“KONU TÜRK MİLLETİNİN BEKASI OLDUĞU SÜRECE MİLLİYETÇİ - TopicsExpress



          

“KONU TÜRK MİLLETİNİN BEKASI OLDUĞU SÜRECE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ TAŞIN ALTINA ELİNİ KOYMAYA VARDIR” Malumunuz olacağı üzere, siyasetimizin ana fikri; önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben anlayışına göre somutlaşmıştır. Ben merkezli, siyaseti çıkar hesaplarına endeksleyen, olaylar karşısında değişken tutum takınan bir siyaset üslubu bize her zaman yabancıdır. Bizi diğerlerinden ayıran ana vasfımız da tabiatıyla budur. 44 yıllık siyasi yürüyüşümüzde; akılla duygunun, modernlikle geleneğin, değişimle dengenin, ilkeli duruşla çağa ayak uydurmanın bağlantısını ve rabıtasını iyi kurduk, bunlar arasındaki uyumu hiç bozmadık. Cesaretimiz çılgınlığa, heyecanlarımız yılgınlığa, kaygılarımız bezginliğe yenilmemiş, bundan sonra da yenilmeyecektir. Biz bir ahenk ve insicam içinde kalarak, mazisi bir asrı aşan fikriyatımıza tutunarak, birbirimize güvenerek, şehitlerimizin aziz hatıralarını yaşatarak siyasi mücadelemizi verdik, vermeye de devam ediyoruz. Aldığımız her karar, girdiğimiz her yol milletimizin lehinedir, devletimizin yararınadır. Türk milliyetçiliğinin kırmızıçizgileri neyi gerektiriyorsa, dünden bugüne miras kalan, dünden bugüne intikal eden siyasi kabullerimiz neyi şart koşuyorsa biz onu yapar, onun yanında yerimizi alırız. Birileri istedi veya tenkit etti diye doğrularımızdan ayrılmayız. Birileri kızdı, bazıları beğenmedi diye çizgimizden dönmeyiz, kendimizi inkar etmeyiz. İç ve dış siyasi tercih, tespit ve tavsiyelerimizin hepsi ne olursa olsun Türkiye’nin ve Türk milletinin faydasına dönüktür. Benimsediğimiz bu ilkesel yaklaşımı kenara itip herhangi bir siyasi aktörle kayıkçı kavgasına tutuşmamız, söz düellosuna girişmemiz abes olmak şöyle dursun, saygınlığımızı ve 44 yıllık şanlı geçmişimizin hiçe sayılması anlamına gelecektir. TBMM’deki tavrımızın, izlediğimiz milli politikaların, milletimizin bize verdiği yetki ve sorumluluğun özünde bu yatmaktadır. Özellikle Türkiye’nin güvenliği, milli çıkarları söz konusu olduğunda, takınacağımız tavır hiçbir zaman belirsiz ve önceden bilinmez olmamıştır. Mevzubahis Türkiye ve konu Türk milletinin bekası olduğu sürece Milliyetçi Hareket Partisi taşın altına elini koymaya vardır ve bugüne kadar da bunu gönül huzuruyla yapmıştır. Bizim milli nitelikli kararlarımızı güdük akıllarınca, sığ zihniyetlerince, küçük beyinlerince ona buna destek çıkmak olarak görenler öncelikle kendi işlerine bakmalı ve başka kapıya tezgâh açmalıdır. Partimizi illa ki birileriyle anma, birilerinin yanına koyma ve birilerinin peşine takma hastalığına yakalananlar iflah olmaz ve kronik MHP düşmanları olduklarını kalın kafalarına iyice sokmaları hayırlarına olacaktır. Bildiğiniz gibi, Suriye takriben iki buçuk yıldır kan revan içinde olup, büyük can ve mal kayıplarına sahne olmaktadır. En uzun kara sınırına sahip olduğumuz Suriye’nin istikrarsızlık içinde bocalaması, iç savaşa sürüklenmiş olması ülkemiz ve bölgemiz adına büyük bir tehlikedir. Şüphe etmeyiniz ki, Şam güvenli olmadıktan, Bağdat huzur bulmadıktan, Beyrut rahat yüzü görmedikten, Kahire düzene kavuşmadıktan, Trablus durulmadıktan sonra Ankara emniyetli olamayacaktır. Jeopolitik