Ahmed Kalkan Bir kutlu doğum haftası daha geride kaldı. Artık - TopicsExpress



          

Ahmed Kalkan Bir kutlu doğum haftası daha geride kaldı. Artık gelecek sene Nisan ayına kadar Peygamber bu toplumun gündemine kolay kolay girmeyecek. Kutlu doğum haftasının hemen devamında 23 Nisan kutlamaları. “Dinî lider” anıldı, artık bundan sonra devamlı “millî lider”de sıra. Çağın Ebu Cehilleri övülüp durulacak bir yıl boyunca. Laiklik böyle bir şey olmalı: Çok dinli, çok peygamberli, çok tanrılı olmak... Camilerin kapılarında asılan bayraklar, Rabbimizin “hâkimiyet sadece Allah’ındır” (12/Yusuf, 40) demesine rağmen, câmilerde okunan “hâkimiyetin ulusa ait olduğu”na dair hutbeler… Câmilerin devlet dairesi, imamların namaz kıldırma görevlisi olarak devlet memuru olduğunun göstergesi… Yaşlı cami cemaatini çocuk yerine koyup çocuk bayramını kutlattırmalar… Dini devlete karıştırtmamak (eskisiyle, değiştirileniyle) anayasanın ve düzenin temel güvencesi olarak kabul edilirken, hani laiklik, aynı zamanda devletin dine karışmaması demekti? Demek ki çağdaş düzenlerin de helvadan putları var, istediği zaman yiyip yutmak için. Onlar, Ramazan’da bir aylığına ellerine alıp sonra duvara asarak terk ettikleri Kur’an’a davrandıkları gibi, Rasûl’e de yılda bir hafta ayırıp o haftanın dışındaki zamanlarda onun düşmanlarına benzeyen şekilde yaşasınlar. Diğer zamanlarda Kur’an ve Sünneti devre dışında tutsunlar. Onlara inat, biz kutlu doğum haftaları bitse de Peygamber’i gündemleştirmeye devam edeceğiz. Hayatımızın her alanına Allah’ın ve Rasûlünün müdâhale etmesine zemin hazırlayacağız. Her an örneklik yönüyle bahsedeceğimiz şahıs, Rasûl olacak. Yorumlayacağımız haberler, esas Kur’an ve Kur’an’ın haberleri olacak: “De ki: ‘Bu Kur’an, büyük bir haberdir. Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz.” (38/Sâd, 67-68). Evet, bizim için, Mekke’ye ve Medine’ye sığmayan, 6. asırlara hapsedilmemesi gereken Peygamber, kutlu doğum haftasıyla da sınırlandırılamaz. Öyleyse, haydi, Kur’an’ın tanıttığı Peygamber’i, Kur’an’ı da doğru tanımak açısından yeniden ve ısrarla gündemleştirelim: Rasûle itaat, onun izinden gitmek, sünnetlerine sarılmak; belirli bazı şeylerle sınırlı değil, tüm hayatımızla ilgilidir. Onu on dört asır öncesine ve Mekke ile Medine’ye mahkûm etmek, âlemlere rahmet olan şahsın evrensel ilkelerine ihânettir. O bugün bu şehirde de örnektir. Sünnetleriyle burada yaşamalıdır. O yüzden “o bu gün yaşasaydı, ne yapardı?” sorusunu kendimize sormak ve cevabını imanımızın, vicdanımızın ve irfanımızın sesinden alabilmek gerekir. Ve aldığımız cevabı sünnet olarak yaşamak… Önce biraz aykırı sorular soralım; soralım ki, hayatımızla Peygamber hayatı arasındaki çelişkiler sırıtsın. O bugün yaşasaydı, hangi köşkte yaşardı? Mercedes mi alırdı, BMV’yi mi tercih ederdi? Hangi bankanın veya bankaların kredi kartlarını kullanırdı? Banka işlemlerini yaparken, faiz alır veya kredi çekerken besmele de çeker miydi? Televizyonda hangi kanalları seyreder, hangi dizilerin tiryakisi olurdu? Hangi şarkıcıları dinler, hangi sanatçıları över, hangi artistleri severdi? Hangi takımı tutar, nasıl slogan atardı? Yaz tatillerinde Marmaris’i mi, yoksa Antalya’yı mı tercih ederdi? Hangi Ergenekoncu subayın emri altında askerlik yapardı? Düzeni devam ettirmek için tâğutlara nasıl yardım ederdi? Düzenin yöneticisi olmaya, hangi basamaktan başlardı? Hangi partiye oy verir, hangi devlet adamlarını kendinden kabul ederdi? Heykellerin karşısında saygı duruşunda iken ne okur, deftere ne yazardı? Hangi eliyle çelenk koyar, kutlamalarda ne tür konuşmalar yapardı? “Biz de Atatürkçüyüz”, “Atatürk’ün izindeyiz” sözünü hangi törenlerde söylerdi? Hangi Batılı ülkeleri dost ve müttefik kabul eder, hangi yöneticileri kardeş kabul ederdi? Ümmet kavramını ne zaman ümmete unutturur, Avrupa ile ortak devlet olma hedefini nasıl ilan ederdi? Tevhid söylemlerinden hangi rüzgâra kapılarak vazgeçer, kâfirlere sınırsız tavizler verirken, ne tür uzlaşmalar içinde olurdu? Demokrasiyi mi daha harâretle savunurdu, liberal ekonomiyi mi? “Devletin dini olmaz, paranın imanı olmaz” sözlerini hangi kâfirleri memnun etmek için söylerdi? Yatırları veya modern türbe Anıtkabir türü yerleri kimlerle ziyaret ederdi? Katıldığı bayrak törenlerinde kravat mı takardı, yoksa papyon mu? İstiklal Marşı dinlerken hangi titizlikle hazırola nasıl geçerdi? Vergisini hangi vergi dairesinde öderdi? Çocuklarını hangi okullara gönderirdi? Düz Liselere mi, özel okullara mı? Hangi marka elbise giyerdi, kravatının rengi ne olurdu? Giydiği kot yerli mi olurdu, yabancı mı? MC Donald’daki menüsü ne olurdu? Coca Cola’yı mı, yoksa Pepsi’yi mi tercih ederdi? Hangi marka sigara içerdi, yerliyi mi Amerikan sigarasını mı tercih ederdi? Hangi dergâhta şeyh olur veya hangi cemaatin imkânlarından yararlanırdı? Hangi derneğin başkanlığını yapar, hangi grubun başına geçerdi? Hangi TV. programında boy gösterir, hangi kanalda mevlit okurdu? Koltuk takımları alırken hangi markayı tercih ederdi? İstiklal mi, Bellona mı? Evindeki televizyonunu ne zaman LCD ile değiştirirdi? Uydu anteni hangi marka olurdu? Taşıdığı cep telefonuyla günde kaç fotoğraf çekerdi? “Böyle soru mu olur?” “Rasûlullah bunları yapar mıydı?” diye tepki gösterdiğinizi sanıyorum. Onunla aramızdaki çelişkiyi daha iyi vurgulamak için bu soruları sorma ihtiyacı hissettim. Eğer o bunları yapmaz idi ise, biz O’nun ümmeti olarak, O’nu örnek alıp O’nun izinden gitmemiz gerektiği halde, hangi yüzle ve nasıl bunları yapabiliriz? Onun için sorulması uygun olmayan bu sorular bizim için nasıl sorulabiliyor? Peki, günümüzde yaşasaydı o yüce insan, ne yapardı? Giyimi, evi, işi, aşı, putlarla ve putçularla ilişkisi, İslâm düşmanlarına tavrı, yani topyekün yaşayışı nasıl olurdu? Herhangi bir iş yapmaya karar verirken, “Rasûlullah