Günümüzde toplumların geleceği açısından iki zıt akım - TopicsExpress



          

Günümüzde toplumların geleceği açısından iki zıt akım görmekteyiz. Bir yanda bilgi, iletişim ve ulaşım teknolojilerinin büyük bir hızla gelişmesi sayesinde ortaya çıkan ve küreselleşme diye adlandırılan bütünleşmeye yönelik gelişmeler, diğer yandan SSCB’nin dağılmasıyla dünyanın her yerinde yaygınlaşan mikro-milliyetçilik denen etnik bölünme hareketlerine tanık olunmaktadır. Bu bağlamda bir taraftan AB ile bütünleşme – AB’nin karşı çıkmasına rağmen-çabası içinde olan Türkiye, diğer taraftan dış destekli ayrılıkçı PKK terörü ile mücadele etmektedir. Türkiye’nin maruz kaldığı bu Kürt-ayrılıkçı terör hareketi tarihi bir süreç içinde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle makalede bu tarihi süreç içinde Türkiye’de siyasi Kürtçülük hareketlerinin gelişmesi kısaca değerlendirilerek, bu çerçevede 1927 yılında kurulan ve Kürt-Ermeni işbirliğine dayanan Hoybun Cemiyeti’nin kuruluşu, faaliyetleri ve Ağrı isyanlarındaki rolü üzerinde durulacaktır. Bilindiği gibi Türkiye’de siyasi Kürtçülük; 19. Yüzyıldan itibaren emperyalist Avrupa devletlerinin “Şark meselesi” çerçevesinde Osmanlı devletini parçalayarak bölgeye hakim olmak amacıyla uyguladıkları genel politikanın sonucu olarak doğmaya başlamıştır. l Osmanlı devletinin Avrupa’daki. topraklarının elden çıkmasına ve petrolün bulunmasına paralel olarak Avrupa devletlerinin ilgisi Anadolu ve Orta-Doğu üzerinde yoğunlaşmıştır. Avrupa devletlerinin bu bölgelerdeki çıkarları için kullandıkları toplumlar başta Ermeniler olmak üzere, Araplar, Kürtler, Süryaniler ve Nasturiler olmuştur. Avrupa’nın Orta Doğu politikasının şekillenmesinde başrolü İngiltere oynamıştır. 19. Yüzyılın sonuna kadar Rusya ve Fransa’ya karşı, sömürge yollarının güvenliği ve iktisadi çıkarları için Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü koruma politikası izleyen İngiltere 2 , Berlin Antlaşmasından sonra bu politikasını terketmiştir. 3 Özellikle 1900’lerin başından itibaren İngiltere’nin Osmanlı toprakları üzerindeki politikasının temel taşı artık sadece geleneksel Boğazlar meselesinden ziyade, Orta- Doğu bölgesi üzerinde yoğunlaşmıştır. İngiltere’nin politika değişikliğini bir yandan Almanya’nın bölgeye girme ve sömürgeleştirme girişimleri, diğer yandan da bölgeye özgü bir unsur olan petrolün ön plana çıkması ile izah etmek mümkündür. 4 I. Dünya Savaşı ile birlikte İngiltere’nin petrol politikası diğer, ekonomik, stratejik ve siyasi hedefleri de kapsayacak şekilde oluşturulmaya başlanmış, Orta Doğu’daki petrol de dahil olmak üzere bütün ekonomik imtiyazlara sahip çıkılmasının devletin vazgeçilmez hedefi olduğu ortaya konulmuştur.5 Bu hedefine Müttefikleri ile koordine ederek ulaşmak isteyen İngiltere, Rusya’nın savaş sonrası Boğazlar üzerindeki isteklerine göz yumarken, 16 Nisan 1916 tarihinde kesinleşen gizli Syks-Picot Antlaşması ile Mezopotamya’yı alırken, Musul’u Fransa’ya bırakıyordu. 