1. Salak Solcular tabiri bir bütün olarak solcuları değil bu - TopicsExpress



          

1. Salak Solcular tabiri bir bütün olarak solcuları değil bu grup içinde olduğunu söyleyen ve Kürt meselesi açılınca salaklaşan ya da salağa yatan solcuları karşılar. “Bu İbrahim Halil Baran da ne terbiyesiz adammış yahu, geçen İslamcılara salak demişti şimdi de solculara diyor” diye ortalığı velveleye vermeyiniz. Aşağıdaki maddelerden herhangi biri sizi anlatıyorsa kendinizi ve düşüncelerinizi gözden geçiriniz. Hiç değilse dürüst olmaya çalışınız ve Kürt halkının ve onların ülkesi Kürdistan’ın hakkını veriniz. 2. Salak solcular, Kürdistan meselesi açılınca bütün bildiklerini unutur ve “Kürdistan kurulmalı” diyenleri emperyalistlerin oyununa gelmekle suçlarlar. Bunu söylerken Kürdistan’ı işgal etmiş emperyalist bir devletin vatandaşı olduklarını, bu söylemle hiç değilse bu devleti koruduklarını, bu sistemi ayakta tutmak için vergi verdiklerini, askere gittiklerini, askere gitmek için çocuk doğurduklarını, Edirne’den Hakkâri’ye bir çok halkı ezen ve onları tek tipleştiren bir yönetimin yarattığı ülkeyi kendi ülkeleri bellediklerini hatırlamazlar. Kürtlerin uluslar arası bir sömürgeye dönüştürüldüğünü ve Kürtlerin asimilasyona tabi tutulduğunu görmezden gelirler ve hatta Kürtleri kendi kaderlerini tayin etmekten vazgeçirmek için “kafanızda madem bir devleti modeli var ne diye mücadele ediyorsunuz” diye sorar ve Türk devletini kastederek, hadi burada devrim yapalım” derler. 3. Salak solcular, Türkiye’nin demokratikleşmesi ile Kürdistan sorununun aynı şeyler olduğunu sanırlar. Hatta Türkiye’nin demokratikleşmesi meselesini bile Kürtler’e havale eder ve yapılması gereken her şeyi Kürtlerin omzuna yüklerler. Böylece Kürtlerin bağımsızlıkları için harcaması gereken enerjiye göz koyarlar. Kürtlere akıl vererek, onları asıl vermeleri gereken mücadeleden uzaklaştırırlar. 4. Salak solcular, Kürtlerle çıkar üzerinden bir ilişki kurarlar. Mesela seçim dönemleri gelince Kürt partisine uğrar ve milletvekili olmak için nabız yoklarlar. Arada bir boyunlarına bir puşi takar ve Diyarbakır’a gider, sanat sokağında çay içer ve oryantalist bir gözle Kürtleri incelerler. Kürt partisinde çaycı olmak için başvuran hiçbir salak solcuya rastlanmadığı gibi Kürtlerin zaaflarını kullanırlar. Bu zaaf genelde “bir düşman muhatap tarafından ifade edilmeye hasret kalmış Kürdün zaafı” olur. Bu salak solcular erkekse kara gözlü bir Kürt dilberine, kadınsa Mahsun Kırmızıgül tipli bir Kürt gencine aşık olurlar. “Benim sevgilim de Kürt” diyerek ortalıkta gezinir ve Kürtlerle efendi-köle ilişkisine sahip olmadıklarını deklare ederler. Oysa temelde bilinçaltından gelen bir buyurma kültürü üzerinden bir ilişki kurarlar ve el üstünde tutulmakla egolarını tatmin ederler. 5. Salak solcular, “Kürdistan kurulmalı” diyenleri nasyonalist yani milliyetçi olmakla suçlarlar. Hatta Ortadoğu’nun tek büyük sosyalist örgütü olan ve bu yüzden her devrin mazlumu PKK’yi de milliyetçi bir hareket olarak görürler. Tüm dünyadaki gerilla hareketlerine sempati duyarken PKK’nin meşru savunmalarını terör suçu işliyorlar diye değerlendirir ve devrimin mümkünse şarap masasında olmasını dilerler. Kürtlerin bağımsızlık, federasyon, özerklik ve hatta kültürel haklarla ilgili taleplerini bile milliyetçi refleks olarak görürler. Milliyetçi bir Türk’le yabancı ülkelere karşı birleşen bu salak Solcular, halkının haklarını savunan Kürtleri nasyonal diye fişlerler. Bu suçlamaların altında enternasyonalist olmaları değil elbette ki bronşlarına kadar işlemiş Türk milliyetçiliği yatar. Madem dünyada devrim yapamıyoruz o halde hiç değilse Türkiye’ye daha fazla zarar gelmesin derler ve Kürtlerin ayrı bir devlet kurmasına karşı gelirler. 