olsa idi, bugün benim yaşadığım bu yerde yaşasaydı bu işi yapar mıydı, yaparsa nasıl yapardı?” diye sorsak ve kendi imanımızdan ve vicdanımızdan aldığımız cevap doğrultusunda yaşasak, işte o zaman sünneti yaşamış oluruz. İşte o zaman O’nun izinden gitmiş, O’nu örnek almış oluruz. Peygamberimiz bugün yaşasaydı sigara içmezdi, televizyon seyretmezdi, kahvede vakit öldürmezdi, kredi kartı kullanmazdı, bunlardan daha önemlisi; hiçbir şekilde putlara saygı duymaz, putperestlerle uzlaşmazdı. İslâm’a düşman olan düzenle mücadele ederdi. Tâğutlara yardımcı olmaz, tam tersine İslâm dışı düzenle mücadele ederdi… diyorsak o zaman bu doğrultuda, sünnet kavramını güncelleştirme konusunda bize çok iş düşüyor. Sünnet, meselâ sabah-akşam kabak yemek değildir. Sünnet, şekil yönüyle Peygamber’i taklit etmekten öte, onun din adına yaptıklarını günümüzün şartlarına uyarlamak, onun yaptıklarının gerekçe ve hikmetlerinden yola çıkarak Kur’an’ı günümüz hayatına geçirmeye çalışmaktır. “Bugün ve burada”yı Muhammed’ce yaşamak, “küçük Muhammed”, “Muhammedcik” olmaya çalışmak, ashabla hayırda yarışmaktır. Sünnet, günlük hayatımızda Peygamberimiz’in yapacağından emin olduğumuz şeyleri yapmak, onun yapmayacağını değerlendirdiğimiz şeyleri terk etmektir. Evimiz, işyerimiz ve sokaklarımızdan tutun da, okullar, mahkemeler, kanunlar, devlet Peygamberin ilkelerine mi daha çok benziyor, yoksa O’nun düşmanı Ebû Cehil’lerin ilke ve uygulamalarına mı benziyor? Kimi örnek aldığımız bu sorunun cevabındadır. Sünnet: O’nun yolu, tavrı, davranışları ve konuşmaları demek… Bugün sünnet olarak bildiğimiz birkaç tane, o da şekilden ibaret şey kalmış. Namazların sünnetleri, yaşlı adamların sakalları, erkek çocukların küçük bir operasyonu ve benzer bir-iki şey. Bunların dışında Peygamber’in yaşayışını, meselâ sünnet olarak on tane davranışını bile sayamıyor Müslüman. Hâlbuki sünnet; Peygamberimiz’in din adına yaptığı her şeydir, tavsiye ettiği, uyguladığı her şey. Oğullarını sünnet ettirmeyenleri kınıyoruz da, ondan daha kuvvetli sünnetleri terk edenleri niçin kınamıyoruz? Kendimizin de kınanacak birçok yönümüz olduğunu kabul edelim, çünkü nice sünnetleri terk etmişiz. Esas sünnet, Kur’an’ın hayata geçirilmesinde nebevî modeldir. O, canlı Kur’an’dı. O’nun tüm hayatı sünnettir. Peygamberimiz’in putlarla ve putçularla nasıl mücadele ettiği, cihadları, savaşları, insanları nasıl eğittiği, toplumsal sünnetleri, nasıl devlete gittiği vb. bilinmeden sünnet kavramı da doğru anlaşılmaz. Peygamberimiz kimlerle, niçin mücadele etti? Biz de aynı kimselerle mücadele etmek zorundayız. Peygamber’in düşmanları sadece O’nun zamanıyla sınırlı değildi. Ebu Cehiller, Ebu Lehebler günümüzde belki daha etkin roldeler, ama onları tanıyacak ve gereğini yapacak Sünnet ehli insanlar aranıyor. O’nun düşmanlarını dost kabul edemeyiz. O’nun düşmanları “ben O’nun düşmanıyım” demeyebilir, sinsi olabilir, O’nun getirdiği vahye, Kur’an’a ve O’nun yaşayışına yani Sünnetine düşman olanlar, Müslümanlara bu konuda özgürlük hakkı vermeyenler, kim olurlarsa olsunlar bizim dostlarımız olamazlar. Peygamberimiz, Kur’an’ı hayata taşıyıp Sünnetiyle tefsir edip uygulayarak o günkü câhiliye hayatını tarihin çöplüğüne atmıştı. Şimdi daha feci bir şekilde ortada duran sosyal ve siyasal câhiliyeyi yine yeniden uzaklaştırmak için Kur’an ve Sünnetin hayata geçirilmesinden başka yol yoktur. Bu görev, hem dünya kurtuluşu ve hem de âhiret ödülü için şarttır. Peygamberimiz’e karşı, O’nun mirasına ve bize bıraktığı emanete karşı bu ve benzeri görevleri düşünüp planlamadan kuru kuruya güller ve gül edebiyatlarıyla, duygusal hitaplarla Peygamber’i anmak, O’nun aziz hâtırasına saygısızlık olabilir. Hayatımız Onun yaşayışına, evlerimiz Onun evine, sokaklarımız Onun Medine’sinin sokaklarına, okullar Onun Suffe okuluna, devlet Onun devletine ne kadar benziyor? Onun, nice zahmetlerle kurduğu devleti ne yaptık? Onun adını destanlaştırması gereken dillerimiz ne adlar belledi? Kimleri putlaştırdı? Artistleri, şarkıcıları, futbolcuları, tâğutları ezbere bilen, fakat Peygamberin hayatını onların yaşayışı kadar bile tanımayan, Peygamberin izi yerine başka izler takip eden nesiller nasıl onun ümmeti olacak?! Bugün yine câhiliye hayatı her şeyiyle hâkim. Peygamberimiz’in hayata geçirdiği prensipleri bireysel, sosyal ve siyasal hayatımıza hâkim kılarsak, yaşanılan câhiliye asrı da mutluluk asrına dönüşecektir. İşte, sünneti gerçek anlamda o zaman yaşamış olacağız. Muhammed’siz ümmet, öndersiz vâris olunmaz. “Ilıman İslâm” projesinin devamı olarak “Ilıman Muhammed” şeklinde, küfre ve şirke müdâhale etmeyen bir portre sunuluyor. Suya sabuna dokunmayan, hiç kılıç kuşanmamış, putlarla ve putçularla hiç mücadele etmemiş, eli tesbihli, herkese gül dağıtan şeyh görüntüsünde bir peygamber… Hayır, bin defa hayır! Bu, benim peygamberim değil. GÖNDER UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Yorumlar Tüm yorumlar için tıklayınız ( 25 ) Ahmet 06 Mayıs 2010 Perşembe 22:48 Mehmet Kardeşe Canım Kardeşim Mehmet, Bu konu gerçekten kafa karıştırıcı , bu konunun anlaşılmasında da biz müslümanlar çoğu kez suçluyuz. Bazen konuyu muhatabımızın anlayabilecegi yalınlıkta ve büyük resmin içinde ne anlama geldigini gösteremeyerek, bazen de geregi kadar gündemleştirmeyerek , konu ile ilgili kanaat önderlerinin yanlış anlayışlarını hakkıyla sorgulamayarak. Bu konuda kanaat önderleri içeriden , tatli dille , kuşatılarak geregince uyarilsa onlar da nefislerine agir gelsede hatalarını tashih edebilseler keşke, Biz de ne mutlu onlara, ayrılıgın , yanlışın önünden nefislerini çektiler diye. Dogrusu bu konuda Ahmet Kalkan Beyin yorumunu çok merak ediyorum. Mehmet kardes Konu ile ilgili asagidaki iki linke bakabilirsiniz , yada bu konuda zihninizi netleştirmek için daha başka