Fazıl Say’ın rezilliği üzerine: Nakl-i küfür küfür - TopicsExpress



          

Fazıl Say’ın rezilliği üzerine: Nakl-i küfür küfür değildir – Ali Ergin Demirhan Kadılar müftüler Say’ın cezasını kesmekte kararlı, 10 ay yatacak, “Allahçı”lara küfrettiği iddiasıyla. Kimine göre Say rezilin teki, kimine göreyse bu ceza nedeniyle ele güne rezil olduk. Ama belki de Say’ın başka çaresi yoktur ve belki de ne kadar rezil olursak o kadar iyidir Fazıl Say’ın, twitterda paylaştığı bir mesaj ve bir dörtlük nedeniyle “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamaktan” suçlu bulunarak 10 ay hapis cezasına çarptırılması uzun süredir tartışma konusu. Yeniden yargılama talebinin ardından cezanın tekrar edilmesiyle tartışma yeniden alevleneceğe benziyor. Say, twitter hesabında “Bilmem fark ettiniz mi nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı” mesajını ve öncesinde de Ömer Hayyam’a ait olduğunu söylediği şu dörtlüğü paylaşmıştı: “Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cennet-i ala meyhane midir Her mümine iki huri vereceğim diyorsun cennet-i ala kerhane midir” Taş gideceği yeri bilir! Say’ın taşlamalı bu cümlesine bakıldığında, eleştirinin “Allahçı” olanlara değil “yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban” olanlara olduğu anlaşılıyordu. Say, çok açık bir şekilde, “Allahçı”ların kötülüğünden değil, kötülerin kendilerini “Allahçı” diye sunmasından ve ikiyüzlülüklerinden şikayet ediyordu. Siyasal İslamcı bir iktidarla yönetilen bir ülkede de “Allahçı” olmanın insanların dini dünyalarına değil iktidarla kurdukları ilişki temelindeki siyasal dünyalarına yönelik bir gönderme olduğunu anlamamak ya da anlamıyormuş gibi yapmak için söz konusu kötülerden ve iktidardaki temsilcilerinden olmak gerek. Ki bunlar da maalesef kalabalık ve sesi yüksek çıkan bir grubu temsil ediyor. İfade özgürlüğünü dert edinen ve sözü doğru anlayanlar Say’a sahip çıkıp, hukuk ayıbından başka bir şey olmayan cezaya tepki gösterirken, Say’ın eleştirisinin gerçek muhatapları ve iktidar sahipleri doğrudan Say’ı hedef aldı. “Nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı” sözünü üstüne alınan ünsüz sosyal medya faşistlerinden Erol Köse gibi ünlü olanlarına, İslamcı gazetecilerden iktidar sözcülerine geniş bir kesim, Say’a linç havasında tepki yağdırdı. AKP lideri Tayyip Erdoğan, Fazıl Say’a verilen cezaya ilişkin soru soran gazetecilere “beni böyle şeylerle meşgul etmeyin” diyerek bu cezadan rahatsız olmadığını, aksine onayladığını gösterdi. AKP’nin Bülent Arınç abisi de kendine yakışır bir üslupla “hırt” diye andığı Say’ı suçladı. Kim demiş? Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da Fazıl Say’ın sözleri ve verilen ceza için şöyle konuştu: “Söylediği sözler toplumun önemli bir kesiminin kabul ettiği değerlere hakaret ve aşağılama olduğu için yapılan, cezalandırmadır. Küfür etmek, başkalarının değerlerini aşağılamak, inandığı şeylere hakaret etmek sanatçı ruhu ile bağdaşmayacak ve bir sanatçıya yakışmayacak işlerdir.” Pek çok liberal aydın ve köşeyazarı ise Say’ın sözlerinin de Say’a verilen cezanın da kabul edilemez olduğunu söylüyordu. Ortada bir rezillik vardı. Kimine göre Türkiye dışarıya karşı, kimine göre Say halka karşı rezil olmuştu. Burada bir durmak, durup Say’ın paylaştığı yukarıdaki dörtlüğün yazarı olduğu iddia edilen Ömer Hayyam’a bakmak lazım. Ömer Hayyam’a ait olduğu kesin sayılan dörtlükler arasında bu dörtlüğün yer almadığı, söz konusu dörtlüğün kimi zaman Hayyam’la kimi zaman fıkradaki Bektaşi’yle anılan bir yakıştırma olduğu biliniyor. Say’ı eleştiren muhafazakar camiadan kimileri bunu fazlasıyla vurguladı. Yine de Hayyam, rubailerinin (dörtlük) de katkısıyla, kendi zamanesinin iktidar sahipleri ve iktidar çevresince hem bilimine ve sanatına saygı duyulan hem de “rezillik” ile suçlanan biri olmuştur. Abdülbaki Gölpınarlı’nın “Hayyam ve Rubaileri” kitabında, dörtlükleri arasında, Say’ın paylaştığı dörtlüğe yakın şu dörtlüğe benzer pek çok dörtlük var: “Derler