Dünyada insan hayatını belirleyen hukuk kuralları olduğu gibi - TopicsExpress



          

Dünyada insan hayatını belirleyen hukuk kuralları olduğu gibi sosyal hayatın kuralları da mevcuttur. Bu kurallar, insanların arasında bulunan ilişkileri düzenleyen ve hayatı anlamlandıran kurallardır. Toplum Hayatının Toplam Kalitesi Adab-ı Muaşeret Dünyada insan hayatını belirleyen hukuk kuralları olduğu gibi sosyal hayatın kuralları da mevcuttur. Bu kurallar, insanların arasında bulunan ilişkileri düzenleyen ve hayatı anlamlandıran kurallardır. Dinimiz, bireylerin kendi yaşantılarıyla ilgili belirli kaideler getirdiği gibi, toplumla olan ilişkileri için de müeyyideler ortaya koymakta, bu ilişkilerin en güzel şekilde devam edebilmesi için çeşitli düzenlemeler getirmektedir. Yüce Rabbimizin bizlere emretmiş olduğu ibadetler bizim kulluk vazifemizdir. Namaz, oruç, zekât, hac ve diğer ibadetlerimizin hepsini yerine getirmekle mükellefiz. Bunun yanında gerçek bir mümin olabilmenin, ahlaken kemale erebilmenin yolu, insanlarla olan ilişkilerimize dikkat etmekten ve yanlış sayılacak hareketlere meyletmemekten, sonuç itibarıyla hem Rabbimizin hem de yaşadığımız insanların bizlerden razı olacağı bir hayatı sürdürmekten geçmektedir. Bu nedenle günlük yaşayışımızda hak ve hukuka riayet etmek için, adab-ı muaşerete uygun bir hayat sürdürmemiz gerekmektedir. Adab-ı muaşeret terkibindeki adab kelimesi edeb kelimesinin çoğuludur. Edep; kişinin eline, di-line, nefsine sahip olmasıdır. Nefsi terbiye ve tezkiye makamları olan dergâhların ana giriş kapılarında “Edeb yâ Hû” serlevhası bulunurdu. Dergâha girerken edebe bürünmek, kişinin zahir ve bâtınını (iç-dış) düzeltmesi gerekirdi. Dergâhın tevhithane denilen toplantı salonundaysa; “Edeb bir tâc imiş nûr-ı Hüdâ’dan, Giy ol tâcı emîn ol, her belâdan!..” “İlim meclisine girdim kıldım talep Dediler ilim geride kaldı illâ edep!..” Adab-ı muaşeret ise, bir toplulukta uyulması gereken ve insanlar arasındaki davranışları düzenleyen nezaket, saygı ve görgü kurallarıdır. Herhangi bir toplum içine girerken adab-ı muaşeret kurallarına uygun kişiler o toplumda temayüz ederek öne çıkar. Herkesin değer gösterdiği saygın bir kimse olur. Bunlardan birkaçını engin hoşgörünüze sığınarak hatırlatmak yerinde olacaktır. 1- Konuşma Adabı Güzel konuşma ve yazma, insana değer kazandırır. Karşısındaki kişilere değer vererek, kelimeleri seçerek güzel konuşmak, dilimizi güzel ifade etmek kişinin en büyük hazinesidir. Güzel ve düzgün konuşmak kişiye toplum içinde önemli bir yer kazandırır. Günlük hayatımızın içine yerleştirilmeye çalışılan uyduruk, eğreti kelimeler; artık münevver insanlar tarafından itibar değil tepki görmektedir. Konuşurken yabancı kelimelerden kaçınıp, yalın ve güzel Türkçemiz ile kendimizi ifade etmeye özen göstermeliyiz. Ayrıca kelimeler, cümleler ve üslup kadar önemli iletişimin altın kuralı: Konuşurken tatlı dil ve güler yüzlü olmaktır. Yunus Emre bu konuyu şöyle taçlandırmıştır: “Dil ola kese savaşı, dil ola kestire başı.” Güler yüzlü olmak, mütebessim olmaktır. Elbette insanlara yeri geldiğinde “teşekkür ederim”, “hürmet ederim”, “sizi kırdıysam özür dilerim”, “müsaitseniz görüşebilir miyiz?” gibi sözleri içten, samimi ve nezaketle söylemek gönülleri fethederek kapalı kapıları bile açtığını hep görmekteyiz. 