6. Salak solcular, Kürdistan’ı işgal etmiş güçlerin sol partilerini desteklerler. Bu ülkelerde Türk, Arap veya Fars milliyetçiliği ve egemenliği üzerinden kurulmuş sol partilerin olmasını olağan bulurlar. Örneğin Türkiye’de kurulan TKP’yi, İran’da kurulan TUDEH’i, Suriye ve Irak’taki Baas Partisi’ni Kürdistan meselesinde ne dediklerine bakmadan severler. Bu devletlerdeki sol, sosyalist-komünist partilerin olmasını olumlu bulur ama Kürtlerin ayrı örgütlenmesine karşı çıkarlar. Bunun temelinde Kürdistan’ı bu işgalci güçlerin mülkü olarak görmeleri yatar. Bunu itiraf edemezler. Hatta içinde Kürdistan ismi geçen sol, sosyalist, komünist vb. partilere antipatiyle yaklaşırlar. 7. Salak solcular, sürekli devrim yapmaktan söz ederler. Fakat nedense bu devrim, Türkiye’nin sınırlarıyla çevrilidir ve başkentin Ankara olduğu, resmi dilin Türkçe olduğu bir gelecek inşa etmeyi hedefler. Kürtlere de verilecek birkaç insanî hakkı bu devrimin bir parçası sayarlar. Erbakan’ın “Adil düzen gelecek, bütün sorunlar çözülecek” demesine benzer bir şekilde “devrim olacak, Kürtlerin de sorunları hallolalacak” derler. Bu çözümü sorguladığınızda karşınıza yine Türk devletine bağlı kalmış bir Kürdistan coğrafyası ve biraz daha ferahlaştırılmış ama yine Kürdün köleleştirilmiş bir halinin olduğu bir sistemle karşılaşırsınız. Devrim dedikleri şey budur. Yerseniz. 8. Salak solcular, sürekli sınıflardan, ezen ve ezilenlerden, sermaye ve emekten bahsederek kafa ütülerler. Kürt meselesinin bu konulardaki durumunu sorduğunuzda bu olayın sınıfsal olmadığını ve Kürtlerin milliyetçiliğe bulaştıklarını iddia ederler. Oysa Türkiye’deki işçi sınıfının da Kürtleştiğini, sermayedarların bu halkı sırf siyasal bir statüleri olmadığı için nasıl sömürdüklerini görmezler. Diyarbakır veya Ağrı’da niçin bir işçi sınıfı olmadığını sorgulamaz ve İstanbul’a ya da iş bulmak için küçük Anadolu illerine toplanmış Kürt işçi, emekçi ve diğer mazlumların niçin milyonları bulduğu üzerinde kafa yormazlar. 9. Salak solcular, Türkiye’nin bütünlüğünü isterler. Bu konuda badem bıyık ya da çember sakal bırakacak olsalar, onları salak İslamcılardan sanırsınız hatta. İçten içe “bölünmeyelim de solun canı cehenneme” derler. Türkiye’nin bütünlüğü bozulsa dünya yıkılacak sanırlar çünkü göbekbağıyla devlete ve devletçilik ilkesine bağlıdırlar. Hatta sorunu Kürtler çıkarıyor da ayrılmak istiyormuş sanırlar. Bu sorunlarla ilgili aranması gerekecek çözümün bu sınırlar içinde aranması gerektiğini belirtirler. Kürtlerin kendi kaderlerini tayinde, isterlerse ayrı bir ülke kurmaları ile ilgili bir karar verebileceklerini düşünmek istemezler. Halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkının sol literatürde olduğunu da zaten hiç dillendirmezler. 