Rizgari » Niviskar » Sedat Günçekti Yaşanan süreç ve - TopicsExpress



          

Rizgari » Niviskar » Sedat Günçekti Yaşanan süreç ve sorumluluklarımız Kürdistan sorunu, dört parçaya bölünerek sömürgeleştirilen bir ulusun bağımsız devlet ve özgür vatana ulaşma sorunudur. Kürd ulusunun iki yüz yıl boyunca yabancı istila ve saldırılar altında kalması, onun ulus devleti oluşturmasını engellemiş, bu yıkıcı süreç, parçalanmış bir ülke ve sömürge bir ulus trajedisine yol açmıştır. Yaşadığımız dönem itibarıyla Kürdistan´ı aralarında bölüşen Iran, Irak, Suriye ve Türkiye yönetimleri Kürdistan´ın sömürge statüsünde kalması için her türlü cağ dışı yola başvurmayı sürdürüyorlar. Buna karşın inkar ve imha politikaları iflasın eşiğine gelmiş bulunuyor. Fundemantalist Iran yönetimi içten içe kaynarken, uluslararası güçlerle de tam bir kriz durumu yaşamaktadır. Ha keza Suriye´nin BAAS diktatörlüğü de iç savasın yanısıra uluslararası kuşatma altında bulunuyor. Kürd ulusu bu alanda fiili düzeyde belli mevziler kazanmıştır. Irak´ın Şii yönetimiyle Federatif bir yapı içinde şekillenen Başur Bölgesi de, Maliki yönetiminin bütün engelleme ve baskılarına karşın fiilen ciddi düzeyde ulusal demokratik özgürlükler elde etmiş bulunuyor. Bu tablo içinde Türk devletinin Kürdistan politikası tam anlamıyla bir iflasın eşiğine gelmiştir. Türkiye´nin her üç sömürgeci devletle karşı karşıya gelmiş olması ve daha da önemlisi Kürdlerin her dört parçada da dinamik bir durumda bulunmaları, Türk sömürgeci için ciddi bir kaygı ve basınç anlamına geliyor. Egemen sömürgeci yönetimlerin kendi aralarında ve uluslararası alanda kriz yaşamaları, Kürd ulusu için uygun bir konjonktür oluşturuyor. Deyim yerindeyse ulusumuz bu tarihi fırsatı kullanabilme becerisine sahip olursa, sömürgeci statüleri yerle bir olabilir. Türk devleti bu realite karşısında taktik bir manevra yaparak, Abdullah Öcalan´ı devreye sokmuş, onun üzerinden Kürdlerin Rojava´da ulusal statü elde etmesini engelleme ve PKK´yi de Bakur alanından çıkararak denetim altında tutma planına sarılmıştır. PKK/KCK´nin “Kürt sorununun Çözüm süreci” diye lanse ettiği şeyin arka planı tam tamına budur. Değilmi ki, Abdullah Öcalan´ın 3 aşamalı olarak tanımladığı “çözüm planı” na Türk devleti yüzde yüz uysa bile, Kürdistan sorunu olduğu gibi orta yerde duracaktır. Zira Öcalan ve örgütünün sömürgeci işgal, ilhak ve talanı ret eden bir anlayışları olmadığı gibi, Kürdler için siyasal bir statü talepleri de yoktur. Kürd ulusuna sömürgeci devletlerin meşru olmayan sınırları içinde eklenti olarak yaşamalarını savunan bir anlayış, Kürd ulusuna özgürlük ve bağımsızlık ebetteki vaat edemez. Öcalan ve PKK´nin ne dediğini, Türk devletinin inkar ve imha siyasetinin Kürd ulusuna ne verip veremeyeceğini bir tarafa bırakarak, bizler Kürd ulusu için ne istiyoruz sorusunu cevaplamamız gerekir. Bakur Bölgesindeki Kürdîstanî yapıların Kürd ulusu için asgari istemi nedir ve bunun gerçekleşmesi için ne tür bir çalışma yürütülmektedir. Üzerinde birinci derecede durmamız gereken sorun bu olmalıdır diye düşünmekteyim. Daha somut belirtecek olursam: 1-Türk devletinin çok kaba bir biçimde uyguladığı inkar, imha ve talancı siyasetine karşın,bunu Kürd halkına ve dünya kamuoyuna yererince anlatabildik mi, 2-Öcalan önderlikli KCK´nin Türkiyeci, Misak-ı Millici, despot yönetimine karşın, onun örgütlediği yurtsever Kürd kitlesine biz neden ulaşamıyoruz, 3-Kendi zafiyet ve eksikliklerimizi, kitleselleşemememizi PKK´nin, Türk devletinin baskısıyla açıklamak doğru mudur? 