Yiğit Bulut geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan’ı canla - TopicsExpress



          

Yiğit Bulut geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan’ı canla başla savunmanın ödülünü aldı ve Başdanışmanlık koltuğuna oturdu. Hatırlayacaksınız “ekonomist” kimliğini öne çıkaran Yiğit Bulut, son dönemde Gezi Direnişi’ni tertip ettiği iddia edilen faiz lobisi üzerine söyledikleriyle yıldızını epey bir parlatmıştı. Bulut katıldığı programlardaki “üzerime uranyum da yağsa, kanımın son damlasına kadar seçtiğim başbakanın arkasında duracağım” şeklindeki çıkışlarıyla da, başbakana bağlılığını göstermişti. Ancak eğer Erdoğan, Yiğit Bulut’un anlattıklarına gerçekten inanıyor ve hürmet ediyorsa, bu oldukça can sıkıcı bir durum. Zira Bulut’un özellikle “faiz lobisi” tezleri, komplo teorisi olmak bir yana, onlarca tutarsızlık ve bilgi noksanlığı içeriyor. Bulut’un tezlerindeki boşluklar, birkaç hafta önce katıldığı Sıradışı (Ülke Tv, 12/06/13) ve Deşifre (A Haber, 14/06/13) programlarında da hayli göze batıyordu. Öncelikle, Yiğit Bulut’un “faiz lobisi tarafından zorla hayata geçirildi” dediği politikaların birçoğu, AKP iktidarı döneminde de aynen devam ediyor. Mesela Bulut’a göre faiz lobisi “Avrupa Birliği ve Gümrük Birliği yalanlarıyla Türkiye’ye Gümrük Birliği’ni dayattı” ve bu sayede Türkiye’deki sanayiyi, montaj sanayi haline getirdi. Bu yorumu Türkiye’yi hiç tanımayan bir şahısa dinletseniz, herhalde Türkiye’nin NAFTA’ya karşı politika izleyen bazı Latin Amerika ülkeleri gibi kendi birliğini kurmaya çalıştığını düşünür. Oysa on yıllık AKP iktidarı süresince Gümrük Birliği hep vardı. Üstelik Türkiye ekonomisinin AB’ye bağlılığı ve sanayisinin montaj sanayi olması durumu bugün de aynen devam ediyor. Şöyle ki, kriz öncesi yılı 2000’de Türkiye’nin bugün AB ülkesi olan 27 ülkeden yaptığı ithalat GSYH’sinin % 10.7’siydi. AKP’nin Kasımı’nda iktidar olduğu 2002 yılında bu oran % 11.1’e çıktı. 2012’ye geldiğimizde ise AB’den yapılan ithalat/GSYH oranı % 11.0 oldu. Yani AKP döneminde öyle Avrupa’ya bağımlılığımız falan azalmadı. ZAFER ÇAĞLAYAN CİDDİYE ALINMADI Üstelik Yiğit Bulut’un faiz lobisini rahatsız etti dediği Zafer Çağlayan’ın “Gümrük Birliği bu haliyle centilmenlikten çıkmıştır” demeci de, ne Başbakanlık, ne AB Bakanlığı, ne de Dışişleri Bakanlığı nezdinde pek ciddiye alındı. Tam tersine Gezi Direnişi sırasında, hükümetin cansiperane bir şekilde AB üyeliği için başlık açtırmaya çalıştığına şahit olduk. Hatırlayacaksınız Egemen Bağış, hükümetin mağduriyetini göstermek için AB Büyükelçileri’ne camideki bira kutusunun görüntülerini bile izletmişti. Bilmeyenler için Avrupa Birliği içinde, Gümrük Birliği’ne girmeden AB üyesi olmak gibi bir uygulama olmadığını da belirtelim. Yiğit Bulut’un faiz lobisine isnat ettiği ikinci şey, faiz lobisinin 1980 darbesini hazırlayıp, darbe sonrasında Türkiye’yi tüketim toplumu haline getirmiş olması. İyi ama Bulut’un hayranlık duyduğu AKP iktidarı da Türkiye’yi yatırım toplumu haline getirmedi ki. Bilakis, son yıllarda ekonomi sayfalarını okuyanlar, gazetelerdeki ekonomi yazarlarının Türkiye ekonomisinin düşük tasarruf ve buna bağlı olarak düşük yatırım oranlarından şikayet