AZERBAYCAN CUMHURİYETİ Kafkasya bölgesinde yer alan - TopicsExpress



          

AZERBAYCAN CUMHURİYETİ Kafkasya bölgesinde yer alan Azerbaycanın en önemli özelliği tarihi geçit ve ticaret yolları üzerinde bulunmasıdır. Batısında Ermenistan, güneybatısında Türkiye, kuzeybatısında Gürcistan, güneyinde İran ve kuzeyinde Rusya Federasyonu ile komşudur. Arazi yapısının % 50si dağlıktır. Dağlık arazi Büyük Kafkas, Küçük Kafkas ve Talış Dağlarından oluşur. Azerbaycanın ortalama deniz seviyesinden yüksekliği 657 mdir. Kur-Aras ovası en büyük düzlüktür. Resmi Adı :Azerbaycan Cumhuriyeti Bağımsızlık Tarihi :18 Ekim 1991 Cumhurbaşkanı :İlham ALİYEV Yüzölçümü :86.600 km² Nüfus :8.016.200 Başkent :Bakü Başlıca Şehirler :Gence, Sumgayıt, Mingeçevir, Ali Bayramlı, Şeki Lankeran Komşuları :Türkiye, Gürcistan, Rusya Federasyonu, Ermenistan, İran Din :İslam Dil :Azeri Dili Para Birimi :Manat Resmi Tatil Günleri :1 Ocak Yılbaşı 20 Ocak Şehitlerleri Anma Günü 8 Mart Uluslararası Kadınlar Günü 20-21 Mart Nevruz Bayramı 9 Mayıs Faşizm Üzerinde Zafer Günü 28 Mayıs Cumhuriyet Bayramı 15 Haziran Azerbaycan Halkının Kurtuluş Günü 26 Haziran Silahlı Kuvvetler Günü 18 Ekim Devlet Bağımsızlık Günü 12 Kasım Azerbaycan Cumhuriyet Anayasa Günü 17 Kasım Milli Uyanış Günü (Ulusal Diriliş) 31 Aralık Dünya Azerbaycanlılarının Birlik Günü Ramazan Bayramı (1.gün) Kurban Bayramı (1.gün) Tarihçe Azerbaycana Türklerin ilk gelişi MÖ VII. yüzyılda olmuştur. Sakalar olarak bilinen bu ilk Türk kavmi uzun yıllar bugünkü Azerbaycan topraklarında yaşamıştır. Ayrıca İskitler, Hunlar, Göktürkler zamanında kuzeyden Azerbaycana gelen Türkler, büyük koloniler kurarken, Hazarlar da buraya yerleşerek bazen Bizanslıların bazen de Sasanilerin müttefiki olmak suretiyle, Türk kolonilerinin gelişmesine katkı yapmışlardır. Böylelikle Azerbaycan, Selçuklular zamanında Oğuz-Türkmen boylarının vatanı haline gelmiştir. Bu akınlar sayesinde Azerbaycan XI. yüzyıldan itibaren tamamen Türkleşmeye, etnik yapısı değişmeye başlamıştır. Safeviler döneminde Azerbaycan, tıpkı Anadolu beylikleri gibi, Hanlıklar şeklinde yönetilmiş ve bu durum, 1828 yılı Türkmençay Anlaşmasıyla ülkenin Çarlık Rusyası ile İran arasında, Aras Nehri sınır olmak üzere, Kuzey ve Güney şeklinde ikiye bölünmesine kadar devam etmiştir. Böylece Azerbaycan Türkleri tarihlerinde ilk kez birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Rusyadaki 1917 Devriminin ardından Kuzey Azerbaycan, 28 Mayıs 1918 tarihinde Rus işgalinden kurtulmuş ve ilk bağımsız Türk Cumhuriyetini kurmuştur. Yaklaşık 23 ay süreyle bağımsız bir devlet olarak yaşayan Azerbaycan, 27 Nisan 1920de Kızıl Ordu tarafından işgal edilmiştir. Azerbaycan 30 Ağustos 1991 tarihinde yeniden bağımsızlığını ilan etmiş, bağımsızlık kararı 18 Ekim 1991 tarihinde Azerbaycan Parlamentosunda kabul edilmiştir. Türkiye 10 Kasım 1991 tarihinde Azerbaycanın bağımsızlığını tanıyan ilk devlet olmuştur. 8 Eylül 1991 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Ayaz Muttalibov kazanmıştır. Halk Cephesi ise seçimlerin demokratik olmayacağı gerekçesiyle aday göstermemiştir. 14 Mayıs 1992deki başarısız darbe girişiminden sonra Ayaz Muttalibov Moskovaya kaçmış, Halk Cephesi Parlamentodaki etkinliğini arttırmış ve 7 Haziran 1992de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Ebulfez Elçibey kazanmıştır. 1993 Haziran ayında Gencede Suret Hüseyinovun başlattığı ayaklanmayı bastıramayan Elçibey, o dönemde Nahçıvan Parlamento Başkanı olan Haydar Aliyevi Baküye davet ederek yardım istemiş, kendi arzusu ile doğum yeri olan Kelekiye gitmiştir. Elçibey Baküden ayrıldıktan sonra, Parlamento tarafından Cumhurbaşkanlığı yetkileri elinden alınmış, bu karar referandum ile onaylanmış ve 3 Ekim 1993te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Haydar Aliyev Cumhurbaşkanı olmuştur. Haydar Aliyev, 11 Ekim 1998 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanarak, ikinci beş yıllık Cumhurbaşkanlığı dönemine başlamıştır. Azerbaycanda 12 Kasım 1995 tarihinde ilk serbest ve çok partili seçimler yapılmış, aynı gün düzenlenen halkoylamasıyla da yeni anayasa kabul edilmiş, 27 Kasım 1995te yürürlüğe girmiştir. İdari Yapı Azerbaycan Cumhuriyet yönetimi altında üniter devlettir. İdari açıdan -rayon- adı verilen ve ülkemizde illere karşılık gelen yönetim bölgelerine ayrılmıştır. Ülke, 59 rayon (bölge), 11 şehir ve bir özerk cumhuriyetten (Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti) müteşekkildir. Kendilerine bağlı rayonları bulunması nedeniyle Bakü ve Gence büyükşehir olarak adlandırılmaktadır. Yürütme yetkileri münhasıran Cumhurbaşkanı tarafından atanan icra hakimleri (icra başcısı) tarafından kullanılmaktadır. Cumhurbaşkanı doğrudan seçilmektedir. Görev süresi beş yıldır. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulunu atamaktadır. Ekim 1998 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yeni Kabine Cumhurbaşkanı tarafından atanmıştır. Başbakan Artur Rasizadedir. Yasama organı 125 üyeli Milli Meclisdir. Parlamento seçimleri beş yılda bir yapılmaktadır. Milletvekillerinin 100ü dar bölge seçim sistemi ile, 25i parti listelerinden seçilmektedir. Halihazırda Milli Mecliste çoğunluğu, Haydar Aliyevin liderliğini yaptığı Yeni Azerbaycan Partisi elinde bulundurmaktadır. Milli Meclis Başkanı Murtuz Aleskerovdur. Kasım 2000de Milli Meclis seçimlerinin yapılması öngörülmektedir. 12 Aralık 1999 tarihinde, ülkede, bağımsızlığın ardından ilk yerel seçimler düzenlenmiştir. Resmi sonuçların henüz açıklanmadığı seçimlerden en fazla oyu iktidardaki Yeni Azerbaycan Partisinin aldığı bildirilmektedir. Uluslararası İlişkileri Azerbaycanın Genel Dış Politikası Azerbaycan 1991 yılında bağımsızlığını kazanmasının ardından sahip olduğu petrol varlıklarının da etkisiyle uluslararası toplumun ilgisini çekmektedir. Bu durumdan yararlanan Azerbaycan başta Batılı ülkeler ve uluslararası güvenlik kuruluşları olmak üzere dış dünya ile ilişkilerini güçlendirmeye, bu amaçla da petrol varlıklarını olabildiğince kullanmaya gayret etmektedir. Azerbaycan aynı zamanda, bölge ülkeleri ve Orta Asya Cumhuriyetleri ile de iyi ilişkiler yürütmek istemektedir. Azerbaycanın dış politika yönelimlerinde başta ABD ve İngiltere olmak üzere Avrupa ağırlıklı bir yer tutmaktadır. Bunda Batı güvenlik sistemlerine dahil olma kaygıları, Yukarı Karabağ sorununda bu ülkelerin desteğini alabilme isteği, bu ülkelerdeki Ermeni lobilerinin faaliyetlerini dengeleme çabaları yer almaktadır. Yine bu çerçevede Avrupa Konseyi gibi kuruluşlara üye olma, IMF ve Dünya Bankası ile ilişkilerini güçlendirme gayretleri Azeri dış politikasının öncelikleri arasında yer almaktadır. Ülkenin en önemli sorunu Yukarı Karabağ ihtilafıdır. Sovyetler Birliğinde Gorbaçov döneminde başlayan reform hareketleri, Yukarı Karabağ (YK) Ermenilerinin de 1987-88 yıllarından itibaren kendi kaderini tayin hakkına dayanarak Azerbaycandan ayrılma talebinde bulunmalarına yol açmıştır. Yukarı Karabağ Sovyeti 20 Şubat 1988de Ermenistana bağlanma kararı almış, aynı dönemde Azerilerle Ermeniler arasında çatışmalar başlamıştır. Azerbaycan ise, 26 Kasım 1991 tarihinde YKın özerklik statüsünü feshederek bölgeyi doğrudan merkezi yönetime bağladığını ilan etmiştir. 