6 Ancak, İngiltere savaş sonunda Fransa’ya petrol hissesi vererek kendisi açısından son derece önemli petrol hissesi vererek kendisi açısından son derece önemli gördüğü Musul’u da denetimi altına alacaktır. İngiltere bu genel politikası çerçevesinde bir yandan Ermeni davasına destek vermekle ve Arapları Osmanlı devletine karşı isyan ettirirken, diğer yandan siyasi Kürtçülüğü canlandıran ve kullanma hesapları yapmaya başlamıştır. Bu konuda Rusya’daki Bolşevik İhtilalinin hemen akabinde, Türk ordusunun ileri hareketinden endişelenen İngiltere’nin Kürt konusuna yaklaşımını ortaya koyması açısından Anadoluda’ki istihbarat subayı Albay Maunsell’in 5 Aralık 1917 tarihinde Londra’ya yazdığı rapor oldukça dikkat çekicidir. Maunsell raporunda; “… Pantürkizme karşı ağırlık olarak Kürt milliyetçiliğini çıkarmak gerekir. Coğrafi durum dikkate alındığında Türk kovanına önemli bir unsur olarak sokulabilirler” dedikten sonra Kürtlere otonomi ve toprak vadederek ulusal bilinçleri üzerinde çalışılmasını teklif etmekle ve bu konuda Bedirhanların kullanılabileceğini vurgulamaktadır.7 Mausell’in teklifleri doğrultusunda I. Dünya Savaşının sonunda Kürtlere otonomi ve toprak vaadeden İngiltere Onların mandaterliğini üzerine almak üzere harekete geçecektir. Böylece İngiliz nüfuz alanı olan Irak ve İran’da yeni bir koz elde etmiş olacaktı. Aynı zamanda Rusya ve doğu Türklüğü ile Türkiye arasına Ermenistan ile çekilecek duvarın tamamlanması Kürtlerin Türklere ve hatta Araplara ve İran’a karşı kullanılması mümkün olabilecekti. Özellikle Irak petrol bölgesinde Kürt unsurunun bulunması, Kürtlerin İngiltere açısından önemini artırıyordu.8 Türkiye’de siyasi Kürtçülüğün yukarıda anahatları ile ortaya konulan uluslararası konjonktür içinde özellikle de İngiltere’nin politikası çerçevesinde şekillendiğini görmekteyiz. Nitekim I. Dünya savaşının sonunda İngiltere Kürtlerin mandaterliğini üzerine almak üzere harekete geçecektir. Bu amaçlarım gerçekleştirmek için, Doğu ve Güney Doğu Anadoluda’ki Kürt aşiretlerini kazanmak için Nisan 1919’da Binbaşı Noel’i ve Yüzbaşı Woolley’i görevlendiren İngiltere9 aynı zamanda İstanbul’da Seyyit Abdülkadir’in başkanlığında kurulan “Kürdistan Teali Cemiyeti”10 Mensupları ile de yakın ilişki içerisine girmiştir.11 Bu arada Paris barış konferansında Osmanlı delegesi olan Şerif Paşa, kendisini “Kürt Heyeti Başkanı” ilan ederek Kürdistan konusunda İtilâf devletlerine başvurmuş, ayrıca Paris’te bulunan Ermeni temsilcisi Bagos Nubar Paşa ile Doğu Anadolu vilayetlerinin Ermeni ve Kürt bölgelerine bölünmesi konusunda anlaşmıştır. 12 Ancak başta İngiltere olmak üzere İtilâf devletlerinin aynı zamanda Ermenistan davasına angaje olmaları sebebiyle İngiltere’nin Kürt politikası Ermenistan projesi ile çakışmıştır. Bu sebeble bir taraftan Kürt bölgelerinin Ermenilere vaad edilmesi, diğer taraftan kendilerini Kürt davasının gerçek temsilcileri sayan Kürt Teali Cemiyeti’nin İngilizlerin güdümünde hareket etmesi ve Şerif Paşa’nın Pasis’teki girişimleri İstanbul’daki Kürt siyasi liderleri arasında fikir ayrılığına yol açtığı gibi, bölge halkının da tepkilerine neden olmuştur. 