ettiklerini bilirler. Söylenenlerin sayısal temeli de var. TÜİK verilerine göre, 1990-1999 yılları arasında ortalamada % 68 olan özel iç tüketim harcamaları/GSYH oranı, kriz öncesi balonunun olduğu 2000 yılında % 70.5 seviyesine çıkmış. Peki bu oran AKP döneminde ne olmuş? Kriz öncesi seviyeye yakın seyretmiş ve 2012 yılında % 70.1 olmuş. Aynı tablo yatırımları gösteren Gayri Safi Sabit Sermaye Oluşumu/GSYH oranı için de geçerli. Yatırım oranı diyebileceğimiz bu oranın 1990-1999 ortalaması % 23.6, 2000 yılı değeri % 20.4, 2012 yılı değeri ise % 20.3. Yani eğer faiz lobisi ülkemize nifak sokup bizi tüketim toplumu yaptıysa, bu nifakı AKP hükümeti aynen devam ettiriyor. BAHSETTİĞİ BANKA GARANTİ Yiğit Bulut’un anlattığı ilginç şeylerden birisi de, faiz lobisine destek verdiğini iddia ettiği bir bankanın direniş başlamadan önce 211 milyon TL vergi cezası almış olması. Bulut niyeyse bu bankanın ismini vermiyor, ama biz söyleyelim: Bulut’un bahsettiği banka, Garanti Bankası. Yani Gezi Direnişi sırasında yaptığı iktidar yanlısı yayınla eleştirilen NTV’nin sahibi Doğuş Holding’in büyük hissedarı olduğu Garanti Bankası... İlginçtir Garanti Bankası, bu direnişi organize eden faiz lobisinin bir parçası, fakat Doğuş Holding’in kanalı NTV direnişin ilk üç gününde olaylarla ilgili doğru düzgün haber bile yapmadı! O kadar ki halk Garanti Bankası’na tepki gösterdi ve tepkinin büyümesi ile birlikte Garanti’de 35-40 milyon TL mevduat çıkışı, 1500 kart iptali oldu. İşlerin kötüye gittiğini gören bankanın genel müdürü Ergun Özen tepkileri kesmek için kendini “çapulcu” ilan etti. Bugün Garanti, NTV’den kovulan gazeteciler ve Cenk Akyol’un milli takıma alınmaması nedeniyle hala tepki görmeye devam ediyor. YİĞİT BULUT’UN GÖZÜNDEN: TAYYİP ERDOĞAN, KEMAL DERVİŞ’E KARŞI Yiğit Bulut, 2001 krizi sonrasında Türkiye ekonomisinin başına getirilen Kemal Derviş’le ilgili de “Kemal Derviş’in başbakan olması için bu ülkede bu son hareketi (yani Gezi Direnişi’ni) düzenleyen yerleşik düzen ve sermaye günlerce partiler düzenledi” iddiasında bulunuyor. Bulut’a göre faiz lobisi Tayyip Erdoğan’ın hapse girdiği günde de “fidanın başını küçükken kopardık” yorumları yapıp, “yalılarda partiler” düzenlemiş. Fakat faiz lobisinin, Kemal Derviş’in başbakan olması için bastırırken, Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığını niye istemediğini anlayamadık. Zira AKP iktidarı, Kemal Derviş’in temellerini attığı ekonomik programı aynen devam ettirdi. Mesela bizimle birlikte krize giren Arjantin o dönemde IMF’ye olan borçlarını ödemezken, Derviş’i takip eden AKP iktidarı borcuna sadık kaldı. Erdoğan ayrıca Derviş programının temellerinden olan ve bugün çok övünülen “faiz dışı fazla” hedefini takip etti. Üstelik Erdoğan hükümeti bu işi tarım desteklerini baskılama benzeri kemer sıkma hamleleri ve KİT’lerin özelleştirmesi gibi Derviş döneminde başlayan ve IMF’nin adeta klasikleşen politikalarıyla yürüttü. Yani bildiğimiz neoliberal politikalar Erdoğan döneminde de aynen devam etti. Bunun yanında Yiğit Bulut’un “1876’da Düyun-u Umumiye tabelasıyla boğazımıza çöreklenen IMF, 2008’de başbakan tarafından tek başına kovuldu” sözleri de çok anlamlı değil. Zira IMF’den borç