kaynaklardan ciddi bir okuma , sorgulama ameliyesine başlayabilirsiniz. Kitap olarak ta Fevzi Zülaloğlu nun Temek Kaynagımız Kuran , okunabilir. haksozhaber.net/ okul_v2/article_detail.php? id=286 haksozhaber.net/ news_detail.php?id=14333 osman 05 Mayıs 2010 Çarşamba 23:30 mehmet beye Bir yazıyı anlamayan tekrar okur ya yanlış anlayan. En tehlikelisi de bu herhalde. Mehmet kardeş yazıyı lütfen tekrar oku Allhüalem Efendimiz de S.A.V. sakal nübüvvetten evvel de vardı Asıl olan nübüvvet Efendimizin hayatında nasıl bir inklap gerçekleştirdi Sünnet sadece sakalı saçı uzatmak mı yoksa Efendimizin S.A.V. hayatı olan vahyi yaşam biçimi haline getirmek mi Rodî 05 Mayıs 2010 Çarşamba 00:23 selamünaleyküm.......................... .............. sorun tam olarak nedir bilen varmı sistemmi asıl sorun yoksa bizim kendimizi bu sistem içinde doğru konumlandırmamamızmı. sistemi direk yok etmek yerine sistemi faydalı olacak şekilde dönüştüremezmiyiz,bunca şeyi geride bırakarak Allah rasulü donemindeki sadeliğe dönuş mümkun mü en önemlisi çağa uygun bir şekilde yorumlamadan kur anı direk uygulasak gerçekten başarılı olabilecekmiyiz yani adalet yerine diktatörleşmeye engel olabilecekmiyiz... mehmet 04 Mayıs 2010 Salı 18:06 ahmete soru ...Acaba sen namazını , orucunu , yaşamını , giyimini , sakalını.. kısaca yaşantının ,dinini kime göre yaşoyorsun. sadece kuran nasıl yaşayacağını sana öğretiyor mu? kur-an temel ilke ve prensipleri bize bildirir;geri kalanı resullulah bize sünnetiyle bize bildirmiştir.....ve sünnetsiz bir din nedir... saklalın sünnet olamdığını neye göre söylüyorsun? sakla tüm peygamberlerin sünnetidir ve erkeklerin alametidir... hikmet yar 04 Mayıs 2010 Salı 13:31 paskalya kutlu doğum haftası hıristiyanlaşmanın tamda daniskası,pascalya,noel vs.aç samanyolunu kimler ilahi okuyor,maşallah herkes bir noktada buluşuyor.diyanet ayrı bir alem,etkinlikler,ağlayan çocuklu şiirler.orman haftası gibi sanki.gavur yutturuyor bizde yutuyoruz.yutmayan tek yer istiklal marşı derneğidir.bizler yuttuklarımızı kusmakla meşgulüz Muhammed 30 Nisan 2010 Cuma 10:33 O;Günümüz yönetimini talep edermiydi..! Bu sorulardan bir adım evveline denk gelecek soruyu soralım.. Rasul(AS) bu gün yaşasaydı zamanın Darun Nedvesine nasıl bakardı? Mekkede teklif ettikleri gibi bu günümüz müşrikleri de iktidar koltuğuna oturması için şartlı teklifler getirimiydi..? Bu teklifler karşısında Rasulullah: Ya Allahın dini hakim olur yada bu yolda helak olur giderim mi derdi? Yoksa çağımız sözüm ona realist(!) müslümanı gibi teklif bile edilmeden küfür ile uzlaşmaya ve küfrü tatbik etmeye talip mi olurdu.!Haşa.Haşa.. Rasulullah bu çağda olmayacak.Yaşamayacak..Bu çağda ve kıyamete dek yaşayacak olan Allahın Onunla bizlere ulaştırdığı mesajıdır.Kim Onun metodu üzere olursa kurtulur.Kim de tuvalete girip çıkarken bile sünnete göre yapmaya özen gösterdiği halde, Muhammed (AS)ın Allahın hükümlerini tatbik için olmazsa olmaz olan yönetimi elegeçirmek için yaşamı boyunca takip ettiği yola sırt çevirirse zillete mahkum olur... Onun hareket metodunu görmezden gelerek Onu andıklarını sananlar,belli günler tertipleyenler sadece kendilerini kandırırlar..Bu konuda bile sünnete ters davranmaktalar.Efendimizin bölye anma ameliyesi hiç var mı.?Mesela kendinden önce gelmiş Nebileri anmak için bir gün yada gece tertip ettiği hiç oldu mu..Doğum günü kutlamaları..Mumlar,süsler, güller,havai fişeklerle yapılan şölenler..Neyi kutluyorsun.! Rasullullahın getirdiği ayaklar altında..Ona sırtını dönmüş ikiyüzlü,devletin dinine mensup sözde din adamları(!) nın tertiplediği saptırıcı ayinler.. Dırar mescidini inşaa edenlerin amaçladıklarıyla aynı amaca yönelik yapılan işlere bu günün iman edenleri daha dikkatli olmalılar..Allah bakışımızı keskin kılsın. Ahmet 30 Nisan 2010 Cuma 08:40 Sünnet - Hadis 3 Din konusundan tabiki Resulullahi ornek alacagiz. Tabiki o kurani nasil kendi hayatinda tatbik etti ise biz de ayni seklide tatbik edecegiz, Bizde aynen onun gibi yuruyen Kuranlar olmayi hedefleyecegiz. Ama onun emretmedigi , istemedigi sekilde sacini , sakalini, elbisesini din diye asil dinin onune gecirenlere de prim vermeyecegiz, ona atilan iftiralari , onun adina uydurulan yalanlari da din edinmeyecegiz ... Ne sakal sünnettir, Ne de namazlardan sonra kilinan nafile ibadetler.Bir Turkler bir de Pakistanlilar bu namazlara Sunnet diyor. Arapça bilenlere yada Araplara sorun bakalim bu namazlarin mutevatirdeki ismi nedir diye? Ayrica yazida geçmiyor ama konu ile ilgili olarak Hadisin kurani acikladigi iddiasinin da bir mesnedi yok; Allah bizatihi kuranin apacik ve kolay anlasilir bir ogüt oldugunu bildiriyor. Gelen ayetler cogunlukla ya bir olay uzerine yada varolani donusturmek icin geliyor. Gelen kuran ayetlerini anlamak icin cogunlukla baglam bilgisine ihtiyac var . o donemde yasayan insanlar ayni baglami canli olarak yasadiklari icin boyle bir seye ihtiyac duymuyorlardi. Selam ile .. Müminler dogru sözü dinleyip en güzeline uyarlar. Ahmet 30 Nisan 2010 Cuma 08:37 Sünnet - Hadis 2 Hz Ebubekir ; “Sizler Hz. Peygamberden hadis rivayet etmektesiniz ve bu konuda birbirinizle ihtilafa düşmektesiniz. Sizden sonrakiler bu konuda sizden daha fazla ihtilafa düşeceklerdir. Peygamberden bir şey rivayet etmeyiniz. Eğer birisi size bir şey sorarsa ‘Bizimle sizin aranızda Kur’an bulunmaktadır. Onun helal kıldığını helal, haram kıldığını da haram kılarız’ deyin.” Demisti. Hz Ömer ; Ebu Hureyye yi degnek ile dövmüs idi Hadis rivayet ettiginden dolayi. Simdi kim Dini Hz Ebubekir den ve Hz Ömerden daha iyi anladigini iddia edebilir. Ölüm korkusu ile Müslüman olduklarini söyleyen Umeyyeogullarinin zorla , zorbalikla , zulumle inşa ettigi kültürel ve sosyal ortamda dogup büyüyen sonraki nesiller mi daha mı ileri idiler Resulullahtan ve iki dostundan