13 Bu sırada Binbaşı Noel’in İngiltere ile işbirliği yapan Celadet Ali Bedirhan. Kamuran Ali Bedirhan, Süreyya Bedirhan, Seyyit Tana ve Cemilpaşazade Ekrem gibi Kürt liderlerle bölge halkını yatıştırmak ve Kürt – Ermeni uzlaşmasını sağlamak için yaptığı faaliyetlerden de olumlu sonuç alınamamıştır. 14 Sonuçta 26 Nisan 1920’de San Remo’da Fransa ile manda yönetimleri konusunda anlaşan İngiltere, Musul’u denetimi altına almış, böylece petrol bölgelerine yerleşen İngiltere, aynı zamanda ABD’ni Ermenistan mandaterliğine angaje etmiştir. 15 Bu gelişmelerden sonra Türkiye’yi parçalama esasına dayanan ve 62,63 ve 64. Maddeleri ile özerk bir Kürdistan kurulması tasarlanan Sevr antlaşması 10 Ağustos 1920’de imzalanmıştır. 16 Ancak Sevr projesi ile “Şark Meselesi” nin İçlilerine çözümlendiğini sanan büyük güçlerin karşısına Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Milli Mücadele hareketi çıkınca, bu defa özellikle İngilizler Anadolu hareketini daha ana karnında boğmaya çalışmışlardır. İngiliz emperyalizmi bu amaçla Türkiye’yi Doğuda Ermeni ve kendileri ile işbirliği yapan Kürt aşiretleri ile17 , batıda ise Yunanlılar ile kıskaca almıştır. Fakat İngiltere’nin beklemediği bir şekilde Türkiye’nin bu mücadeleden başarıyla çıkarak Lozan Barış Antlaşması ile bağımsızlığını kazanması üzerine İngiltere’yi yeni bir takım tedbirler almaya yönetmiştir. Bu sebeple Lozan’dan sonra İngiltere bazı Kürt aşiretleri üzerinde kurduğu nüfuzunu petrol ve Musul meselesinde, Fransa da Hatay meselesinde bir yatırım ve manipülasyon aracı olarak kullanma yoluna gideceklerdir. Böylece temelinde Musul-Kürdistan ve petrol gibi meselelerin yer aldığı siyasi Kürtçülük, Orta Doğuya yerleşen batılı güçlerin özellikle de İngiltere’nin tahrikleri ile giderek ortak bilinç yönünde ivme kazanmış, Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk hükümetlerini ciddi olarak uğraştıran iç isyanlara yol açmıştır. Hoybun Cemiyeti’nin Kuruluşu ve Kürt-Ermeni İttifakı Milli Mücadelenin askeri cephesinin kazanılması üzerine imzalanan Lozan Barış Antlaşmasından sonra Türkiye, çağdaşlaşmak amacıyla bir taraftan radikal inkilâplarla yapısal değişikliklere giderken, diğer taraftan Lozan’da kesin çözüme kavuşturulamayan problemlerle uğraşmak zorunda kalmıştır. Özellikle Lozan’da çözülemeyen Musul meselesi, Türkiye ile İngiltere, arasında gerginliğe sebeb olmuş, bölgeyi terketmemek için direnen İngiltere, Türkiye’nin iç istikrarını bozmaya ve Musul konusundaki iddialarından vazgeçirmeye yönelik faaliyetlerini artırmıştır. Bu çerçevede Musul meselesinin görüşüldüğü Haliç Konferasında uzlaşmaz bir tavır takman İngiltere, Lozan’a dayanarak amaçlarına ulaşmak için konuyu 6 Ağustos 1924 tarihinde Milletler Cemiyetine götürmüş18 , 7 Ağustos’ta da Hakkari bölgesinde “küçük müttefik” olarak nitelediği Nasturileri ayaklandırmıştır.19 