisinde olduğuna yönelik duyumlar alınmıştır. Bu holding ve bağlı kuruluşları hakkında dikkatli olunması gerekmektedir. Dehşete düştüm. İfadeye bakar mısınız? “ZARARLI FAALİYETLER” ve “DUYUMLAR” İhlas hangi zararlı faaliyetlerde bulunmuş? Cevap yok. Peki bu zararlı faaliyetleri nasıl belgelediniz? Duyumlarla… Güler misin, ağlar mısın? Devletin Milli İstihbarat Teşkilatı, aldığı bir duyumla Türkiyenin gözbebeği olmuş koskoca İhlas Holdingin ipini çekiyor. Türk Dil Kurumu; duyumu; “Doğruluğu kesin olarak bilinmeyen haber, istihbarat” olarak tanımlıyor. Nereden alındığı, kimden alındığı ve içeriğinin ne olduğu belli olmayan bu duyum nedeniyle İhlas Holdinge blok uygulanıyor. Sinirden titreyerek; “Hüsamettin Bey, Allah aşkına böyle rezalet olur mu? Burada suç belli değil. Mesele belli değil. Kabahat belli değil. Sadece bir duyum. Duyum doğru da olabilir, yanlış da olabilir. Böyle bir nedenle koca bir grup mahkum edilir mi?” dedim. Hüsamettin Özkan da yazının ve ifadelerin anlaşılmaz olduğunu ancak yapacağı başka bir şeyin de olmadığını söyledi. Ben de bunun üzerine konuyu Sayın Başbakana tekrar götüreceğimi söyledim. Kendisi de bu meseleyi tekrar Eceviti götürmemem konusunda ricada bulunarak MİT ile bizzat görüşme sözü verdi. O yazının fotokopisini alıp çıktım. Kara kara düşünüyorum. Bu yazıyı Enver Abime nasıl vereyim? Kapıda şoförüm bekliyor. Dedim ki, “Büroya hiç gitmeyelim. Biraz dolaşalım” Elimde tekrar tekrar okuduğum bir yazı ve biz Ankarayı turluyoruz. Kafamda Enver Abiyi üzmeden işi biraz daha yumuşatarak anlatmak var. O gel gitler arasında en azından meselenin nedeninin ortaya çıktığını düşünerek büroya döndüm. Korka korka, çekinerek Enver Abiyi aradım. Başbakan Ecevit ile görüşmemden, Hüsamettin Özkanın odasından ayrılmama kadar geçen zaman dilimindeki bütün konuşmaları aktardım. Telefonda yazıyı okumamı istedi. Okudum. Tekrar okumamı istedi, bir kez daha okudum. Adeta şok olmuştu. Duyduklarına inanamadı. Devletine bu kadar bağlı bir insanın nasıl bir zararlı faaliyeti olabileceğini sordu. Bütün hayatının devletine ve milletine hizmetle geçtiğini anlattı. Özellikle devletin istihbarat teşkilatının böyle bir yazı yazmasına çok üzüldü, çok kırıldı. Söylediği diğer ayrıntılara fazla girmeyeyim. Onları aktarırsam pek çoğunuz gözyaşına boğulursunuz, tıpkı benim gibi… Ben de kendisini rahatlatmak için, “Efendim, en azından hakkımız olan alacaklarımızın niçin ödenmediğini öğrenmiş olduk. Hüsamettin Bey zaten MİT ile görüşme sözü verdi. İnşallah o çözer de sorun ortadan kalkar” dedim. Ancak Enver Abi yaralanmıştı. Ömrünü harcadığı, kuruşuna kadar vergilerini ödediği devletinin; kendisi hakkında böyle bir olumsuz düşüncesi olması, çok zoruna gitmişti. Parada pulda gözü kalmadı. Hep, o, “zararlı faliyet” sözüne takıldı. Ben de kendisine bu meselenin peşini bırakmayacağımı belirtip, telefonu kapattım. İki gün bekledikten sonra Hüsamettin Özkanı tekrar aradım. Henüz konuyu halletmediğini belirtti. Bu kez aramama sözü verdiğim halde Başbakan Eceviti aradım. Oradan da, randevu alamadım. En sonunda MİT Müsteşarından randevu istedim. Defalarca aramama rağmen oradan da bir sonuç çıkmadı. Bu kez hükümetin MHPli bakanlarına gittim. Eskiden beri tanıdığım ve çok samimi olduğum bir bakana durumu anlatıp yardımını istedim. Sağolsun olsun, ilgilendi. Birkaç gün sonra beni aradı: -O yazının MİT ile falan bir ilgisi yok. Duyum askerden gelmiş. Böylece bulmaca çözüldü. 