dini kavramada. İşte sonraki fitne donemlerinden sonra ortaya cikan zümreler : Ehli rey i tasfiye eden Ehli Hadis bunu boyle iddia etti ve Resulun emrini cignedi. Simdi Resullahin vefatindan nerede ise yüzyil sonra bunlari yaziya gecirenler , hadis uyduran guruhlarin günahini yüklenmisler , Bunu yapanlar ilk önce Resule ihanet etmislerdir. Hele de Bu sözlerin Vahiy oldugunu iddia edenler Resulun görevini yerine getirmedigini iddia etmektedirler ki bu cok daha büyük bir iftiradir, zulümdür. Resul un görevi Allah tan aldigini eksiksiz bir şekilde bize iletmek , uygulamak ve uygulatmaktir. Resulullah Allah tan bizim üzerimizde sorumluluk oluşturabilecek, din olacak herhangi bir şey - vahiy -bilgi aldi da bunu açikça belirtmeyip , uc bes kisinin - 20 -30 kişinin bulundugu ortamda soyleyip gecti, ve sonrada bunlarin yazimini dolayisi ile Ümmete devrini , bildirimini yasakladi ise görevini haşa yerine getirmemiştir. Gayri metluv – Kutsi Hadis Resule İftiradir. Din konusundan tabiki Resulullahi ornek alacagiz. Tabiki o kurani nasil kendi hayatinda tatbik etti ise biz de ayni seklide tatbik edecegiz, (devam edecek) Ahmet 30 Nisan 2010 Cuma 08:35 Sünnet - Hadis 1 Hadisi ve Sunneti anlayabilmek icin once Kuran ın Hz. Peygambere yükledigi görev , konum ve hedef leri iyi anlamamiz gerekmektedir. Hz Peygamberin gorevi: -Allahtan aldigi mesaji –vahyi eksiksiz olarak bize iletmek ve kayit altina aldirmak. -Getirdigi mesajin uygulanmasi , pratigi , nasilligi konusunda bizlere örneklik sergilemek. -Mesajin geregini kendisi de yerine getirerek , uygulamayi saglamak Herhangi bir seyin sünnet olabilmesi icin emrin , tavsiyenin , fiilin , özelligin Kuran da gecmesi , uygulamasinin Resulullahta olmasi gerekir. Yani Kaynak Kuran - Pratigi Resullullah. Bu baglamda da Sunnet mutlak anlamda baglayicidir. Allah : Kuran Resullullaha Şarii lik : Hüküm koyma yetkisi vermemistir. Resullah Bu Allahtan sizin icin gelen emir ve yasaklar , bu da benim koydugum emir ve yasaklar diye bir sey soylememistir. Onun Kurani uygulama noktasindaki baglayiciligi onu ikinci bir hüküm kaynagi kilmaz. Uygulamada ki belirleyiciligini , o günkü gerekli içtihadlari yapmasini, bügünde Allaha , Resulune ve Sizden olan Emir sahipleri iteat edin ayeti baglaminda düşünmek gerekir. Bu cercevede Resulullahin konusmalari Sünnet degildir. O konusmalarindan bugun bize hadis diye gelen metinler O nun sag iken yazilmasini , bir sonraki nesle miras birakilmasini yasakladıgı metinlerdir. Onun yakin dostları , en önemli ve yakın takipçileri Hz Ebubekir ve Hz Ömer de ayni tavri sürdürmüşlerdir. Daha sonra yasayanlarin hic biri Resulullahtan , Hz Ebubekir den , Hz Omer den daha fazla bu dini bildiklerini , bu din konusunda daha fazla soz sahibi olduklarini iddia edemezler. Simdi biz bu ucunun Hadisler konusundaki tavirlarina bir goz atalim. Resulullah Kendisinden Kuran dışında bir sey yazilmasini yasakladi, yazdirmadi. Rasullullahtan sonra gelip , bunu yazanlar rasulun emrini cignemis olmuyorlarmi, (devam edecek) Nureddin Zengi - Kütahyalı 29 Nisan 2010 Perşembe 10:48 Peygamberle Yüzleşmek Ahmed Kalkan Hocanın; bu çoğaltılabilecek sorularla uyarmaya çalıştığı bilinç ve ayağa kaldırmak için çırpındığı Tevhidî duyarlılık, aslında bu ve benzeri soruları kendi özelinde üretmek ve sağlıklı bir Kuranî kulluk şuuruyla cevaplayabilmek, tek tek hepimizin taşımak zorunda olduğumuz bir erdemdir. Rasülullah zaten günümüzde yaşamıyor. Bizler de Onun zamanında değiliz. O halde bu sorular bize bir hatırlatma, silkeleme, uyarma ve kendine gelme çağrısı olarak algılanmalıdır. Zamanın ve yaşanagelen proplemlerin, günü birlik koşturma ve cedelleşmelerin, geçim sıkıntısı ve dünyevileşme kaygılarının, gereksiz-yersiz, kırıcı tartışmalar ve yapay gündemlerin, manipülasyon ve ihanetlerin de katkısıyla, can yakıcı bir şekilde yaşamakta olduğumuz kimlik ve misyon savrulmalarının dertli bir gönülden yansıma ve akislerinden ibaret olsa gerek. Her an kendimizi hesaba çekme bilinç ve sorumluluğumuzu hatırlayıp, kime benzemek övülmüş ve güzelken maalesef kimlere benzediğimizin görülmesi ve muhasebesinin ona göre yapılması yazıyı yazan Ahmed Kalkan Hocanın kendisini sorumlu hissettiği hedefleri arasındadır. Anam babam sana feda olsun ya Rasûlullah diyen sahabenin bu ifadeleri bizim için ne anlam ifade etmeli? Onlar Peygamberin etrafında etten ve kemikten fedakâr, cefakâr bir ümmet duvarı örerlerken biz Onun Tevhidî, Kuranî, Nebevî örnekliğini ne hakla gölgeliyor, saklıyor, yaşatmıyor ve üstelik değiştirebiliyoruz? Hatırlatma ve uyarmalarınızdan dolayı Allah (cc) sizden razı olsun. Rabbimiz bizleri Peygamberiyle ve Kuranla buluşap bütünleşen uyanık müslümanlardan eylesin! sacide uras 28 Nisan 2010 Çarşamba 11:09 ......... geçen hafta okulda kutlu doğum programı yapıldı.peygamberin mücadelesini anlamaktan tamamen uzak olan programda canımı yakan olay;bütün zaman ve mekanda tağutlara,zulüm ve şirk düzenlerine,LAdiyebilmiş ve bizlerinde bu şekilde yaşamımızı inşa etmemizi isteyen,rabbimin insanlara gönderdiği son elçisi hz.muhammedin anma(!) törenine İSTİKLAL MARŞIyla başlanması oldu.peygamberlik görevinden önce ve sonra putlara ibadet etmeyi kesin bir dille reddeden peygamberimizi bizler nasıl olurda bu günün zulüm düzeninin bizlere dayatmış olduğu modern putlar karşısında, modern ayinlerle onu anmaya cesaret edebiliriz.oysa hz.muhammed tağutu rabbimin emri gereğince inkar etmemiş miydi?bugün yapılan törenlerde okunan bir kaç duygusal şiirle,akıcı olan hikayelerle peygamberimizin anlaşılacağını sananlar tam da sistemin istediğini yapmış ve peygmber mücadelesini iki saate sığdırarak gözlerden bi kaç damla yaş akıtarak onu anlamaktan tamamen uzak bir program düzenleyerek zulüm sistemini ne de mutlu etmiştir.zaten onlarında amacı peygmberimizin tevhid