Necip Hablemitoğlu cinayetinin rüyası! Eski MİT mensubu, - TopicsExpress



          

Necip Hablemitoğlu cinayetinin rüyası! Eski MİT mensubu, emekli istihbaratçı (gerçi istihbaratçılar emekli olmazlar ama…) Mehmet Eymür’ün son.tv’de yazdığı son makalesinde Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili her türlü bilgi var, ancak nedense Ergenekon davası sürecinde ortaya çıkan kritik bilgi yok. Hablemitoğlu’nu Osman Gürbüz adlı Ergenekon tetikçisi aldığı 1 milyon dolar karşılığı öldürdü. Aldığı parayı bir ayda Antalya kumarhanelerinde yedi bitirdi. Bu bilgi Ergenekon davasında çifte müebbet alan Veli Küçük’ün not defterinde yazıyordu. Oysa Hablemitoğlu Veli Küçük ile birlikte çalışıyordu, yani dava arkadaşlarıydı. Küçük’e Hablemitoğlu’nu öldürtmek için azmettiren ise Alman istihbaratı BND idi. Hatta bir suikast timi emin olmak için gönderilmişti. Sağ gözünden vurulan Hablemitoğlu ile bir taşla ikiden fazla kuş vurulmak istendi. Cinayet suçu Fethullah Gülen üzerine yıkıldığında Veli Küçük’ün çok güldüğünü bir şahit anlatmıştı. Gülen aleyhine Hablemitoğluna kitap yazdıran Veli Küçük’ten başkası değildi. Rakı masasında, şerefe diye bardak tokuşturmuşlardı. Son gülen iyi güler, şimdi Küçük ağlamaklı haline gözyaşı döksün. Hablemitoğlu’nun öldürüldüğü gece, cinayetle hemen hemen aynı saatlerde ehli keşf bir zatı muhterem bir rüyayı sadıka gördü. Rüyada Hablemitoğlu muhterem hocanın peşinden kan ter içinde koşuyor, kovalıyordu. Hemen ardında da o zamanlar Hürriyet gazetesinde köşe yazarı olan Emin Çölaşan Hablemitoğlu ve muhterem zatı takip ediyor, kovalıyordu. Muhterem zatın önüne bir bataklık çıktı. İlerlese bataklıkta batarak ölecek, arkasında Hablemitoğlu, onun ardında Çölaşan doludizgin geliyorlar. Risk alıp bataklıktaki kuru kara parçaları ve taşlara basarak, zıplaya zıplaya karşıya geçti muhterem zat. Hablemitoğlu, o yaptı, bende yapabilirim sandı ve bataklığa atladı. Boğuldu. İmdatına onu arkasından iten Çölaşan yetişmedi. Tam tersine bataklık kenarından geriye bakmadan döndü ve kaçtı. Kan ter içinde uyanan zatı muhterem, öğrencilerine bu rüyayı anlattı ve yorum istedi. Kimse Hablemitoğlu’nun o gece öldürüldüğünü bilmiyordu. Televizyonu açtılar ve tüm kanallarda Hablemitoğlu cinayetini hayretle gördüler. Allah’ın hikmetinden sual olunmaz elbette! Bu rüya bu güne kadar gizli kalmıştı. Sanırım anlatmanın zamanı geldi. Bu cinayet, aslında derin devletin işlettiği son faili meçhul cinayetti. Bataklıkta batan Hablemitoğlu şahsında onlar oldu. Hablemitoğlu, öldürülmeden bir yıl önce yayımladığı “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” adlı kitabında, “Konrad Adenauer Vakfı, Körber Vakfı, Alexander von Humboldt Vakfı, Friedrich Ebert Vakfı, Friedrich Naumann Vakfı, Heinrich Böll Vakfı, Hans Seidel Vakfı özellikle dikkat çekenleridir” diyor ve Alman Orient Enstitüsü, Goethe Enstitüsü, Alman Kültür Merkezi, Georg Eckert Enstitüsü, Fian Örgütü’nün Türkiye’deki faaliyetleri ve hibe politikalarının mutlaka izlenmesi gerektiğini vurguluyordu. Hablemitoğlu, CHP ile Ebert Vakfı arasındaki ilişkiden de ilk bahseden araştırmacılar içindeydi. Hablemitoğlu kitabında şu bilgileri veriyordu: Bu vakfın bilinmeyen faaliyetleri bilinenlerin çok çok üzerindedir. Örneğin, 24 Haziran 2001′de, Türkiye’ye gelen Almanya Adalet Bakanı Herta Daubler-Gmelin ile ‘özel’ Türk vatandaşı arasındaki ‘özel enformasyon’ görüşmesini, Friedrich Ebert Vakfı’nın Türkiye Temsilcisi Hans Schumacher organize etmiştir. TÜSES Genel Sekreteri ve CHP Beşiktaş İlçe Örgütü üyesi Nilüfer