MANTIK DİNİ İSLAMDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR-14 Orucun - TopicsExpress



          

MANTIK DİNİ İSLAMDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR-14 Orucun Tıbbi Yönden Faydası Yoktur Diyenlere-2 Diyabet gelişimini engelleme ve geciktirme, erken evre diyabetiklerde iyileşmenin sağlaması Şeker hastalarında görülen insulin direncini en iyi tedavi eden durumlardan birisi egzersiz diğeri ise besin azaltılması yani oruçtur. Günümüzde tip 2 diyabet hastalarında bazı cerrahi metotlar kullanılmaktadır. Cerrahilerde gıdaların mideden hemen sonraki bölüme geçmesi engellenerek daha ileri ki bölümlere bypass cerrahisi uygulanır. Normalde gıdaların bu bölüme ulaşması insülin ve başka diğer hormonları salgılanmasına neden olur. Toplamda bu salgılanmalar sonucunda insülin direnci gelişebilmektedir. Cerrahide bu durum engellenmeye çalışılır. Oysa ki oruç bunu herhangi bir cerrahi gerek bırakmadan yapabilmektedir. Oruç döneminde pankreas dinlenmekte, vücut glikoz kullanımından ziyade yağları ve keton cisimlerini enerji kaynağı olarak tüketmeye zorlanmaktadır. Bu durumda glikoz böylece daha az olacağından dolayı, pankreasta yüksek glukozu düzeltmek için daha fazla çalışmak aşırı miktarda insülin salgılalmak zorunda kalmayacaktır. Hipertansiyon düzenlemesinde ve böbrek fonksiyonlarının korunmasında olumlu etkiler Oruç esnasında böbrekler su kaybını önleyebilmek için konsantrasyon gücünün bir nevi antremanını yaparlar. Böylece bu fonksiyonları daha diri kalır. Aynı zamanda vücuttan tuz atılımı devam etmektedir. Bu ise tansiyon kontrolünü kolaylaşacaktır. Dünya Sağlık Örgütü’nün ölüm sebepleri listesinde hipertansiyon sigaradan sonra 2. Sırada yer almaktadır. Yılda 200 000 kişi kalp yetmezliğinden ve 700 000 kişi felçlerden ölmektedir. Bu iki ölüm sebebine en önemli katkı sağlayıcı faktör hipertansiyondur. Ayrıca hipertansiyonun kendisi direkt böbrek fonksiyonlarınının kaybına yol açabilen önemli etkenlerden biridir. Hipertansiyonu kontrol etmek için faydalı olduğu gösterilen metotlar arasında kilo verme, alkolü bırakma, kilo vermeden bağımsız olarak yüksek fiberli gıdaları tüketme, yürüme, yüzme, bisiklet binmeye gibi düzenle yapılan egzersizler ve ilaçlar sayılabilir. Ancak yapılan bazı tıbbi çalışmalarda da gösterildiği şekliyle tuz ve su kısıtlaması bu sayılanlar içerisinde tansiyonu en kuvvetli şekilde düzelten ve hatta bazen ilaç kullanımına ihtiyacı ortadan kaldıran yöntem olarak görülmektedir. Oruç esnasında ise işte tam bu sodyum ve su kısıtlaması yapılan işin doğası gereği uygulanmış olmaktadır. Psikoloji ve ruhsal sağlık üzerine olumlu etkileri vardır. Orucun ibadet olarak yapılıyor olması, böylece kendisini kudretli ve güçlü bir varlığın korumasına himayesine girdiğine inanmanın getirdiği güvende olma duygusu kişilere mutluluk vermektedir. Bunu beyinden endorfinlerin salınımını artırararak yapmaktadır. Hemen bütün büyük dinlerde oruç veya yerini tutan ibadet şekilleri yer almaktadır. Oruç tutarak duygu durumunu yükselten kişi özellikle stres, anksiete ve depresyon durumlarında olan ağrı eşiği düşmesi durumunu tersine çevirip fiziksel ve mental sapmalara karşı daha dayanıklı hale getirmektedir. Stres, anksiyete ve depresyon durumlarında salgılalan glukokorticoidler savunma sisteminin lenfosit ayağını baskılamaktadır. Lenfositler ise vücudumuza giren virüslere, ve henüz yeni oluşmaya çalışan kanser hücrelerine karşı korumaktadırlar. Nitekim böyle aşırı strese maruz kalındığında dudak kenarında çıkan uçuklar lenfositlerin baskılanmasını fırsat bilen herpes virüsünün oluşturduğu bir hastalıktır. Oruç tutarak kazanılacak bir sağlıklı ruh halinde virüslere ve kanser gelişmesine karşıda avantajlı duruma geçilecektir. İmmun sistem üzerine etkileri, Otoimmun hastalıklara yakalanmada azalma ve gerileme beklenir. Gıdalar ağızdan alındıktan sonra yemek borusu mideye ince barsaklar ve kalın barsakları geçer ve makattan dışarı atılır. Aslında tüm bu yol vücudumuzun içinden geçen bir boşluk gibidir gerçek manada ağzınızdan aldığınız bir gıdayı direk vücudunuza almış olmuyorsunuz. Özellikle ince barsakta mukoza yüzeyi bir filtre gibi çalışarak vücut için gerekli olan maddeler alırken daha büyük proteinleri, antijenleri ve bazen daha büyük yapıları vücudun içerisine sokmamaya çalışır. Bu olayın sürekli yaşandığı durumlarda bu mukozal bariyerlerde şekil bozukları, defektler, kopmalar ve aralıklar oluşmaya başlamaktadır. Böylece düzgün çalışamayan bu filtre yüzünden vücut içerisine istenmeyen antijenik yapılar veya daha büyük maddeler girebilmektedir. Bu ise vücudun immün sistemini, yani savunma sistemini lüzumundan fazla çalışmasına, harekete geçmesine neden olmaktadır. Bu şekilde sürekli uyarılan bir immün sistem bir süre sonra hatalar yapabilmekte, kendine ait doku parçalarını da yabancı sayarak bertaraf etmeye başlamaktadırlar. Oto immün hastalık grubu denilen bu hastalık grubunda, immün sistem kontrolsüz bir şekilde aşırı çalışarak vücut dokularına zarar vermektedir. Örneğin ülseratif kolitte aşırı hassaslaşmış immün sistem barsak yüzeyine saldırmakta, romatoid artritte eklem içindeki kayganlığı sağlayan yüzey epiteline saldırmaktadır. Oruç tutma dönemlerinde sindirim sistemindeki dinlenme esnasında sindirim yolundaki bu filtre sistemi kendini yenilemekte ve filtre görevini daha kolay yaparak istenmeyen bir çok yabancı maddenin vücuda emilmesini ve lüzumsuz şekilde immun sistemi uyarmasını engellemektedir. Prof.Dr. Yusuf AKCAN Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi
Posted on: Sun, 21 Jul 2013 19:42:58 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015