gerçeklerimiz buna işaret etmekte, tarihi ve kültürel bağlarımız bunu göstermektedir. Bilhassa, Suriye’nin kaos ve karanlığa gömüldüğünden beri Türkiye adeta diken üstündedir. AKP hükümetinin yanlış, noksan ve milli gerçeklerle bağdaşmayan dış politika stratejisi ülkemizin başına türlü belalar açmış ve sınır hattımızı terör gruplarının iştahına ve insafına terk etmiştir. Suriye kaynaklı ağır sorunlar insanımızın tehdit etmekle kalmayıp, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü de hedef almıştır. Başbakan Erdoğan’ın Esad düşmanlığı, Suriye’ye operasyon yapma çağrıları, muhaliflere silah ve mühimmat tedarikinin yanında lojistik destek sunma aymazlıkları Türkiye’yi zora sokmuş, taraf haline getirmiştir. AKP hükümeti Suriye’deki gelişmelerin boyutunu, istikametini okuyamamış ve anlamlandıramamıştır. En başta Akçakale, Ceylanpınar ve Reyhanlı olmak üzere hudut boylarındaki ilçe ve illerimiz Suriye kaynaklı kurşunlara, bombalara ve terörist saldırılara açık hale gelmiştir. Suriye’de ölen yüz bini aşkın insan ve iç karışıklıktan kaçan milyonlarca Suriyeli mülteci bölgesel çapta son derece kaygı ve üzüntü verici bir resmi ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte Türkiye bu işten en zararlı çıkan ülkelerden birisi olmuştur. Yalnızca İstanbul’da Suriyeli sığınmacıların sayısı yüz bini bulmuştur. Ve bu sayı ülke genelinde beş yüz bini aşmıştır. Diğer taraftan Adıyaman, Bingöl, Batman, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Bitlis’ten yaşları 18 ile 30 arasında bulunan gençlerin savaşmak üzere Suriye’ye götürüldüğü medyaya kadar yansımıştır. AKP’nin çanak tuttuğu, imkânlar sağladığı, deyim yerindeyse davet ettiği El-Kaide, El- Nusra, Ashar Es Şam ve Esad yanlısı gruplar para karşılığında evlatlarımızı kanın ve ölümün içine götürmektedir. Analar, babalar Suriye’nin farklı bölgelerindeki kamplara gitmek mecburiyetinde kalarak çocuklarını bulmaya çalışmakta, deyim yerindeyse cehennem azabı yaşamaktadırlar. Bir yanda PKK terör örgütünün militan kadrosuna tehditle eleman takviyesi, diğer yanda değişik terör gruplarının menfaat vaadiyle militan temini herkesin gözleri önünde cereyan etmektedir. Hükümet ise tüm bu olan bitenleri pısırık bir vaziyette seyretmekte, herhangi bir önlem almamaktadır. Anlaşılacağı üzere, Türkiye terör kuşatmasına alınmıştır. Başbakan ise Esad’a terörist demekle sanki günah çıkarmaktadır. Asıl katiller, asıl caniler, asıl insan eti yiyen yamyamlar, kafa kesen alçaklar Başbakan ve hükümetinin himayesi ve güvencesi altındadır. Başbakan, Esad’la uzaktan uzağa kavga ederken, dünyanın her köşesinden terörist kafileler, profesyonel ölüm timleri sınırlarımıza üşüşmektedir. Muhalifler arasında da keskin bölünmeler yaşanırken, PYD-PKK terör ittifakı Suriye’nin kuzey ve doğusundaki hâkimiyet alanlarını genişletme mücadelesinden bir an olsun vazgeçmemektedir. Başbakan Erdoğan PYD’li teröristleri farklı tarihlerde Ankara ve İstanbul’da ağırlayıp fiilen müzakere sürecine dahil ederken, teröristler boş durmamakta, fitne kazanını sürekli canlı tutmaktadır. Her ne kadar Suriye’deki kimyasal silahların imha süreci başlamışsa da bunun ne zaman biteceği, nasıl bir sonuç ortaya çıkaracağı henüz muammadır. Tüm bu gelişmeler göstermektedir ki, Türkiye hafife alınamayacak risk