2- Telefonla Görüşme Adabı Telefon eden önce kendini tanıtmalı, sonra da kiminle görüşmek istediğini söylemelidir. Telefon eden kimsenin, önce kapatması lazımdır. Telefon kısa konuşmalar içindir. Uzun uzun sohbet etmek hoş değildir. Bir eve çok geç veya çok erken telefon etmek, uygun olmaz. İş yerine telefon edildiğinde kısa konuşmalı ve özel konulara girilmemelidir. Bir yere telefon edip, garip sesler çıkarıp “Bil bakalım, ben kimim?” gibi sorular sorulmamalıdır. Aradığınız kişiyi bulamayınca, cevap verene mutlaka adınızı, telefon numaranızı bırakmalısınız. Birisi sizi aramışsa, ilk fırsatta onu aramalıdır. Telefonda çok yüksek sesle konuşulmamalıdır. Ayrıca uzun telefon konuşmaları manyetik etki yaptığından insan sağlığına zarar verdiği de bir gerçektir. 3- Yemek Yeme Adabı Yiyecek ve içeceklerin helal gıda olması zorunludur. Yemekten önce ve sonra eller yıkanmalıdır. Yemeğe besmele ile başlanmalı ve yemeği bitirince de elhamdülillah denmelidir. Yemek yiyenin önünde ve sağ elle yenmelidir. Özellikle sol elle yememeye dikkat edilmelidir. Zira Peygamberimiz sol elle yemeyi (bir zaruret yoksa) yasaklamıştır. Lokma küçük alınmalı ve iyice çiğnenmelidir. Lokma ağızdayken konuşulmamalıdır. Bir lokma yutulmadıkça diğeri alınmamalıdır. Yemeği soğutmak için yemeğin içine üflenmemelidir. Su içerken, bardağın içine nefes verilmemelidir. Başkalarını tiksindirecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdır. Yemek israf edilmemeli, yenilebilecek kadar yemeği tabağa koymalı ve onu bitirmelidir. Toplu yemek yenirken, herkes yemeği bitirmeden sofradan kalkılmamalıdır. Yemeğe önce büyükler başlamalıdır. Sokak ve caddelerde yemek yenmemelidir. 4- Lokantada Yemek Yeme Adabı Bir lokantaya gitmeden önce yer ayırtmış olmak akıllıca bir harekettir. Özellikle birilerini yemeğe çağırmışsanız, yemek salonuna gittiğinizde, geriye dönme ya da uzun uzun bekleme sıkıntılarını önlemiş olursunuz. Bir lokantada yemekler ısmarlanırken bir erkek ailesini temsil edebilir. Herkesin ne istediğini sorduktan sonra, garsona siparişi verir. Ama kalabalıkça bir grupta, garsonun herkesin siparişini ayrı ayrı alması da uygun düşebilir. Birisi tarafından bir restorana davet edilen bir kimse, yemek siparişini davet eden kimseye bırakmalıdır. Onun durumunu bilmeden pahalı yemekler istememelidir. Ama davet eden kimse, ısrarla istenilen yemeklerin seçilmesini söylerse, o takdirde daha serbest davranılabilir. 5- Tanışma Adabı Genç bir kimse, daha yaşlı olan kişiye takdim edilir. İki kişiden daha az kıdemli olan, daha kıdemli olan kimseye takdim edilir. Örneğin; “Sayın Valim, sizi Okul Müdürümüz… Bey’le tanıştırayım.” vb.. Yeni tanıştığınız bir kişiyle sohbet yeni tanışılan birisiyle konuşmaya başlamak oldukça zordur. Tanışmalarda kimi zaman sadece isimler, meslekler söylenmekle yetinilir. Sonra da havadan, sudan laf bulup konuşma yapabilmek için iki taraf da zorlanır. Oysa bu tanıştırma işlerinde usta tecrübeli kişiler tanıştırırken söze başlamayı kolaylaştırıcı bilgileri de araya sıkıştırıvermelidir. Mesela; “Size Ahmet Bey’i tanıştırayım. Kendisi de sizin gibi vakıf insandır.”