Diğer taraftan 1923 yılında kurulan ve Kürt meselesini Milletler Cemiyeti’ne götürmek amacıyla faaliyette bulunan gizli bir cemiyet olan Azadi mensupları da aynı dönemde harekete geçmişlerdir. Azadi Cemiyeti’nin lider kadrosu Cibranlı Albay Halit Bey. Yüzbaşı İhsan Nuri, Bitlis eski milletvekili Yusuf Ziya, Kürdistan Teali Cemiyeti başkanı Seyyit Abdülkadir, Diyarbakırlı Cemilpaşazade Ekrem Bey ve Kör Hüseyin Paşa gibi kişiler halk üzerinde etkili olup bir isyan hareketini başlatamayacakları kanaatiyle, Halifeliğin kaldırılmasının da yarattığı tepkilerden istifade ederek Şeyh Sait’i Cemiyete kazandırmışlardır.20 Nitekim Musul meselesinin kriz döneminde 1924 yılında ilk kongresini yapan bu cemiyet; Doğu Anadolu’da bütün aşiretlerin katılacağı bir isyan başlatmak ve bunu takiben Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etme kararı almıştır. Ancak böyle bir isyanın başarıya ulaşması için dış yardımın zaruri olduğu konusunda da mutabık kalınmıştır.21 Türkiye’nin Musul konusunda plebisit yapılmasında ısrar etmesine rağmen, İngiltere tarafından Milletler Cemiyetine götürüldüğü, Türkiye ile İngiltere arasında sımr çatışmalarının arttığı ve Türkiye’nin sınırda askeri tedbirler aldığı bir sırada Şubat 1925 tarihinde bu makalenin sınırlarını aşan Şeyh Sait İsyanı patlak vermiştir. Halifeliğin kaldırılmasına22 bir tepki olarak dini sloganlarla başlayan ve bölgede yayılan bu isyanın gerisinde siyasi Kürtçülük fikrinin de yattığı bilinmektedir.23 Şeyh Sait isyanında İngiltere’nin doğrudan rolü olup olmadığı tartışılmakla beraber, iç istikran bozulan Türkiye Musul konusunda İngiltere ile anlaşmak zorunda kalmış, sonuç itibariyle isyan İngiltere’nin yararına olmuştur.24 Gerek Azadi Cemiyetinin takibatı sırasında, gerekse Şeyh Sait isyanından sonra Irak, İran ve Suriye’ye kaçan bazı Kürt liderler Türkiye’ye karşı faaliyetlerini devam ettirmek amacıyla yeni bir örgüt kurma çalışmalarına başlamışlardır. Özellikle Irak ve Suriye’ye mandater devlet statüsü ile yerleşen İngiltere ve Fransa’nın bölgedeki çıkarlarını devam ettirmek amacıyla sağladıkları yardım ve hoşgörü ile başlayan bu faaliyetler 1927 yılında Kürtçce “benlik” manasına gelen Hoybon, Ermenice “Ermeni yurdu” anlamına gelen. Haypun kelimesinin birleştirilmesiyle ortaya çıkan bir isim olan Hoybun Cemiyeti’nin kurulması ile sonuçlanacaktır. Bu yeni organizasyonun en önemli özelliği ve öncekilerden farklı yönü Türkiye’ye karşı isyana mütemayil veya Müterake döneminde İngilizlerle işbirliğine giren Kürt liderleriyle Ermeni Taşnak liderleri arasındaki işbirliğine dayanmasıdır. Hoybun Cemiyeti’nin kuruluşuyla ilgili ilk toplantı 1927 Şubat’ında İngilizlerin Revandiz Kaymakamlığına getirdikleri Seyyit Taha’nnn evinde yapılmıştır. İngiltere’nin Irak olağanüstü komiser yardımcısı Edmons’un organize ettiği bu toplantıda Türkiye’de çıkarılacak bir isyanla ilgili olarak şu kararlar alınmıştır: a) İngilizler, Kürtlere para ve ihtiyaç halinde silah yardımı yapacaklardır. b) Nasturiler, Kürt kıyafetleri giyerek isyana katılacaklardır. c) Hazırlıklar tamamlandıktan sonra harekete geçilecektir. d) İsyan Şemdinli Yüksekova’dan başlayacak ve hedef Van’ın ele geçirilmesi olacaktır25 Taşnak Ermenilerinden Leon Emirizyon, Sultanyan ve Aris adlı kişilerinde katıldığı ikinci toplantı Mart 1927’de yine Siyyit Taha’mn evinde yapılmıştır. Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza ile kaçak subaylardan Kasım ve İhsn Nuri’nin de katıldığı bu toplantıda Cemiyetin ismi Hoybun olarak tesbit edilmiştir. 26 Kuruluş aşamasında üçüncü toplantıda aynı yerde yapılmış, Türkiye’de çıkarılacak isyanda başarılı olabilmek için Haydaran ve Celali aşiretlerinin elde edilmesine ve bu görevi İhsan Nuri’nin üstlenmesine karar verilmiştir. 27 Hoybun Cemiyeti’nin kuruluş hazırlıklarının yapıldığı 1927 yılı Nisan-Ekim döneminde Taşnak Ermeni Lideri eski Ormanlı Van mebusu Papazyan’ın da bölgedeki faaliyetleri dikkat çekmektedir. Papazyan doğrudan toplantılara katılmamakla birlikte ikili görüşmelerde; Türkiye’ye karşı etkili bir saldırı veya isyanın başarılı olabilmesi için öncelikle Kürt aşiretlerinin birleşerek merkezi bir organizasyon oluşturmaları ve bölgedeki etkili şeyhlerin desteğinin sağlanmasının şart olduğunu vurgulamıştır. Kürt aşiretlerinin birleşmesi halinde Yunanlılar ve İtalyan’ların da yardımlarının sağlanabileceğini, Kürt komitesi ile doğrudan görüşmelerde bulunmak amacıyla Taşnakların Bağdat ve Musul’a birer temsilci göndermek istediklerini belirtmiştir.28 1927 yılı boyunca devam eden toplantı ve faaliyetlerden sonra 5 Ekim 1927 tarihinde Lübnan’ın Bihamdun kasabasında geniş çaplı bir kongre yapılarak Hoybun Cemiyeti kurulmuştur.29 Kuruluş hazırlıklarına Irak’ta İngilizlerin kontrolünde başlanan Hoybun Cemiyeti’nin esas kuruluş kongresinin Fransa’nın kontrolünde ve Ermenilerin güçlü olduğu bir bölgede yapılması, Cemiyette hem Ermenilerin ağırlıklarını hissettirmeleri hem de Fransızların kontrolüne doğru kayması olarak değerlendirilebilir. Kongrede cemiyetin başkanlığına Celadet Ali Bedirhan seçilmiştir. Merkez heyeti üyeliklerine ise, Süreyya Bedirhan, Kamuran Ali Bedirhan, Memduh Selim, Nizamettin, Tevfîk Cemil, Haso Ağa, Mustafa Bozan, Halil Rahmi, Cesim Ağa (Şihnu) Şerif, İbrahim ve Emin Ali Ağa seçilmişlerdir.30 Cemiyetin Başkam genellikle Vahan Papazyan olarak bilinmesine rağmen, ileride bahsedileceği gibi O, Hoybun Cemiyeti nezdinde Taşnakların olağanüstü temsilcisi olarak görev yapmaktadır. Kongrede; Hoybun Cemiyeti’nin amacı “Türk Kürdistanın bağımsızlığı olarak” tesbit edilmiş, Türkiye’nin dışındaki “hiçbir millet ve devlete karşı aleyhtar ve tecavüzkar bir vaziyet almamayı şiarı ittihaz eylemiştir31 denilmektedir. Bu bağlamda öncelikle İran devletine, Irak ve Suriye’deki Arap halkına ve Onların himayecileri olan İngiliz ve Fransızlara karşı dostane bir tutum takınmayı ve sonra da aynı kadere sahip olan Ermenilerle dostluk kurarak ortak düşmana karşı işbirliği yapmak. Ermenistan