28 Şubat cuntası, bir önceki yazımda değindiğim, “zararlı kuruluşlar listesine alırız” tehdidini hayata geçirmiş. Oysa Enver Abiye bunu yapmayacakları konusunda söz vermişlerdi. Sonradan öğrendik ki, o yazı bütün bakanlıklara gitmiş. Enver Abi, bu yazının geri çekilmesi için defalarca dönemin Cumhurbaşkanı Demirele gitti. Mesut Yılmaza ricada bulundu. Genelkurmayda o malum komutanlara gitti. Aylarca uğraştıktan sonra İhlas Finans olayından birkaç ay önce o yazı iptal edildi. Yanlış hatırlıyor olabilirim. O para ödendi. Ancak 50 trilyon lira, yüksek enflasyon nedeniyle 50 bin lira değere düştü. Zulüm bitti mi ? Bitmedi!.. ANASOL-M iktidarı döneminde; bütün işleri Türkiyede olan İhlas Holding, devlet eliyle iş yapamayınca, bu kez kendi imkanlarıyla birbirinden çok farklı işlere soyundu. Yazının da ortadan kalkmasıyla rahatlayan grup, yeni iş sahalarıyla uğraşırken şer cephesinin en kapsamlı saldırısına uğradı. Önce fısıltı gazetesi kanalıyla sonra da yüksek sesle İhlas Finansın battığı söylentisi çıkarıldı. Bu şayia dalga dalga bütün Türkiyeye yayıldı. 28 Şubat cuntasının organize ettiği bu ahlaksız saldırıya, maalesef bir cemaatin, bir kısım üyeleri de destek verdi. “Bizim şeyhimiz bütün şeyhleri döver” havasındaki bu cemaatin bir kısım üyeleri, goygoyculukta en ön safta yer aldı. İhlas Finans mudileri şubelere saldırdı. On binlerce mudi aynı anda paralarını istedi. Holding merkezinden kamyonlar dolusu para taşındı. Sadece bir haftada 280 milyon dolar ödeme yapıldı. Ödeniyor, ödeniyor ama bir türlü kuyruk azalmıyor. En sonunda nakit bitti ve ödemelere son verildi. Ve nihayetinde BDDK 10 Şubat 2001 tarihinde yukarıdan gelen emirle İhlas Finansa el koydu. 10 Şubat tarihinin çok önemli bir yanı var: 10 Şubat rahmetli Enver Abinin doğum günü. Bu operasyon için Enver Abinin doğum günü seçilerek, adeta “Doğum gününde seni bitirdik” mesajı verdiler. 365 günün içinden bu tarihin seçilmesi çok açık bir mesaj oldu. Ama Allaha çok şükür bitiremediler. Bu arada İhlas Finansa el konulmasını kadeh tokuşturur gibi kafa tokuşturarak kutlayan o cemaatin bir kısım üyelerine bir Arap sözünü hatırlatmak isterim: -Men Dakka, dukka. Yani, kim çalarsa çalınır veya atasözü olarak ÇALMA KAPIMI ÇALARLAR KAPINI. İhlas Finans ile başlayan İhlası bitirme operasyonu İhlas Holding ile sürecekti. Ancak bunu yapamadılar. İhlas Finansın başına ördükleri belanın bin beteri, hiç beklemedikleri bir anda kendi başlarına geldi. İhlasa yaşattıkları felaketten sadece ve sadece 9 gün sonra eşi benzeri görülmedik bir gazaba uğradılar. Cumhurbaşkanı Sezer, 19 Şubat 2001de dönemin Başbakanı Bülent Ecevitin yüzüne anayasa kitapçığı fırlatarak Türkiyenin büyük bir kaosa sürüklenmesine neden oldu. Tartışma haberi duyulduktan saatler sonra Türkiye tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden biri başladı. Kriz doruk noktasına ulaştı. Borsa öldü, repo faizleri yüzde 760a fırladı. Kriz öncesi 670 bin TL olan dolar Nisanda 1 milyon 161 bine tırmandı. 