ki: Cennete gideceğiz, orda kara gözlü hûriler, arı-duru şarap ve bal var. İşte biz de onun için burda, şarap içmedeyiz, sevgiliyle oturmadayız ya; değil mi ki işin sonu bu olacak; şimdiden başladık.” Laflarına kulak verme onların Dörtlükler arasında, Say’ın maruz kaldığı saldırılar karşısında anılası dörtlükler de var. Örneğin: “Zamaneyle uzlaşanların sözlerini az dinle, laflarına kulak verme onların: Taraz’dan gelenlerin sundukları arı-duru şarabı al, iç. Başı dik kişiler, kendilerini yüce görenler, birer birer gittiler; gidenlerden geri gelenlerinse nâmını bilen, nişanını gören kimsecik yok.” İran’ın Nişabur kentinde doğan Ömer Hayyam’ın zamanesi, 11. yüzyılın ikinci yarısı ve 12. yüzyılın ilk çeyreğine (net bir tarih bilinmemekle birlikte, aşağı yukarı 1040-1120 yılları arasına), İslam dünyasının Selçuklu egemenliği altında olduğu dönemdir. Bilim tarihine damgasını vurmuş bir matematikçi, astronom, düşünür ve şair olan Nişaburlu Ömer, babası çadırcı (hayyam) olduğu ve halktan biri olduğunu vurgulamak istediği için Hayyam mahlasını almıştır. Büyük bir bilimci olduğu için Ömer yerine Hakim adıyla, Nişaburlu Hakim Hayyam diye de anılmaktadır. İslam devletinde dört halife döneminden itibaren başlayan ayrılıklar Emevi, Abbasi ve Selçuklular döneminde de tırmanarak devam etmiş mezhep kavgaları siyasetin temel belirleyeni haline gelmiştir. Bu dönemde ezilen halk kesimlerinin iktidar karşıtı tepkisi de dinsel biçimler almış, farklı toplumsal kesimler farklı din yorumlarını benimsemiştir. Bunlardan biri de bir mezhep ya da tarikat olmaktan çok bir felsefi duruş olan Melamet yani Melamiliktir ki, Hayyam’ın yolu da Melamet yoludur. “Kınanmışlık, rezillik, rüsvalık” anlamına gelen Melamet’te egemen olan şekilci, tutucu, ikiyüzlü ahlak ve değerler sistemi karşısında bir isyan ve eleştiri vardır. Rubailerinde şarap, çapkınlık, şüphe, bilmezlik, sorgulama, eleştiri, isyan gibi günah ve kusurları bolca öven Hayyam bu “rezillikler” içinden biçimsel ve ikiyüzlü değerler sisteminin örtüsü altında gizlenen haramı, hırsızlığı, cehaleti, yalanı, ikiyüzlülüğü, tutarsızlığı, çıkarcılığı ortaya çıkarır. Bu yolda ne kadar rezil olursak o kadar iyidir, ancak gerçek rezillik muhaliflerini “rezillikle” suçlayan iktidarın rezilliğidir. Nakl-i küfür küfür değildir Fazıl Say’ın paylaştığı dörtlük Ömer Hayyam’ın mı, değil mi? Bir yandan “İslam büyüğü Hayyam”a sahip çıkmak bir yandan da Fazıl Say’ı suçlu göstermek kaygısıyla dava konusu dörtlüğün Ömer Hayyam’a ait olmadığını savunanlar seslerini yükseltti. Ne var ki bu tartışmanın “neoliberal fikri mülkiyet” ekseninde bir karşılığı olsa bile, kişilerle özdeşleşmekle birlikte halkın ortak mülkiyeti haline gelmiş edebi üretimler karşısında hükmü yok. Abdülbaki Gölpunarlı anlatsın: “Bu rubailerin hepsi de Hayyam’ın mıdır? Bu soruya kesin bir cevap verebilecek, bilmem var mıdır? Bektaşi’ye Nasreddin Hoca’ya atfedilen, fıkralar, gerçekten onlara mı aittir? Bir kısmı, Bektaşi’nin, Nasreddin Hoca’nın kisvesine bürünerek, ‘Nakl-i küfür, küfür değildir’ fetvasına (Söyleyenin kafir olduğuna hükmettirecek sözü, birisi söyledi diye anlatmak, anlatanı kafir yapmaz demektir) sığınanlar tarafından uydurulamaz mı? Fakat ne yapalım? Bütün bu fıkralar, Bektaşi’ye, Nasreddin Hoca’ya mal olmuş. Yadırgananlar ayrı, bunlar, ileri görüşün gerilikten, insanca düşüncenin huzur veren, sevgi yaratan, merhamet doğuran inancı gaddarlık haline çeviren yobazlıktan hıncının ifadesi. Rubailer de Hayyam adına yazılmış; yadırgananları bir yana, Hayyam bunlarla tanınmış. Bunların arasında fikir bakımından aykırı olanlar yok mu? Olabilir, var da. İnsan, yaşayışının çeşitli devrelerinde değil, bir gününde bile çeşitli ruhi hallere düşer. Hayatı mühimsemez, her şeyi kötü görür; amana düşer, imana sarılır; kızar köpürür, kınar, alay eder. Bu, seyyal zekanın bir özelliğidir; Hayyam’sa böyle bir zekanın tam bir mümessilidir.”
Posted on: Sun, 22 Sep 2013 05:08:35 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015