Mete’nin de aralarında bulunduğu kişiler ile Alman Bakan’ın görüşmesi Alman Konsolosluğu’na ait Tarabya’daki Konukevi’nde gerçekleşmiştir. Hablemitoğlu, Alman hükümetinin söz konusu vakıflara doğrudan bütçe ayırdığını ve milyar euroları bulan bu bütçelerin önemli bir kısmının Türkiye’de hibe yoluyla kullandırıldığını da ilk olarak belgeleriyle yazan isimdi. Hablemitoğlu neredeyse dağa çıkan her PKK militanının bu vakıflar tarafından maaşa bağlandığını belirterek, söz konusu hibelerin birtakım sivil toplum kuruluşları ve belediyeler vasıtasıyla örgüte ulaştırıldığını da dile getiriyordu. Hablemitoğlu cinayetinde bugün Çeçenlere yönelik Rusya’nın yaptığı yargısız infazların bir benzerinin yapılmış olabileceği üzerinde de duruluyordu. Hablemitoğlu cinayetinden 3 gün önce Alman BND bağlantılı 9 kişilik GSG9 timinin İstanbul’a geldiği, bu timin Havaalanı’ndan diplomatik pasaportlarla giriş yaptığı öne sürülüyordu. Ayrı timin Hablemitoğlu öldürüldükten iki gün sonra gizli bir biçimde Türkiye’den ayrıldığı tespit edilmişti. O dönem bu grubun Türkiye’ye neden geldiğinin üzerine gidilemedi. Ankara’nın eli Almanlara karşı hep zayıf oldu. Necip Hablemitoğlu’nun kitabında, onu mezara götüren okkalı satırlarda şunlar yazılıydı: “Alman İstihbaratı Bundesnachrichtendienst (B.N.D), II. Dünya Savaşı sonrasında en az C.I.A. ve Mossad kadar özgün bir yapılanmayla ortaya çıkmıştır. Örneğin, “askeri istihbarat”, “sanayi-teknoloji istihbaratı”, “karşı istihbarat” gibi klasik uğraş alanlarının yanısıra, Doğu Almanya ile bütünleşme dahil her alandaki stratejilerinin oluşturulmasında ve hayata geçirilmesinde; doğu blokundan göçmen getirtilmesinde önemli görevler üstlenmiştir. Bölgedeki güç dengeleri arasında ikili oynamak konusundaki ilk başarı da, 1972’de Münih Olimpiyatları sırasında Sovyet Hükûmeti’nin tahrik edilmesi ve sonucunda oluşan tepkinin “Sovyetler Birliği’ni Öğrenme Enstitüsü”nün kapatılma gerekçesi olarak kullanılması ile sağlanmıştır. Böylece, A.B.D.’nin onayı da alınarak doğu bloku ile ilişkiler yoluna konulmuştur. Daha sonra ekonomik ve siyasal açıdan ağırlığını iyice hissettiren Almanya; A.B.D. ve İngiltere gibi ülkelerden bağımsız stratejiler geliştirmiştir. Örneğin, batılı müttefiklerine rağmen İran’la askeri-ticari ilişkilerin geliştirilmesi; Birleşmiş Milletler ambargosu öncesi Libya ve Irak’la askeri-ticari ilişkilerin sürdürülmesi; özellikle Irak’daki muhalif kürt gruplarına ülkesinde kucak açıp destek sağlarken, Irak yönetimine Halepçe katliamında kullanılan Hardal Gazı başta olmak üzere her türlü kimyasal ve konvansiyonel silâh ve askeri amaçlı elektronik araç ve gereçleri satması gibi. Alman İstihbaratı BND, “arka bahçe” olarak nitelendirilen ve ekonomik açıdan “hayat alanı” kabul edilen Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Makedonya, Moldova, Ukrayna, Beyaz Rusya, Estonya, Letonya, Litvanya, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Afganistan, İran, Türkiye ve Irak gibi ülkelerin yeraldığı geniş bir coğrafyada, Alman Devleti’nin çıkarlarını koruyup kollama görevini fonksiyonel biçimde yerine getirmektedir. Klasik istihbaratçıların yanısıra, ilgili tüm ülkeler hakkında “key-man’s” niteliğinde özel olarak hemen her alanda, örneğin filolog, tarihçi, araştırmacı-gazeteci, antropolog, sosyal antropolog, arkeolog, sosyolog, mühendis, çevreci, insan hakları uzmanı, sanatçı, sanat tarihçisi, ruhban, asker, demografi uzmanı, tıpçı, ziraatçı, siyaset bilimcisi, halkbilimci, jeolog gibi farklı meslek dallarına mensup elemanlar da istihdam