ve Kürdistan’ın bağımsızlıklarının toprak bütünlüklerinin karşılıklı olarak kabul edilmesini temel bir prensip olarak ilan etmiştir.32 Daha kuruluş aşamasında fikir ve eylem birliği yapan Hoybuncularla Taşnak Ermenilerinin bu dayanışması görüldüğü gibi Cemiyetin amaç ve ilkelerine de aynen yansımış, 21 Haziran 1928 tarihinde Halep’te bir ittifak yaparak bu durumu resmileştirmişlerdir. Hoybun Cemiyeti Başkanı Celadet Ali Bedirhan ile Taşnakların Cemiyet nezdinde temsilcisi olan Vahan Papazyan arasında Türkiye’ye karşı Halep’te yapılan bu ittifakın Dahiliye Vekaletinin Başvekalete yazdığı Cemiyet faaliyetleri ile ilgili 18.7.1929 tarihli gizli rapora göre maddeleri şunlardır: 1. “Ermeni Taşnıak Cemiyeti Kürt milleti ile aralarında geçmiş olan maceraları unutmuş bir ittifak yapmıştır. Kürt Hoybun Cemiyeti de hakiki düşmanlarını anlayarak Ermeni milleti ile ittihat ederek ortak amaçlar için kuvvetlerini harcayacaktı r. 2. Kürt istiklalini temin ve milli amaçların elde etmek için siyasi, idari ve askeri bütün kuvvetlerini Taşnak Cemiyeti memnuniyetle ortaya koyacaktır. 3. Ermeni hükümet ve milletinin bütün amaç ve arzularını tatmin ve hukuki meşruiyetini temin etmeyi Hoybun Cemiyeti bir vazife olarak kabul eder. 4. Ermeni ve Kürdistan sınırları her iki cemiyet mührü ile tasdik edilen haritalardaki gibidir.33 Bu harita’da Doğu Anadolu bölgesini Kafkasya’ya kadar içine alan esas Ermenistan ve Çukurova bölgesinde de güney Ermenistan çizilmiş olup, alımda “Rize Ermenistan’ın mahrecidir. İskendurun Körfezi ise Cenubi Ermenistan’ın mahrecidir. Bu iki Ermenistan aarsında vasi ve müttefik bir Kürdistan vücuda getirilecektir” şeklinde bir açıklama yapılmıştır. 5. Taşnak ve Hoybun Cemiyetleri mağdur Nasturi, Yezidi ve Çerkezlerle birleşmeyi ve onların hakiki hürriyetlerini taahhüt ederler. 6. Dağınık Çerkezlere Suriye’de, İsraile bahşedilen imtiyaza benzer bir imtiyazla belirli bir yurt tahsisine çalışılacaktır. 7. Taşnak ve Hoybun Cemiyetleri İranlı Fars ırkdaşları ile dostluk ve işbirliği içerisinde yaşamak isterler. 8. Rıza Pehlevi hazretlerinin emirlerinin tarafların menfatine olduğu kabul edilmiş ve İran’da özel olarak hareket serbestliği hakkı elde edilmiş olduğundan her iki cemiyet bu meseleye son derece riayetkar olacaktır. 9. Hoybun Cemiyeti Kürt amaç ve isteklerini Taşnak Ermeni Cemiyeti de isteklerini tesbit etmişlerdir. Bu madde bir siyasi ilke olarak kabul edilmiştir. Binaenaleyh bütün Kürtlerin temsilcisi Kürt Hoybun Cemiyeti ve bütün Ermenilerin temsilcisi Taşnak Cemiyeti olarak kabul edilmiştir. 10. Taşnak Cemiyeti, Hoybun Teşkilatı için gerekli unsurları temin edecektir. Bu çerçevede Türkiye’ye karşı hareketin icrasına başlanıldığı zaman Taşnak Cemiyeti gene Karakin, Nejde, General Dm, General Subuhı, General Simpat, General Nazarbekofve General Gargatof gibi kıymetli kumandanlarını istihdam etmeye amadedir. Haybun Cemiyeti de Seyyit Mehmet Taha, Seyyit Abdullah, Muşlu Kasım Bey, Hakkarili Şeref Bey, Onun oğlu Hasan Bey, Batnusi Hüseyin Paşa, Barkinli Mehmet Sıddık, Mustafa Nadir ve Musa Bey ve Osmanlı ordusunda hizmet edip Cemiyete ilhak eden bilcümle zabitini istihdam etmeye amadedir. 