19 Şubat krizi tarihe kara bir leke olarak düştü... Canının derdine düşen 28 Şubat cuntası ve onun maşaları, İhlası bırakıp iktidarı kurtarmaya çalıştı. Allah zalimleri sevmez ve mazlumların yanındır. Ve cezâu seyyietin, seyyietun misluhâ, fe men afâ ve asleha fe ecruhu alâllâh(alâllâhi), innehu lâ yuhıbbuz zâlimîn(zâlimîne). “Kötülüğün cezası da misli kötülüktür, fakat her kim affedip ıslâh ederse onun da ecri Allahadır, her halde o zalimleri sevmez” mealindeki Kuran-ı Kerimin Şura Suresinin 40. ayeti bir MGK şurasında resmen zuhur etti. 28 Şubatçılar beklenmedik bir anda olmadık bir meseleden birbirine düştü. Onları kendi dertleriyle bırakıp dönelim bizim meselemize. Fırtınanın ortasında bir de tsunamiye yakalanan Enver Abi, bu kez holdingi sağ salim sahile ulaştırmaya çabaladı. Şer cephesi tarafından topa tutulan, her tarafı delik deşik olan ve su alan İhlas gemisini o fırtınadan batırmadan çıkardı. Bence bu bir keramet. İddia ediyorum!.. Bugün İhlas Holdingin sapasağlam ayakta durması gerçek bir keramettir. Bunu yaparken de elindeki avucuyla İhlas Finans mudilerinin borçlarını ödemeye çalıştı. Uçağını, helikopterini, arabalarını sattı. Yetmedi TGRTyi sattı, o da yetmedi KİAyı sattı. Bütün bunları görmezden gelenler, Enver Abinin hortumcu olduğunu iddia ediyor. Hangi hortumcu mescide kapanıp saatlerce, “Ya Rabbi, borçlarımı ödememe yardım et” deyip ağlamıştır? Vefatından 3-4 ay önce kendisini aradım. Selam verdim, “Metin Abi dua et Enver Abin borçlarını ödesin” dedi. Allah aşkına ben kimim ki? Borçlarını ödeyebilmek için benden bile dua istiyor? Düşünün yani!.. Yazıktır, günahtır. Ne yapmış Enver Abi? “Benim borcum yok” deyip kenara mı çekilmiş? Paraları uçağına yükleyip yurtdışına mı kaçmış? Veya Cem Uzan gibi Canneste partiler verip gününü gün mü etmiş? Herkes elini vicdanına koysun. Bugün Türkiyenin en büyük bankası hakkında “Batıyor” söylentisi çıkarılsa, o banka kesin batar. Hangi banka; şubelerine hücum eden mudilerin parasını tıkır tıkır ödeyebilir? Hatta bir bankada paranız varsa, 10 milyardan (10 bin lira) fazla para çekmek isterseniz bir gün öncesinden bildirmek zorundasınız. O parayı istediğiniz anda alamazsınız. Bilinenin aksine bankada para olmaz. Çünkü bankalar buzdolabı değildir. Bankalar paraların saklandığı kasa da değildir. Sizlerin paraları bir takım yatırımlarda kullanılır. Elde edilen karın bir kısmı bankaya bir kısmı da paranın sahibine verilir. İhlas Finans da bunu yaptı. Ama o yatırımların geri dönmesini engellediler. Şer odakları İhlas Holdingi ve Finansı kıpırdayamaz hale getirdi. Yanlış adrese kin ve buğz ederseniz hidayetten mahrum kalırsınız. Bu da işinizi kolaylaştırmaz, zorlaştırır. Bu kadar zulüme uğramış bu güzel insanın ardından kötü söz söylemek kimseye hayır getirmez. Şunu da belirtmek isterim. İhlas mudilerine gerçekten hayranım. Büyük çoğunluğu feraset gösterip