mücadelesine tağutun yuvasında üzerine gölge düşürerek onu anlamamıza engel olmak değil midir?gerçi bu tür programların;buram buram sahte ilah kokan,tağutun en büyük yuvası diye adlandırabileceğimiz bir mekanda yapılması en büyük fiyasko zaten.laiklik diyerek dini devletten uzak tutmak isteyen sistem,ibadet alanlarımıza,kutsallarımıza hükmetme,onları nasıl kullanacağımıza karar verme yetkisini kendinde nasıl buluyor acaba!!bizler peygmberin böyle programlarla senede sadece bir hafta ayrılarak anlaşılmayacağını çok iyi biliyoruz ve bu programların kimlerin eliyle tertip edildiğinide.peygmberin hayatı kurandı.onu anlamak için başvuracağımız kaynakta ondan başkası olamaz.eğer onun nasıl bir yaşam sürdüğünü,neleri yapıp yapmadığını,olaylara nasıl yorumlar getirdiğini öğrenmek istiyorsak kuranı okumalı ve anlamalıyız.onu senede bir hafta değil hergün,her an ve her mekanda düşünmeli ve mücadelesini sürdürerek tevhid bayrağını dalgalandırmalıyız. Ulema27 Nisan 2010 Salı 22:30 bülente cevap anlaşılan bazı arkadaşlar yazarın yazısını anlayamamış, Peygamberimiz s. bugün yaşasaydı yemezdi içmezdi yatmazdı uyumazdı anlamında demiyor. yazarın derdi düzenle ilgili, O bir kere bu düzeni değiştirirdi düzenin bir parçası olmazdı mekkedeyken bunu yapmadımı? direk putlarını düzenlerini inkar etti ve tüm mekke eşrafını(şerefsizlerini) karşına aldı ve düzenlerinin altında yaşamayı kabul etmedi. medineye kendi dini düzenini kurmak için hicret etti, halbuki mekkeliler kendisine liderlik bile teklif etti ama nasıl bir liderlik kendileri gibi bir lider olmasını istediler yani düzenlerinin devam etmesini istediler. zaten Onun karşı olduğu şey tağuti sistemdi. evet eğer peygamberimiz bugün gelseydi her peygamberin yaptığını yapar ilk önce herkesi LA İLAHE İLLALLAHa davet eder yeni düzeninin temellerini atardı anlayacağınız sistemin hegemunyası altında yaşamazdı kendi alternatifini olştururdu. yusuf bilge 26 Nisan 2010 Pazartesi 21:15 acaba ben de merak ediyorum bugün istanbula türkçe konuşan bir elçi gelseydi ve elinde türkçe bir kutsal kitap olsaydı getirdiği din 1400 yıl öncekiyle aynı mı olurdu yoksa farklı mı olurdu? Sadık AYDIN 26 Nisan 2010 Pazartesi 20:09 Allahın selamı ile, Bülent kardeşimizin sünneti okuyuşu hikmet üzerinedir ve daha sağlıklıdır kanaatindayin. Nesnel okuyuşun manayı kaybedeceği ve şablonikleştireceği tehlikesi kuvvetlidir. Kalkan hocamızın hassaiyete dayalı okuması salih bir niyetledir, ama bazı kimselerde üretken olmayan bir okumaya dönüşebilir. Sünneti statik değil, dinamik okumalıdır, vesselam. Ahmed Kalkan 26 Nisan 2010 Pazartesi 18:28 Sorular Tefekkür ve Kıyaslama Amaçlı... Ahmed Yazıda ne tekfir amacı güdülmüştür, ne de soruların iki şıkkından birini, ya da tümüyle tersini savunmak amacı. Yazıda belirtildiği gibi aykırı sorular sorulmuştur. Önemli olanın Rasûlü günümüze, ya da günümüzü Rasûlün hayatına, Kuranın hayat bulmasına taşımak olduğu vurgusu yapılmaya çalışılmıştır. “o bu gün yaşasaydı, ne yapardı?” sorusunu kendimize her an, her işe başlarken sormanın ve cevabını imanımızdan, Kuran ve sünnet bilincinden almamız gerektiği hatırlatılmıştır. Soru sorulmuştur, ama cevap verilmemiştir. Cevabı herkes kendisi verecek. Örnek olarak bazı sorular sorulmuştur. Sorulara takılmayın. Soruları eksiltebilir, çoğaltabilirsiniz. İçindeki mesajı önemsemeniz ricasıyla... Rasûlu günümüz hayatına taşımak, sünnet tanımını günlük hayatımızla yakından irtibatlandırmak gayesini öne çıkartmaya sebep olacaksa, yazı yerini bulmuş olur. Gereksiz tartışma ve ithamlara konu olacaksa, Rasul böyle mi konuyu ele alır, böyle mi tartışırdı? diye sormalıyız. Her konuda kendine soru sorsun her ümmet bireyi ve cevabını kendisi versin... Okuyan ve değerlendirmeye gerek duyanlara selam ve dualar... Bülent Gökgöz 26 Nisan 2010 Pazartesi 16:12 Zulme Direnen Somut Sünnet-1 Ahmed Kalkan beyin samimi niyetlerle, ‘Kutlu Doğum’ vesilesiyle anılan ve kutsanan/ taklit edilen Peygamber algısını kritik etmesi yerinde olmuş, Allah razı olsun kendisinden. Ancak yazı içerisinde Hz. Peygamberi model aldığı iddiasında olan insanlara yöneltilen kimi soruların, hem “Rasul”ü hem de “Sünnet”i tanımlamada isabetli olmadığını belirtmekte fayda var. Çünkü bahse konu olan soruları; “peki, sorulardaki davranışları sergileyen kimse İslam dairesinden çıkmış mıdır?” ya da “ bu davranışları sergileyenler Peygamberi örnek almamakta mıdırlar?” sorularıyla karşıladığımız zaman ne denilecek? Mercedes, Bmw’ye binmemek, Tv izlememek, kravat takmamak, vergi ödememek (ticaret yapmasanız bile evinizde kullandığınız sudan vergi alınıyor!), çocukları okula göndermemek, kot pantolon giymemek, sigara içmemek, dernek başkanlığı yapmamak, Tv programına çıkmamak, koltuk takımı almamak, Lcd’den ve uydudan Tv hiç izlememek, cep telefonu ile fotoğraf çekmemek. Yani Tv izlemediğimiz ya da kravat takmadığımız zaman “sünnet” dairesinde mi olacağız? Peygamberin mücadelesi/şahitliği bu örnekler üzerinden oluşturulacak bir “sünnet” tanımlamasına hapsedilemez. Reel karşılığı olmayan bu sorular üzerinden sağlıklı “sünnet” tanımlaması yapılamaz kanaatindeyim. Makale içerisinde birbirinden farklı “sünnet” tanımlamaları mevcut. “Sünnet, meselâ sabah-akşam kabak yemek değildir. Sünnet, şekil yönüyle Peygamber’i taklit etmekten öte, onun din adına yaptıklarını günümüzün şartlarına uyarlamak, onun yaptıklarının gerekçe ve hikmetlerinden yola çıkarak Kur’an’ı günümüz hayatına geçirmeye çalışmaktır” denilmekte ancak bahse konu olan sorularla ‘şekle’ hapsedilmekte. Bülent Gökgöz 26 Nisan 2010 Pazartesi 16:11 Zulme Direnen Somut Sünnet-2 Sonra da “ Sünnet: O’nun yolu, tavrı, davranışları ve konuşmaları demek” şeklinde çok geniş bir tanımlama yapılmakta. Üstteki tanımlamada ‘dirayet’ yönelimi varken, bu tanımlamada ise ‘rivayet’ yönelimi ağır