almamamız ne Türkiye’nin dış borçlarının bittiği, ne de uluslararası finans kuruluşlarının gelir kapısının kesildiği anlamına geliyor. Tersine kısa dönemli dış borç stoku 2007 yılından beridir özellikle özel sektördeki borç artışları nedeniyle büyüyor. TCMB ve IMF verilerine göre hesapladığım rakamlara göre 2007 yılında % 6.65 olan kısa dönemli dış borç stoku/GSYH oranı, IMF’nin kovulduğu 2008 yılında % 7.19’a, 2010 yılında % 10.57’ye, 2012 yılında ise % 12.69’a çıkmış. ERDOĞAN’IN FAİZ BAŞARISI YOK Yiğit Bulut argümanlarına tamamlayıcı olarak Erdoğan’ın faizleri düşürmesinden bahsediyor ve faiz lobisinin bu durumdan aşırı rahatsız olduğunu iddia ediyor. Bu faiz konusunu Serbest Siyasa sitesinden iktisatçı Emre Özçelik de yazdı (1), fakat Özçelik hikayeyi biraz daha farklı anlatıyor. Şöyle ki, Özçelik’in hesaplamalarına göre “yeni dış borç yükümlülükleri üzerindeki ortalama faiz oranı” AKP’den önceki dönemde (1994-2002) Türkiye için % 6.85 olurken, Türkiye’nin içinde bulunduğu üst-orta gelir grubundaki ülkeler için % 6.78 olmuş. AKP dönemi (2003-2012) içinde bu oranın Türkiye’de % 5.21’e, üst-orta gelir grubundaki ülkelerde % 4.88’e gerilediğini görüyoruz. Yani Türkiye’deki faizlerdeki gerileme, uluslararası konjektürün dışında olmamış, hatta gerisinde olmuş. Dolayısıyla, Bulut’un ima ettiği gibi Erdoğan’ın öyle faiz lobisini rahatsız edecek mucizevi bir başarısı yok. YİĞİT BULUT’UN ÇARPIK ÖZAL VE MENDERES OKUMALARI Yiğit Bulut’un yakın tarih okumaları da kendi içinde tutarsızlıklar içeriyor. Mesela Bulut, önce “faiz lobisi”nin Türkiye’de darbe yaptırarak Kenan Evren’i getirdiğini ve 1978’teki Dünya Bankası programını Türkiye’ye uygulattığını söylüyor. Fakat Bulut, aynı dakika içinde Turgut Özal’ın Türkiye’yi ayağa kaldırdığını, fakat ölümünün beş sene öncesinden (1988) itibaren faiz lobisi tarafından devrilmeye çalışıldığını, hatta belki bu lobi tarafından zehirlenerek öldürüldüğünü anlatıyor. İyi de bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Öncelikle, Turgut Özal darbe hükümetinde başbakanlık yardımcılığı yapmış bir lider, üstelik ekonomiden sorumlu olduğu bu başbakanlık yardımcılığı döneminde Türkiye’de banker skandalı patlamış. Özal, darbe sonrasında yapılan ilk seçimde de, seçime girebilen tek sivil lider olmuş. Ayrıca Özal’ın 1980’deki 24 Ocak Kararları’nın bir uygulayıcısı olduğunu ve bu kararların 12 Eylül Darbesi sayesinde rahat bir şekilde uygulandığını, artık yandaş Rasim Ozan Kütahyalı bile kabul ediyor. Kaldı ki, bahsi geçen faiz lobisinin başbakan olmasını istemeyeceği son siyasetçi herhalde Turgut Özal olur. Zira Özal, Türkiye’yi spekülatif sermayeye açacak “reformları” yapan lider. İMKB, Özal’ın iktidarda olduğu 1985 yılında kuruluyor. Özal, 1989 yılında ise uluslararası sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaları kaldırıyor, yani Türkiye ekonomisi için bir kırılma noktası olan finansal serbestleşme reformlarını yapıyor. Dikkat edin 1989 yılı, Yiğit Bulut’un “Özal’a operasyon başladı” dediği 1988’in bir yıl sonrası! Yani bir faiz lobisi düşünün ki, kendisine rant kapısı açan başbakana karşı operasyon yürütüyor... Maalesef, Yiğit Bulut bu tutarsız iddialarını olayın tarihini bilmeyen