2002’den bu yana darbeyle yatıyor, darbeyle - TopicsExpress



          

2002’den bu yana darbeyle yatıyor, darbeyle kalkıyoruz. Çocuklarımız darbe masalları ile büyüdü. Halkımız sadaka ve darbe masalları ile uyutuldu. Yurtseverlerimiz, subaylarımız darbe masalları ile zindanlara atıldı. Şanlı Türk ordusu, darbe masalları ile güçsüzleştirildi. Komutanlar tutsak alındı ve bir avuç PKK’lı terörist karşısında sessizliğe, hareketsizliğe mahkûm edildi… Darbe masalları, iktidarın elinde saldırı silahına dönüştü. Korkutma, suçlama, tutuklama aleti oldu. Birisi AKP iktidarına karşı mı çıkıyor, muhalefet mi yapıyor, atıyorlar üstüne bir “Darbeci” çamuru, sorunu temelinden çözüyorlar. Sıyrılıyorlar işin içinden… Ondan sonra da “darbeci” olmadığını kanıtlamak, sanığa düşüyor… AKP, uzaktan seyrediyor yargılamayı. Sözün özü, “Darbe masalları”, iktidarın elinde darbe sömürüsüne dönüştü. Geçim kaynağı oldu. Emperyalist sömürü, kapitalist sömürü, din sömürüsü, duygu sömürüsü derken, şimdi bir de “DARBE SÖMÜRÜSÜ” çıktı karşımıza. Birileri yıllarca bu darbe sömürüsünden yararlandı, nemalandı, gizli planlarını hayata geçirdi, çıkar elde etti… Yani darbe marbe suçlamaları arasında birileri kesesini doldurdu. Hapishaneleri doldurdu. Türkiye’yi pazarladı, parçaladı… Tarihimizi, özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı sattı. Hepsinden önemlisi Kemalizm’in tüm kazanımlarını sildi süpürdü. Dağlara taşlara yazılan “Ne mutlu Türk’üm Diyene”nin yerini PKK paçavraları ile “Biji APO” yazıları aldı. Ama olup biten karşısında hükümet sessiz. Devlet sessiz. Resmi zevat, şimdi daha önemli işler yapıyor. Anayasal hakkını kullanıp direnen halkın başına tonlarca tazyikli su sıkıyor, gaz bombası atıyor, eli palalı eşkıyaları genç kızların, çocukların, yaşlıların üzerine salıyor; Edirne Kırkpınar güreşlerinde, şanlı Türk bayrağı önlerinden geçerken, ayağa kalkmayarak onu protesto ediyor. Ve ümmetçilik, şeriatçılık yolunda yol almaya çalışıyor… Yani “Durmak yok, yola devam…” Nereye kadar? Federe İslam Cumhuriyetine kadar… İşin kötü yanı ise AKP’nin iktidar olmasından bu yana muhalefet de bu “Darbe Sömürüsü“ne destek oluyor, omuz veriyor. Darbe edebiyatı yapıyor… Daha başlangıçta, ortada darbe – marbe, darbeci – marbeci yokken, daha doğrusu suç yokken, sahte CD’lerle ve senaryolarla komutanlar tutsak alınırken, muhalefet, “Ben darbelere karşıyım, yargılansınlar, adalet gereğini yapar” düşüncesiyle ordunun tasfiyesine göz yumdu, hatta arka çıktı… Günümüzde de sözüm ona darbe karşıtlığı yaparak, demokratlığını kanıtlamaya çalışıyor… AKP ve BDP ile birleşip, bildiriler yayınlıyor. Halk, ordu, emniyet güçleri tarafından Ortaçağ kalıntısı şeriatçı bir yönetimin alaşağı edilmesini, “Ordu Mısır’da darbe yaptı, yetkisiz bir şekilde gasp edilen iktidar, derhal halka iade edilmelidir” diye tüm dünyaya ilan ediyor. Mısır’da, tahrir meydanını dolduran 20 milyon insanın yasal direnişini görmezden geliyor… Üstelik tüm dünya bu konuda henüz net bir tavır almamışken, orduyu darbe yapmakla suçluyor… Önce şunu belirleyelim: Ordusuz devrim olmaz. Devrim halk ve ordunun birleşip bütünleşmesiyle yapılır. Bu açıdan bakınca Mustafa Kemal’in öncülüğünde, halk – ordu bütünleşmesiyle gerçekleştirilen Anadolu İsyanı, bir devrimdir. Darbe değildir. 27 Mayıs da bir devrimdir. Darbe değildir. Çünkü geriye değil, ileriye yönelik bir harekâttır ve ülkeye çağdaş, uygar bir Anayasa ile birlikte demokratik haklar kazandırmıştır. Halk haksızlığa, hukuksuzluğa, faşizme karşı aylarca, yıllarca canı pahasına, meydanlarda direnmiş, şehitler vermiş ve ABD kuklası DP iktidarını tahtından indirmiştir… Ama hiç tereddüt etmeden diyebiliriz ki, 12 Mart, 12 Eylül kalkışmaları “darbe”dir. Çünkü ileriye değil geriye dönük bir harekâttır. ABD’nin desteği ve yönlendirmesiyle ordu bu eylemi tek başına, halk olmadan gerçekleştirmiş, 27 Mayıs Anayasasını ve yurtseverleri hedef tahtasına yatırmıştır… Şimdi yandaş medya ve liboşlar, kraldan çok kralcı kesilip, Mısır’da ortaya çıkan hareketi “darbe” olarak adlandırmakta, feryat, figan içerisinde Mursi’ye ağıtlar yakarak; efendisi, patronu AKP ile birlikte “Diren Mısır, diren” diye çağrılar yapmaktadır. Oysa aynı çevreler “Gezi Parkı Direnişçileri”ne “çapulcu, ayyaş” suçlamaları ile demediğini bırakmamış, eli satırlı, sopalı, palalı adamların halka saldırısı karşısında dut yemiş bülbüle dönmüştü… Şimdi bir kez daha soruyoruz ve diyoruz ki, “Peki, siz demokrasi aşığı, insan hakları sevdalısı (!) liboşlar; Ethem Sarısülük’ler, Abdullah Cömert’ler, Mustafa Sarı’lar, Mehmet Ayvalıtaş’lar hunharca katledilirken neredeydiniz? Hiçbirinin katili cezalandırılmadı? Niçin sormuyorsunuz, soruşturmuyorsunuz, hukuktan, adaletten, insan haklarından yana tavır almıyorsunuz?”
Posted on: Fri, 12 Jul 2013 20:31:03 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015