. Böylece ortak bir konuşma konusu bulmalarına yardımcı olunmuş olur. 6- Çalışma Adabı İşyerinde birlikte çalışılan meslektaşlar ve iş arkadaşlarına karşı önce saygılı olunması ve her kurumun kendine özgü kural ve prensiplerine uyulması zorunludur. İş görüşmelerinde görgü kurallarına uymak bırakacağı etkiyi önemli oranda arttıracaktır. Çalışma hayatında uyulması gereken bazı kurallar: Her zaman takdim edildiğinizde ya da tanıştırıldığınızda ayağa kalkmalı. İnsanları tanıştıracağınız zaman daha önemli kişinin ismini önce söylemeli. Kıyafet kurallarına uymalı. Eğer belli bir kural yok ise üst düzey yöneticilerden örnek alınmalı. Yatak kıyafeti veya gelişigüzel kıyafetlerle toplum içinde dolaşılmamalıdır. Bütün toplantılara tam zamanında gelinmeli. Vaktin nakit olduğu şuurunda olmalı. Toplantı sırasında kalemler, ataçlar ya da diğer ofis araçları ile oynamamalı. Toplantı sırasında ve ibadet yerlerinde telefonu sessiz konumunda bulundurmalı. İş yerinde oturuş ve duruşa dikkat etmeli. Koltuğa gömülmemeli, geriye yaslanmamalı. Yakışıksız bir biçimde bacak bacak üstüne atılmamalı. Selam verip alırken ağızda sigara olmamalı, karşıdakine saygı için derlenip toparlanmalı; selam almaya hazır olmalıdır. 7- Davete İcabet Adabı Müslümanın diğer Müslümanda bir kısım hak ve ödevleri vardır. Mesela nişan, düğün, mevlit vb. davetlerine icabet etmelidir. Bir tanıdık veya dost bir kimse hastalandığında ziyaret edilmelidir. Cenaze varsa cenazesine katılmalıdır. İyi günlerinde yanında olduğu kimselerin kötü günlerinde de yanlarında olmalıdır. İyi bir Müslüman diğerlerine yediğinden yedirir, giydiğinden giydirir, gerekli hizmetleri yaparak onların hoşnutluğunu ve hayır duasını kazanır. Dostlarının önemli davetlerine giderken hediye götürür, takı takar. Dostlarının mutluluğunu paylaşır. İnsan için en büyük servet dostları memnun etmek olsa gerektir. 8- Trafik Adabı Araçların kendilerine tahsis edilen yerde seyretmeleri gerekir. Lüzumsuz sollama yapmak, hız yapmak, emniyet kemeri takmamak ölüme sebep olur. Yayaların da kendilerine ayrılmış bulunan yerlerde yürümeleri ve ışıklara dikkat etmeleri elzemdir. Özellikle İstanbul’da son zamanlarda yaya geçitlerini dükkân sahipleri işgal ettiğinden yayaların araç yollarına inme zorunluluğu oluşmaktadır. Gerek yaya ve gerekse araçların yollarını tıkayanlar, araçlarıyla yanlış park yapanlar, trafik kurallarına uymayanlar kul hakkına girmektedir. Başkalarının haklarını ihlal edenler, ahirette çetin bir sorgulama ile karşı karşıya kalacaklarını akıllarından çıkarmamalıdırlar. 9- Misafir Adabı Atalarımız “Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.” diyerek çok önemli bir görgü sunmuşlardır. Ve yine “Misafir on rızkıyla gelir. Birisini yer dokuzunu bırakır.” denilmiştir. Takdim edilen ikram bir bardak su da olsa onu kabul edip beğenmemezlik yapılmamalı, azımsamamalı, olmayanı istememelidir. “Allah ne verdiyse ona razıyım.” diyerek ev sahibini zora sokacak davranışlara tevessül etmemelidir. Gösterilen yere oturmalı teşekkür ve dua ederek ev sahibinden izin alarak oradan ayrılmalıdır. Selam ve izinle girdiği gibi selam ve izinle evden ayrılmalıdır. 10- Selamlaşma Adabı Selam, müslümanlar arasında sevgi bağlarının kurulmasında önemli bir araçtır. Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Peygamberimiz (s.) selamı yaymamızı, tanısak da tanımasak da her müslümana selam vermemiz gerektiğini bununla da imanımız olgunluğa erdiği için cennete gireceğimizi müjdelemiştir. Bu nedenle gençler ihtiyarlara, binek üzerinde olanlar yürüyenlere, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler önden gidenlere, bir kişi çok kişiye selam vermelidir. Selama daha güzel bir şekil de karşılık vermek gerekir. “Es-selamualeykum” diyene “Ve aleykumu’s-selam ve rahmetullahi ve berekatühü” denmelidir. Verilen selamı alma durumunda olmayana selam vermek mekruhtur. Mesela yemek yiyene, namaz kılana, Kur’an okuyana, hutbe dinleyene selam verilmemelidir. Açıktan açığa Allah’ın emrini çiğneyen ve bu hâlinde ısrarlı olana da selam verilmez. Topluma verilen selama bir kişi karşılık verirse, diğerlerinin selam alma sorumluluğu kalkar. Eve girerken ev halkına selam verildiği gibi ayrılırken de selam vererek ayrılmak faziletli bir iştir. 11- Ziyaret Adabı Evlere ve odalara girerken usule riayet etmek gerekir. Cahiliye devrinde evlere hücum edilircesine girilirdi. Ziyaretçi eve girer ve girdikten sonra da “gir-dim” diye seslenirdi. Çok defa, ev sahibinin ailesiyle onları başkasının görmesi doğru olmayan hâlde, kadın veya erkeğin avret yerlerinin açık olduğu olurdu. Bu hâl, üzüntü verip gönülleri yaraladığı gibi evleri emniyet ve huzurdan yoksun bırakırdı. Ayrıca gözler tahrik edici yerlere takıldığı zaman nefisleri bu şekilde fitneye sürüklerdi. İşte bu sebepten dolayı Yüce Allah Müslümanları yüksek bir adab-ı muaşeretle terbiye etmiştir. Evlere girmeden izin isteme adabı ve ev halkına güven verip onlardan kuşkuyu gidermek için girmezden evvel selam verme adabını getirmiştir. Aynı şekilde erginlik çağına erişmemiş çocuklarla hizmetçilerin başkalarının odalarına girerken izin almaları yolunda eğitilmeleriyle bunların başkalarının odalarına gelişigüzel girmelerinin önüne geçilmiştir. 12- Komşuluk Adabı Müslümanlıkta komşuluğun büyük ehemmiyeti vardır. Komşu haklarına son derece riayet etmeli, onlara zarar verecek her türlü hareketlerden kaçınmalıdır. Kötülüklerinden, komşusu emin olmayan kimse gerçek mümin olamaz. Hastaları ziyarette bulunmak, onların afiyetlerine dua etmek dinî bir görevdir. Hz. Peygamber (s.) bir hadisinde: “Beş şey vardır ki, kardeşine karşı Müslümana vazife olur. Bunlar da verilen selamı iade, aksırana hayır dua, davete icabet, hastayı ziyaret ve cenazeleri mezara kadar takip etmektir.” buyurmuştur. Müslümanlar, vefat eden din kardeşlerinin cenazelerini kabirlerine kadar üzüntülü ve düşünceli götürür kabre defnederler, haklarında rahmetle duada bulunurlar. İmkân buldukça her müslümanın cenaze namazını da kılmalıdır. 13- Kapıdan Önce Girme Adabı Bir araca binerken, bir binanın kapısından içeri girerken, önce bir erkekle birlikte yürüyen kadın ardından da erkek girer. Ancak bozuk yollarda ya da engebeli arazide, erkek önden yürür. Ne var ki bu kurallar abartılmamalıdır. Çünkü eşit haklara sahip günümüz kadını, kendisine bu tür özel ayrıcalıklar tanınmasından hoşlanmayabilir. O zaman ısrar edilmemelidir. Bir kadın içeriye girerken, eğer kapı oldukça ağır ve kapalı ise erkek kapıyı açarak kadının içeri girmesini sağlar. Ama normal bir kapıyı kadın da pekâlâ iterek açabilir. Genellikle sağda olanın önce girme özelliği vardır. Buna “teyâmün” denir. Kısaca her işte sağa öncelik verilmelidir. Camiye ve diğer ibadet yerlerine de sağ ayak ile girilmelidir. 