insanlara rahatlıkla anlatabiliyor. MENDERES DIŞ DESTEKLİYDİ Yiğit Bulut’un Adnan Menderes dönemi ile ilgili anlattıkları da hayli ilginç. Zira Bulut’a göre faiz lobisi, iktidarı süresince Türkiye’de “ekonomik mucize” yaratan; iktidara geldiği yıl öncesinde 1400 olan traktör sayısını, 54000’e çıkararak tarımı ayağa kaldıran Menderes’i devirmek için de büyük bir oyun oynamış. Türkiye’nin gidişatından hayli endişe duyan bu lobi, 1954 yılından itibaren Türkiye’yi spekülatif ataklarla devalüasyona zorlamış; ve sonunda amacına ulaşarak 1958 yılında hükümete devalüasyon yaptırmış. Tabii faiz lobisi, bu devalüasyondan da büyük karlar elde etmiş. Menderes’i itibarsızlaştıran bu olay sonrasında da, 1960 Darbesi’ni yaptırarak Menderes’e son darbeyi vurmuş. Yiğit Bulut’un Menderes yorumları kendi içinde tutarlı görünüyor. Fakat bakın ünlü iktisat tarihçisi Şevket Pamuk aynı hikayeyi nasıl anlatmış: “DP tarafından getirilen en önemli ekonomik değişim, tarımsal kalkınmaya yapılan vurguydu. Tarımsal üretim 1947’den...1953’e kadar iki katına çıktı... DP hükümeti Marshall Yardımı’nı tarım makinelerinin, özellikle de sayıları 1946’de 10000’den azken, 1950’lerde 42000’in üzerine çıkan traktörlerin ithalatı için kullandı. Tarım üreticileri ayrıca iyi hava koşulları ve Amerika’nın Kore Savaşı’ndaki stoklama programları sayesinde artan talepten faydalandı”. Yani Yiğit Bulut’un mucize olarak nitelediği büyüme, bizzat dış destek ve konjektüre bağlı etkilerle gerçekleşmiş. Şevket Pamuk bir sonraki paragrafta değişen uluslararası konjektürden ve bu değişime Menderes’in uyum gösterememesinden bahsediyor: “Kore Savaşı sonrasında uluslararası talep düştü ve ihracat mallarının fiyatları düşmeye başladı. Ayrıca iyi hava koşullarının bozulması da, tarımsal hasılayı azalttı. Hükümet oy verenlerin üçte ikisini oluşturan tarımsal üreticiler için düşük gelirleri kabul etmek yerine; buğdayda, para arzlarıyla finanse ettiği büyük bir fiyat desteği politikası başlattı. Oluşan yüksek enflasyon ve tüketim mallarındaki kısıntılarla birlikte gelen döviz krizi, DP’nin önüne ciddi ekonomik ve siyasi problemler koydu. Sonunda 1958 yılında hükümet büyük bir devalüasyon yaptı ve IMF-OECD destekli bir stabilizasyon politikası uygulamaya başladı”. Görüldüğü gibi bahsi geçen devalüasyonda, Menderes’in oy kaygısıyla para basarak köylüyü desteklemesi ciddi rol oynamış. Yukarıda yazılanların üzerine herhalde daha da fazla yorum yapmaya gerek yok! Tabii ki, Yiğit Bulut’un bu anlattıklarının ne kadarını inanarak söylediğini bilmemiz mümkün değil. Fakat görünen o ki, Gezi Direnişi’nin halk hareketi olduğunu itiraf edemeyen Tayyip Erdoğan, yandaş medya menşeli “faiz lobisi” tezlerini çok sevdi. Belki başbakandan işaret alan Yiğit Bulut gibiler yeni komplo teorileri ürettikçe de, “faiz lobisi” tezleri AKP nezdinde gerçeklik kazandı. Kulaktan kulağa oyunu gibi yani... Fakat ilk baştaki soruya, “Erdoğan, Yiğit Bulut’a neyi danışacak” sorusuna dönersek, bizce Yiğit Bulut başbakan için ancak halkı oyalayacak güzel masallar yazabilir. Peki bu ülke bundan daha fazlasını verecek insanları hak etmiyor mu? Ne dersiniz?
Posted on: Mon, 15 Jul 2013 15:35:08 +0000

Recently Viewed Topics




© 2015