Almanya’nın iç istihbaratı olan Bundesamt für - TopicsExpress



          

Almanya’nın iç istihbaratı olan Bundesamt für Verfassungsschutz (BfV), yani ‘Federal Anayasayı Koruma Dairesi’ 2012 yılı raporunu dün açıkladı. 381 sayfalık raporun basına tanıtımı BfV Başkanı Hans-Georg Maassen ile Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich tarafından yapıldı. Öncesinde raporun özetinin özeti basına gönderilmişti. Dün sabah basında çıkan haberlere bakılırsa Alman iç istihbaratına göre ülkede en büyük tehlike, aşırı sağcıların uyguladığı terör. Raporda NSU’ya benzer farklı örgütlerin olabileceğini ifade edilirken, şiddet kullanmaya açık bu yapıların NSU’yu taklit edebileceği uyarısı yer alıyor. Yanı sıra radikal islamcı, özellikle de Selefi grupların büyüdüğü ve 2012 yılında yeni üyeler kazandığı kaydediliyor. Raporun özeti böyle. İstihbarat, kendini işte böyle temize çıkarmaya çalışıyor. Yıllarca NSU’nun katletmesini, yabancılara karşı terör uygulamasını izleyen, açığa çıkart(a)mayan, finanse eden, görmezlikten gelen kendisi değilmiş gibi. Sanki yıllarca buna karşın radikal sol ve devrimci güçleri kriminalize ederek ülkenin esas tehlikesi olarak sunan, sağ gözünü kapatan, NSU skandalı açığa çıkınca alelacele önemli belgeleri imha ettiren başkasıymış gibi. NSU’nun deşifre olduğu Kasım 2011’den bu yana Anayasayı Koruma Dairesi’yle ilgili yeni bir skandalın açığa çıkmadığı ay geçti mi? Sol Parti ve Yeşiller nezdinde meşruluğu bile kalmadı; fesh çağrıları yapılıyor. Peki istihbarat ne yapıyor? Kendisine karşı yöneltilen suçlamalar karşısında skandalları aydınlatmaya çalışıyor mu? ‘Yanlışlarını’ samimiyetle itiraf ediyor mu? Hatta özeleştiri veriyor mu? Hayır. Hiçbirini yapmıyor. Onun yerine basın ve kamuoyunun karşısına geçip utanmadan sağ terör tehlikesinden söz ediyor. Kendisi ne de olsa demokrasinin kılıcını elinde tutuyor. O kılıça toplumu ikiye bölüyor: Aşırı sağcılar ve aşırı solcular. Yani ırkçılarla antifaşistleri aynı madalyonun iki yüzü olarak sunup, kamuoyunda bu algıyı sabitlemeye çalışıyor. Radikal solu, faşizmle aynı kaynaktan beslenen bir çeşit ‘veba’ gibi gösterirken, korumaya aldığı devlet (anayasa kelimesi de böyle aldatıcı bir biçimde kullanılıyor) tek alternatifsiz, tek doğru, tek nötr ve vazgeçilmez, dolayısıyla hem sağdan hem de soldan gelen tehlikelere karşı savunulması gereken yapıdır. Ve bu yüzden örneğin en son 10 gün önce Frankfurt’ta göstericilere uygulanan polis – yani devlet – şiddeti meşrudur, ya da öyle olduğu iddia edilir. Dün rapor yayımlanır yayımlanmaz ilk önce Kürtlerle ilgili bölümü okudum. “İslamcı olmayan yabancıların güvenliği tehdit eden aşırıcı çabaları” adlı bölümde Kürtler, Türkiye Solu, Tamiller ve Hintler ele alınıyor. 50 sayfalık bölümün yarısı Kürtlere ayırılmış yine. Raporun içeriğine çok girmeye gerek yok. Ezbere cümlelerle Kürtlerin Almanya’daki yasal veya meşru faaliyetleri kriminalize ediliyor. Öyle ki sıralanan eylemselliklerin (Almanya’daki Kürtlerin 1 yıllık çalışma raporu olarak da okunabilir) büyük çoğunluğu izin dahilinde yapıldı. Aynı şekilde, gazetemiz dahil olmak üzere, Kürt yayınlar ve Almanya’daki dernek ve kurumlar yasal olmalarına rağmen 1993’ten beri faaliyetleri ülkede yasak olan PKK’nin yan kuruluşları olarak isimlendirilip kriminalize ediliyor. Yasaklama argümanları olmayınca bu şekilde söz konusu kurumları Almanya kamuoyu nezdinde izole etmeyi amaçlıyor. Bunlar yeni şeyler değil elbet. Alman devletinin son 25 yılda Kürt Özgürlük Hareketine karşı sergilediği tavır bu. Bu tavır kibir, örtülü ırkçılık, benmerkeziyetçilik, üstenci ve egemenlikçi zihniyetten besleniyor. Ki Alman İnsan Hakları Enstitüsü de geçtiğimiz günlerde açıklama yapıp, Alman polis ve istihbarat içindeki yapısal ırkçılığı vurgulayıp, bunun aşılmasını istedi. Kürt Özgürlük Hareketiyle ilgili raporda yer alan ‘değerlendirmeler’ de bu ‘beyaz’ zihniyetin birebir yansıması olarak okunmalı. Şöyle ki devlet aklı temelinde raporu yazan masa başındaki memurlar, hiç tanımadıkları bir hareketin kendi içinde ne denli demokratik olup olmadığını, iç işleyişindeki hiyerarşinin ne denli özgürlükçü olup olmadığı konusunda karar verme yeti ve yetkisini kendilerinde görüyor! Tam da sömürgeci kafası. Beyaz zihniyet bu. Kusura bakmasınlar ama Kürtler bugün dünyadaki en radikal demokrasi projesine sahip, bunu uygulamak için mücadele ediyorlar. O devletçi demokrasi anlayışlarıyla bunu anlamaları mümkün değil elbet. Belki de çok iyi anlıyorlardır. Belki de halk meclisi gibi gerçek demokratik yapıları kriminalize etme çabaları bundandır.
Posted on: Wed, 12 Jun 2013 06:36:56 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015