Biz, Türk Halkı Bugünlerde haberleri izlemeye yetişemiyoruz. - TopicsExpress



          

Biz, Türk Halkı Bugünlerde haberleri izlemeye yetişemiyoruz. Bizi birinci dereceden ilgilendiren iç ve dış gelişmeler birbiri ardından patlıyor ve daha bir olayın yorumunu yapamadan, kendimizi yeni bir oluşumun içinde buluyoruz. Bu gelişmelerin gündemini biz belirlemiyoruz. Cumhurbaşkanlığı, hükümet, muhalefet, aydınlar, ordu, basın, üniversite, iş çevreleri, sendikalar... Hiçbiri gündemi belirleyemiyor. Her çevre gelişmeleri izleyebilmek ve süratle en doğru takınabilmek kaygısında. Hep birlikte, bir yere doğru sürükleniyoruz. Böyle günlerde ‘sürüklenme’ duygusu iyice artııyor içimizde. Birileri bize birşeyler yapıyor. Bizi bilmediğimiz bir yöne doğru sürüklüyorlar. Yarının nelere gebe olduğunu, bu akşamki haber bültenin bize neler hazırladığını bilmiyoruz. Ve gündemi belirleyemediğimiz bu kargaşada, fırtınalı bir denizde ceviz kabuğu misali sallanan sallanan bir gemide gibi duyuyoruz kendimizi. Çünkü biz, Türk insanı, gemimizin doğru eller tarafından yönetildiği kanısında değiliz. Bunca tehlike arasında, güvendiğimiz bir kaptan yok. Olayları serinkanlılıkla çözümleyecek, dünya çapındaki stratejileri sezip, ön tavır alacak ve gündemi değiştirecek bir kadro yönetmiyor bizi. Bu yüzden, gemimizin her an parçalanması, batması tehlikesi içinde, kaygılı ve ürkek yol alıyoruz. Şiirlerimiz bir kez daha gerçeği hatırlatıyor bize. Hava kurşun gibi ağır. Yüreklerin kulakları sağır Bağır, bağır, bağırıyorum Koşun, Kurşun eritmeye çağırıyorum. Gazetelerde yayınlanan haberleri okuduğumuzda, bir yere varamıyoruz. Parçalı bir gerçeklik sunuluyor bize. Gerçeğin tümünü görebilmek için, bu haberleri yerli yerine oturtmak, mozağiği tamamlamak zorunda kalıyoruz. Son aylardaki gelişmeleri aklımızdan geçiriyoruz: - Bush ve Gorbaçov Malta’da buluşuyor. - Doğu Avrupa ülkelerinde ard arda rejim değişiklikleri oluyor ve komünist partiler tarihe karışıyor. - Türkiye’de İslamcı mücadele yükseliyor. - AT bize ‘umut yok’ diyor. - Atatürk Barajı’nda su tutuluyor, güney komşularımızdan tehditler geliyor. - Kıbrıs’ta bir oldu-bitti havası esiyor. - İmam Hatipli öğrencilerin sayısı liselilere denkleniyor: 340 bin İmam Hatip öğrencisi. - Türkiye’de silah almak (sabıkasız olmak ve beş yüz bin lira ödeme karşılığı) serbest bırakılıyor. - Azerbaycan’da bağımsızlık hareketleri ve kıyımlar yaşanıyor. - Gümülcine’de Sadık Ahmet ve İbrahim Şerif’in haksız mahkûmiyetleri ve Türk asıllılara terör ve saldırılar sürüyor. - 1 Mayıs’ın silahlı polisi öldürülüyor. - Atatürkçü bilim adamı Muammer Aksoy kurşunlanıyor. - Delors, ‘Avrupa Topluluğu bir Hristiyan örgütüdür’ diyor. - PKK’nın kentlerde eylem planı ortaya çıkıyor. - Türkiye’de İslamcı ve ülkücü mitingler, üniversite öğrencileriyle polis arasında çatışmalar meydana geliyor. 141, 142, 163’ün kaldırılma girişimleri sürerken, 141 ve 142 tutuklamaları yapılıyor. - Banker dönemini anımsatan bir ‘Borsa’ çılgınlığı baş gösteriyor. - Amerika kongresinde ‘Ermeni Tasarısı’ gündeme geliyor. - Financial Times’ın yayınladığı ‘2020 yılında Dünya’ haritasında Türkiye’nin yarısı yer almıyor. Bu haberlerin, yan yana gelince oluşturduğu tablo, içimizi karartıyor. İçte, islamcı mücadele gündemin birinci maddesini oluştururken, dış gelişmeler bizi, Misket Türkleri, Bulgaristan, Azerbaycan ve Yunanistan gelişmeleriyle, bir Türkçülük sorununa doğru çekiyor. Bir başka deyişle, Türkiye’deki iç dinamikler laik yaşamı tehdit eden bir oluşumu ortaya çıkarırken, dış dinamikler Türkçülük konusunu gündeme getiriyor. ‘Bize dünyada yeni bir kader çiziliyor’ diye kaygılar duyuyoruz. Türkiye’nin bu ikili (Doğulu-Batılı) karakterinin, Batı’yı çok tedirgin ettiğini biliyoruz. Israrla Batı kulübünde yer almak isteyen, ama standartlarıyla bir Batılı ülke olamayan Türkiye’yi galiba ortadoğuya gönderiyorlar. Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, Batı’nın tepkisini çekerken, aynı Batı Suudi Arabistan’da kellesi uçurulan, elleri kesilen insanlar karşısında sessiz kalıyor. Çünkü Suudi Arabistan başka bir sisteme, ‘Doğu despotizmine ait. Türkiye ise, Batılı olduğu iddiasında. Eğer Türkiye de ‘Doğu’ içinde yerini alırsa, ne despotizm, ne kadın-işçi-çocuk hakları ne de yargılamalar Batı’yı ilgilendirecek. Yüzyıllardır süren kültürel ikilemimiz, böyle mi noktalanacak? Dünya’nın yeniden biçimlenmesinde, bize bu rol mü verildi acaba. Bütün bu olup bitenler, böyle bir global planın parçaları mı? Kuşkuluyuz. Çocuklarımızın geleceğinden korkuyoruz. Altı bin insannımızı yitirdiğimiz terör hayaleti, bize tekrar göz kırpıyor. Güvensizlik, sinsi bir ağrı gibi içimize sızıyor. ‘Kimliği bilinmeyen kişiler tarafından’ deyimini tekrar duymaya başlıyoruz. Bize birşeyler yapıyorlar. Kim, neden, nasıl... bilemiyoruz. İşin kötüsü bizi yönetenler de bilemiyor. Oysa biz, Türk halkı, dünyanın diğer halklarından daha kötü bir yaşama layık değildik. Zülfü Livaneli, 4 Şubat 1990
Posted on: Thu, 03 Oct 2013 00:56:48 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics



1

© 2015