TOPKAPI’DA ÖLÜMÜNE MÜCADELE!.. Bu saray tarih boyunca çok - TopicsExpress



          

TOPKAPI’DA ÖLÜMÜNE MÜCADELE!.. Bu saray tarih boyunca çok mücadele, çok kavga, çok kanlı isyan görmüştür. Şehzadelerin karıştığı kardeş kavgaları, harem kadınlarının kıskançlık ve ihtiras mücadeleleri, devlete hakim olmak için birbirine giren koca koca adamların ihtirasları, hep bilinir. Başı bozuk takımının ,çapulcuların fırsattan istifade etmek için isyana karışmaları, kazan kaldıran yeniçerilerin aralarına dahil olmaları da çok görülmüştür. Bütün bu kavgalar Sultanahmet’ten başlayıp Ayasofya meydanından Babı Hümayun içlerine, sarayda Enderun’a kadar bütün meydanları kaplardı… Bu seferki kavga, bu seneki mücadele oralarda olmadı. Haremin karanlık köşelerinde izbe koridorlarında da olmadı. Kimseler göremedi kimseler bilemedi. Son derece adaletsiz, son derece eşitsiz bir ölümüne savaştı bu. Maalesef, üzülerek söylüyorum benim tuttuğum taraf kaybetti. Gülhane bahçelerinde eskiden Bamyacılar ve Lahanacılar takımlarının mücadelesi gibi sportmence olmayan bir çekişmeydi bu. Sonunda bir tarafın can çekişmesiyle bitti. Ve acı sonu askerlerden öğrendim. Bizim jandarma taburu havadaki mücadeleye müdahale edememiş, yerde son bir gayretle yardıma koşmuş ama nafile. Boz doğan can vermiş. Kerkenezin ise nerede katledildiği bilinemedi bile. Savaşın galibi “kara kuvvetler” yani kargalar oldu. Sayıca çok üstündüler. Özel kuvvetler kurdular. Doğan ve kerkeneze nefes aldırmadı, yaşama şansı vermediler. Avlandırmadılar, aç bıraktılar ve sonunda meydan yani saray bahçeleri onlara kaldı. Doğanlar biraz daha dayanabilselerdi, bugünlerde onlara takviye gelecekti. Kaç günden beri gözüm boğazın üstünde İstanbul’un tepelerinde havada uçan kuşları gözlüyorum. Bugünler İstanbul’da kuşların geçiş zamanlarıdır. İstanbul’dan Çamlıca tepesinden ve Sarayburnu tepesinden kuş göçleri izlenebilir. Ben sadece izlemiyor, göçen kuşlardan Topkapı Sarayı bahçesine konacak ve kalacak olacak mı diye bekliyorum. Topkapı Sarayı bahçeleri yüzlerce dönümlük yeşil alan ve sulaklarıyla kuşlar için uygun bir saha. Geçen sene bozdoğanlar, kerkenezler, birer ikişer saray bahçelerinde mesken tuttular. Orada kaldılar. Sarayın kuş ailesi içinde kargalar, martılar, papağanlar, sığırcıklar, serçeler, ispinozlar ve ağaç kakanlarla birlikte yaşamaya çalıştılar. Kendilerine sarayda bir yer kapmak için yarıştılar. Kargalar bu duruma rıza göstermedi, doğanlara rahat vermedi, onların avlanmasına beslenmesine izin vermedi. Ve sonunda onları açlıktan öldürdüler. Bakalım bu sene yeni doğanlar, atmaca şahinleri, kerkenezler gelecekler mi? Diğer taraftan aşağılarda deniz kıyılarında karabataklar, yelkovan kuşları sarayı tercih etmediler, sudan ayrılamadılar. Saka ve bülbüller de saraya uğramayı düşünmedi. Saksağanlar gelseler de kargaların arasında barınamadılar. Saray bahçelerinde güvercin de yok. Onlar Ayasofya’yı tercih ettiler ya da Yenicami önlerine indiler. Sarayın gözdeleri kumrular! Romantik kumru çiftleri, sarayda çiftleşip orada yuva kuruyorlar. Onların zaten başımızın üzerinde yerleri var. Hereke’de çocukluğumun kuşları bu saydıklarımın dışında cırık adını verdiğimiz ardıç kuşu ve karabukal dediğimiz karatavuktu. Onları sapanla avlardık. Kapanlar kurardık, vahşetin her türlüsünü yapardık. Sadece “Kel Mehmet’e” dokunmazdık. O bir çalıkuşu türüdür. Gerçek adı kızıl gerdandır. İspinozları bile elek altında karlı günlerde yakalardık. Şimdi çok pişmanım ama iş işten geçti. Bir de saka merakımız vardı ötüşünü severdik, onları öldürmezdik. Yakalar kafese koyar dinlerdik. Ben de “tüh