fevri davranış içerisinde olmadı. Hiç bir bankanın mudisi, böylesine feraset göstermezdi. Allah hepsinden razı olsun. Hepsi pırıl pırıl insanlar. Onlar için gerçekten üzülüyorum. İnşallah hepsi alacaklarının son kuruşuna kadar alır (AMİN) Bir noktaya daha dikkatinizi çekmek isterim. Rahmetli Enver Abiden sonra oğlu Mücahit Ören babasının mirasına sahip çıkacağını duyurdu. Miras, sadece kar demek değildir. Miras, karıyla zararıyla bir bütündür. Bu bakımdan er veya geç alacaklarınızı tam ve eksiz alacağınızdan bir şüphem yok. Buradan Enver Abiyi sevenlere de seslenmek isterim. Enver Abinin mirası; sadece İhlas Holdingin veya Mücahit Örenin omuzlarına bırakılmayacak kadar ağırdır. Bu güzel insanın o mübarek yeşil tabutuna omuz verebilmek için nasıl koşturduysak bu mirasa da aynı şekilde omuz vermek için koşmalıyız. Bunu yapmalıyız ki mahşerde o kutlu sancağın altına girmeye yüzümüz olsun. Seadet-i Ebediyye yolu otoban değildir. Bu yol, taşlı topraklı meşakkatli bir yoldur. Bu yolun sağında ve solunda pusuya yatmış düşmanlar vardır. Yol boyunca kayalar, uçurumlar ve hatta heyelanlara rastlarsınız. Önemli olan bütün bu engellerin üstüne basa basa, eli ayağı kanaya kanaya yol almaktır. Çünkü bu yolun sonunda büyük müjde vardır. YÜKÜMÜZ AĞIR YOLUMUZ UZUN BU YOLDA YÜRÜYENLERE SELAM OLSUN!... METİN ÖZER/ HABERVİTRİNİ METİN ÖZERİN 1 MARTTA KALEME ALDIĞI YAZI Bugün 28 Şubatın yıldönümü. 28 Şubatın en büyük çilesini çeken Enver Öreni beş gün önce kaybettik. Enver Abi o kara günlerde kan ağladı ama “kızılcık şurubu içtim” dedi. Koskoca İhlas Finans batırıldı, İhlas Holding sallandı. Yapılan zulüme rağmen ne askere ne de devlete tek kelime kötü söz söylemedi. Hep içine attı. 28 Şubat sürecinde ben TGRTnin Ankara Temsilcisi olarak çalışıyordum. O günlerde yaşananların canlı tanığıyım. O süreçte Enver Abi ile günde 15-20 kez görüştüğümü bilirim. Yaşananları yazmayı çok istedim ama Enver Abinin olayları tekrar hatırlayıp üzülmemesi için kaleme almadım. O günlerde Genelkurmay Basın ve İletişim Bölümünden adını şimdi hatırlamadığım bir albay ziyaretime geldi. TGRTdeki odamda hal-hatırdan sonra konuya girdi: -Metin Bey, TGRT ile bir sorunumuz yok ama... Türkiye Gazetesinde problem var. “Hayırdır” dedim. “Komutanlarımız gazetenin orta sayfasında irticai faliyet yürütüldüğüne inanıyor” dedi. Dondum kaldım. “Orta sayfanın tamamen kaldırılması lazım. Bu yapılmazsa korkarım İHLAS sakıncalı kuruluşlar listesine girecek” dedi. “Sakıncalı kuruluşlar” demek, kısaca batmak demek. O listeye giren bir kuruluşun devletten tek bir ihale ve tek bir kuruş alması mümkün değil. Hatta ticaret yapması da imkansız. Durum bu derecede ciddi yani. “Albayım” dedim, “Siz hiç orta sayfayı incelediniz mi?” İncelemediğini, sadece komutanların görüşünü ilettiğini belirtti. Ben de kendisine; gazetenin orta sayfasında sadece dini konuların aktarıldığını, evliyaların hayatlarının seri halinde verildiğini ve kesinlikle uç konuların yer almadığını sadece millete dini bilgiler verildiğini söyledim. Hatta bu sayfadan dolayı Türkiye Gazetesine teşekkür edilmesi gerektiğini