ve tehditlerin hedefindedir. Sınırlarımızın hemen dibinde öldürmenin, yok etmenin dili egemenlik kurmuştur. Suriye’nin toprak bütünlüğü üzerinde kumar oynanmaktadır. Bu kapsamda Suriye’deki krizin milli güvenliğimize, milli haklarımıza büyük bir risk ve ilave tehditlere neden olmasından dolayı ilk kez 4 Ekim 2012 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yabancı ülkelere gönderme konusunda hükümete TBMM’den izin verilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir yıl önceki tezkere kararına, mesele Türkiye ve Türk milleti olduğundan dolayı destek vermiş ve arkasında durmuştuk. Suriye’den ülkemiz topraklarına yönelen saldırgan eylemlere anında ve etkili karşılık verilmesi, aynı zamanda caydırıcılık oluşturulması için milli duyarlılıkla hareket etmiştik. 28 Ağustos 2013 tarihli yazılı basın açıklamamızla da, 4 Ekim 2012 tarihli TBMM Tezkere Kararı’nın uzatılmasını ve Suriye konusundaki yaklaşımların bu çerçeveyle sınırlı kalmasını önermiştik. Nitekim 4 Ekim 2013 günü Suriye konusundaki Tezkere kararı bir yıl daha uzatılmış olup Milliyetçi Hareket Partisi olarak şartlı da olsa buna olumlu yaklaştığımız bilinen bir husustur. Konu AKP’ye destek değildir, asla da olmamıştır, olmayacaktır. Bizi AKP’ye stepne olmakla itham edenler acaba PYD-PKK tehdidinin nelere yol açacağını, Türkiye’ye karşı olası bir saldırının ne şekilde göğüsleneceğini hesap etmiş ve düşünmüşler midir? Partimizi AKP’yle aynı kareye yerleştirme yüzsüzlüğü gösterenlere soruyorum, milli çıkarlarımızı yakından ilgilendiren Tezkere’ye hayır diyerek BDP’yle ve PKK’yla aynı hizaya gelmiş olsaydık çok mu sevinecek, çok mu gururlanacaktınız? İçimizden ya da dışımızdan bize mürebbiye gibi parmak sallayanlar ne dediklerinin, neyi amaçladıklarının farkındalar mıdır? Milliyetçi Hareket Partisi’ni AKP’ye baston, CHP’ye vagon diyerek değişik zaman aralıklarında karalayan ve yaftalayan zeka özürlüler sizin maksadınız nedir ve kimlere hizmetle görevlisiniz? Ne yapacaktık yani? Türkiye yanarken, Türk milleti saldırıya uğrarken, vatandaşlarımız feryat ederken, ‘oh olsun mu’ diyecektik? Irak’ın kuzeyindeki fitne benzeri bir oluşum Suriye’de de olursa, ki bu gittikçe belirmektedir, buna alkış mı tutalım, bu mihraklara, bu teröristlere yürüyün kim tutar sizi mi diyelim? Tavrımızı sorgulayan, bizi devamlı bir yerlere yamamaya çabalayan kim olursa olsun art niyetlidir, başkalarının nam ve hesabına tetikçilik yapan utanmaz arlanmaz zihniyetlerdir. Bizim PKK maşalarının beyanlarına, bizden görünen Truva atlarına, sağda solda iftira atan, sanal medya üzerinde dedikodu yapıp da büyük laflar eden küstahlara itibar edecek zamanımız da halimiz de yoktur. Hiç kimse bizden, siyasi saiklerle Türkiye ve Türk milletini geri plana atmamızı beklememelidir. Değil AKP, iktidarda kim bulunursa bulunsun parti olarak bizim milli konulardaki görüşümüz, irademiz, hükmümüz nettir, bellidir ve gün gibi de meydandadır. Milliyetçi Hareket Partisi kişilikli, kimlikli, omurgalı ve tecrübeli milli politikalarıyla tutarlı duruşundan kesinlikle taviz vermeyecektir. Bunun dışına da hiçbir zaman çıkılmayacaktır. (Genel Başkanımız Sayın Devlet BAHÇELİ, TBMM Grup Toplantısı,08.10.2013, Ankara)
Posted on: Tue, 08 Oct 2013 10:28:38 +0000

Recently Viewed Topics




© 2015