basmakta. “Esas sünnet, Kur’an’ın hayata geçirilmesinde nebevî modeldir” ve “O’nun tüm hayatı sünnettir” tanımlamaları ise, ‘Muhammedi Sünnet’i tanımlama noktasında muğlaklık içermekte. Acaba Muhammedi tanıklığı/ şahitliği/sünneti insanlara somutlaştırabilmek adına bu soruları başka şekilde sorabilirmiyiz? -Hz. Peygamber, zulme, tuğyana, ifsada karşı kimi kurumların İslami kimliği gözeterek gerçekleştirdiği siyasal eylemliliklerde içerisinde, hatta en ön saflarında yer almaz mı idi? -Suçsuz yere öldürülen Ceylan Önkol için, başörtüsünden dolayı okulundan sürülen Ece Nur Özel için, 28 Şubatla okullarından atılan, cezalandırılan kardeşlerimiz için ne yapardı? Direnelim, mücadele edelim, yılmayalım diye haykırırmıydı? -Camileri bombalama planları yapanlara karşı ne yapardı? Müslümanlara hayatı dar eden, İslami değerleri aşağılayan, yok sayan, imha etmeye çalışanlara karşı ne yapardı? Ergenekonculara, susurlukçulara, şemdinlicilere, yargısız infazcılara, balyozculara ne derdi? Tüm bu pislikleri ifşa etmek için meydanlara, sokaklara, sayfalara, tvlere, insanlara haykırmazmıydı? İşte bunlar Ebu Leheb, kurusun bunların iktidarları diye işaret etmezmiydi? Danıştayın aldığı kast kararlarına, işte bunlar Firavun gibi halkları sınıflara ayırıp zulmediyorlar diye hayatın orta yerinde taallüm etmezmiydi? Bülent Gökgöz 26 Nisan 2010 Pazartesi 16:10 Zulme Direnen Somut Sünnet-3 -Dilinden, renginden, etnik kimliğinden, inancından ötürü köyleri yakılıp asit kuyularında eritilen mazlumların önüne geçip; durun ey Allah’ın ayetlerini inkar edenler! Onlardan kimileri benim dinde kardeşim, kimileri de kardeş adaylarım deyip mücadele edermiydi? -İstiklal mahkemelerinde asılan Şeyh Saidlerin, İskilipli Atıfların hesabını sorarmıydı? -Asgari ücretle köleleştirilenlerin, faiz, kredi, yolsuzluklar ile fakirleştirilenlerin, açlığa, dilenmeye, hırsızlığa mahkûm eden ekonomi politikalarına karşı insanların elinden tutup, işte bu düzen bizi sömürüyor diye ‘la’ dermiydi? -Çocuklarımızın aklını, vicdanını, fıtratını parçalayan 8 yıllık kesintisiz uygulamasına, milli güvenlik zırvalarına, antlara, marşlara, törenlere karşı: Bu çocuklar Allah’a adandı Kemalizme değil, sizin esiriniz ve eseriniz olmayacak demek için koşturup dururmuydu? İslami kimliği doğrultusunda alternatif eğitim alanları oluştururmuydu? Buzkıran gibi zulmü yaracak Nuh’un gemisini, çocuklarıyla beraber inşa edermiydi? -İslami mücadeleye katkı sağlamayacak müzik, edebiyat vb. sanatlara ilgi duyarmıydı? Öncülerimizi, şehitlerimizi, mücadelelerimizi anlatan edebiyatı okuyup, duygularını ve direniş azmini Müslümanlara iletecek mısralara dökermiydi? Müslümanların ve hayatın fotoğraflarını çekip bunları günceleştirirmiydi? Bu çabaları teşvik edermiydi? -Hz. Peygamberin kıldığı namaz, tuttuğu oruç da, tüm bu ifsadın, karanlığın orta yerine sıkılmış bir yumruk gibi inermiydi? Selametle. yahya inam 26 Nisan 2010 Pazartesi 16:05 slm. Ahmed hocam Allah razi olsun,cok güzel. olmus yaziniz.rabbimden duam odurki bu yaziniz cok insana yeniden düsüncelerini sorgulama firsati verir.insanlarimiz nasilda kandiriliyor bunlari birazcik akli selim sahipleri bilebilirler.ama bizler inaniyoruzki bir gün bu gercekler gün gibi ortaya cikacaktir insallah.rabbim imaninizi korusun.sizlerde bizlerden duanizi eksik etmeyin. Coşkun Uzun 26 Nisan 2010 Pazartesi 09:00 Cesur Özverili Eleştiri Hocam kaleminize ve gönlümüze sağlık. Bazıları sizi anlamayacak ve aşırılıkla, hatta marjinallikle itham edeceklerdir. Kendini, çağını, kuşağını, dostlarını eleştirmek ve gerçeğin aynasını tutmak, Hakkın şahitliğini yapmak gerçekten zordur ve herkese de nasip olmaz. Rabbim uzlaştırmasın, değiştirmesin. Kur’an-ı Kerim’in nüzülünün 1400. yılını kutladıklarını, bu vesileyle O’nun anısına 2010 yılını “Kur’an yılı” ilan ettiklerini ifade eden resmi ağızlar, Kur’an’ın; Zalimler, Müşrikler, Bel’am’lar, Tağutlar, İslâm’ın tarihsel veya çağdaş düşmanları hakkındaki hükümlerini görmezden geliyor, saklıyor ve bunları hiç ağızlarına bile almıyorlar. Her sakallıya dede, her ölüye şehit demeye alıştırılan insanımızın aklına artık Peygamber denilince Gül geliyor, Gül deyince de Hz. Peygamber geliyor! Halbuki Hz. Peygamberi ne Gül’le ne de başka herhangi bir şeyle özdeşleştirmek doğru olmadığı gibi, konuyu buralara indirgemek de kimsenin haddine değildir. Gül motifleri dahil hiçbir şey Hz. Peygamberi temsil edemez. Hıristiyanlık ve Hz İsa denilince akla nasıl HAÇ işareti geldiğini, bu gidişin de oraya doğru olduğunu, bu vahim sapma ve saptırmayı müslümanca basiret ve firasetle görelim artık. Hiç şüphesiz ki, Allah(cc)’ın Rasülü Hazreti Peygamber Muhammed Mustafa(sav) Efendimiz; Şenlik, Karnaval, Eğlence ve Fashing benzeri, resmî ve derin sponsorlu etkinliklerle; Mevlit Merasimleriyle, Hatimler İndirilerek, Sanatçı Açılımlarıyla, Kutlu Doğum Yemekleri, Pilavı, Helvası, Gülü, Şerbeti, Karanfili, Lokması, Lokumu, Ayranı Dağıtarak, Tasavvuf Musikisi ve Mehter Konserleriyle, Mevlevî–Sema Gösterileriyle, Fonksiyonellikten Uzak Şiir ve Bilgi Yarışmalarıyla, Hissiz, Ruhsuz, Soğuk, Resmî Ağızlardan Konferans ve Panellerle, Devlet Dairesi-Cami Açılış Törenleriyle, Çeşitli Sergi ve Stantlarla, Kermeslerle, Kutlu Doğum (Narkozu) Vaazlarıyla, Kan Bağışı Kampanyalarıyla, CD’ler, Balonlar dağıtarak, Güllerle temsil, tarif ve tahrif edilerek asla anlatılmaz ve anlaşılmaz. M. Şirin 26 Nisan 2010 Pazartesi 00:00 Peygamberler Kimisi 950 yıl uğraştı yılmadan, bıkmadan, Nuh gibi, Kimisi savaşa tutuştu, öldürdü- öldürüldü Davut gibi Zekeriya gibi. Kimisi memleketlerinden çıkarıldı, taşlandı Muhammed gibi Kimisi kızdı bedbahtlara Yunus gibi, Ama hiç biri olmadı şikâyetçi gördüklerinden, yaşadıklarından. Şimdi bize kaldı bu kutlu sevda; yük demiyorum Sevda diyorum. Örneklikleri kaldı bize peygamberlerin. Bize