10. Salak solcular, durmadan halkların kardeşliğinden bahsederler. İstenirse eğer ayrı ülkeler, yönetimler ve devletler kurulmasına rağmen kardeşçe yaşanabileceğini de ifade etmezler. Ayrı ülkelerde olmalarına rağmen Rusyalı, İranlı ya da Almanyalı bir solcuyla kurdukları medeni ilişkiyi Kürtlerin kendi ülkelerini kurmaları halinde kuramayacaklarını düşünürler. Çünkü bu gerçekleşirse bütünlüğüne bütün vicdanlarını sattıkları Türkiye yıkılacaktır. Ve bu onlarında ortak oldukları egemenliğin sonu olacaktır. 11. Salak solcular, CHP’yi sol parti, Faşist Kemalist devrimi sol devrim, Atatürk’ü de solcu kabul ederler. Böylece Kürtleri, bu devrimi sekteye uğratmış kimseler olarak görürler. Şeyh Said isyanını gerici ve İngiliz işi, Dersim’i birkaç ilkel ve eşkıyanın devrimi hazmedememesi olarak görürler. 12. Salak solcular, Kürt meselesinde Deniz Gezmiş’i severler. Bu konuyla ilgili idamından önce söylediği “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” sözünü hatırlar sürekli. Oysa o sözlerin hemen öncesinde ve hatta idam edilirken bile Gezmiş’in tıpkı kendileri gibi Türkiyecilik yaptığını, Kürdsitan’a gerek duymadığını ve Kemalist olduğunu belirtmezler. Örneğin Gezmiş’in son konuşmalarından birinde “Büyük Türk milleti ve Atatürk için toplanalım. Mustafa Kemal’in milli kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal’e saldıran karanlık güçlere dur diyelim. Yaşasın tam bağımsız Türkiye için verdiğimiz mücadele” dediğinden hiç bahsetmezler. Ve yine ne hikmetse bu salak solcular, İbrahim Kaypakkaya’yı aynı dönemde mücadele etmesine, aynı iktidar tarafından bacaklarının kesilmesine ve mahkeme dahi edilmeyerek işkenceyle öldürülmesine rağmen sevmezler. Çünkü bilirler ki Kaypakkaya, Kürdistan’ın da Kürdistanlıların da hakkını teslim eder ve Kürtleri davalarında haklı bulur. 13. Salak solcular, sınırsızlıktan bahsederler. Devlet sınırlarındansa sınırsız bir komünal ülkeden bahsederler. Tutarlı olsalar bu güzel bir şeydir elbette. Ama ilginçtir ki 1921, 1926 ve 1956’daki Türkiye ve komşularıyla ilgili sınır antlaşmalarını da severler. Öyle ki Uludere’de Türk uçakları tarafından vurulan 34 Kürt köylüsünün ölümü için konuştuklarında bile onlara kaçakçı derler, sınır ihlalinden bahsederler. Yine Kürdistan’ı bölen bu sınırlardan dolayı Kuzey Kürdistan’a Doğu derler çünkü Türkiye’yi bir ve bölünmez görürler. 14. Salak solcular, içinde milli ve devrim sözcükleri olan kavramları severler. Kürtleri de bu kavramlar içinde folklorik bir öğe olarak görür ve Türkiye’ye eklemlerler. Oysa kültürel olarak Türklere daha yakın olmasına rağmen Azerbaycan’ın bağımsız bir devlet olmasını, Kıbrıs’ta bile bir Türk devleti olmasını isterler. Biraz peşine düşseniz Kızıl Elma düşüyle yandıklarını görürsünüz bunların ama hiç belli etmezler. 15. Salak solcular, yaşasın halkların kardeşliği derken Türk halkını kardeşlerin en yücesi kabul eder ve diğer bütün halklara ağabeylik yapması gerektiğine inanırlar. Kürtlerin haklarının alınmasından değil, bu hakları verilmesi gerektiğinden bahsederler. Türkleri merkez kabul ettikleri için kendilerini üst, ezilen toplumları da alt sınıf olarak belirlemişlerdir ve siz düşünmedikçe bunun farkına varamazsınız. İbrahim Halil Baran
Posted on: Wed, 11 Sep 2013 21:19:40 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015