11. Dersim, ruhu meselesidir. Kürt harekatına istinat noktası teşkil eder. Haydaranlı, Bahtiyarlı, Lolanlı. Balabanlı, Karakiyhili, Arelli ve Çarıklı aşiretlerinin tamamen elde edilmesi lazım geldiğinden bu hususu Hoybun Cemiyeti deruhte eder. Bu durum müştereken tesbit edilerek karar altına alınmıştır. 12. Türkiye’ye karşı dışarıdan yapılacak genel bir harekât için muayyen ve detaylı bir plan hazırlanacaktır. 13. Taraflarca seçilecek temsilciler daima temas halinde bulunulacak ve önemli meseleleri merkezi umumiye bildireceklerdir. Tarafların temsilcileri Halep’te bulunacaklardır. 14. Bu ittifakın tatbik ve icrasını Ermeni Taşnaksutyun ve Kürt Hoybun Cemiyeti deruhte ederler.34 İttifakın maddelerinden de açıkça anlaşılacağı gibi, Hoybun ve Taşnak Cemiyetleri Türkiye’yi zayıf düşürmek ve bölmek amacıyla geniş çaplı bir organizasyona gitmişlerdir. Bu organizasyonda Fransa’nın kontrolündeki Taşnakların Hoybun Cemiyeti aracılığı ile Kürt isyancıları destekleyerek Türkiye’ye yönelik hareketlerde insiyatifi ele almaya ve Türkiye’ye sızmaya çalıştıkları görülmektedir. Ermeni davasını Kürtlerle kazanmak Taşnak siyasetine de son derece uygun görülmektedir. Çünkü nüfus itibariyle Taşnak Ermenilerinin Türkiye toprakları üzerinde organize olma ve bir isyana teşebbüs etme imkanları yoktu. Böylece Taşnak Ermenileri Türklere duydukları düşmanlığın intikamım alacaklar, Türkiye’de bir Türk-Kürt çatışması yaratarak, Kürt isyanları ile zayıf düşürülmüş bir Türkiye’den uygun bir fırsat doğması halinde hayali Ermenistan topraklarım koparabileceklerdi. Nitekim bu konuda Taşnak Cemiyeti’nin Paris’te yapılan II. Kongresinde; “Kürt meselesi yakından Ermeni meselesine merbuttur. İki milletin vatan ve hayatı yekdiğerine yakından merbut olduğu için Ermeniler Kürt uyanış hareketine azami surette muzaheret ediyor ve edeceklerdir… müstakil ve müttehit Ermenistan projesinin en büyük düşmanı dün olduğu gibi bugün dahi Türkiye”35 olduğu vurgulanırken, İran’da yayın yapan Huaper adlı Ermeni gazetesinde çıkan bir yazıda: “Taşnak fırkasının en esaslı maksat ve gayesi, müstakil, hür Ermenistanı vücuda getirmekten ibarettir. Ermenistan, projenin en büyük düşmanı Türkiye’dir. Bu itibarla Kürtlere yakınlık göstermek Ermeni davasına hizmet etmek demektir. Kürtçülük hareketinden uzak durmak Ermeni davasına hizmet etmemektir” 36 denilerek Hoybun Cemiyetine ve dolayısı ile Türkiye’de isyana hazırlanan bazı Kürt ileri gelenlerine verilen desteğin gerçek amacının ne olduğu açıkça ortaya konulmaktadır. Ayrıca uzun yıllar İran Kürdistan Demokratik Partisi başkanlığı yapan Abdurrahman Ghasseumlou’da gerek Ermenilerin, gerekse İngiliz ve Fransızların Hoybun Cemiyetine verdiği desteğin ne anlama geldiğini şu sözlerle ortaya koymaktadır: “… Kürdistan dışında yaşayan göçmenlerin temsilcileri