10 Aralık 1991de YK Ermenileri bir halk oylaması ile bağımsızlık kararı almış, 12 Aralık 1991de Yukarı Karabağ Cumhuriyeti olarak BDTye girme başvurusunda bulunmuş ve ardından bağımsızlık ilan etmişlerdir. Bu girişimler BDT dahil, uluslararası toplum tarafından kabul görmemiştir. Sorunun çözümü amacıyla önce bölge ülkeleri barış girişiminde bulunmuş, ancak başarı sağlanamamıştır. Çatışmaların artma ihtimali ve Kafkasyada bağımsızlıklarını kazanan üç ülkenin de AGİTe üye olması dolayısıyla sorun AGİTin gündemine girmiştir. Soruna barışçı bir çözüm bulunması amacıyla AGİT çerçevesinde Helsinki Bakanlar Konseyinin 24 Mart 1992 tarihli Kararıyla Türkiyenin de aktif bir üyesi olduğu 11 üyeli Minsk Grubu oluşturulmuştur. Taraflar arasındaki çatışmalar 24 Mayıs 1994 tarihli ateş-kes ile sona ermiştir. Bununla birlikte, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki savaş hali halen devam etmektedir. Bugüne kadar Minsk Grubu tarafından taraflara önerilen paket, aşamalı ve ortak devlet ilkesine dayalı çözüm önerileri sonuçsuz kalmıştır. Ülkemiz Azerbaycanın bağımsızlığını kazanmasından itibaren karşılaştığı sorunların temelinde yatan, Azerbaycan topraklarının % 20sinden fazlasının Ermenistan tarafından işgal edilmesine ve YK dahil işgal edilmiş topraklarda 1 milyondan fazla Azeri‘nin mülteci durumuna düşmesine yol açan Yukarı Karabağ ihtilafının çözümü konusunda Azerbaycanın yanında yer almakta, bu soruna bir an evvel barışçı, adil ve kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla ikili düzeyde, AGİT çerçevesinde Minsk Grubunun üyesi olarak ve tüm uluslararası platformlarda aktif çaba harcamaktadır. Birleşmiş Milletler nezdinde tarafımızdan yapılan girişimlerin sonucunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1993 yılında kabul ettiği 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararlar ile çatışmalara son verilmesi, işgal edilen toprakların boşaltılması, mültecilerin geri dönmelerinin sağlanması çağrısında bulunmuştur. Konu, üye olduğumuz tüm uluslararası platformlara ilave olarak, NATO ve İslam Konferansı Teşkilatı toplantılarında da tarafımızdan dile getirilmektedir. Son dönemde, soruna bir çözüm bulmak amacıyla iki ülke Devlet Başkanları düzeyinde doğrudan görüşmeler yapılmaktadır. İkili İlişkiler Kafkasya ülkeleri arasında Azerbaycan, ülkesinde Rus sınır muhafızları ve üsleri bulundurmayan tek ülkedir. Gebele Radar İstasyonunda görevli bir kaç Rus teknisyenin dışında Azerbaycanda Rus askeri görevlileri bulunmamaktadır. Rusyanın Ermenistanla stratejik ortaklığına dayalı yakın ilişkileri, Rusyadan Ermenistana yapılan yasadışı silah sevkıyat ı gibi konular Azerbaycanı tedirgin etmektedir. Azerbaycan-ABD ilişkilerini şekillendiren temel etkenler, petrol kaynaklarının işletilmesi, Azerbaycana ABD yardımlarını engelleyen Özgürlüğe Destek Yasasının 907. bölümünün kaldırılması, ABDdeki Ermeni lobilerinin faaliyetlerinin dengelenmesi, Yukarı Karabağ sorunu konusunda destek sağlanması olarak sıralanabilir. ABD firmaları Azerbaycanın enerji konsorsiyumlarında önemli hisselere sahiptirler. Ayrıca ABD hükümeti Bakü-Ceyhan petrol boru hattının yapımı konusundaki nihai anlaşmanın imzalanmasına destek vermiştir. Yukarı Karabağ sorununun çözümü konusunda Minsk Grubu Eş başkanlığını yürüten bir ülke olarak aktif çaba gösteren ABD, taraflar arasında devam etmekte olan doğrudan görüşmeleri desteklemeye devam etmektedir. Bununla birlikte Azerbaycanın ABDden beklentilerinin tam olarak karşılandığı söylenemez. -Özgürlüğü Destek Yasası-nın ABD hükümetinin Azerbaycana doğrudan yardımını engelleyen 907 sayılı bölümü halen yürürlüktedir. Anılan bölüm, Azerbaycanın Ermenistana uyguladığı ticaret ambargosu öne sürülerek, büyük ölçüde ABDde yaşayan Ermeni diasporasının etkisi ile alınmıştır. Önemli bir bölge ülkesi olan İranın Azerbaycan ile 432, Nahçıvan ile de 170 km. ortak sınırı vardır. İranın kuzeyinde 20 milyonu aşkın Azeri‘nin bulunması İran-Azerbaycan ilişkilerine özel bir boyut katmaktadır. Sovyetler Birliği zamanında yumuşama dönemine kadar kapalı olan İran-Azerbaycan sınırı, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra önem kazanmıştır. Çeçenistan ve Yukarı Karabağ sorunları nedeniyle kuzeyinden ve batısından çevrelenmiş olan Azerbaycanın dış dünyaya açılma noktalarından biri İran sınırıdır. Azerbaycan İrana karşı ilişkilerini belli bir düzeyde tutmaya çalışmakta ve ikili düzeyde temasların sürdürülmesine gayret etmektedir. Azerbaycan ve Gürcistan arasında dostane ilişkiler ve yakın işbirliği mevcuttur. İki ülkede yaşanan benzer iç sorunlar bu ülkeleri birbirlerine yaklaştırmaktadır. Gürcistan ve Azerbaycan arasındaki yakın işbirliği, AB tarafından desteklenen Batı-Doğu ulaştırma koridoru girişimi, AB ve Avrupa Güvenlik yapısı ile bütünleşme ve petrol güzergahları konusunda artan işbirliği ile kendini göstermektedir. Gürcistan ve Azerbaycan arasında GUUAM çerçevesinde de yakın bir işbirliği tesis edilmiş bulunmaktadır. Çok Taraflı ilişkiler Azerbaycan bağımsızlığını kazanmasının ardından Batı kurumları arasında kendisine yer edinme gayreti içerisine girmiştir. AGİTe üyedir. 1999 yılı içerisinde AGİT Azerbaycanda bir ofis açmıştır. Azerbaycan 24 Ocak 1992de Avrupa Konseyi(AK)ne tam üyelik yolunda ilk adım olan Avrupa Konseyi Parlamento Meclisi (AKPM)ne özel davetli statüsü ile başvuruda bulunmuştur. Yukarı Karabağ sorunu nedeniyle Azerbaycanın bu başvurusu Ermenistanınki ile birlikte uzun süre işleme konulmamış, böylece Azerbaycan ve Ermenistanın Avrupa Konseyi ile ilişkilerinde paralellik kurulmuştur. Haziran 1994te AKPMde kabul edilen Reddemann Paporu ile Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistanın Avrupanın coğrafi sınırları içerisinde yer aldığı tezi kabul edilmiş ve bu ülkeler Avrupa Konseyinin genişleme perspektifi içerisinde yer almıştır. AKPM 3 Şubat 1995te Azerbaycan ve Ermenistanın Özel Davetli statüsü taleplerini inceleme sürecini başlatma kararı almıştır. Ancak 26 Ocak 1996 yılında üç Kafkas ülkesi arasında gözetilen bu denge Ermenistanın özel davetli statüsüne alınması ile bozulmuştur. Gürcistan 26 Mayıs 1996da, Azerbaycan ise 28 Haziran 1996 tarihinde özel davetli statüsü kazanmıştır. Gürcistan Nisan 1999da