Önce birlik, sonra gelişme Elleri kalemli; dilleri, gönülleri - TopicsExpress



          

Önce birlik, sonra gelişme Elleri kalemli; dilleri, gönülleri sözlü Türk Aydınları, sözüm size! Dünden dersimizi almazsak, bugünden yarına hazırlık yapmamız, mümkün değil! Dolayısıyla yakın tarihimize, birlikte göz atıp birlikte anlatmazsak, bu işi kim yapacak? İttihâd ve Terakki Fırkası’nı, o dönem yaşanan zorlukları; dindâr hâinleri, kindâr bölücüleri bilmeden, günümüzün bilinen yapay sıkıntılarına çâre bulmamız mümkün mü? Kurnaz-kalleş Haçlı oyunlarına karşı, son Türk İmparatorluğunu korumak için destansı direnen Devlet Adamlarımız olmuştu! Allah (c.c.) hepsinden râzı olsun. Her biri, olağanüstü gayret göstermiş ama ne imparatorluğun dağılmasını, ne de üç kıtadaki toprakların elden çıkmasını engelleyememişlerdi! Sebep tekti ve bugün de aynı ve tek! İttihâd’ı ve Terâkki’yi, maalesef sağlayamamak! İttihâd: Birlik, berâberlik; Terâkki: İlerleme, gelişme demek, biliyoruz. Tarihe baktığımızda özetle; çöküşü önlemeğe uğraşan Enver Paşa, çeşitli ırk, milliyet ve din karmasından oluşan ordulara, yapısına uygun bir “timsâl isim=töre adı” aramaya başlar! O sırada fikriyât dünyası ve devlet yönetiminde üç fikir, çekişme halindedir: 1- Pan-Türkizm 2- Pan-İslâmizm 3- Dîn ve milliyeti ne olursa olsun ekonomik ve sosyal kaynaşmaya dayanan Unsurlar Birliği düşüncesi... Enver Paşa, bir “timsâl isim=töre adı” ararken, Teşkilât-ı Mahsûsa Reisi Eşref Beğ’e de fikrini sorar o da, Ömer Seyfettin ve Akagündüz Beğ’leri çağırtır. Osmanlı Ordularına sembol bir isim aradığını, hatta bu isimle örnek kıt’alar kurmak istediğini söyler. Ömer Seyfettin ve Akagündüz Beğ’ler, günün münevverleri arasında bir anket yaparak önerilen adlar içinden “Osmancık”ı seçerler. Osmancık; sınırlar içindeki “değişik milliyet, ırk ve hatta din mensûplarının kaynaştığı kuvvet” tanımıyla kullanılınca, Türklerin ve Müslüman olmayan halkların ne olacağı şeklinde bir endîşe doğar! Günün en etkili kuruluşlarından Teşkilât-ı Mahsûsa’cılar; “Irk ve din ayırımı olmadan bütün halkların bir bayrak ve ortak bir ideâl altında toplanması fikri”ni önemsiyorlardı! Bu mümkün müydü? Bu konuyu tartışırken Eşref Beğ, Enver Paşa’ya, bir konuşmalarını gizlice dinletir! Yan odada biri, mükemmel bir Osmanlıca ile coşkuyla konuşmaktadır! Konu, Teşkilât-ı Mahsûsa’nın Mısır’da yapmayı düşündüğü önemli bir hamledir! Coşkulu konuk, bu tehlikeli göreve talipdir! Eşref Beğ, işin ucunda ölüm olduğunu hatırlatınca konuğun sesi dikleşir ve “Beyefendi! Oyun oynamıyoruz! Memleket harb içinde! Her gün binlerce kişi ölüyor! Ben de ölsem ne olur?” deyince Eşref Beğ, görevi ona verdikten sonra Enver Paşa’nın yanına gelir. “Kim olduğunu tahmin edebildiniz mi?” diye sorar. Paşa’nın sessizliği üzerine; “Bu bir Ermeni teb’âdır! Meşhûr Keseryan Efendi’dir. Dinlediniz. Benim yerimde olsaydınız, bu görevi ona vermez miydiniz?” diye