kalan mucizeleri değil samimiyetleri oldu. Bize kalan şekilleri değil, ihlâsları oldu. Bize kalan ömürleri değil sünnetleri oldu. Bize kalan ticaretleri değil adaletleri oldu. Bize kalan kokuları değil mücadeleleri oldu. Bize kalan hurafeler değil apaçık ayetler oldu. Bize kalan Allah oldu, Kuran oldu, Sahih Sünnet oldu. mursel bahar 25 Nisan 2010 Pazar 23:10 kutlu ölüm hayatın gercekleri var hocam...okula gitmemek nasıl olacak.en azından gonderıyoruz ama resmı bayramları protesto ediyoruz.ee bir suru ogretmen var arkdas,dost.onları tekfır mı edecegiz.askere mecburuz gıdecegiz.alternatıfımı var.vicdani ret,ölümden beter.bakın enver aydemir hala içerde,kim bilir belkide cıkamayacak.tatile kafa dagıtmaya gidiyoruz,sigra alırken,deterjan alırken dikkat ediyoruz,filistin diye yatıyor kudus diye kalkıyoruz.her cumartesi meydanlardayız,özgurluk istiyoruz basortusune.daha ne yapalım.tagut 2001 de öldü zaten.tagut demenin bir anlamı yok ki.velhasılı hocam boyle yasar boyle gideriz huzura.hee diyorsanız ki bu gidişat cehennemdir.Rab da öyle diyor zaten.cehennemi dolduracagım sizinle...Cennettekiler;bir cogu gecmıs ummetlerden birazıda sonrakilerden.ruhsat diye bir fıkıh uyduranlar mümin olmayı slogana dönüştürenler ateşi hak ettiler,Allah zulmetmedi ancak onlar kendı nefıslerıne zulmettıler.Ama samimiyiz elimizden gelen budur diyecegiz...rahat olun tum ınanc sistemlerinin mnesubları cok samımı.budistler,hiristiyanlar, laikler,kemalistler.yahudiler neden kötü.neden cehheneme gidecek diyoruz.biri bana acıklayabılır mı?uzzeyir allahın oglu diyorlar diye mi?kutlu dogum programlarında daha alalarını duymadınız mı?gül kokulu peygamberlerini,yarı ilah peygamberlerını anlatıyorlardı.herseyın onun yuzu suyu hurmetıne yartıldıgını soyledıklerı,her an heryerde hazır ve nazır olan bir peygamber.kabrinin basına gittiğinizde kim selam vermedi ki?herkes o selamların kendısıne ulastırılacagını ınanmıyor mu? büyük bi kısım muvahiidlerde dahillldir bu gruba.peygamber orneklıgınden once dogru bır peygamber tasavvuru oluşturmadan ateşten kurtuluş olmyacak.cunku ımtıhanın asıl sorusu bu.şirk var mı yokmu.sonrası teslim olmak.ve vahıy nedıyorsa yasamak.vahyın sundugu yasantıya ruhsat arayanlar işte böyle bir topluluk oluşturuyor.herseye ragmen teslim olanlar işte onlar selam ıle karsılasacaklar.hem bu dunyada hem ahirette.selam olsun teslim olup bu hal üzre ölene hattab 25 Nisan 2010 Pazar 22:39 Allah Razı Olsun ALlah razı olsun.gerçekten önemli tespitler yapılmış.Peygamberin örnekliğini nasıl anlamaız gerektiğini ve nasıl örnek olacağımızı anlatmış Ahmet Kalkan.Tekrar Allah razı olsun ismail 25 Nisan 2010 Pazar 22:17 hayatı okumak Ahmed abi Allah sana rahmet etsin.iyiki rasülullah günümüzde yaşamıyor,yoksa sizin bu dayatıcı,şekilledirici,illa öyle olmazsan böyle olursun tarzındaki hayatı okuyuşundan rahatsız olurdu.Allah Rasülü Kuran rehberliginde her asra ve zamana KENDİNE ÖZGÜN bir biçimde seslenmiştir.insanlıgıda temel İLKELER dışında sınırlamamıştır.Ey elçiler güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.(22/51) çawşin 25 Nisan 2010 Pazar 21:11 üzüntü mü ? şükür mü ?................ dine bulaştırılan şovenist, sağcı ve ulusalcı söylemler , ve buna alıkış tutanlar. havalarda uçuşan akıl almaz dini öğretiler, binlerce farklı şekilde anlatılan bir peygamber, dini dinle boğma girişimi v.s..v.s..... manzara bu olunca, hz.peygamberin yılda bir defa da olsa kutlu doğum haftasında hatırlanmasına, üzülmek mi?, yoksa şükr etmek mi? gerek bilemiyorum !......... Yazarın Diğer Yazıları Tekfircilik Hastalığı Üzerine Bir Değerlendirme 04 Eylül 2010 Cumartesi 18:29 Tuz Ne Zamandan Beri Kokuyor? Ya da Her Zaman Bay Kalan Baykal Üzerine… 11 Mayıs 2010 Salı 17:02 Değişim Tartışmaları Üzerine 01 Nisan 2010 Perşembe 01:15 Tâğutî Rejimi ve Uygulayıcılarını Savunmak -2 08 Mayıs 2009 Cuma 23:08 Tâğutî Rejimi ve Uygulayıcılarını Savunmak -1 24 Nisan 2009 Cuma 01:00 Seçmece Bunlar! 24 Mart 2009 Salı 00:02 Ehven-i Şer ve Şer Tartışmalarına Bir Katkı da Benden! -2 30 Haziran 2008 Pazartesi 03:12 Ehven-i Şer ve Şer Tartışmalarına Bir Katkı da Benden! -1 28 Haziran 2008 Cumartesi 21:18 Ahlâklılar Ahlâksızlar Kadar, Mü’minler En Az Kâfirler Kadar Cesur Olmad 26 Mart 2008 Çarşamba 02:00 Yazarın Tüm Yazıları » SON EKLENEN GALERİLER Her Türlü Zulmün Beşiği Suriyeden Kör Dünyaya Haykırış Cuntadan Genç Kızlara Hapis Kararı Mısırda darbe karşıtı cuma gösterileri Suriye, Mısır ve Filistin İçin Yürüdüler DÜŞÜNCE PLATFORMU Mustafa Siel Ne Olacak Bu Dershanelerin Hali Yılmaz Bilgen Şapka Devrimi, İhanet mi? Inkılap mı? Kenan Alpay Hata Katsayısını Arttırmaya Zorlamayalım Selahaddin E. Çakırgil ‘Otorite’ye İtaat Çağrısı Yapanların Başkaldırısı.. Serdar Bülent Yılmaz Kürt Siyasetinde Yeni Arayışlar Ramazan Yazçiçek Metafizik Alanda Sörf ya da Mecaz Ve Semboller Üzerinden Anlamlandırma M. Ali Kaçmaz Dershaneler Furuattır! Murat Kayacan Kuranın Muhatapları Sadece Mekkeliler mi? Zehra Türkmen Tokat Kime Atılmalı? Muhsin Önal Mengüşoğlu İnsanın Özgürlüğü Allah’a İman Etmekle Başlar Abdulkadir Şen Savaş Sadece Silahla Olmaz... GÜNÜN GAZETE MANŞETLERİ PANO Hatice Varol ile Murtaza Koçak Evlendiler Şefik, Yusuf ve Mehmet Sevim Ağabeylerimizin Abisi Sabri Sevim Vefat Etti Abdullah Karagüzel Abimizin Kayınpederi Vefat Etti HAKSÖZ DERGİSİ Haksöz Dergisinin Kasım Sayısı Çıktı! Kasım 2013 tarihli 272. Sayısıyla okurlarının karşısına çıkan Haksöz Dergisi, Türkiyedeki son gelişmeleri kapağa taşıdı. Haksöz Dergisinin Ekim Sayısı Çıktı! Ekim 2013 tarihli 271. Sayısıyla okurlarının karşısına çıkan Haksöz Dergisi, Suriyedeki kimyasal vahşeti ve müdahale pazarlıklarını manşete taşıdı ve konuyla ilgili bir soruşturma yayınladı. Haksöz Dergisinin Ağustos-Eylül Sayısı Çıktı Ağustos-Eylül 2013 tarihli 269-270. Sayısıyla