AK üyeliğine kabul edilmiştir. Ermenistan ve Azerbaycanın tam üyelik müzakereleri halen sürmektedir. Azerbaycanın Avrupa Birliği ile de iyi ilişkileri mevcuttur. Nisan 1996da Azerbaycan ve AB arasında Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır. Haziran 1999 tarihinde anılan anlaşmanın onay belgeleri teati edilmiştir. Ayrıca Azerbaycan ile AB arasında ticaretin serbestleştirilmesine yönelik Ara Anlaşma 8 Ekim 1997 tarihinde imzalanmıştır. Söz konusu anlaşma 22 Nisan 1996da Lüksemburgda imzalanan ortaklık ve işbirliği Anlaşması yürürlüğe girene kadar işbirliğinin ticaretle ilgili bölümlerini düzenlemiştir. Anlaşmaya göre taraflar birbirlerine en çok gözetilen ülke statüsünü vermişlerdir. Ayrıca anılan anlaşma taraflara fikri mülkiyet haklarını koruma yükümlülüğü getirmekte ve gümrük alanında işbirliği öngörmektedir. Azerbaycanın izlediği çok yönlü dış politikanın bir başka örneği ise BDT üyesi olmasıdır. BDTnin toplantılarına katılmakta, ancak Topluluğun savunma boyutuna katılmamaktadır. En son 24-25 Ocak 2000 tarihlerinde Moskovada yapılan BDT Zirve toplantısına Cumhurbaşkanı Aliyev katılmıştır. Azerbaycanın Batı savunma sistemi içerisinde kendisine yer edinme çabaları NATO BİO programına katılması ile kendini göstermektedir. Üye Olduğu Uluslararası Teşkilatlar Birleşmiş Milletler (BM), Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT), Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİ), Avrupa İskan ve Kalkınma Bankası (EBRD), Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı (ICAO), Uluslararası İşçi Teşkilatı (ILO), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO), Dünya Meteoroloji Teşkilatı (WMO), Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), Uluslararası Kalkınma Ajansı (IDA), Uluslararası Posta Birliği (UPU), Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO), Dünya Telif Hakları Teşkilatı (WIPO), Avrupa Ekonomik Komisyonu (AEK), Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi (AAOK), NATO-Barış İçin Ortaklık (BİO), İslam Konferansı Teşkilatı(İKT), Ekonomik İşbirliği Teşkilatı(EİT) Uluslararası Denizcilik Teşkilatı (IMO) Azerbaycan‘ın Türkiye ile İlişkileri Tarihçe Türkiye, 30 Ağustos 1991de egemenliğini ilan eden Azerbaycan Cumhuriyetini 9 Kasım 1991 tarihinde tanımış ve bağımsız Azerbaycanı tanıyan ilk devlet olmuştur. Azerbaycan ile 14 Ocak 1992 tarihinde imzalanan Protokol çerçevesinde diplomatik ilişki kurulmuş ve Başkonsolosluk olarak görev yapmakta olan Temsilciliğimiz Büyükelçilik düzeyine yükseltilmiştir. Siyasi ilişkiler Türkiye, geçtiğimiz yıllarda, bir yandan Azerbaycanın bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü, yeni ülke kimliğini güçlendirmeye çalışırken, diğer yandan da Azerbaycanın kendini uluslararası toplumun eşit bir üyesi olarak tanıtma yolundaki gayretlerine katkıda bulunmuştur. Bu yöndeki yardımlarımız devam etmektedir. Öte yandan Azerbaycan yönetiminin ülkede çoğulcu demokratik yapıyı yerleştirme ve piyasa ekonomisini bütün kurallarıyla işler hale getirme yönündeki çabaları tarafımızdan desteklenmektedir. Türkiye için Azerbaycan ortak dil, kültür ve tarihi paylaştığı önemli bir ülkedir. Türkiye, başından itibaren, yeni bağımsız bir cumhuriyet olarak çeşitli güçlüklerle karşılaşan Azerbaycanın bu zorlukların üstesinden gelebilmesinde kuvvetli destekçisi olmuştur. Türkiye, Azerbaycanın bağımsızlığının pekiştirilmesi, toprak bütünlüğünün korunması ve Hazar Denizinin zengin doğal kaynaklarından gelen ekonomik potansiyelinin hayata geçirilmesinin gerekli olduğunu düşünmektedir. Bir diğerinin egemen eşitliğine karşılıklı saygı temeline dayanan Türkiye-Azerbaycan ilişkileri sadece siyasi alanda değil, ekonomi, ticaret, eğitim, ulaştırma, telekomünikasyon, tarım, sosyal güvenlik, sağlık, kültür, bilim, turizm gibi her alanda gelişmeyi sürdürmektedir. İki ülke arasındaki ilişkilerin ahdi temelini 1991-1999 yılları arasında imzalanan 100ün üzerinde anlaşma oluşturmaktadır. Üst düzey temaslar ve her seviyede ziyaretler düzenli ve sık bir şekilde gerçekleşmektedir. Azerbaycan Tarihi Dünyanın birçok bölgesi tarihi, coğrafi, kültürel, sosyal, ekonomik ve stratejik özelliklerinden dolayı farklılıklar gösterir. Bütün bu özelliklere sahip bölgeler incelendiğinde Kafkasya ilk akla gelen bölgelerden biridir. Avrasyanın doğusu ile batısı arasındaki geçit konumu itibari ile de ayrı bir özellik taşıyan Kafkasyanın dikkat çeken, önemli coğrafyası ise şüpesiz Azerbaycandır. Dünyanın çok az sayıdaki bölgesinde üzerinde yaşadığı halkı ile birlikte bölünmüş ülke örnekleri araştırıldığızaman ilk hatırlanan Kore ve Yemendir. (Doğu ile Batı Almanyanın 1989da birleşmeleri hafızalarda sıcaklığını koruyor). Azerbaycan ise 1828 yılından beri coğrafyası ve halkı ile birlikte bölünmüş ve Azerbaycanın bu durumu çok dar çevrelerin dışında bilinmiyor. Doğu ile Batı Türklüğünün ortak tarih, dili ve kültürünün yaşanıp yaşatıldığı Azerbaycan hakkında o kadar az bilgiye sahibiz ki, Azerbaycan adı günümüzde yalnız Kafkasya da, Hazar Denizinin batı sahilleri boyunca uzanan topraklar üzerinde mevcut AZERBAYCAN CUMHURİYETİ ile tanımlanmaktadır. Azerbaycan tarihi coğrafyası incelendiğinde, Azerbaycan adının Azerbaycan ile sınırlı olmadığı görülmektedir. Azerbaycan genel hatlarıyla kuzeyde Derbent, kuzeybatıda Borçalı, batıda Türkiye ile sınır, güneyde Hemedan dahil, güneydoğuda Tahran yakınlarındaki Gazvini kapsayan ve doğusu Hazar Denizi ve İran topraklarıyla çevrili büyük bir coğrafyanın adıdır. Kafkas sıra dağlarından başlayıp Irak topraklarına uzanan bu geniş coğrafya tarihin ilk çağlarından itibaren insanlar ile meskundur. Arasın güneyinde Urmiye Gölü çevresinde, Merağada, Tebriz ve Karadağ dolaylarında Arasın kuzeyinde ise Nahçıvan, Taşkesen, Laçın, Hanlar v.s. bölgelerde bulunan kalıntılar Azerbaycan coğrafyasında dünyanın bir sıra coğrafyasında görülen ilk çağ dönemleri Taş Devrinin,Cilalıtaş Devrinin, Tunç Devrinin, Bakır Devrinin yaşandığını ortaya koymaktadır. Bakü yakınlarında bulunan Gobustan bölgesindeki kaya resimleri ise Azerbaycan coğrafyasında toplu yaşamın ilk somut örnekleridir. MİLATTAN ÖNCEKİ DÖNEM Azerbaycan coğrafyasında coğrafyasında Milattan önce 3000 yılının ikinci yarısında toplu yaşamın başladığı biliniyor. Urmiye Gölü çevresinde Sümerler ile komşu yaşayan Kutiler, Azerbaycan coğrafyasının ilk meskun toplumu olarak kabul ediliyor. Daha kuzeydeise Turikkilerin varlığı biliniyor. M.Ö. 2000 yılı ile 1000 yılı arasındaki dönemde ise Azerbaycan coğrafyasında Kimmerlerin, İskitlerin,Massagetlerin ve Kaspilerin varlığı görülmektedir. Azerbaycan coğrafyasında M.Ö. 1000 yılı 9-7 y.y.larda Aras Nehrinin güneyi boyunca uzanan topraklarda Manna Devletinin hakimiyeti görülmektedir. Manna Devletinin merkezi Urmiye Gölünün güneyindeki antik İzutudur. Manna Devleti M.