edilmektedir. A.B.D.’nde Jamestown Vakfı, Hoover Enstitüsü gibi akademik nitelikli kuruluşların örneklerine, Almanya’da Humboldt Vakfı ve Üniversitesi, Osteurope Enstitüsü, Gettysburg Koleji, Bamberg Üniversitesi gibi çok sayıda “ilişkili” akademik kuruluşlarda rastlamak mümkündür. İstihbarat servisi veren masum görünüşlü vakıfların yanısıra, tıpkı A.B.D. ve İngiltere’de olduğu gibi sözkonusu servisler tarafından kurdurulan ve yönetilen-yönlendirilen sivil toplum örgütleri, Almanya için de aynen ve de fazlasıyla sözkonusudur. Başta İnsan Hakları olmak üzere, azınlıklar, göçmen ve mültecilik konularında bu servisler ve bağlantılı vakıflar, enstitüler ve sivil toplum örgütleri birbirleriyle sürekli paslaşmakta; enformasyon alışverişinin yanısıra birbirlerini de sürekli yakın takip altında tutmaktadırlar. Alman Servisi BND’nin, A.B.D. ve İngiliz Servislerinin nitelikli profesyonel kadrosuna oranla daha fazla “gönüllü” elemana sahip olmasının temelinde, bu toplumun adeta genlerine işlemiş milliyetçilik duygularının ve de bilincinin yattığını kabul etmek gerekir. Aynı duruma İsrail’de de rastlamak mümkündür. İsrail’de de tüm Yahudilerin -ister A.B.D., ister Rusya Federasyonu ve isterse de dünyanın herhangi bir yerinde yaşasın- birer doğal Mossad elemanı olduğu kabul edilir. Nasıl Yahudiler için Mossad’a çalışmak ve görev verildiğinde sorumluluk üstlenmek ve yerine getirmek bir ulusal onur-dinsel vecibe olarak kabul ediliyorsa, aynı durum Almanya için de daha yumuşatılmış olarak böyledir. Ancak, Almanya, profesyonel istihbaratçıların yanısıra, yukarıda da belirtildiği gibi akademisyenlerden, gazetecilerden ve de avukatlardan fazlasıyla yararlanmaktadır. Alman Servisi, adeta küçük bir avukat ordusuna sahip bulunmaktadır. “Hayat Alanı” ya da “Arka Bahçe” olarak nitelendirilen hedef ülkelerdeki azınlıkların her türlü legal-illegal ve hatta terörist örgütlerinin temsilcilerine, militanlarına kendi ülkesinde yaşama hakkı tanımaktadır. Bu iş için Kiliselerden Mason localarına kadar pekçok kuruluşu ve özel olarak oluşturulan yardım (!) amaçlı sivil toplum örgütünü (NGO) kamuflaj olarak kullanan Alman Servisi, buralarda “ajan” olarak kullanabilecekleri işbirlikçileri saptama ve yetiştirme fonksiyonunu yerine getirebilmektedir. Keza, hedef ülkelerdeki yetenekli, gelecek vaad eden ve Almanya’ya karşı önyargısı bulunmadığı anlaşılan politikacıların, özellikle de etnik ve dinsel sorunu mevcut olan politikacıların yanısıra, genç akademisyenlere de akademik nitelikli burs dağıtan vakıflar yolu ile deyim yerinde ise “çengel” atılmaktadır. Aynı şekilde, hedef ülkelerin üniversitelerinde paraya zaafı olan yetenekli akademisyenlere, o ülkenin “aile yapısı”, “toplumsal sorunları”, “dinsel farklılıkları”, “azınlıkların kültürel özellikleri”, “bölgelerarası ekonomik farklılıklar”, “insan hakları” gibi doğrudan dikkat çekmeyecek ama sosyal-siyasal ve kültürel istihbaratta kullanılanılan verilerin elde edilmesini sağlayacak bilimsel projelere destek sağlanmaktadır. Saptanmış eleman adaylarına belli bir yönlendirme sürecinin sonunda gereksinim duydukları alanda her türlü destek sağlanmaktadır (tıpkı A.B.D. ve İngiltere’de sözkonusu olduğu gibi). Almanya’da yaşayan yabancılardan sözkonusu standarda sahip olan, bir başka deyişle nitelikli gençlere aynı yolla “çengel” atılırken, kontrolünde güçlük çekilen ama işe yarayan militan-teröristler de avukatlar aracılığıyla sevk ve idare edilmektedir. Örneğin, kabul edilebilir eylem sınırlarını aşan, Alman Devletine ters düşen ya da dıştaki imaj açısından tutuklanması