okurlarının karşısına çıkan Haksöz Dergisi, Mısır İntifadasını kapağa taşıdı. Haksöz Dergisinden Gezi Parkı Dosyası Temmuz 2013 tarihli 268. Sayısıyla okurlarının karşısına çıkan Haksöz Dergisi, Gezi Parkı olaylarını etraflıca masaya yatırıyor. YORUM ANALİZ Dershaneden Bürokrasiye Nasıl Geldik? Bölgede molotoflanan Ak Parti teşkilatı sayısı, dershane ve yurt sayısını katlar ama önemli değil; Ak Parti PKK dostu, Cemaat düşmanı... Başına Gelmeyen Kalmamış Bir “Bitirme Planı”nın Hikâyesi Taraf’ın elindeki yeni belgelere göre, “Yok hükmündedir, uygulanmadı” denen MGK’nın “İrticai Faaliyetlere Karşı Mücadele” kararları, 25 Ağustos 2004’teki MGK toplantısından hemen iki ay sonra 28 Ekim 2004’te uygulanmaya başlanmış. ‘Otorite’ye İtaat Çağrısı Yapanların Başkaldırısı.. Başka ülkeler sözkonusu olunca, otoriteye itaati devamlı vurgulayan ve bu arada Filistin’lilerin devlet olmadıkları için, cihad yapamıyacağını ileri sürerek, o hareketleri suçlayanların, şimdi, devlet otoritesine karşı başkaldırmaları, bir sakîm anlayışın Bir Devlet Meselesi Olarak Dershaneler Sağdan soldan, filmlerde olduğu gibi, Durun siz kardeşsiniz... tadında sözler duyuluyor. Ama boşuna... Başbakan Erdoğan artık geri adım atmaz. RÖPORTAJ Biz Meseleyi Eğitim Konusu Olarak Konuşmaya Çalışıyoruz Bakan Avcı: Biz meseleye eğitim sistemi bakımından sorunun nedenleri nedir, muhtemel çözümleri nelerdir diye bakıyoruz. Ama ummadığımız bir “iblisleştirme” kampanyası yürütülüyor Rıdvan Kaya İle Muşta Röportaj Bir konferans etkinliği sebebiyle Muş’u ziyaret eden Rıdvan Kaya ile Muşlu öğrenci kardeşlerimizin yaptığı röportaj. Ersoy Göveç: Dershanelere Neşter Vurulmalıdır Ama... Son günlerin öne çıkan başlıca gündemi dershaneleri eğitimci-yazar Ersoy Göveç ile konuştuk. Kamalak: “Atatürk En Büyük Milli Görüşçüdür!” “İnşallah tarih de Erdoğan’ı ‘dünya lideri’ olarak yazar.” diyen Mustafa Kamalak’ın Atatürk ve darbeci ordu için güzelleme düzmesi dikkat çekti. ARŞİVDEN İnsanın Adalet ve Özgürlük Arayışı Kullara kul olma taklitçiliğini aşmadan, sırtımızdaki ağırlıklardan kurtulup ayaklarımızdaki zincirlerden özgürleşmeden; yani kulluğu sadece Yaratıcımıza has kılmadan, gerçek adalet ve özgürlüğe ulaşmamız mümkün değildir. 28 Şubat’ın Etkileri ve Fethullah Gülen Cemaati 28 Şubatın olabildiğince baskıcı ve totaliter olması hukuk mevzuatının rafa kalkmasına, Gülenin darbe olma endişesiyle düzen politikalarını meşrulaştırmak için kendini daha çok zorlamasına neden oldu. Toplumsal Dönüşüm İçin Mükellefiyet, Şahitlik ve Takva Kur’an’la hayatın itikadi ve siyasi karanlıklarına müdahale etmek, insanları her alanda zulumattan nura yöneltmek, dönüşme ve dönüştürme çabaları için “bilgi, inanç, amel” bütünlüğünü hayatlaştırmak, iman eden Müslümanlar olarak temel yükümlülüğümüzdür. Müslümanlarda Kuşatıcı Yapı Eksikliği ve Zaaflar Tüm bu zaaf içeren görüntüyü olumlu, verimli bir manzaraya dönüştürebilmek için öncelikle kimlik noktasında netleşme sorumluluğumuz olduğunu akıldan çıkartmamalıyız. MEDYA Haberi Manipüle Etmenin ‘Radikal’ Yöntemi Editör, habercilik değil de siyasi hesap ve fırsatçılığı öne çıkarınca haber de raydan çıkabiliyor. Böyle Olur Hürriyet Gazeteciliği! Hürriyet gazetesi İzmirdeki sel haberi, habercilikte parmak ısırtan bir editörlük işi!!! Biz Yalanlarını Haber Yapmaktan Yorulduk… Suriye direnişi aleyhinde her fırsatta yalan haber yapan Taraf, bugünkü manşetiyle de Baasçılıkta Sol gazetesiyle yarışacağını kanıtladı. Star Gazetesinden, Sözcü’nün Reklam Yalanına Cevap Sözcü gazetesinin 23 Kasım Pazar günü manşetten yayınladığı gazetelerin reklam gelirleri haberine Star gazetesinden yalanlama geldi. İKTİBASLAR Markar Esayan MGK, AK Parti ve temizlik planları Yıldıray Oğur Ölüm döşeğinde bile esirgenen takdir hakları Hilal Kaplan Dershaneden bürokrasiye nasıl geldik? Yasin Aktay Türklüğün ucuz kahramanlardan çektiği Mustafa Öcal İmam Hatiplerin 100. Yılı Mümtazer Türköne 2004’te MGK kararları ne işe yaramıştı? Nasuhi Güngör Erdoğan bizi felakete mi sürüklüyor? Emre Aköz Bir devlet meselesi olarak dershaneler İsmail Kılıçarslan Türkiyenin Yeni İdeolojisi: Ergenlik Mustafa Ünal İmza Mahmut Övür Cemaatin iktidar kavgası Beril Dedeoğlu İran açılımı Abdurrahman Dilipak Tamam! Hayrettin Karaman İslami demokrasi Alper Görmüş ‘İşkenceye müebbet’in haber değeri bu kadar mı? KARİKATÜR Cuntadan Genç Kızlara Hapis Kararı ÇOK OKUNANLAR Dershaneden Bürokrasiye Nasıl Geldik? Dera’da 102 Rejim Askeri Esir Alındı (VİDEO) Biz Meseleyi Eğitim Konusu Olarak Konuşmaya Çalışıyoruz “Türk Diye bir Irk Yok! Dedi Saldırılar Başladı Şapka Devrimi, İhanet mi? Inkılap mı? Rus Moran Askeri Suriyede Öldürüldü Azerbaycan İran Sınırında Çatışma Haberi Manipüle Etmenin ‘Radikal’ Yöntemi ‘’Müslüman Şahsiyetin İnşaası ve İçsel Arınma’’ Faiz Lobisinin Kaynağı Kredi Kartları Modernitenin Temel Paradigmaları Saadet Partisi Önünde Silahla Yaralama DÜN|BU HAFTA|BU AY ÇOK YORUMLANANLAR “Türk Diye bir Irk Yok! Dedi Saldırılar Başladı Dera’da 102 Rejim Askeri Esir Alındı (VİDEO) Sadr: Irakın Kaderi Sadece Iraklılarca Belirlenmeli Dershaneden Bürokrasiye Nasıl Geldik? YÖK Denklik Sorununa Çare Olamadı Yunanistan Başpiskoposu Atinada Camiye Karşı BM’den Çağrı: “Suriyelilere Kapılarınızı Açın” Faiz Lobisinin Kaynağı Kredi Kartları Van Özgür-Der’de Gençlik Seminerleri Suudi Arabistandan Darbecilere Yeni Yardım Paketi Şefik, Yusuf ve Mehmet Sevim Ağabeylerimizin Abisi Sabri Sevim Vefat Etti Abdullah Karagüzel Abimizin Kayınpederi Vefat Etti DÜN|BU HAFTA|BU AY SIK KULLANILANLARA EKLE | ANASAYFAM YAP Tüm Hakları Saklıdır © 2001 Haksöz Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Tel : 0 212 524 10 28 | Faks : 0 212 631 55 27 | Haber Yazılımı: CM Bilişim
Posted on: Mon, 02 Dec 2013 23:15:24 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015