tekrar sorar. Türk Birlikçi Enver Paşa, suskun kalır! Bir milletler karması olan imparatorluk nüfûsuna sembol isim olarak, Osmancık seçilmişti. Nüfusun içinde, her renk, her din ve milliyet vardı! Haçlı’nın şövenizm ve dîn tahrikleri ve devlet otoritesinin yok edilmesiyle devlete bağlılık gevşemiş, çözülme başlamıştı! İttihâd ve Terâkkiciler; vatanperverlik’te her halka bölgelerinde canlarıyla destek veriyorlardı ama iş milliyetçiliğe gelince, onlardan destek alamıyorlardı! Sonuç: Koskoca bir imparatorluk yok edildi!... Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve Türk Milleti adı verilen Anadolu halkları içinde, renkler ve çehreler, Osmancık’ta olduğu kadar farklı değil ama Atatürk’ün sağladığı düşünce ve ülkü birliği, aynı o günlerdeki gibi İleri Demokratlarca yok edildi! Vatanseverlere Türk Milliyetçileri, canları pahasına destek verirken, milliyetçilikde vatanseverler aynı düşüncelerle desteği, yine vermiyorlar! Dinden geçinen mürâiler de, bunu fırsat bilerek belâ üstüne belâlar açıyorlar! Meclis’teki bütün partiler, günümüz Haçlı’sı AB ve ABD’nin dayattığı sistemsizliği, sistem diye kabullenmişler! Ma’lesef BDP dışında, Meclis’te parti yok! O da bölücülük ihânetinde! Şimdi sorulması gereken soruyu, herkese Türkçe soracağım! Meclis dışında olmasına rağmen; Mütedeyyîn Müslümanlar’ın kendilerini ifâde edecekleri bir parti var mı? Evet, var! Vatanseverlerin, Atatürkçülerin, Cumhuriyetçiler’in kendilerini temsil ve ifâde edebilecekleri bir parti var mı? Evet, var! Sosyal demokratların, solcular’ın, sosyal adâlet ve eşit paylaşımın var olduğu ve kendilerini ifâde edebilecekleri bir parti var mı? Evet, var! Devrimciler’e hitâbeden, sistem diye dayatılan sistemsizlik adındaki ucûbeyi küllîyen ıslâh ederek gerçekten çağ atlamayı reçetesiyle va’deden bir parti var mı? Evet, var! Ülkücüler’e; binlerce yıl önceden Oğuz Ata’nın; “Gök çadırımız, güneş bayrağımız” diye tarif ettiği Dünya Devleti’ni vaad’eden ve “Kâinat Devleti” diyen bir parti var mı? Evet! Var! Her “Türkoğlu Türk’üm” diyenin, her “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyenin, kendini ifâde edebileceği kendine yer bulabileceği bir parti var mı? Var elbette şükr’olsun! Anadolu Müslümanlarını; Allah, Muhammed, Kur’ân ve Ehl-i Beyt muhabbetiyle kucaklayan, Hünkâr Hacı Bektaş’ca birlik va’deden bir parti var mı? Var! Yani; “Ey dipdiri meyyît! İki el bir baş içindir!” inancı ile II. Kuvay-ı Milliye saflarında, Baştürk Haydar Hoca’nın 16 Yıldızlı Bağımsız Türkiye Partisi Sancağı altında toplanmak; bir olup ittihâd’ı, diri olup terâkki’yi sağlamak için, her şey var mı? Var! Ve bu millî çâre otağında, herkese -geç kalanlara da- yer var! Kendimden biliyorum!.. TÜRK TÜRK’Ü KORUMAZSA TANRI, TÜRK’Ü KORUMAZ... Selâm, sevgi, duâ... Mustafa Aslan 15 Temmuz 2013
Posted on: Mon, 15 Jul 2013 04:32:00 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015