gerekenler, gözaltına alınmakta; sonra da bağlantılı avukatlar devreye sokulmaktadır. Gözetim süresinde pazarlık ve yönlendirme yapıldıktan sonra, tutuklananlar kontrollü olarak ama Alman Servisinin denetiminde serbest bırakılmaktadır. Hiç bir ülke Servisinde bulunmayan bu kadar çok avukat, Alman “Derin Devleti”nin karakteristiğini oluşturmaktadır.” Ünlü eski MİT mensubu Mehmet Eymür, faili meçhul kalan araştırmacı Necip Hablemitoğlu cinayeti ile Danıştay baskınındaki ilginç bağlantılara dikkat çekiyordu: Hablemitoğlu, askeri ihalelerle ilgili bilgi sızdıranca Ergenekon’un hedefi haline gelmiş olabilir… Hablemitoğlu Almanların ve Alman vakıflarının Türkiye üzerindeki faaliyetlerini açığa çıkaran yayınlar yapıyordu. Görünen hedefi, Almanların Türkiye üzerindeki etkinliğini kırmaktı. Ben o yayınların hiçbir zaman Hablemitoğlu’nun kendisi tarafından kaleme alındığını sanmıyorum. Çünkü onu aşan bilgiler vardı ve yazılar, resmi yazışma dilini andırıyordu. Yine de teşekkürler Necip! Almanların maskesini düşüren bu cesur ve gözüpek yaklaşımın, analizin olmasaydı, ülkemizde Alman ve Amerikan Gladyolarının savaş halinde olduğunu anlayamayacaktık. faruk1 Şimdi Mehmet Eymür’ün yazısını okuyabilirsiniz: Geçenlerde bir kanalda faili meçhul cinayetlerle ilgili bir açık oturum vardı. Üzerinde durulan isimlerden biri de Necip Hablemitoğlu idi. Geçmiş yıllarda şahsımla ilgili ağır ithamlarda ve hakaretlerde bulunduğu için çekiştiğimiz Hablemitoğlu’nu Perinçek’in (Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın) ABD temsilcisi Tuğrul Keskingören’in yönlendirdiği anlaşılmıştı. Hablemitoğlu “Cumhuriyete Aydın İhanetinin Belgesi ve Düşündürdükleri” başlıklı yazısında; “Adı her ne olursa olsun, “merkez”, “enstitü”, “vakıf temsilciliği” gibi akademik oluşumlar, Fransa, İngiltere ve özellikle de ABD’nde harekete geçirilmelidir. Bu görevler için Türkiye’ye bağlılığını fazlasıyla kanıtlamış Atilla Ongun, Tamer Bacınoğlu, Dr. Yağmur ve Dr. Buğra Atsız, Tuğrul Keskingören gibi konularının uzmanı Cumhuriyet aydınları mevcuttur” diyordu. -------------------------------------------------------------------------------- Hablemitoğlu herhalde Atilla Ongun ile Tuğrul Keskingören’i ayrı kişiler olarak biliyordu. Esasında Tuğrul Keskin, Tuğrul Ongun gibi çeşitli isimler de kullanan hep aynı şahıstı. Atatürkçü Düşünce Derneği yayınlarında, ABD Arlington’da faaliyet gösteren “Turkish Cultural and Political Center”ın yöneticisi olarak bilinen, 1.nci Ergenekon iddianamesinde de adı geçen, ismi var, cismi yok Atilla Ongun… Bir zamanlar ABD’deki PKK’nın ofisinde çalışan, çok yönlü ilişkileri bulunan, Yahudi-Hıristiyan bir ailenin kızı Amerikalı Sharon Watkins ile evli, Ebulfeys Elcibey’den, Iraklı, İranlı Türkmen liderlere, Necip Hablemitoğlu’na kadar herkese yanaşan, Ülkücü, sosyalist, ulusalcı, karmaşık ilişkilerin ortasındaki kişi. Hem istihbarat elemanı, hem akademisyen, hem de gazeteci. Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın ABD temsilcisi, “Açık İstihbarat” isimli sitenin yazarlarından… -------------------------------------------------------------------------------- Necip Hablemitoğlu’nun Alman Vakıfları ve onların Türkiye’ye yönelik faaliyetleri hakkında yazdığı bilgiler, doğru bilgilerdi. Ankara’da MİT Kontr-Espiyonaj bölümünde çalışırken bu konuda çok kapsamlı bir rapor hazırlandığını, hatta bu raporda Almanlara hizmet eden bazı milletvekillerinin adının bulunduğunu biliyordum. Bu sebeple ve Hablemitoğlu’nun yazılarında da devlet yazışmalarına mahsus resmi dil kullanıldığı