14-Vasıtalarda Oturma Adabı Otobüs, minübüs, vapur gibi umumi vasıtalarda yaşlılara, gazilere, engellilere ve çocuklu bayanlara yer vermek dinî-ahlaki bir görev ve geleneksel bir görgü kuralıdır. Yaşlı ve çocuklu kadınlar ayakta dururken güçlü ve dinç gençlerin onlara yer vermemesi nezaketsizliktir. Kendi ihtiyacımız olduğu hâlde başkalarını kendimize tercih etme ne güzel erdemdir, diğerkâmlıktır. Erdemli ve kibar bir kişiye de böylesi yakışır. Ayet ve Hadisler Işığında Adab-ı Muaşeretten Örnekler: Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü açık kalpli olmak. Şüphesiz Yüce Allah iyi huylu, güler yüzlü kimseleri sever. Herkes ile güzel görüşmek, halka eziyet vermekten sakınmak. Sevgili Peygamberimiz (s.) “Müslüman diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.” buyurmuştur. Kötülüğe karşı iyilikte bulunmak ve insanların eziyetlerine karşı sabırlı olmak. Allah katında sıddıkların mertebelerine erişmek için zulmedeni affetmek, irtibatı kesenle irtibat kurmak, esirgeyene esirgemeden vermek gerekir. Küskünlüğe, dargınlığa, düşmanlığa son vermek. Müslümanın diğer Müslümanla üç günden fazla dargın durmasının helal olmadığı bilinmelidir. Dargın iki Müslümanın arasını bulmaya çalışmak. Zira yalan söylemenin caiz olduğu yerlerden biri, dargınların barışmalarını sağlamak için söylenen yalandır. Bu da sadaka vermek kadar hayırlı bir iştir. İnsanların kusurlarını araştırmamak, bilakis bu kusurları örtmeye çalışmak. Başkasının kusurunu arayan, önce kendi kusurunu görmelidir. Başkasının kusurunu örten bir Müslümanın kusurunu da Allah örter ve onu affeder. Dostlar birbirlerini arkalarından müdafaa etmelidir, haklarındaki yanlış fikirleri düzeltmelidirler. Hiç şüphe yok ki kardeşine yardımda bulunana Allah da yardım eder. İnsanlara karşı kötü zan ve töhmette bulunmamak, nefret uyandırmamak, dedikodu yapmamak. Bu sözlerin konuşulduğu yerleri terketmek. Her insanla, kapasite ve mevkilerine göre konuşmak. Cahille ilmî konuşma yapılamayacağı gibi, alimle de cahille konuşulduğu gibi konuşulmaz. İnsanlara akıllarına göre hitap edilmelidir. Büyüklere hürmet ve saygı; küçüklere, düşkünlere şefkat ve merhamet, özellikle aile arasındaki fertlere iyi muamele etmek İslam’ın esaslarındandır. Allah, ana babaya saygısızlık bir tarafa “öf” demeyi dahi yasaklamıştır. Başkasına merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Herkes hakkında hayır dilemek ve yardımda bulunmak Müslüman kardeşliğinin bir özelliğidir. Ancak bu yardımlaşma kötülükte değil, iyilikte olmalıdır. Mümin kendisi için arzu ettiği güzel şeyleri Müslüman kardeşi için de arzu etmelidir. Kendini kötülüklerden koruduğu gibi etrafındakileri de korumaya çalışmalıdır. Karşılaşan iki Müslüman birbirlerinin ellerini tutarak musafaha eder. Sevgili Peygamberimize (s.) salavat okur, hâl-hatır sorarlar. Hiç şüphe yok ki, bu durumda olan kişiler henüz birbirlerinden ayrılmadan Allah onlara mağfiret eder. Aksırana karşı hayır dua etmek. Aksıran kişi “elhamdülillah” der, yanındaki Müslüman “yerhamükellah” yani “Allah sana merhamet etsin “ diye dua eder, aksıran kişi de “yehdîna ve yehdîkümullah” yani Allah bizi de sizleri de hidayete daim kılsın” diye karşı duada