Ö. 8. y.y.da ünlü hükümdarı İranzu ve Azanın yönetiminde en parlak yönetimini yaşamıştır. Devletin sınırları Urmiye Gölünün güneyenden Kızılözen Çayına kadar uzanmaktadır. Bu dönemde Mezopotamya da Asur, daha kuzeyde ise Urartuların hakimiyet dönemi yaşanmakta idi. M.Ö. 7. y.y.da Aras Nehrinin kuzey bölgelerine Tük boylarının İskitlerden sonra kitleler halinde gelip yerleştikleri biliniyor. Azerbaycan coğrafyasının büyük bölümüne hakim olan Manna Devleti uzun yıllar Urartu ve Asurlular ile yapılan savaşlar sonucu zayıflatılarak dağılma sürecine girerken Manna Devleti arazilerinde M.Ö. 6. y.y. sonlarında Midya Devletinin kurulduğu görülmektedir. Midya Devletinin Manna toprakları üzerinde egemenliğinin tamamen sağlanmasının yanısıra Asurlular ve Urartular ile yapılan savaşlar sonucu devletin sınırları genişlemiş, güneyde Basra Körfezi, doğuda günümüzdeki Afganistan, kuzeyde Aras Nehri, batıda ise bir dönem Kızılırmaka kadar uzanmıştır. Midyalılar bölgede ünlü hükümdarları Astiag zamanında en parlak dönemlerim yaşadılar. M.Ö. 5. yüzyıl başlarından itibaren Arasın güney bölgesinde Fars Ehemenilerin hakimiyeti başlamıştır ki, Ehemeni hükümdarı II.Kuruş bütün fars tayfalarım birleştirerek Midyalılara karşı 553-550 yıllarında yürüttüğü savaşlar sonucu Midya topraklarında Ehemeni Devletinin hakimiyetini sağladı. Aynı zaman diliminde Arasın kuzey bölgelerinde Iskitlerin yanısıra Uzilerin kısa sürelerle Kaspilerin kuzeyden gelerek yerleştikleri ve bölgesel hakimiyetler sağladıkları bilinmektedir. Arasın kuzeyinde ayrıca küçük tayfalar halinde yerleşen Kaddusiler ile Salezinlerin de bölgesel hakimiyetleri yaşanmıştır. Arasın kuzeyinde en uzun süreli ve en güçlü hakimiyeti sağlayan ise Alban Devletidir. Midya arazisinde hakimiyeti bütünüyle sağlayan Ehemeniler, Arasın kuzeyinde Alban arazisin! de ele geçirmek amacıyla saldırılar düzenlemeye başladılar 522-486 yılları arasında l.Dara zamanında bu amaca ulaşıldı ve Ehemeni Devletinin sınırları kuzeyde Kafkas sıradağlarına kadar uzandı. M.Ö. Binyilın da Arasın kuzey ve güneyi ile birlikte büyük bir arazi Ehemeni Devletinin hakimiyetinde bulunmaktaydı. Ehemenilerin egemenliğine Makedonyalı iskender son verdi, iskenderin doğuya yönelik akınları neticesinde Ehemeni Devleti ortadan kalkarken Arasın güneyindeki eski Manna ve Midya toprakları üzerinde Midya Atropatena veya Atropat Midiyası gibi tanımlamalarla da bilinen Artopaten Devleti kuruldu. Arasın kuzeyinde ise Ehemenilerin kısa süreli hakimiyetlerinden sonra Alban Devleti bölge genelinde egemenliği sağladı. AZERBAYCAN ADI III.Dara döneminde Küçük Midya Satrapı (Eyalet komutanı) olan Atropat Büyük iskenderin son akınında onun tarafına geçerek 331 yılında Govgamel Savaşından sonra bölgede hakimiyet sağlamıştır. Makedonyalı iskenderin ölümü üzerine de Atropat 328 yılında kendi adıyla bilinen Atropaten Devletini kurdu. Atropatenin egemenliğini kabul ettirmesinin ardından bölgenin o döneme kadar Manna, Midya, Alban v.s. isimlerle ifade olunan adı bir takım farklı telafuzlarla da olsa Azerbaycan olarak tanımlanmaya başlar. Azerbaycan adı bölgede M.Ö. 4.yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanır. Bununla ilgili iki görüş savunula gelmektedir. Bunlardan biri Atropatın kurduğu devletin isminin Atropaten olduğu bu ismin farslarda Aderbadagan, Araplarda Aderbaycan v.b. şekillerde telafuz edildiğidir. Diğeri ise Azer ile Baycan sözlerinin OdAteş ve Yurt karşılığı olduğu bununlada Odlaryurdu anlamında Azerbaycan sözcüğünün kullanıldığıdır. (Bu görüş Azerbaycan topraklarının çeşitli bölgelerinde eski dönemlerden beri kendliğinden yanan doğalgazdan kaynaklanıyor olabilir. Baku yakınlarındaki Od Dağı yanan doğalgazı ile bu görüşe örnek oluşturmaktadır. Ayrıca Urmiye taraflarında da kendiliğinden yanmakta olan doğalgaz kaynaklary bulunmaktadır). MİLATTAN SONRAKİ DÖNEM Azerbaycan coğrafyasında Tarihin en uzak dönemlerinden M.S. ilk yüzyıla kadar geçen süreçte birbirinin ardısıra kurulsada zaman zaman varlıklarım egemenliklerinde oldukları devletlerin arazilerinde devam ettiren en güçlü devletler Manna, Midya, Ehemeni, Alban ve Atropaten Devletleridir. Söz konuşu devletlerin Sümerler, Asurlar, Urartular. Romalılar, Partlar ve diğer bölge devletleri ile uzun süren savaşlar yaptıkları bilinmektedir. Enson bölgede hakim olan Atropaten Devletinin varlığı Romalılar ve Partlarla yapılan savaşlar sonucu son bulmuş ve bölgede M.S. 224 yılında fars olan Sasanilerin hakimiyeti başlamıştır. Sasanilerin hakimiyet yıllarında Azerbaycan Coğrafyasında, Arasın gerek kuzeyinde gerek güneyinde çeşitli devletler, hükümdarlıklar kurulmuş ancak onların hiçbiri bölgesel egemenlikten öteye geçememiştir. Sasaniler ünlü hükümdarları Nuşirevanın uzun yıllar süren hükümdarlığı ile Azerbaycan coğrafyasında yaklaşık 5 yüzyıl süreyle hakim oldular. Sasanilerin hakimiyet döneminde özellikle 4 ve 5. yüzyıllarda Kafkasyanın kuzeyinden Hun Türklerinin akın akın bölgeye gelip yerleştikleri bilinmektedir. Ak hunlar 446 yılından itibaren , takip eden yıllarda ise Hazarlar, Bulgarlar, Ağaçeriler, Sabirler v.s. Türk boyları akın akın gelip Azerbaycana yerleştiler. Söz konuşu Türk boyları bölgenin hakimiyetinin Sasanilerde olmasına rağmen kendi bölgesel hükümranlıklarım da kur-. muşlar ancak Azerbaycan genelinde tam bir hakimiyet sağlayamamışlardır. Sasanilerin, Azerbay-candaki hakimiyeti 5. yüzyıl sonlarından itibaren Bizanslılar ile yapılan savaşlarda sarsılmışsada yer yer 7.yüzyıl ortalarına kadar devam etmiş, bu süreçte Azerbaycanda en uzun süreli hakimiyeti Hazar Devleti sağlamıştır. ARAPLAR Azerbaycan tarihinde 7.yüzyıl ortalarından itibaren yeni bir unsur rol oynamaya başladı. Araplar. Azerbaycan 642 yılında Arapların işgaline uğramış ve Halife Osman döneminde Araplar Azerbaycanda tamamen hakim olmuşlardır. Arapların Azerbaycanda hakimiyeti sağlama süreçleri de kanlı olmuştur. Hazarlar ile Araplar arasında yaşanan çatışmaların yanısıra özellikle Bezz bölgesinde Ba-bek önderliğindeki Hürremiler Araplara karşı uzun yıllar mücadele etmiştirler. Araplar gerek Emeviler gerek Abbasîler döneminde Azerbaycanı tamamen ele geçirmiş ve bölge valileri ile yönetmişlerdir. (Azerbaycan genel valisi Arşındır) Azerbaycanın, Arapların hakimiyet yıllarında merkezi Merağa şehridir. Arap hakimiyeti ile birlikte Azerbaycanda artık Islamiyetin kabul edilmeğe başladığı görülmektedir. Arapların. Azerbaycandaki hakimiyeti Abbasîler hilafetinin zayıflama süreciyle birlikte sarsılır ve bölgesel hükümranlıklar kurulur. Onların en önemlileri 9. yüzyıl sonları ile 10.yüzyıl başlarında kuru-lup varlıklarım devam ettiren Saciler, Şeddadîler, Salariler, Revvadiler v.s. devletlerdir. TÜRK HAKİMİYETİ Azerbaycanda M.