intibaını aldığımdan onun MİT veya daha büyük bir ihtimalle Milli Güvenlik Kurulu’na bağlı olarak faaliyet gösteren TİB (Toplumla İlişkiler Başkanlığı) için çalıştığını düşünüyordum. Hablemitoğlu’nun “Türkçü-Turancı” Nihal Atsız’ın oğulları Dr. Yağmur Atsız ve Dr. Buğra Atsız ile münasebetinin derecesini ve onlardan sitayişle bahsetmesinin nedenini bilmiyorum. Bildiğim Tuğrul Keskingören veya en son ismiyle Tuğrul Ongun’un yanlış bir adres olduğu. -------------------------------------------------------------------------------- Diğer isim Tamer Bacınoğlu’na gelince, onun “Türk öcüsü yapmak” diye tercüme edebileceğimiz İngilizce, “The Making of Turkish bogeyman” kitabı ile eşi Alman asıllı Andrea Bacınoğlu ile birlikte yazdığı ve ASAM, “Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi” yayınları arasında bulunan “Modern Alman Oryantalizmi” isimli kitap, Hablemitoğlu’nun Almanya ile ilgili yayınlarıyla aynı paralelde gözüküyor. Hablemitoğlu’nun Bacınoğlu’ndan etkilenmiş olması mümkün. Basında, Necip Hablemitoğlu’nun akademik hayatında haksızlıklara uğradığı ve bundan dolayı birçok profesörle davaları olduğu haberleri yer almıştı. Geçmişte bana e-posta yollayan bir öğretim görevlisi ise şöyle diyordu: “Bu kişi, A.Ü. SBF Basın Yayın Yüksek Okulu mezunudur. Osmanlıca bilmediği halde A.Ü. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsünde doktora yaptırılmıştır. “Osmanlıca bilmeyen bir kişi Mustafa Kemal ve dönemine ilişkin doktora yapıyor!”. Bundan daha vahim bir olay düşünülebilir mi? Osmanlıca ve yabancı dil bilmediği için sınıfta kalmıştır. Bunun sonucunda da “kendisini vazgeçilmez sanan bu kişi”, şereflerine ve haysiyetlerine düşkünlüğü tartışılmaz pek çok hocaya iftira atarak mahkeme kapılarında sürünmelerine yol açmıştır. Bu kişinin ailesi Romanya-Moldova göçmenidir. Bu kişi hakkında eskiden mensubu olduğunuz kuruluşun daha geniş bilgisi olması gerekir. Daha geniş bilgi alabilmek için Prof. Dr. Mustafa Kafalı (AÜ DTCF Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Kazım Yaşar Kopraman (Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak.), Prof. Dr. Refik Turan (Kastamonu’daki okulun Dekanı), Prof. Dr. Reşat Genç (Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu eski Başkanı) gibi hocalara başvurulmasında fayda vardır. Bu kişinin Devlet Bakanı Prof. Dr. Abdülhaluk Çay ile enişte-kayınbirader ilişkisi olduğu da söyleniyor. Üniversite hocalığı kimlere kalmış, Atatürk dönemini araştırma ve genç beyinlere anlatma kimlerin diline bırakılmış, gerisini de sizeler bulun.” -------------------------------------------------------------------------------- Necip Hablemitoğlu 18 Aralık 2002 tarihinde, hala faili meçhul cinayetler arasında yer alan vahşi bir eylemle öldürülünce, “Yolsuzluk” isimli ve daha ziyade askeri yolsuzluklarla ilgili yayın yapan site yukarıdaki başlığa yer verdi. Yolsuzluk cinayetin nedenini açık bir şekilde belirtiyor, manşette şöyle diyordu: “Hablemitoğlu’nun katil ya da katilleri dev askeri ihalelerde halkın cebinden çıkacak milyarlarca doları göz ardı edip kendi cebine girecek birkaç milyon dolar rüşvetin peşinde koşan resmi-sivil üç beş tüccar, Bergama’da saf Anadolu köylüsünün kanını emmeye çalışan bir kaç emperyalist ve uşağı, bunların vakıf adı altında kökü dışarıdaki uzantılarıdır! Halkın kendisine verdiği rütbe ve itibarı şahsi çıkarlarına alet eden ve sitemizde bir çöp sepeti gibi ortaya dökülen yolsuzlukları sebebiyle rahatları bozulan bir gurup alçak Hablemitoğlu’nu katletti.” Yolsuzluk Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili olarak üç başlık altında şu bilgilere yer verilmişti: ”Alçaklar – Sitemizin yayınlarına bilgi, belge ve manevi destek veren büyük vatansever Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu hunharca katledildi. «Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim görevlilerinden Doçent Doktor Necip Hablemitoğlu, evinin önündeki park yerinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi». Haberi bu kadar kısaca geçti haber ajansları. Oysa katledilen Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm değerlerinin yılmaz bir savunucusu, vatan kahramanı ve aldığı tüm tehditlere rağmen bilimsel çalışmalarından asla ödün vermeyen bir Cumhuriyet aydınıydı. İsmi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’ydu… Hablemitoğlu’nun çok kimsenin bilmediği bir yönü vardı; sitemizin içerik yönetimine aktif olarak katkı sağlayan önemli kişilerden biriydi. Kendisiyle sık sık mesajlaşır, ülkemizde dönen dolaplara yönelik bize aktardığı bilgi notlarını değerlendirir ve önemli haberleri ülke kamuoyuna duyururduk. Aşağıya bunların bazılarını alıyor ve eli kanlı alçaklara sesleniyoruz: ‘Kanına girdiğiniz aydın insan gibi binlercesi görev beklemektedir. Bugün onu ve bizleri susturmayı deneyebilirsiniz. Geçici olarak başarılı da olabilirsiniz. Ancak unutmayın ki, aydınlanma ateşi bir gün sizi yakıp, duman edecektir.” -------------------------------------------------------------------------------- “Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok! – Basılmamış kitabının önsözü vasiyeti gibiydi! Sevgili insan, büyük fikir adamı ve aile babası Necip Hablemitoğlu’nu evinin önündeki saldırıda kaybettik. O, ulusun değerlerini kendisinden üstün tuttu. Hiç durmadan ulusun kayıtsız şartsız bütünlüğü için çalıştı. Kendini bu vatan için tehlikeye attı ve KEMALİST olduğu için öldürüldü. O’nun yaşadığı tehditlerin korkunçluğunu ve gösterdiği büyük özveriyi henüz basılmamış kitabının sonsözü olarak okuyabilirsiniz. Bu kitabı dinlenmeksizin, uzun emeklerle yazmıştı. Henüz basılmamıştı. Ancak bu kitap, birilerinin tezgâhına gölge düşürdüğü için Sayın Hablemitoğlu’na bu hain saldırı düzenlenmiş olabilir. Ancak O’na kıyanlar şunu bilmelidir: BİZ BİR ÖLÜR BİN DOĞARIZ. Hepimizin başı sağ olsun”. Yeter Artık!! – Yolsuzluk’dan önemli açıklama: Sayın halkımız. Bu site yayına başladığı günden bu yana aldığı tehdidin, resmi-gayrı resmi sindirmenin, göz korkutmanın haddi hesabı yok. Yüce Gazi’nin çizdiği uygarlık ufkuna doğru yürümeyi hedefleyen sitemize atılan iftiralar, yapılan engellemeler, aldığımız tehditler, korkutmaları buraya yazmak gereksiz. En son iki arkadaşımız sebepsiz yere, kimliği belirsiz ancak güçleri belirgin bir takım şahıslarca gözaltına alınıp, saçma sapan bir sorgulamadan sonra ailesine zarar verileceği tehdidiyle bizlerden uzaklaştırıldı. Ve son olarak da büyük vatansever Hablemitoğlu’nun başına gelenlerin acısını ruhumuzun derinliklerinde hissediyoruz. Türkiye’nin, Atatürk’ün çizdiği ufukta ilerleyebilmesi için her şeyden önce bünyesindeki pisliklerden sıyrılması ve yolsuzluklardan arınması gerektiği düşüncesiyle bir yıldır yayın kadromuza omuz veren, sitemizde ve yolsuzluk dosyalarında büyük emekleri bulunan Hablemitoğlu, Çankaya Portakal Sokakta bulunan evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonunda hayatını kaybetti”. -------------------------------------------------------------------------------- “Burada açıkça yazıyoruz: Hablemitoğlu’nun katil ya da katilleri dev askeri ihalelerde halkın cebinden çıkacak