Türkiye’de sınıf mücadelesi Gönderen: rizgarionline Tarih: - TopicsExpress



          

Türkiye’de sınıf mücadelesi Gönderen: rizgarionline Tarih: 18.06.2013 Saat: 13:42 Katkıda Bulundu rizgarionline Ian Bruma / Türkiye’de şu sıralarda devam etmekte olan hükümet karşıtı protesto gösterileri, vatandaşın kitlesel olarak siyasal İslam’a karşı itirazı olduğu şeklinde yorumlanabilir. İstanbul’un merkezi bir yerinde, idarenin resmi planına göre, bir AVM inşaatına başlamak üzere, küçük bir parkta(Gezi Parkı) hafriyat çalışmasına itiraz etmek üzere toplanan çevreci bir grubun eylemi, kısa bir süre sonra vatandaşlar ile yönetim arasında toplumsal değerler çatışması haline dönüşmüştür. Bu değerler çatışması, görünüşe göre, modern Türkiye’nin iki farklı toplumsal cephesini yansıtmaktadır: Dinsel bir toplum yapısına karşı laiklik, otoriter bir yönetime karşı demokrasi. Türkiye’de meydana gelen bu toplumsal olaylar ile Occupy Wall Street hareketi arasında karşılaştırma yapılmıştır. Bazı yorumcular bu olaylara “Türk Baharı” şeklinde tanımlama getirmiştir. Çok sayıda Türk vatandaşı, özellikle büyük şehirler başta olmak üzere, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gittikçe otoriter hal alan yönetim tarzından, basın kuruluşları üzerine baskı uygulamasından, görkemli yeni Camii inşa etme tercihinden, vatandaşın alkol tüketimine sınırlama getirmesinden, siyasi muhaliflerini tutuklama yoluna gitmesinden ve şimdi de protesto gösterilerine katılanlara şiddetle karşılık vermesinden açıkça usanmıştır. Halk, seküler yasalar yerine Şeriat yasaları getirileceği, Kemal Atatürk’ün Osmanlı İmparatorluğu sonrası Türkiye’sini modernize etme çabası yerine İslamizmin alacağı konusunda kaygı duymaktadır. Bir de, Şiilik ve tasavvuf ile bağı olup, dinsel bir azınlık olan Alevilerin sorunu vardır. Laik Kemalist devlet anlayışı gereği himaye edilen, İstanbul Boğazı üzerinde inşa edilecek yeni bir köprüye 16.yüzyılda atalarına katliam yapan bir Osmanlı Sultanının (Yavuz Sultan Selim) adı verilmesinin planlanmasından dolayı rencide olan Alevilerin Erdoğan’a güveni derinden sarsılmıştır. Türk toplumunun mevcut haliyle karşı karşıya bulunduğu sorunların kalbinde din konusu bulunmaktadır. Siyasal İslam karşıtları, din olgusuna, dinin doğası gereği antidemokratik olarak bakmaktadır. Ancak, bu sosyal durumun o kadar da basit olduğu düşünülmemelidir. Çünkü, Kemalist laik devlet rejimi, Erdoğan yönetiminin popülist İslami rejiminden daha az otoriter değildi. Bu konuda bir şeylerin söylenmesi gerekiyorsa, Kemalist devlet anlayışı daha fazlasını da yapmıştır. İstanbul’da, Taksim Meydanında yapılan ilk protesto eylemlerinin, Camii inşaatı ile hiçbir ilgisi olmayıp, (Gezi Parkında) yapılması düşünülen AVM’ne karşı bir çevreci hareket olduğu unutulmamalıdır. Halkın şeriat yasaları konusundaki kaygısı, Erdoğan hükümetinin desteklediği şehir planlamacıları ve iş çevrelerinin açgözlü bayağılığından duyduğu öfkeden dolayı alevlenmiştir. “Türk Baharı” (hareketi) kuvvetli bir sol damar özelliğini taşımaktadır. Modern dönem siyasal İslam’ın getirdiği önem arz eden sosyal sorunlar üzerinde durmak yerine, Türkiye’de meydan gelen bu toplumsal anlaşmazlıklara, şimdilerde çok gerilerde kalmış gibi görünen, başka bir açıdan bakmak daha faydalı olacaktır; yani, konulara sosyal sınıflar açısından bakmak. Protesto gösterilerine katılanlar, liberal veya solcu kişiler ise,o halde,bu insanlar, batışlılaşmış, laik, yaşadıkları sorunlar hakkında donanımlı bilgiye sahip, şehir yaşamı sürdüren bireylerdir. Başbakan Erdoğan’ın, buna karşılık, Türkiye’nin kırsal kesim ve kasabalarında hayatını idame eden, yoksul bir hayat süren, eğitim düzeyi daha düşük, muhafazakâr ve dindar kesim insanları arasında daha çok popülaritesi vardır. Erdoğan’ın, artık aleni hale gelen otoriter eğilimlerine rağmen, baş göstermekte olan protesto eylemlerine sadece demokrasi ile otokrasi rejimi arasındaki anlaşmazlık olarak bakmak yanıltıcı bir değerlendirme olur. Her şeyden önce, Erdoğan’ın başında bulunduğu Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) başarısı ve kamusal alanda gittikçe daha fazla oranda dini sembol ve adetlere yer verilmesi, bir anlamda, Türkiye’de daha fazla demokrasinin olduğu sonucu da çıkarılmaktadır. Kemalist devletin kamusal alandan kaldırdığı, kadının başörtüsü