Ö. dönemlerden başlayıp devam edegelen uzun tarihi süreçte Iskitler-Sakalar ile başlayıp Uziler, Sanuygurlar, Ak Hunlar, Bulgarlar, Hazarlar, Sabirlerv.s. Türk boylarının yerleşimi 8 ve 9.yüzyıllarda Oğuz boylarının kalabalık gruplar halinde bölgeye gelmeleri ile devam etmiş ve 9.yüzyıl sonlannda Azerbaycan tamamen Türklerle meskun hale gelmiştir. Azerbaycanda Türklerin tam hakimiyeti ise Selçuklular ile başlar. Coğrafyada kısa süreli Türk hakimiyetlerinin dışında Selçuk Beyin torunu Çağrı Beyin 1014de Horasan) geçerek Azerbaycana girmesi ile Azerbaycan tarihinde tamamen Türk hakimiyeti sağlanmıştır. Çağrı Beyin komutasındaki Oğuz boyları Arasın güneyinde tamamen hakimiyeti kurduktan sonra nehri geçerek Nahçıvan kısa süre sonra da Arasın kuzeyindeki bütün Azerbaycan arazisinde hakimiyeti sağladılar. (Selçuklu hükümdarı Sultan Alparslan komutasındaki Oğuz boylarının 1071de Bizans ordularım mağlüb etmesiyle Anadoluda da Türk Hakimiyeti sağlanmıştır.) Tuğrul Bey ve amcasının oğlu Kutalmış Beyin komutasındaki Selçuklu orduları Bizans ordularına karşı yapılan savaşlar sonucu 1047de Gence ve etrafım da top-raklarına katımış 1064de ise Sultan Alparslan komutasındaki Türk orduları Azerbaycan genelinde tam hakimiyeti sağlamışlardır. Selçuklular, Melikşah döneminde Azerbaycana Kutbüddin ismail Yakutiyi genel vali atamışlar. 1146da ise Azerbaycan valiliğine Şemsettin ildeniz atanmıştır. 1146 yılından ititbaren Azerbaycan tarihinde Selçuklu Devletinin bünyesinde Atabekler dönemi başlar. Azerbaycan Atabeklerinin hakimiyet dönemi 1146-1125 yıllarım kapsar. Azerbaycan Atabekleri sırasıyla Şemsettin ildeniz, Muhammet Cihan Pehlivan, Kızıl Aslan, Nüretüddin ve Muzafferiddin Özbekdir. Azerbaycan Atabekleri döneminde özellikle de Selçuklu Devletinin iktidarının zayıfladığı 1220 li yıllarda Azerbaycan topraklarında bölgesel olarak Harzemşahlar Devleti kurulmuştur. Harezmşahların hakimiyeti uzun süreli olmamış aynı zaman diliminde Şamahı bölgesinde Şirvanşahlar Devleti kurulmuştur. Azerbaycanda, Selçukluların hakimiyet döneminde kurulmuş olan Şirvanşahlar 1155de merkezi Şamahı şehri olmak üzere Muzaffer Menuçehr Şirvanşahın önderliğinde hakimiyet sağlamıştır. Muzaffer Menuçehrden sonra l.Ferah Zad, Kethtasb, Feramuz, II.Ferah Zad, Keykubad, Kavus, Huşeng, 1.İbrahim, l.Halil, Ferruh Yaser, Bayrambeg, Gazi Beg, Mahmud, II.İbrahim, II.Halil, Şahruh, Burhan Ali ve Mirze Şah Şirvanşahların hükümdarları olmuştur. Azerbaycanda Şirvanşahların hakimiyeti yaklaşık 4 yüzyıl boyunca devam etmiş ve 1551 yılında son bulmuştur. Azerbaycanda Şirvanşahların hakimiyeti devam ederken bölgede kısa ve uzun sürelerle Türk boylarının farklı isimleri altında hükümranlıkları ve aralıklarla Moğol istilaları yaşanmıştır. 13yüzyılda 1235 - 1240 yılları arasında Azerbaycan, Moğolların ilk işgalini yaşamış ve bu işgal sonucu Azerbaycanın pek çok bölgesi ağır tahribat görmüş, yakılıp yıkılmıştır. Bu işgalden en ağır şekilde zarar gören şehirleri Gence ile Derbenttir. Moğol istilasının ve Şirvanşahlar hakimiyetinin devam ettiği 13 - 14. yüzyıllarda (1259 - 1335 yılları arasında) Arasın güneyindeki topraklarda Cengiz Hanın torunu Hülagünün önderliğinde İlhanlılar Devleti kurulmuştur, İlhanlıların merkezi Merağa iken Azerbaycan arazisinin genelinde hakimiyetin sağlanması ile Tebriz ve Aras ile Kür Nehirlerinin arasındaki bölgede önemli imar işleri gerçekleştirilmiştir. İlhanlılar, Olcaytu Hanın hükümdarlığının ardından dağılma sürecine girmiş ve bu bölgede kısa bir süre Altınordu hanları daha sonra ise Celayirliler hakimiyeti yaşanmıştır. Azerbaycan coğrafyasında Arasın kuzeyinde Şirvanşahlar güneyinde ise Celayirliler ile bazı küçük hanedanlıkların hakim olduğu 14.yüzyıl sonlarında (1383 - 1384) Timurlenkin hakimiyeti başlar. Timurlenk sonraki yıllarda Azerbaycanı bir hareket merkezi olarak kullanmış Yakın Doğu ve Anadoluya düzenlediği akınları buradan yönetmiştir. Timurlenkin ordularının Karabağda kışladıkları da bilinmektedir. Timurlenk, Azerbaycanın yönetimini bir süre sonra oğlu Miranşaha devretmiştir. Timurlenkin 1405de ölümü üzerine bölgede Celayirliler döneminde de önemli nüfuza sahip olan Yusuf Bey güçlenmiş ve 1406da Miranşahı mağlûb ederek Karakoyunlu Devletini kurmuştur. Yusuf Beyin hükümdarlığı 1435 yılına kadar devam etmiş aynı yıl onun ölümü üzerine Karakoyunluların hükümdarı oğlu Cihanşah olmuştur. Cihanşah ile bölgenin güçlü beylerinden Uzun Hasan arasında 1467de yaşanan savaşta Cihanşahın ölümü üzerine Karakoyunluların hakimiyeti son bularak Azerbaycanda, Akkoyunluların hakimiyet dönemi başlamıştır. Bölgede gerek Karakoyunlular gerek Akkoyunlular döneminde hanedan savaşlarının yanısıra komşu ülkelerle yapılan savaşlar söz konuşu devletlerin güçlenmesini engelleyen en önemli unsurlar olmuştur. Osmanlı Devleti ile yapılan savaşlar ise hanedanların güçlerinin tamamen zayıflaması sonucunu getirmiştir. Akkoyunluların hakimiyeti Uzun Hasan ve Yakup Beyin ölümlerinden sonra onların oğulları Yusuf Bey ile Murat Bey dönemlerinde de devam etmiş, Yusuf Beyin oğulları Elvende ile Memedin ve Yakup Beyin oğlu Muratın rakip hanedanlar tarafından çeşitli bölgelerin hükümdarları olarak tanınmaları sonucu dağılma sürecine girmiştir. Akkoyunlu hakimiyetine bölgede dönemin ikinci büyük Türk Devletini kuran Şah İsmail tarafından 1502de son verilmiştir. SAFEVİ DEVLETİ Azerbaycan tarihinde 1502 yılından itibaren yeni bir dönem, Safeviler hakimiyeti başlar. Safeviler, ilhanlılar döneminde Erdebilde yaşayan Şeyh Safiyüddünün müritlerinin çalışmaları sonucu güçlenmiş Şeyh Haydarın, Uzun Hasanın kızıyla evlenmesi sonucu da Tebrizde saraya girmişler ve planlı yürütülen faaliyetleriyle Akkoyunluların egemenliğinin zayıf olduğu Karadağ ve Muğan bölgelerini ele geçirmiştiler. Safeviler, Akkoyunluların yanısıra Şirvanşahların da hakimiyetine son vererek, Azerbaycan genelinde hakimiyetlerini sağlamaya çalışıyordular. Bu amaçla Akkoyunlular ve Şirvahşahlara karşı yürütülen çok yönlü faaliyet ve mücadelenin sonucunda Safiyüddünün torunu Şah İsmaili 16.yüzyıl başlarında Azerbaycan genelinde hakimiyetim sağlayan Safevi Devletini kurmuştur. Safevi Devletinin kuruluşundan kısa bir süre sonra Azerbaycan yüzyılı aşkın süre ile devam edecek olan ve iki Türk Devletinin, Osmanlı ile Safevi Devletlerinin mücadele meydanına dönüşmüştür. Anadoluda siyasi birliği sağlayan Osmanlı Devleti orduları kurulduğundan beri bu birliği tehdit eden unsur olarak değerlendirilen Safevilere karşı açılan savaşlar sırasında bir çok defa Azerbaycana girmiştir. Şah ismail ile Yavuz Sultan Selim komutasındaki Türk ordularının 1514de Çaldıranda karşılaşmaları Şah İsmailin mağlubiyeti