bildirdim. Bunların hiç birisiyle ilgilenmedi. Ayrılmadan önce, “Bu durumu üstlerinize bildirirseniz iyi olur” dedi. Resmen bir gözdağı ve tehditle karşı karşıya kaldık: -Ya Türkiye Gazetesinin orta sayfasını kapatırsınız veya İHLASı batırırız. Odamda kara kara düşünüyorum. Bunu Enver Abiye nasıl söyleyeyim? Söylemesem olmaz. Söylesem üzüntüden kahrolur. Telefonu çevirdim. Enver Abi her zamanki neşeli haliyle karşımda: “Anlat” dedi. Yutkundum. “Efendim az önce bir albay geldi. Gazetenin orta sayfasının kapatılmasını istiyorlar” dedim. Telefonda bir sessizlik oldu. “Metin, böyle şey olur mu? Bizim irtica ile ne işimiz olur? Biz orada millete dinini anlatıyoruz. Benden her şeyi istesinler ama bunu istemesinler. Ben Türkiye Gazetesini sadece orta sayfa için çıkartıyorum. Orta sayfası olmayan Türkiye Gazetesi neye yarar? Holdingin anahtarını istesinler vereyim ama benden bunu istemesinler. Ben olduğum müddetçe gazetenin orta sayfası yayında olacak.” dedi. Ben de, “Efendim, o albay tekrar ararsa bunları kendisine ileteyim mi?” dedim. Enver Abi, “Hayır. Ben komutanlarla bizzat görüşeceğim ve bunu onlarla konuşacağım” dedi. Yaklaşık bir hafta sonra Enver Abi Ankaraya geldi. Şimdi Sincan Cezaevinde hapis yatan adlarını bile anmak istemediğim dönemin kudretli komutanı Çevik Bir ve Erol Özkasnaktan randevu almış. Enver Abi ile odamda oturuyoruz. Görmeye alışık olmadığım kadar canı sıkkın ve üzüntülü. Buna rağmen gelen arkadaşları gülerek karşılıyor hal hatır soruyor. Randevu saati yaklaşınca, kalktı. “Allah hayırlısını versin” deyip gitti. Gerilimle geçen birkaç saatten sonra Enver Abi geldi. Buruk bir sevinç vardı. Odama geldi bir kahve istedi. Ben bir şey sormadan Enver Abi : -Orta sayfayı kurtardım ama Yalçına (Türkiye Gazetesinin Başyazarı olan rahmetli Yalçın Özer Ağabeyim) kafayı takmışlar. Sonradan öğrendim ki Yalçın Ağabeyim ile ilgili Enver Abinin önüne 3 klasör dosya koymuşlar. Bu 3 klasörde neler olduğunu yıllar sonra öğrendim. Tamamı Yalçın Ağabeyimin köşe yazıları. Demokrasiyi savunduğu, askerin ve politikacının kendi işini yapması gerektiğini anlattığı köşe yazıları... Komutanlar; -Bu adam bize düşmanlık ediyor. Olumsuz yazılar yazıyor. Yalçın Ağabeyimin yazılarına irtica diyememişler ama düşmanlık olarak görmüşler. İçeride korkunç bir tehditte bulunmuşlar: -Ya bu adam gider veya biz götürürüz. “Götürürüz” tehdidinin öldürmek olduğunu küçük çocuklar bile anlar. Enver Abi de zaten bu ifadeye çok üzülmüştü. Enver Abi Yalçın Ağabeyime döndü: -Yalçın, bu akşam yemeğe sendeyim. Kimse olmasın beraber yemek yiyelim. Ben kendi kendime, “Eyvah” dedim. Gece yarısına doğru Yalçın Ağabeyim aradı: -Metin, ben başyazarlığı bıraktım. “Nasıl oldu?” dedim. Yalçın Ağabeyim: - Ya Yalçın Özer gider veya İhlas demişler. İhlasta 29 bin kişi çalışıyor. Benim için bu kadar insanı riske etmenin bir anlamı var mı? Enver Abi bana “Ayrıl” demedi ama “Ben bu vebali alamam. Bu kadar insanı tehlikeye atamam. Ayrıca Enver Abimin üzülmesine sıkıntı çekmesine hiç gönlüm razı olmaz. Müsade ederseniz ben istifa edeyim” dedim ve istifa ettim. Gözlerim