tarafından 1927’de tüm Kürt milliyetçi kuruluşların birleşimi olarak Hoybun Partisi kuruldu. Bu temsilciler, feodaller, toprak ağaları ile entellektüellerden oluşuyordu. Yine 1927’de Lübnan’ın Bihamdun kentinde Parti ilk kongresini topladı. Keza kongreye Ermeni Taşnaklarının liderlerinden biri olan Vahan Papazyan’da katıldı. Yönetimlerin ortak çıkarları gereği parti resmen kurulamadı ve aktif çalışmaları çok güçsüzdü.37 Fakat, Türkiye’ye siyasi baskı yapmak için Kürt sorununu kullanan emparyalist güçlerin desteğini aldı. Bu nedenle İngiltere kendisini belli etmeden, Türk hükümetlerinin politikasına karşı olayları Hoybun un faaliyeti imiş gibi göstererek bir yöntem izledi. Türkiye ile anlaşmazlıkları konusunda Fransa da aynı yolu izledi. Taşnaklar Hoybun’u doğrudan etkileri altına aldılar…” “Taşnaklar Hoybun’a bu desteği neden veriyordu? En başta gelen sebeb kedi imkanları olmadığı için Türkiye’ye karşı isyanda Kürt halkından yaralanıyorlardı. Böylece Taşnaklar ezeli düşmanlıklarım Kürtler vasıtası ile uyguluyorlardı. Taşnaklara göre Türkiye Kürdisbtan’ının toprakları büyük Ermenistan’ın bir parçası idi… Bağımsız Kürdistan devleti kurulursa, bu devlet yeni ve bağımsız büyük Ermenistan’ın yaratılması için gelecekte. Taşnakların temel dayanağı olacaktır” 38 Diğer taraftan Hoybun Cemiyeti sadece Taşnak Ermeni Cemiyeti ile siyasi ve askeri bir ittifak yapmakla kalmamış, Türkiye’ye karşı düşmanlıkları bilinen Nasturi ve Yezidilerin yanısıra ittifakta belirtildiği gibi, bölgede yaşayan bazı Çerkezlerle de işbirliğine gitmeyi de amaçlamıştır. Özellikle ittifakta dikkati çeken diğer hususlar, Türkiye’ye karşı içerden ve dışarıdan genel bir isyan hareketinin planlanması, daha 1928 yılında Dersim bölgesinde bir isyan çıkarmak konusunda mutabakata varılarak hazırlıklara vurgulanmasıdır. Nitekim İran’ın bu desteği Ağrı isyanlarında açıkça görülecektir. Taşnak Cemiyeti bu sırada Fransa’da bulunan Yüzelliliklerden Mehmet Ali ve Gümülcineli İsmail ile de 11 Kasım 1928 tarihinde Paris’te Türkiye’ye karşı bir anlaşma yapmıştır. Bu konuda Hürriyet ve İtilaf Partisinin liderlerinden Sadık Bey’in de onayı alınmıştır. Bu anlaşmaya göre; Türkiye Cumhuriyetine karşı yapılacak hareketin sonunda Hürriyet ve İtilaf Partisi iktidara geldiği takdirde Türkiye üzerindeki Ermeni gayelerini kabul edecekti.38a Hoybun Cemiyeti’nin özellikle Taşnak Ermenileri ile yaptıkları işbirliği ve Cemiyet üzerindeki İngiliz-Fransız rekabeti daha Cemiyetin kuruluş safhasında anlaşmazlıklara yol açmıştır. Nitekim bu sırada Fransa ile işbirliği yapan Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza 1927 yılında İran’a geçerek Simko aşiretinin yanına gitmişse de daha sonra İngilizlerin çabaları sonucu tekrar Irak’a dönmüştür Hoybun Cemiyeti’nin kurulmasından sonra da Cemiyet üzerindeki Ermeni hakimiyetinden dolayı Hoybon’a karşı bir muhalefet hareketi başlatmıştır. 39
Posted on: Wed, 02 Oct 2013 18:03:43 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015