4-Kürdistani parti, grup ve çevreleri, Kürd Ulusunun Kendi Kaderini Kendisinin Tayin Etmesi temelinde kendi aralarında ortak bir müşterek oluşturamazlar mı? -Bu temelde siyasi kampanyalar ve kitlesel etkinlikler örgütleyemezler mi? Örgütsel ittifak ve birlikler oluşturulamaz mı? 5- Ulusal demokratik istemlerimizi seslendirirken, acaba “Türk devleti ne der” mi, yoksa ulusumuzun ihtiyacımı esas alınmaktadır? (Bu bağlamda daha çok birinci kaygının öne çıktığını düşünmekteyim. Sözgelimi Türkiye´de Anayasa tartışması güncel olarak gündemde olduğundan, “Yeni TC anayasası” nın yapımında Kürd tarafının-istisnalar hariç- kendisini tamamen Türkiyeciliğe kaptırdığı görülmektedir.) 6-Kürdistani hareketlerin şunu deklere etmesi gerekmiyor mu: “Kürdleri vatansız ve sömürge konumunda gören TC anayasasını utanç verici buluyoruz. İsteriz ki komşularımız olan Türkler, Kürd ulusunu yok sayan, haklarını gasp eden bu utanç belgesini sonlandırsınlar. Kürdlerle bir arada eşit yaşamak istiyorsanız, kendinize hak olarak gördüklerinizi, Kürdlerle Türkler eşitlendikten sonra, Kürdlerin Türkiye Cumhuriyeti ile vatandaşlık hukuku içinde yaşamayı isteyip istemediği Kürdistanlılara sorulsun.” 6- Türkiye´nin yeni anayasasında “Kürdler ayrı bir ulustur ve kendi devletini kurma hakkına sahiptir” denilmediği sürece Kürdlerin bu anayasayı kabul etmeleri, onun oylamasına katılmaları meşru mudur? 7-Kürdistan tek vatan, Kürd ulusu da bir tane olduğuna göre, Kürd ulusunun ortak bir strateji belirlemesi, bütün ulusal demokratik potansiyelini merkezi olarak örgütleyip harekete geçirmesi gerekmez mi? 8-Parçacı, lokal düşünme ve hareket tarzının Kürdler arasında egemen olmasında sömürgecilerin, “Böl, parçala, yönet” siyasetlerinin birinci derecede rolü var mıdır, varsa Ulusumuzun ruhundaki bu büyük yarılma nasıl ortadan kaldırılabilir? 9-Sözgelimi “Türkiye ile federasyon olunsun”, “Türkiye´den kopmayalım”,vb önermelerin bu parçacı düşünmeyle yakın bir bağı var mıdır? KUKM´nin başarısı için atılması gereken adımları ise şöyle sıralayarak görüşlerimi bağlamak istiyorum: -Kürdistani yapılar çok ciddi bir biçimde kendi gerçeklikleriyle yüzleşmeli, cesurca eleştiri-özeleştirilerini yapıp, sokaklarda atağa geçmeliler - PKK´nin, Kürd halkına hiç bir yararı olmayan silahlı mücadeleyi durdurması, bir avantaj olarak görülmeli, kitlesel-sivil direniş öne çıkarılmalıdır -Evrensel demokratik normlar esas alınmalı, Türk devletinin şiddet ve ırkçılığı karşısında barışçıl kitlesel mücadelede ısrar edilmeli, -İç ve dış kamuoyunu bilgilendirme ve etkileme faaliyetlerine hız verilmelidir -Sömürgeciliğe karşı Kitlesel barışçıl sivil karşı koyma hareketi, güçlü bir diplomasi ve medya faaliyetiyle takviye edilmeye ihtiyaç duyar -Kürd sivil itaatsizliğinin sömürgeci otoriteyi işlevsiz kılması, sömürgeci kurumların yerini doldurmayı şart koşar. Değil mi ki; KUKM ya da devrim, salt eleştiri ve karşı koyma değil, aynı zamanda yeniyi kurma eylemidir de. Son söz yerene geçmek üzere: PKK/KCK dışında yer alanların bir çift sözü olmalı PKK/KCK dışında yer alan Kürd siyasi yapıları, yurtseverler, Türk devletinin bu yeni savaş hilesini deşifre etmelidirler. Kürd ve Kürdistan sorunu, bir parti´nin ve bir kişinin sorunu değildir. Türk hükümetinin İmralı merkezli görüşmelerindeki art niyeti dünya kamuoyuna duyurmak şarttır. Kürd ulusuna özgürlük içermeyen anlaşma ve politikaların kabul edilmeyeceği çok net olarak deklere edilmelidir. Kürdçe anadilde eğitime bile karşı çıkan bu “barış” ve “Mili Birlik” siyasetinin sahiplerinin neyin peşinde koştuğu deşifre edilmelidir. Bu arada, Türk hükümetinin mevcut oyunun bir gereği olarak bazı göz boyamacı düzenlemeler yapması da gündeme gelebilir. Bu durumda Kürd hareketi siyasi çıtayı asla düşürmemeli ve bu süreci de abartmamalıdır. Saygılarımla Sedat Günçekti Berlin 27.06.2013 Not:Bu metin Almanya´nın München kentinde 30 Haziran 2013 tarihinde davetlisi olduğum-ancak sağlık sorunu nedeniyle fiziken yer alamadığım- “Kürd Sorunu ve Yeni Süreç“ in tartışıldığı konferansa yollanmıştır. Metin, konferansı düzenleyen arkadaşlar tarafından salonda okunmuştur.
Posted on: Mon, 15 Jul 2013 00:31:01 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015