ile sonuçlanmış. Yavuz Sultan Selim, Tebrizi ele geçirmiştir. Tebriz daha sonra tekrar Safevilerin eline geçmişse de Kanuni Sultan Süleymanın hükümdarlığı döneminde 1534 yılında ibrahim Paşa komutasındaki ordu tarafından tekrar ele geçirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman aynı yıl bölgede daha geniş arazileri ele geçirmiş ve Şirvanşah-lara yardım etmek istemiş, kış mevsiminin ağır şartlarından dolayı geri dönmüştür. Bu durumdan faydalanan Safeviler, Şirvanşahlar hakimiyetine tamamen son vererek Arasın kuzey bölgelerinde de kendi egemenliklerini sağladılar. Safevi hükümdarı Şah Tahmasbın 1551de Doğu Anadoluya seferler düzenlemesi karşısında Kara Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu bölgeye gönderilmiş sonuçta Nahçıvan, irevan ve Karabağın yanısıra Tiflisde Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman 1555de Amasyada, Safevi elçisini kabul etmiş yapılan anlaşma ile Osmanlı Devleti, Safevi Devletinin Azerbaycandaki hakimiyetini resmen tanımıştır. Sultan III.Mu-rad döneminde 1578de Azerbaycan topraklarının bir bölümü yine de Osmanlı Devleti topraklarına katılmış, kısa aralıklarla bölgede hakimiyet el değiştirmiş 1585de ise Özdemiroğlu Osman Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Şah Abbasın ordularım mağlüb ederek bölgede Osmanlı Devletinin hakimiyetim sağlamıştır. Bir süre sonra Şah Abbas Anadoludaki Celali isyanlarından faydala-narak anlaşmayı bozmuş ve 1605de Nahçıvan, irevan, Karabağ, Gence, Şirvan ve Erdebilde tekrar hakimiyetini sağlamıştır. Sultan I.Ahmed döneminde Murat Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu 1610da Şah Abbası vergi ödemeye mecbur ederek bölgeyi kontrol altına almıştır. Osmanlı orduları 1617de de Sultan II.Osman döneminde bölgeye seferler düzenlenmiştir. Sultan IV.Muradın 1635de düzenlediği sefer sonucuda irevan aynı yıl Tebriz tekrar Osmanlı Devleti topraklarına katılmış bir süre sonra ise Osmanlı orduları bölgeden çekilerek 1639da Kasr-ı Şirin anlaşması imzalanmıştır. (Kasr-ı Şirin anlaşması Türkiye ile iranın mevcut sınırlarım belirleyen anlaşmadır) Kasr-ı Şirin anlaşmasından uzun bir süre sonra 1714de Sultan III.Ahmet döneminde de Nahçıvan, irevan, Karabağ, Şamahı ve Tiflis Osmanlı Devleti topraklarına katılmış ve Osmanlı Devleti valilerinin söz konuşu bölgelerdeki yönetimi 1724e kadar devam etmiştir. Bu dönemde Arasın kuzey bölgelerine kısa aralıklarla Hazar Denizi ve Kafkasyanın kuzeyinden Çarlık Rusyasının saldırıları başlamıştır. Safevilerin hakimiyeti Azerbaycanda yaklaşık ikiyüzyıl boyunca devam eder Osmanlı Devletinin yer yer hakimiyeti ve bölgesel hükümranlıklarla varlığım koruyan Safevi Devleti 18.yüzyıl başlarında Nadir Şahın, Horasanda hakimiyeti sağlaması sonucu gücünü kaybetmeye başlar AFŞARLAR Azerbaycanda, Safevi Devletinin güç kaybetmesiyle birlikte 18.yüzyıl başlarından itibaren Kafkasyanın kuzeyinden ve Hazar Denizinden Rus saldırıları sıklaşır. Ruslar, Bakü irevan, Nahçıvan, Tiflis, Gence ve Tebrizde kısa aralıklarla Osmanlı Devletinin başta olmak üzere bütün Hazar sahili bölgesini işgal ederler. Aynı dönemde Azerbaycanın batısında hakimiyeti yaşanır, Safevilerin dağılma sürecinde Azerbaycan gerek Osmanlı gerek Safevi hükümdarlarının atadığı valiler eliyle adeta şehir devletleri gibi yöneltilmeye başlanır. Bu süreçte Azerbaycanın en önemli şehirleri Rus işgalini yaşamasıyla birlikte Baku, Tebriz, Gence, irevan, Nahçıvan, Merağa, Erdebil v.d.dir. Azerbaycan coğrafyasında 18.yüzyılın ilk yarısında yaşanan Rus işgallerinin yanısıra aynı dönemin en önemli olayı şüphesiz Afşar Hanedanlığının, Safevi Devletinin egemenliğine son vermesidir. Afşar Hükümdarı Nadir Şah, Horasan bölgesinde hakimiyeti ele geçirdikten sonra 1736da Safevi şahı III.Abbasın ani ölümünden de istifade ederek Muğanda toplanan Kurultayda kendisin! bütün bölgenin Şahı ilan etmiştir. Nadir Şahın, Horasanda iktidarı ele geçirmesinin ardından Ruslar ile 1735de Gencede imzalanan anlaşma şartlarına göre Ruslar, Hazar Sahilinde işgal ettikleri bölgelerden çekilirler. Kısa süre içerisinde Osmanlı Devletide Tiflis, irevan, Nahçıvan ve Tebrizden çeki-lince Nadir Şah, Azerbaycan genelinde hakimiyet sağlar. Nadir Şah, Azerbaycan genelinde hakimiyetin! sağladıktan sonra bölgeden vergiler toplamaya başlar. Özellikle de Şek! ve Gence bölgelerin-de dönemin en gelişmiş ipek ve dokuma ürünlerine el koyar, halkı ağır baskı altında tutar. Bu siyaset sonucudur ki, 1743-44 yıllarında Şirvan, Seki, Tebriz, Hoy ve Selmasda halk isyanları başlar. Nadir Şah aylarca devam eden isyanları bastırmak için bölge şehirlerinde çok kan akıtır. Baskılar isyancıların direnişini daha da güçlendirir. Yaklaşık beş yıl boyunca devam eden isyanlar bölgenin gelişmesin! önler. Nadir Şahın bütün bölgede başlattığı önlemler isyanları bastıramamış, Çarlık yönetimi de Afşar Hanedanlığının uygulamalarına gösterilen tepkilerden istifade ederek Derbent şeh-rini işgal etmiştir. Bölgedeki karışıklıklar Nadir Şahın 1747de saraya düzenlenen bir suikast sonucu öldürülmesi ile yeni bir boyut kazanmıştır. Nadir Şahın ölümü ile Afşar hanedanlığı varlığım bir süre daha devam ettirmiş ancak Azerbaycan genelinde birlik dağılmış ve 18.yüzyılın başlarından itibaren şehir devletleri gibi varlıklarım sürdüren hanlıklar bağımsızlıklarım ilan etmiştir. AZERBAYCAN HANLIKLARI Nadir Şahın ölümü ile Azerbaycan tarihinde yaklaşık yüzyıllık bir dönemi kapsayan Hanlıklar devri yaşanır. Nadir Şahın öldürülmesinden bir süre önce Afşar hanedanlığına karşı 1743de ilk isyan bayrağım kaldıran Seki Hanı Hacı Çelebi, Şekide bağımsızlığım ilan etmiştir ki, bu olay Azerbaycanda ilk hanlığın kuruluşu olarak kabul edilmektedir. Azerbaycanda 16.yüzyılda Safevi Devletinin merkezi idare sisteminden kaçınması adeta o yıllardan itibaren Hanlıkların kurulmasına vesile olmuştur. Takip eden yıllarda da bu anlayışın değişmemesi sonucudur ki, her bir şehir etrafında bağımsız veya yarı bağımsız feodal devletler olarak değerlendirilebilecek hanlıklar 18.yüzyılın ikinci yarısında bağımsızlıklarım ilan ettiler. Batı Azerbaycanda irevan Hanlığı, Aras ile Kür Nehirleri ara-sında Karabağ Hanlığı, Zengezur Sıradağlarından Aras vadisine kadar uzunan bölgede Nahçıvan Hanlığı, Murov Dağlarından Kür cayma kadar uzanan bölgede Gence Hanlığı, Şirvan Düzlüğünde Şamahı Hanlığı, Kuzeyde Seki ve Derbent Hanlıkları, kuzeydoğuda Guba Hanlığı, Kür ile Aras Ne-hirlerinin birleştiği bölgede Lenkeran Hanlığı ayrıca Kazak ve Zakatala - llisu Sultanlıkları Aras Neh-rinin kuzey bölgesinde kurulan hanlıklar olarak Azerbaycan tarihinde yer aldılar. Aras Nehrinin gü-neyinde ise Urmiye Gölü çevresinde Urmiye Hanlığı, güneyinde Merağa Hanlığı, kuzeyinde Hoy ve Maku Hanlıkları, doğusunda Tebriz