milyarlarca doları göz ardı edip kendi cebine girecek birkaç milyon dolar rüşvetin peşinde koşan resmi-sivil üç beş tüccar, Bergama’da saf Anadolu köylüsünün kanını emmeye çalışan bir kaç emperyalist ve uşağı, bunların vakıf adı altında kökü dışarıdaki uzantılarıdır! Halkın kendisine verdiği rütbe ve itibarı şahsi çıkarlarına alet eden ve sitemizde bir çöp sepeti gibi ortaya dökülen yolsuzlukları sebebiyle rahatları bozulan bir gurup alçak Hablemitoğlu’nu katletti. Yolsuzluk çok yakında bunların isimlerini tek tek verecek. Yolsuzluk bu alçakların uykusunu kaçırmaya devam edecek. Hablemitoğlu Türklük idealine yürekten inanmış bir Atatürk sevdalısıydı. Atatürk Türkiye’sini, Atatürk’ün çizdiği ufukta tutacak tek gücün Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu gerçeğini çok iyi biliyordu. Sitemizle ilgili yaptığımız görüşmelerde, ülkemizi içeriden ve dışarıdan saran onlarca tehdit karşısında dimdik ayakta kalabilecek bir ordunun hiçbir şekilde siyasi hırslarla kirlenmemesi gerektiğine, başka üst düzey komutanlar olmak üzere bütün ordu mensuplarının maddi çıkar beklentileri ile gerçek görevlerini ihmal etmemesi gerektiğini sık sık ifade ediyordu. Gerek kendi bağlantıları sayesinde elde ettiği bilgileri ve gerekse de dostlarımızdan gelen yolsuzluk ihbarlarını tek tek değerlendirerek bir akademisyen titizliği ile yayına hazırlar ve hepimizi hayrete düşürecek yolsuzlukları bir solukta ortaya çıkarırdı. Hablemitoğlu, Türkiye’deki Alman istihbarat kuruluşları hakkındaki araştırmalarını da bizimle paylaşmaktan zevk duyardı. Ankara Üniversitesi’nde öğretim görevliliği, Türk dünyası, irtica, yabancı istihbarat birimlerinin ülkemizdeki faaliyetleri ile ilgili büyük araştırmalar, dergi ve internet yayıncılığı gibi her birisi bir insana yetecek onlarca iş arasında Yolsuzluk’a vakit ayıran yiğit bir Türk aydınını kaybetmekten dolayı büyük bir şok yaşıyoruz. Her zaman sevgi ile andığı biricik eşi Sayın Şengül Hablemitoğlu ve iki güzel kızı Uyvar ve Kanija’nın durumu ise en büyük üzüntümüzdür. Kendilerine başsağlığı diliyor ve sahipsiz olmadıklarını haykırıyoruz. Bir sevdalısı daha yitiren Türk milletinin başı sağ olsun. Atatürk’ün izinde daha binlerce Hablemitoğlu feda olmaya hazırdır. Editörün önemli notu: Bu olay psikolojimizi paramparça etmiş ve üzerimizdeki baskının ağırlığının ne kadar büyük ve dehşetli olduğunu göstermiştir. Sitemizi biraz toparlanana ve bu ülke üzerinde oynanan oyunları daha net şekilde açığa vurabilecek güce ulaşana kadar güncellemeyi düşünmüyoruz. Bu durum, kansızlar, sülükler, çanak yalayıcılar ve onların işbirlikçileri için geçici bir zafer olarak görünebilir. Ancak laik ve demokratik bir ülkenin genç nesli olarak diyoruz ki, Alçaklar susturamayacaksınız ve çok yakında yine karşınızda olacağız. Üstelik bu sefer öldürmeniz bile yetmeyecek! Merhum Hablemitoğlu gibi haykırıyoruz; Türk’üz ve Başka Türkiye yok!!! Saygılarımızla” -------------------------------------------------------------------------------- Askerlere yakınlığı ve hatta bir kuvvet komutanına müşavirlik yaptığı bilinen, Genelkurmay Başkanının eşine yolladığı başsağlığı mesajında “Cumhuriyetin temel niteliklerinin ve Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu kıymetli eşiniz, değerli araştırmacı, yazar ve öğretim üyesi” diye bahsettiği ve Genelkurmay’ın tam kadro cenazesine katıldığı Doçent Hablemitoğlu, aynı zamanda “M-60Tankları Modernizasyonu. Paşalara 10 milyon dolar rüşvet” gibi askeri yolsuzlukları yazan Yolsuzluk’un önemli bir haber kaynağıymış… Hablemitoğlu’nu katledenleri tek tek açıklayacağını belirten ve sabırsızlıkla beklediğimiz Yolsuzluk, daha sonra İnternet’ten silindi, gitti.