tüh” çekerek havada uçan sakayı yere indirebilirdim. Ama esas usta kardeşim Haldun Dursun’dur. İskete, florya, kanarya İstanbul’da her zaman ilgi görmüştür. Tabii bir de bıldırcın, keklik, çulluk gibi av kuşları var. O sınıftan sadece toygar kuşları Topkapı’ya geldiler. Benim esas ilgi saham “alıcı kuşlardır.” Özellikle de doğanları ve şahinleri severim. Çakır, atmaca, delice, kerkenez, çok hoşuma gider. Dünyanın neresinde olursa olsun bu kuşları görünce dayanamaz yanlarına gider ve incelerim. Orta Avrupa’da şatolarda kalelerde kuş gösterileri yapılır, çok seyrettim. Doğancılık bizim kültürümüzde ve Topkapı Sarayı’nda çok önemliydi. Bu sene küçük bir denemesini yaptık. Dünyada alıcı kuş konusunda en ileri gidenler ve bu işi bilenler Kazak Türkleridir. Kartalı bile av için eğitip yetiştiriyorlar. Onlarla da Moğolistan’da resimler çektirdim. İstanbul’da ilk dikkatimi çeken alıcı kuş çaylaktı. Galatasaray Lisesi ile Saint Antoine Kilisesi arasında havada daireler çizerek uçardı. Çaylağın görülmesi İstanbul’da baharın habercilerinden biridir. Yuvasını çatılarda bir yere yapar yavrusunu geç de olsa uçmaya alıştırır ve sonra ortadan kaybolurdu. Uçmayı en geç öğrenen kuş yavrusu çaylaktır. Onun için “acemi çaylak” derler. Yıldız parkında ve bazı diğer İstanbul Boğaziçi korularında şahinlerin yaşadığından haberiniz var mıydı? Beşiktaş’ta Levent’te bile havalarda şahinler uçuşur belli dönemlerde, farkında mısınız? İstanbul’un bir diğer kuşu da leyleklerdir. Onlar dindar kuşlar sınıfından olduklarından ve hacı sıfatını hak ettiklerinden daha çok Eyüp’ü tercih ederler. Kırlangıçlar kuş evlerini , güvercinler camileri, karabataklar iskeleleri, leylekler bacaları severler. Direklere de yuva yaptıkları olur. Geçen hafta Kocaeli Taşköprü gezisinde dere içinde pelikanları ve yalıçapkınlarını görünce çok sevindim. Demek ki derede hala balık, ve onu avlamak için gelen kuşlar var. Arı kuşları, bütün yaz o göz alıcı renkleriyle bağlarda uçuştular. Kuyruk sallayanlar yollarda zıplaştılar. Sarı asmalar maalesef yanımıza yaklaşmadan uzaktan kaçıştılar. Geçen sene bir kukumav kuşu gelip bizim bağ evinin bacasına yuva yapmıştı. Puhu gibi, baykuş gibi gece avlanan bir kuştur. Saatlerce hareketsiz durabilir, hiç sesini çıkarmaz ötmez. Rahmetli annemin ara sıra kullandığı bir söz vardı, sessiz ve konuşmadan durduğumuzda, bir noktaya baktığımızda “Kukumav kuşu gibi ne bu halin?” derdi. Baktım bu sözü kızım Nilay da biliyor, aferin dedim. Muhabbet kuşu ise kukumavın tam tersi, hiç çenesi durmaz cır cır öter. Onun da meraklıları vardır ama bu kuş türü benim ilgi sahama hiç girmez. Benim ilgi sahama giren kuşlardan birisi de posta ve takla güvercinleridir. Mardin’de, Urfa’da, Halep’te, Şam’da seyretmeye giderdim. O bambaşka bir ihtisas sahasıdır. Tam bir hastalıktır. Şimdi İstanbul’da da meraklıları çoğaldı. Ne dersiniz sarayda bir kuşhane-kuşluk mu kursak? Dolmabahçe’de olduğu gibi tavus kuşlarını, sülünleri bahçeye mi salsak? Arada kuş gösterileri yapsak... yoksa bu kadar iş arasında hiç uğraşmasak gözümüz havada yeni gelecek ,yeni geçecek doğanlara takılı mı kalsak. Onun da sakıncası var, eski hukukumuzda kuş meraklılarını, yani kuşbazları, doğancıları, mahkemede şahit olarak kabul etmezlerdi. “Senin gözün hep havalardaydı, nereden göreceksin yerdeki olayın nasıl olduğunu?” derlerdi. Yine de Allah beterinden saklasın. İstanbul’da cahile “Serçeden başka kuş, zeyrekten başka yokuş bilmez.” derler...En azından bu yazıyı okuyanları kurtardık mı dersiniz?
Posted on: Sat, 21 Sep 2013 09:34:16 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015