hanlığı kuzeydoğuda ise Erdebil ve Karadağ Hanlıklarımn yanısıra Selmas ve Serab Sultanlıkları kuruldu. Azerbaycan Hanlıkları dönemin şartları dikkate alındığında bağımsız birer devlet özelliği taşı-yordular. Azerbaycan Hanlıklarında egemenlik mutlak surette Hana aittti. Sosyal düzen Han tarafın-dan atanan naipler, Güvenlik ve Posta işleri Jandarma ve Çapar denilen süvarilerce yerine getirilir-di. Sosyal düzen şeriat ve töreler üzerine kurulmuştu. Mahkemelerin başkanı Kadılar idi ve kadıları Hanlar tayin eder, hükümleri de hanlar verirdi. İdam cezası hanın yetkisindeydi. Cinayet olaylarına ise kadılar, naipler ve hanlar tarafından sırasıyla bakılırdı. Yönetim işleri hanın başkanlığında Divan da görüşülürdü. Hanlıkların arazisinde yaşayan ahali genellikle hayvancılıkla, tarımla ve hanlıkların bölge özelliğine göre Örneğin sahilde ise balıkçılık ayrıca halıcık, ipekçilik bakır ve demir işçiliği ile geçimim sağlıyordu. Arazinin mülkiyet hakkı Hana aitti. iskan edilen topraklarda yaşayanlar o toprakların işletmecisi gibiydiler. Hanlar toprakların gelirlerini naipler aracılığı ile toplardı. Naipler de toprak kullanımı hakkı babadan oğula geçmez, köylü köle değil ve mahsulün sahibiydi. Azerbaycan Hanlıklarında o dönem şartlarında ekonomi sahasında adeta bir sanayi kurulmuştu. Seki ve Gence Hanlıkları arazilerinde 400ü aşkın ipek ve pamuklu dokuma fabrikaları, yaklaşık bütün hanlıkların arazilerinde halı tezgahları yaygınlaşmış, Taşkesen bölgesinde zengin demir madenleri işletiliyordu. Baku Hanlığı arazisinde, Abşeron yarımadasında ise o dönem için pek yaygın kullanılmayan ancak aydınlatma ve bir takım deri hastalıklarının tedavisinde kullanılan petrolün varlığı artık biliniyordu. (Abşeron Çarlık Rusyasının işgaline uğradığı 1806 yılında bölgede 50 nin üzerinde petrol kuyusu açılmıştı.) Azerbaycan Hanlıklarının sahip olduğu bu zenginlikler komşu ülkelerin özellikle de Batıda Gürcistan Krallığı ile Kuzeyde Dağıstana kadar uzanan bölgeyi işgal eden Çarlık Rusyasının iştahım kabartıyordu. Azerbaycan Hanlıklarının birleşemeyip bir ittifak kuramamaları ayrıca aralarındaki ihtilaflar onların geleceği açısından en büyük handikaptı. Seki Hanı Hacı Çelebi Gence, Şamahı ve Karabağ Hanlıkları ile Guba Hanı ise Derbent ve Baku Hanlıkları ile birleşmek istemişseler de Gürcü Kralı II.Iraklının da entrikaları sonucu bu çabalardan bir netice elde edilememiştir. Azerbaycan Hanlıkları komşularından yönelen tehditler karşısında Osmanlı Devletine müracaat ederek çeşitli kereler destek istemişlerdir. 1747de Seki Hanı Çelebi, 1751de Gence Hanı Şahverdi, 1760da Şirvan Hanı Mehmet gönderdikleri elçilerle Osmanlı Devletinin hizmetinde olduklarım bildirmişlerdir. Söz konuşu müracaatlar Osmanlı Devleti yöneticilerini Kafkasyada fiili kontrolü sağlamaya yöneltmişse de gerek devletin içinde bulunduğu durum gerekse Kınmdaki vaziyet buna engel olmuştur. Osmanlı Devletinin hareketsizliğim gören Gürcü Kralı Iraklı, Rusyanın da desteğini alarak Azerbaycan Hanlıklarına karşı düşmanca siyasetini açıkça sürdürmeye başlamıştır. Gürcü Kralı, Gence ve İrevan Hanlıklarının arazilerine defalarca saldırılar düzenlenmiştir. Osmanlı Devleti 1775de Çıldır Eyalet Valiliği aracılığı ile hanlıklara haber göndererek desteğim bildirmiş, bunun üzerine Gürcü kralı, Rus Çarına müracaat ederek Rusyanın hakimiyetine girmiştir. Gürcü Kralı Çarlığın talimatlarıyla Azerbaycan Hanlıkları arasında kurulmaya çalışılan birliği bozmak için entrikalar çevirmişse de pek başarılı olmamış, bunun üzerine Çarlık yönetimi hanlıklara çeşitli hediyeler ve elçiler göndererek onların Rusyanın himayesine girmelerim istemiştir. Çarlık yönetimi bu siyasetin başarılı olmaması üzerine tehditlere başlamıştır. Hanlıklar bu tehditler karşısında tekrar Osmanlı Devletine müracaat etmişler, Osmanlı Devleti de 1782-84 yıllarında hanlıklara bir takım destek ve yardımlar sağlamışsa da Sultan III.Selim döneminde orduda hayata geçirilmeye çalışılan reformlar gerçekleşememiş, dolayısıyla Azerbaycan Hanlıklarının istediği mali ve askeri yardım temin edilememiştir. Bu durum da Azerbaycan Hanlıklarında istikbal adına bir takım endişeler yaratmıştır. GACARLAR Hanlıklar arasında zaten güçlü olmayan birlik ve beraberlik de bozulmaya başlamıştır. Aynı dönemde Arasın güneyindeki Tebriz, Erdebil, Urmiye, Merağa, Hoy, Maku ve diğer hanlıklar üzerinde birleştirici unsur gibi görünüp hakimiyet sağlamaya çalışan Gacar Hanedanı Ağa Muhammet Han Arasın kuzeyindeki durumdan istifade ederek emelin! gerçekleştirmek istiyordu. Gacar Şahı önce bölgede saldırılar düzenleyen Gürcü Kralım itaate davet etmiş, istediği cevabı alamayınca da Tiflisi ele geçirmiştir. Gürcü Kralı Iraklı Ruslardan yardım istemişse de Çar yaklaşan Napolyon tehlikesinden dolayı Gacar Hanedanlığı ile savaşı göze alamamıştır. Ancak 1790 lı yıllarda Ruslar bazı küçük güçlerini Gürcüstana sokarak ülkeyi Rusyaya ilhak ettiklerin! ilan ettiler. Rus orduları Gürcüstana girerek Kafkaslara yerleşmiş Osmanlı Devleti ve Gacar Hanedanlığının iç problemleriyle uğraşmalarım da fırsat bilen Çarlık yönetimi General Tsitsianovun komutasındaki yeni güçler ile Kafkaslar da işgal hareketleri başlattı. Rusların süratle ilerleyen cüretkar işgali Azerbaycan Hanlıklarının yanısıra onların güvencesi durumunda olan iki Türk yönetimimi, Osmanlı Devleti ve Gacar Hanedanlığını gafil avlamıştı. Rusların ilk saldırıları 1801 yılında Kazak Sultanlığına, kısa bir süre sonrada Gence Hanlığı üzerine gerçekleşti. Gence kuzeyden Azerbaycana uzanan ticaret ve askeri yolların kilit noktası idi. Ruslar 1804de Gence Hanlığına saldırdığı zaman Cevat Han halkım ve toprağım kahramanca savunmuştur. Rus kuvvetlerinin sayıca ve silah gücünün fazlalığı ve dışardan hiçbir yardım alamaması sonucu şehir işgal edilmiş, Ruslar kendilerim kahramanca savunan Gence ahalisin! katletmiş, Gencenin adı da Rus Çariçesinin şerefine Yelizavetpol olarak değiştirilmiştir. (Söz konuşu yıllarda Çarlık yönetimi hayata geçirdiği usta siyasetle Osmanlı Devleti topraklarından, Suriye, Irak, Lübnan ve irandan getirttiği ermenileri frevan ve Karabağ başta olmak üzere Azerbaycan topraklarında yerleştirmeye başlamıştır ki, bu siyasetin vahim sonuçları yaklaşık 200 yıldır yaşanıyor) Genceyi katliamlar yaparak işgal eden Ruslar, Osmanlı Devleti ve Gacarlardan onları tedirgin edecek tepkiler görmeyince işgallerim devam ettirdiler. Daha önce Derbent, Şamahı,Şirvan ve Baku Hanlıklarıyla ittifak oluşturan Guba Hanı Fethali Han bu birliği koruyamamış, ortaya çıkan karışıklıktan istifade eden Ruslar 1806 yılında Derbent ve Guba Hanlıklarım da işgal ve ilhak etmişlerdir. Genceden sonra Rus işgaline şiddetli mukavemet gösteren bir diğer hanlık da Baku Hanlığı idi. Ruslar General