“ Gerçek Ergenekon isimli sitede Necip Hablemitoğlu ile ilgili bazı iddialar var. Önemli olan bu iddiaların “eğer sahte değilse” resmi bir belgeye dayanması. -------------------------------------------------------------------------------- Sahte Türkçüler başlıklı sayfada şunlar yazmaktadır: “Bu sayfada Ergenekon ve Avrasya Stratejisi hareketleri içine sızmış çok yüzlü kişileri tanıtacağız. PKK’LI TURANCI! – Dr. Necip Hablemitoğlu (Mehmet Eymür, atin.org sitesinde bu şahıstan “Hable-mitoğlu” şeklinde bahsetmektedir) Yeni Hayat(Türkçü) ve İleri2000 (solcu-Kemalist) dergilerinin ve organizasyonlarının devamlısıdır. 1989′da PKK’ya yardım ve yataklık yapmaktan tutuklanmıştır. (Belgenin orijinalini okuyabilirsiniz) -------------------------------------------------------------------------------- “MGK’da çalışan onlarca subayın isimlerinin (sahte doktora davasında) gazetelere yansımasını ve yıpratılmasını sağlamıştır. Belirgin vasfı, Osmanlı’dan bahseden herkesi şeriatçı ve Türk dünyasına hizmet eden herkesi CIA ajanı olarak suçlamasıdır. Çocukluğundan itibaren istihbaratçılık oynamaya meraklı. Evinin önüne park eden Bulgar kamyonlarını (Kırım göçmenlerini izletmek için) KGB gönderiyor diye taşlatırmış. Babasını istihbaratçı kimliği kullanarak DDY’nda iyi bir göreve tayin ettirmişti. HANİFİ ALTAŞ: Sadece Yeni Hayat’ı çıkarmakla yetinmiyor, aynı zamanda Aydınlık yazarı… ERGUN POYRAZ: Gündemdeki Tayyip Erdoğan kasetini ve geçen seneki Fethullah Gülen kasedini güzide medyamıza pazarlayan kaset bezirgânı. Klasik bir istihbarat ayakçısı. Gazeteci Tuncay Özkan bu arkadaşımızı sosyal demokrat sanıyormuş! Sahte Türkçülerin Karargâhları: Yeni Hayat Dergisi. ULUSALCI VE TURANCI (!) AVRASYACILARI BULUŞTURAN DERGİ: İLERİ2000 MOSSAD UYUMLU SOSYALIST: FAİK BULUT – Bu grubun haber kaynaklarından biri de Yazar Faik Bulut’tur. Şubat 1973’de Israil timlerinin vurduğu Nahr Al-Bared kampında 37 terörist ölmüş, 65′i de yaralanmıştı. Burada Aydınlık gurubuna mensup Türkler de vardı. Bunlardan, aralarında Bora Gözen’in de bulunduğu 8 kişi, operasyon sırasında İsrailli komandolarca öldürüldü. Komandolar, yaralı olarak ele geçirdikleri Faik Bulut’u yanlarına alarak Israil’e döndüler. Faik Bulut, Mossad tarafından sorgulandıktan sonra hapis cezasına çarptırıldı ve 7 yıl 2 ay İsrail’de hapiste kaldı. Bu arada, İsrail’e MİT’ten Mikdat Alpay giderek Bulut’un sorgulamasına katıldı. 1980′de ceza evinden çıktıktan sonra Türkiye’ye döndü ve bir müddet Aydınlık dergisinde çalıştı. Türkiye’ye dönüşünde Bulut’u İsrailli bir bayan avukat savundu! Şimdilerde İslamcılık uzmanlığından para kazanıyor! Gerçek Ergenekon.” Necip Hablemitoğlu’nun kederli ailesini bu yazılarla üzmek istemem. Bunları yazmamdaki amaç doğruları bulmak, adalete ve faili meçhul cinayetleri araştıran savcılara yardımcı olmak için… Mehmet Eymür
Posted on: Tue, 15 Oct 2013 11:21:51 +0000

Trending Topics



sttext" style="margin-left:0px; min-height:30px;"> HO HO HO !! Off running in all directions SANTA and ELVES will go
Mental Wealth... Money is nothing but paper. If you go after
I have been given the wonderful opportunity to attend a Junior
Besikapstydamas po LKAL archyvus radau keistą naujieną iš 2001
Commonsense Immigration Reform Will Strengthen Social Security
Super Foods To Boost Your Immune System No one will plan to get
NEWSPAPER HEADLINES FOR SATURDAY 18TH OCTOBER 2014VANGUARD2015:

Recently Viewed Topics




© 2015