doldu. Boğazım düğümlendi. Uzun bir süre sessizlik oldu. Öfke ve sinirden ağlayacağım ama kendimi tutuyorum. Dile kolay. Yaklaşık 30 yıl kesintisiz yazarlık yapmış birisinin kalemi kırılıyor ve o kişi benim ağabeyim. Sağdan sola, bütün Türkiye yazılarına bayılıyor. Herkes büyük saygı ve sevgi duyuyor. Genelkurmaydaki birkaç darbeci sözde komutan, böylesi bir değerin kalemini kırıyor. Çok zoruma gitti. Ama belli etmedim. Yalçın Ağabeyim, “Devamı var” dedi. Enver Abi, “Yalçın, ‘Bu götürürüz sözü beni çok rahatsız etti. Sen çocukları da yanına al, uzaklara, Amerikaya gidin. Ortalık sakinleşene kadar 3-5 ay Amerikada yaşayın. Bütün masraflarınızı ben karşılacağım. Yeter ki sana bir şey olmasın.” dedi. Rahmetli ağabeyim, kalemini kaybettiği yetmez gibi canından da çok sevdiği vatanını da kaybetti. Öz vatanında parya! Vatanı bölmek isteyen bölücü hainler Türkiyede yaşarken, vatanı savunan ağabeyim Amerikaya sürüldü. Yalçın Ağabeyim Türkiyeye dönüşünde de elini kalemine süremedi. Daha doğrusu sürdürmediler. Darbecilerin öfkeleri ve kinleri hiç dinmedi. Hiç yazı yazamadan da üzüntüden kahrından hayatını kaybetti. Allah Rahmet Eylesin. Mekanı Cennet Olsun (Amin) Benim yaşantımda iki hocam vardı. Bilemediğim her şeyi bu ikisine sorardım. Birisi Enver Abiydi. Diğeri Yalçın Abim.. Yalçın Abimi kaybettiğimde, “Enver Abim var” deyip avunmuştum. Enver Abiyi de kaybedince tam bir boşluğa düştüm. Bu iki insana yapmadığı zulüm kalmayan o darbeciler halen hapiste yatıyor. Hem Enver Abiyi hem Yalçın Abimi on binlerce insan dualarla, hayırla uğurladı. 28 Şubat sürecinde bu güzel insanlara zulüm eden o darbecilerin, hem bu dünyada hem de ahrette nasıl helak olduklarını hep birlikte görüp yaşayacağız İNŞALLAH!.. ALLAHIN LANETİ ZALİMLERİN ÜSTÜNE OLSUN!.. (AMİN) METİN ÖZER Bu haber 20029 defa okundu Bütün Yorumlar 7 ay önce EDEN KENDİNE EDER... EDEN BULUR.... BULANLARI GÖRÜYORUZ. ENVER ABEYİMİZDE GÖRÜYOR MUTLAKA MUTLU CENNET BAHCELERİNDEN OLAN KABRİNDEN HERSEYİ. ALLAHÜ TEALA ŞEFAATİNE NAİL EYLESİN HEPİMİZİ İNŞALLAH... 7 ay önce Rahat uyu artık Enver Ağabey, yetiştirdiğin emin eller bu bayrağı yere düşürmeyecek inşallah. Mekanın Mekanın Cennet olsun inşallah. Mümkün olsaydı da o yaşadığın sıkıntıları ben yaşasaydım ağabey. şimdi bu ve benzer gerçekleri herkese duyurma zamanı yazyı kaleme alandan Allah razı olsun. Mücahid abinin Allahü Teala yardımcısı olsun ... naci çiçekci 7 ay önce Ellerine sağlık, bize düşeni o kadar güzel açıklayan bir yazı ki... Bu sancağı alanlara yardımcı olmak en büyük görevimiz... Allahü Teala yardımcısı olsun Mücahid abinin... 7 ay önce 28 Subat döneminde Enver abiye yapilan baska insalik disi zulümler de oldugunu cok saglam kaynaklardan isitip ögrendik. Kendisi bir kere bile 28 Subat hakkinda agzini acmadi ve sebebini onu taniyanlar cok iyi bilirler. Devlete bagliligindan dolayi devlet kurumlari zarar görmesin diye tek kelime etmedi. Iste asalet budur. Mekani cennet olsun. 7 ay önce BİLMEYEN NE BİLSİN BİZİ BİLENLERE SELAM OLSUN
Posted on: Mon, 21 Oct 2013 23:16:59 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015