Zavalişin komutasında Baküye ilk hücumu düzenlemiş, beklemedikleri mukavemet karşısında geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Üç ay sonra Başkomutan Tsitsianovun komutasında Bakuyu denizden ve karadan kuşatan Rus güçleri Generalin bir Türk fedai tarafından öldürülmesi sonucu tekrar geri çekilmişlerdir. Ancak 1807 yılı başlarında yeniden hücuma geçen Rusların katliamından çekinen ahali Eylül 1807 tarihinde teslim olmuştur. Bundan istifade eden Ruslar şehri işgal ve ilhak etmişlerdir. Baku Hanlığının işgalinden sonra Ruslar güneydeki Lenkeran Hanlığı üzerine saldırdılar. General Katliarevsky komutasındaki Rus güçleri halkın mukavemetine rağmen şehri kuşattı, Lenkeran ahalisi kahramanca savunma yapmasının yanısıra generalin öldürülmesi de başarılmış ancak yeniden saldırıya geçen Ruslar Aralık 1812 tarihinde Lenkeran Hanlığım da işgal ve ilhak ettiler. Rusların, Lenkeran Hanlığının işgalinin ardından bölgede Ruslar ile Gacar Hanedanlığı arasında görüşmeler başladı. Çarlık Rusyası sıcak denizlere inme emellerinin yanısıra sahip olduğu zenginlikleri sömürmek amacıyla tamamen işgal etme planları yaptığı Azerbaycan coğrafyasında bu amacına adım adım yaklaşıyordu. Hanlıklar arasında güçlü ve kalıcı bir işbirliğinin kurulamaması, üstelik hanlıklar arasında zaman zaman yaşanan çatışmalar veya birbirlerine karşı üstünlük sağlamaya yönelik girişimler Rusların işini kolaylaştırmış Arasın kuzeyinde önemli ölçüde işgal gerçekleştiren Rusya karşısında Azerbaycan genelinde hakimiyet iddiasında olan Gacar Hanedanlığı çaresiz kalmış ve iki güç arasında 12 Ekim 1813 tarihinde Cülustan Anlaşması imzalanmıştır. AZERBAYCAN BÖLÜNÜYOR Rusların, Arasın kuzeyindeki Azerbaycan arazisinde 1801 yılında Kazak Sultanlığım işgali ile başlayan istila ve bölgedeki savaşlar Gülüstan Anlaşması ile sona ererken söz konuşu anlaşma Azerbaycanın toprak bütünlüğünün bölünüp parçalanmasının adeta habercisi oluyordu. GÜLÜSTAN ANLAŞMASININ ŞARTLARI 1. Gacar Hanedanlığı, Rusyanın Kafkaslarda işgal ettiği toprakları Çarlığın bir parçası olarak tanıyacak. 2. Bu topraklar Kafkasların Dağıstan bölgesinden Arpaçay-Aras Nehrine kadar uzanan Azerbaycanın kuzeyi, Gürcüstan bölgelerini de içine alan geniş bir coğrafyayı kapsar. 3. Yukarıda belirtilen bölgelerde yalnız Şah değil, ondan sonra gelecek Şehzadeler de Rusyanın hakimiyetini tanıyacak. 4. Hazar Denizinde ticaret yapan Rus tüccarları Gacariarın, Gacar Tüccarları da Rusların hakimiyetindeki limanları serbest kullanabilecekler. 5. Alınan savaş esirleri karşılıklı olarak serbest bırakılacaklar. 6. Her iki ülke birbirlerinin başkentlerine yeni elçiler göndermek suretiyle dostluklarım bildirecekler. 7. Her iki ülke tüccarları birbirlerinin topraklarında ticari faaliyette bulunacak ve bu tüccarların güvenliği sağlanacak. Ruslar, Gülustan Anlaşmasının sağladığı rahatlıkla 1803den beri çeşitli entrikalarla yanlarına çekmeye çalıştıkları ancak bir türlü başaramadıkları Seki Hanlığına yöneldiler. 1818de Kafkasya Genel Valiliğine atanan Ermeni General Yermelovun komutasındaki Rus birlikleri Şekiye saldırı başlatmış, halkın şiddetli mukavemetine rağmen Hanlık arazisi işgal edilmiştir. Rus birliklerinin Seki Hanlığından sonra işgal ettiği hanlık ise Şamahı-Şirvan Hanlığıdır. 1820 yılma kadar Rus baskı ve entrikalarına karşı koyan Mustafa Han hiçbir yardım sağlanamayınca Rus ordularına mukavemet göstermeden Gacarlara sığınmak zorunda kalmış, kısa bir süre sonra da Ruslar Şamahı-Şirvan Hanlığını işgal etmişlerdir. Rusların sırada işgal etmeye çalıştıkları hanlık Azerbaycanda Rus işgalleri başladığında Osmanlı Devletinden ilk yardım tatebinde bulunan Karabağ Hanlığı idi. İbrahim Han gözlediği yardımı alamayınca Gacar Hanedanı Ağa Muhammed Şah ile irtibat kurmuş, onunla birlikte Ruslara karşı savaşmış ancak Muhammet Şahın savaştan çekilmesi üzerine Rus nüfuzunu kabul ederek vergi ödemek zorunda kalmıştı. İbrahim Han bir aralık Gacar Şahı Fethali Handan yardım istemiş bundan haberdar olan Ruslar Hanın evini basarak bütün ailesin! katletmişlerdir. Evde bulunmayan oğlu Mehdi Guluyu Han ilan eden Ruslar onun öldürüleceği endişesiyle Gacarlara sığınması üzerine Karabağ Hanlığını da işgal ettiler. Rus orduları, Karabağ Hanlığından sonra 1825de Nahçıvan Hanlığına saldırmış, şehir ahalisinin şiddetli direnişine rağmen silah ve sayıca üstün olan Ruslar aynı yıl Nahçıvana kısa bir süre sonra da İrevan Hanlığına şiddetli saldırılar düzenlemiştir. Hüseyinali Hanın komutasındaki İrevan ahalisinin direnişi de başarılı olamayınca her iki hanlık arazisi Rus işgaline maruz kalmıştır. Rus birliklerinin Arasın kuzeyindeki Azerbaycan arazi-sinde işgal ettikleri son hanlık ise Zakatala veya llisu Sultanlığıdır. Bu 20 yılı aşkın işgal süresince Azerbaycanda meydana gelen bir diğer önemli olayda Gacariarın Ruslara savaş açması idi ki, bu savaş ilanı ile birlikte Azerbaycanın felaketi hazırlanıyordu. Azerbaycanın Aras Nehrinin kuzeyindeki topraklarının birbirinin ardı sıra Rus işgaline düşmesin! kabullenemeyen Gacar Hanedanlığı diğer hanlıkların da tahrikleri ve yardımları ile Rus ordularının İrevan ve Nahçıvan Hanlıklarının arazilerine saldırmaları üzerine savaş ilan etti. Abbas Mirzenin komutasındaki Gacar ordusunun Arasın kuzey istikametine geçmesi sonucu savaş daha da şiddetlenmiş, İrevan kalesinde Rus ordularına karşı şiddetli direniş gösterilmişse de sonuç diğer hanlıkların maruz kaldığı akibetle aynı olmuştur. Ruslar, İrevanın işgalinden sonra Aras nehrini güney istikametinde geçerek Karadağ, Maku ve Hoy Hanlıklarım da işgal ederek Tebrize kadar geldiler. Bunun üzerine de Gacar Hanedanlığı ile Ruslar arasında Azerbaycanın bölünmesi gibi bir felaketi yaratan Türkmençay Anlaşması imzalandı. Azerbaycan coğrafyasının üzerinde yaşayan halkı ile birlikte resmen bölünmesi anlamı taşıyan 21 Şubat 1828 tarihli Türkmençay Anlaşması, Gülüstan Anlaşmasının yanısıra şu şartları içeriyordu. TÜRKMENÇAY ANLAŞMASININ ŞARTLARI 1. Rusya, Gülüstan Anlaşması ile elde ettiği toprakların yanı sıra Nahçıvan ve İrevan Hanlıklarınin arazilerini de kendi kontrolüne alacak. 2. Her iki tarafın tüccarları vergi vermeden ilgili ülkelerde serbest ticaret yapabilecekler. 3. Hazarda her türlü kontrol Rusların elinde olacak. 4. Savaş esirleri karşılıklı olarak serbest bırakılacaklar. 5. Taraflar mevcut sınırları tanıyacak ve birbirlerine karşı düşmanca tavır içine girmeyecekler. Türkmençay Anlaşması, Azerbaycan tarihinde Azerbaycan Türklerinin en büyük felaketi olarak yer aldı. Türkmençay Anlaşması ile Azerbaycan Aras nehri sınır tespit edilip Kuzey ve Güney Azerbaycan olarak iki ayrı bölgeye bölündü.
Posted on: Fri, 18 Oct 2013 12:07:52 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015