Erkeklikle sembolik değil sürekli mücadele “Bizler; emek ev - TopicsExpress



          

Erkeklikle sembolik değil sürekli mücadele “Bizler; emek ev demokrasi güçleri içinde çalışan erkekler olarak, bundan böyle erkek egemen sistemin ve onun ürünü olan devletin yok sayan, asimile eden, ahlaki çöküntü üreten, taciz ve tecavüzü teşvik eden politikalarına karşı mücadeleyi yükselteceğimizi ilan ediyoruz.” Bu açıklama, 21 Temmuz’da Amed’deki bir eylemde yapıldı. Erkekleri harekete geçiren ise 13 Temmuz’da Siirt Belediye Başkan Yardımcısı Abdüllatif Çekin’in 13 ve 17 yaşında iki kızkardeşe yönelik cinsel istismarının açığa çıkması oldu. BDP’nin o şahsı hemen partiden ihraç etmesi, en ağır şekilde cezalandırılmasını dillendirmesi, Kadın Meclisleri’nin taciz ve tecavüzlere karşı mücadeleyi yükseltme çağrısı, Amed’deki sendika ve derneklerde örgütlü erkeklerde yankısını buldu. Tıpkı 25 Kasım, 8 Mart tarihlerinde ve kürtaj yasağından “rahatsız erkeklerin” sokağa çıkması gibi bu eylem de anlamlıdır. Türkiye ve Kürdistan toprakları, erkeklerin erkekliğe karşı eylemlerine pek alışık değildir. Arşiv tarayıp eylemleri toplasak, hemen hepsi son birkaç yılda olmak üzere, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardır! Onlar da esasen sınırlı sayıda erkeğin katıldığı sembolik protestolardır. Tam da bu yüzden erkek egemen sistemi doğrudan ve açıktan karşısına alan, onun toplumsal meşruiyetini ve hegemonyasını sorgulatan, aşındıran her adım; hem teşvik edilmeli hem de teşvik edici olmalıdır. Elbetteki iğneyi kendimize batırmalıyız. Çünkü sosyalist, feminist, demokratik özgür kadın hareketi ve örgütleri, her dönem bize mücadele çağrısı yapıyorlar. Farklı sınıflardan, uluslardan, dinlerden, ideolojilerden gelsek de; erkek olmaktan kaynaklı ataerkil düzenin sunduğu avantajları, “sus paylarını” reddetmemizi istiyorlar. Toplumsal erkeklikle yüzleşip hesaplaşmadan özgürlük alanını genişletemeyeceğimizi, “eksik insan” olarak kalacağımızı hatırlatıyorlar. Tüm bunları bıkmadan, usanmadan büyük bir iradeyle yapıyorlar. Peki biz ne yapıyoruz? O çok övündüğümüz aklımızı, kapitalizmi ve militarizmi, faşizmi yeniden ve yeniden üreten eril politikaları analiz etmeye ne kadar kullanıyoruz? Hepimizde ziyadesiyle olduğunu varsaydığımız özgüven erkeklikle yüzleşmek söz konusu olduğunda bir işe yarıyor mu? Her gün yakınımızda veya uzağımızda gerçekleşen; kadınlara, çocuklara, LGBT bireylere yönelik şiddet, taciz ve tecavüz “olayları” mücadele enerjimizi harekete geçirebiliyor mu? Sahi, koskoca bir yılı toplumsal cinsiyetçilik/erkeklik bağlamında kaç eylem ve etkinlikle geçiriyoruz? Eşitlik, adalet ve özgürlük mücadelesi bir bütündür. Biri için diğerinden feragat edilemez. Biri her zaman öncelikli, diğeri sürekli “tali gündem” olamaz. Grevlere ve işçi cinayetlerine ses çıkartırken kadın katliamlarına sessiz kalamayız. Kürtlere ve Alevilere dönük asimilasyon ve yok sayma politikaları bir an olsun dikkatimizden kaçmazken, nefret cinayetlerine ilgisiz duramayız. Polis terörüne isyan ederken, taciz ve tecavüzler karşısında cılız kınamalarla yetinemeyiz. Toplumsal erkeklikle mücadele, takvimsel günlere ve sembolik eylemlere sıkıştırıldığı müddetçe yalnızca geleceği değil, (bu)günü kurtarmak da mümkün olmayacaktır. Fakat erkek egemen sistemle mücadeleyi güncel ve günlük politikanın parçası olarak inşa etmek ise yalnızca bugünü değil yarını kazanmanın da yolunu açacaktır. Ve belki de biz erkek devrimcileri kadınların özgürlük mücadelesinin, kadın devriminin, kadın yoldaşların “yetersiz yoldaşları” olmaktan kurtaracaktır! * Atılım Gazetesi’nin 16 Ağustos 2013 tarihli 78. sayısında yayımlanmıştır. MESUT ÇEKİ
Posted on: Sun, 18 Aug 2013 16:55:16 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015