gibi, geleneksel İslami örf ve adetler yeniden uygulamaya konulmuştur. Çünkü kırsal kesim insanlarının tercihleri daha çok dikkate alınmaktadır. Dinsel yaşam süren genç kadınlar büyük şehirlerdeki üniversitelerde okumaya başlamıştır. Kırsal kesim muhafazakâr Türk toplumunun oyları iktidara gelmede artık belirleyici olmuştur. İş alemi ile dinsel popülist politika izleyenler arasında ittifak yapılması yalnızca Türkiye özgü bir durum değildir. Birçok girişimci, başörtüsü takan kadınlar gibi, Anadolu’daki kırsal kesimlerden gelmiştir. Taşra kökenli bu yeni zengin tabaka, Amerika’da, Teksas ve Kansas bölgelerinden gelen işadamlarının, Doğu Sahil bölgelerinden gelen New York ve Washington’un elit tabaka zenginlerinin durumunda olduğu gibi, eski İstanbul seçkin sınıfı insanlarının keyfini kaçırmaktadır. Türkiye’nin eskiye nazaran daha demokratik bir ülke olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, daha liberal olduğunu söyleyemeyiz. Bu olgu, aynı zamanda, Arap Baharı olaylarında da ortaya çıkmış bir durumdu. Hükümet kabinesinin oluşturulması sırasında bütün toplumsal taleplerin dikkate alınması demokrasi için gereklidir. Ancak bu talepler, özellikle devrimler dönemlerde olmak üzere, nadiren makul görülmektedir. Mısır ve Türkiye ve aynı şekilde Suriye gibi ülkelerde görülen bu durum, İngiliz, liberal büyük filozof Isaiah Berlin’in aynı değerlerin ve aynı nesnelerin uyumsuzluğu olarak tanımladığı durumdur. İyi kabul edilen nesnelerin/şeylerin (olguların) her zaman bir ahenk halinde olacağı düşüncesi yanlış bir yargıdır. Bazen de aynı değere sahip olumlu bazı iyi kabul edilen şeylerin (olguların) çatışma halinde olduğunu görürüz. Ortadoğu’da yaşanmakta olan çetrefilli geçiş dönemi için de bu olgu geçerlidir. Demokrasi güzel bir şeydir; liberalizm ve toleransın olması da aynı şekilde iyidir. İdeal olarak, bu değerlerin üst üste çakışması arzu edilir. Ancak, şimdilerde, Ortadoğu bölgesinde birçok ülkede arzu edilen bu ideal durumun yaşanmadığını görmekteyiz. Daha fazla demokrasi bazen de daha az liberalizm ve daha az hoşgörü anlamına gelebilmektedir. Suriye’de Beşar Esad diktatörlük uygulamalarına karşı çıkan isyancılara sempati duymak normal bir duygudur. Ancak, laik bir yaşam süren Suriyeliler, Batı tarzı müzik ve sinema eserlerinden hoşlanan, bir kısmının Hıristiyan azınlık inanç sistemine mensup ve bir kısmının da Alevi olduğu üst tabakaya mensup Şam seçkinleri Esad’ın iktidardan düşmesi halinde, sonrası süreçte, yaşamlarını idame etmede son derece istikrarsız bir durumda olacaklardır. Baas rejimi, bazen de çok sert icraatları olan, despotik ve baskıcı bir yönetimdir. Ama aynı zamanda, Suriye’deki azınlıkları ve laik seçkinleri himaye etmektedir. İslamcılık siyasetini bir kenara bırakma politikasını izleme, diktatörleri destekleme nedenini teşkil etmez. Her şeyden önce, siyasal İslam’ın şiddet uygulaması, genel olarak, baskıcı rejimlerin ürünüdür. Bu rejimler iktidarda kaldıkları sürece İslamcı isyancılar da şiddet uygulama yoluna gideceklerdir. Aynı şekilde, Türkiye’de yaşanmakta olan sosyal gelişmelere itiraz etmek, Erdoğan hükümetini ve inşaat faaliyeti yürüten girimcileri destekleme nedeni olmamalıdır. Protesto eylemlerine katılanlar, Türkiye kamuoyunun kibirli bir şekilde horlanmasına ve basın kuruluşlarına nefes aldırmayacak şekilde baskı yapılmasına karşı çıkmışlardır. Buna karşılık, bu sosyal çatışmaları dini ifade özgürlüğü yolunda mücadele verme hakkı olarak görmek de aynı derecede hatalı bir değerlendirme olacaktır. İslam için yüksek bir vizyona sahip olma olgusu, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede, demokratik uygulamalara daha fazla alan açma faaliyetinin kaçınılmaz bir sonucudur. Ancak, Ortadoğu ülkeleri vatandaşlarının kendilerine sormaları gereken en önemli soru, yükselişe geçmiş olan bu İslami gücün toplumsal liberalizmi boğmaması için nelerin yapılması gerektiği sorusudur. Türkiye’de her zaman demokrasi olmuştur. Erdoğan hükümetine karşı sürmekte olan bu toplumsal direniş sonucunda daha da liberal bir Türkiye’nin ortaya çıkması umut edilmektedir. Kaynak: project-syndicate.org/commentary/the-battle-for-liberalism-in-turkey-by-ian-buruma İngilizceden çeviren: Nizamettin Karabenk
Posted on: Wed, 19 Jun 2013 09:49:33 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015