bulunur. Müslüman gittiği meclise temiz elbiseyle gitmelidir. Yaşlı ve bilgili kimselerden üstte oturmamalı, kendine söz düşmedikçe konuşmamalı, söylenilen faydalı şeyleri dinlemelidir. Sonradan gelenlere yer vermeli, birbirlerine karşı güler yüzlü, tatlı sözlü olmalıdır. Meclisten ayrılırken arkadaşlarından izin alarak ve selam vererek ayrılmalıdır. Bu kural cemiyet ve cemaat muaşeretindendir. Müslümanlar uygun zamanlarda mümin kardeşlerini, büyüklerini ve yakın akrabalarını ziyaret etmeli, onların gönüllerini hoş etmeye çalışmalıdır. Müslümanın davranışları nazik ve yavaş olmalıdır. Bu muaşeret kuralı için Kur’an-ı Kerim’de tavsiye ve emir buyrulan açık ve anlaşılır şu ayet ne güzeldir: “İnsanları küçümseyip yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenip övünen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde mutedil ol, sesini de kıs. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.” (Lokman, 31/18-19). Müslüman israf etmemelidir. İsraf, herhangi bir şeyi gereğinden fazla kullanmak demektir. Yüce Allah “Yeyin, için fakat israf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 7/31) buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz de “Bir ırmaktan abdest alırken bile suyu israf etmeyiniz” buyurarak tutumlu olmanın önemini vurgulamıştır. Hiç şüphe yok ki içki, kumar ve sigara sefahat israfların en kötüsüdür. Hem mala hem bedene zarar verilmektedir. Ayrıca kusurları bağışlamak her işi güzel bir niyetle ve saf bir kalp ile yapmak, münasip kişilerle güzel bir surette görüşüp konuşmak, kendisine emanet edilen sırlara ve eşyaya hainlik etmemek, insafla hareket etmek, insanlara karşı mütevazı olmak, sözünde durarak ahdine vefa göstermek, ihtiyaç sahiplerine karşı cömertçe davranmak, insanlar hakkında daima iyi zan beslemek, lüzumsuz ve kalp kırıcı sözlerden sakınmak, her yaptığı işi hakkaniyet ölçüleri içinde yapmak, kızgınlık ve şiddetten sakınarak yumuşak huylu olmak, namusu, haysiyeti ve mukaddes değerleri korumak, daima hayır ve iyilik yolunu tutmak, dostluğa önem vermek, hakkına razı olmak, korkaklığı terk ederek yiğit ve cesur olmak, yapılan iyiliklere karşı teşekkür etmek, şaka ve nüktelerinde bile ahlak dışı olmamak, başkalarını kötülemekten kaçınmak, kendini yüksek görmemek, içi başka dışı başka olmamak, insanlığa ve inançlarına uygun olan her şeyi yapmak, bu işi yapmadan evvel o işin ehli ile istişarede bulunmak, yaptığı iyilikleri başa kakmamak, ağır başlı ve vakur olmak, koğuculuk yapmamak gibi güzel meziyetler insanlar arasında saygınlık ve muhabbet doğurur. Bunlara riayet etmek İslam’ın ortaya koyduğu muaşeret adabındandır. Kısaca, kişilerin adab-ı muaşereti günlük hayatlarında gereği kadar önemsemeleri toplum hayatına toplam kalite getirir. Toplumların değeri, ekonomik verilerden ziyade toplumsal hayattaki ilişkilerin insani ve medeni olmasını sağlayan erdemler ile ölçülür. Bu konuda ciltler dolusu kitaplar yazılmış, ilk, orta ve yüksek öğretimde dersler verilmiştir. Biz şimdilik dergideki yer darlığı sebebiyle bu kadarı ile iktifa ediyoruz. Ne mutlu Allah Resulü’nün ve onun yolundan giden örnek insanların adabını kendine düstur edinenlere… Edeb yâ hû!..
Posted on: Tue, 27 Aug 2013 20:43:53 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015